Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tl P Yazın ve felsefede ölüm olgusu eleceğini kay betmek, yaşa 1 nan zamanı da boşlaştırıyor. Ne yapalım. Henüz biraz daha ayakta durma gücüm var; deneyelim, sonuç almaya çahşalım..." Oğuz Atay kansere yenık düşmesınden kısa bir süre önce 3 Ekim 1977'de günlüğüne bu satırları yazmış. Yaşantımızın kendi doğal hızıyla elimizden kayıp gıtmesıne fazla aldırış etmesek de söz konusu akış temposunun ölümcül bir hastalık nedeniyle hızlanması, orpanizmanın giderek ölüme teslim olması, Atay'ın deyişiyle "geleceğın elimizden alınması", statik bir ölum kavramının ötesinde daha dramatik bir özellik taşıyor. Ölüm olgusunun tarih boyunca fllozoflar tarafından metafizik düzlemde, bilim adamlarınca fizyolojik düziemde aklın ışığında ele alınmasına, ölümün çeşıtlı edebıyat dallarında sevilen bir konu olarak işlenmesine karşın, kanser olgusu daha btr ürkütücü gelir biz fanilere. Kanserin kimi zaman ölümle, hem de ıstıraplı bir ölüm süreciyle özdeşleşmesi, beri yandan "amansız hastalığın" gerek nedenleri gerek tedavisi hakkındaki bilgilerin henüz yeterlı olmaması, onu geçmiş çağların ince hastalığı" yani veremiyle benzer kılmıştır. Ünlü Amerikalı yazar Susan Sontag'ın lllness as Metaphor' adlı kıtabında ayrıntılı bir bıçımde inceledığı gibi, aslında bu iki hastalık arasındaölümcül olmaları dışında bir karşıtlık söz konusudur; on dokuzuncu yüzyılın veremi Türkçe'nin çok güzel tespıt ettiğı üzere "ince hastalık'tır, veremllnln ölümü romantizmle yüklüdür. Oysa yirminci yüzyılın kanserı, kimı türleri hariç (*) estetize edılmeye yatkın bir hastalık değildir. Ozanlar ve yazın (edebiyat), kanserı itici buluyor; veremin lirik Ölümü kanserli hastalar için söz konusu değil. Oxford English Dictionary (1398) kanserin tanımını şöyle yapmış: "Yavaş ve gizli bir biçimde vücudu yiyip bltiren, Içlnl boşaltan ve çürüten her türlü hastalık." Thomas Paynell (1528) ise "kanser uru vücudu parça parça kemiren melankolik bir yumrudur" demiş. Görüldüğu gıbı, kanserle ilgili ilk literatür bilgileri hastalığın zaman içinde büyüyerek yayılma gösteren bir yumru, tahrip edici bir kütle olduğunu saptamış. Hastalığın adı Yunancada karkıion, Latincede cancer; her ikisi de yengeç anlamına gelıyor. Tıp bilgesı Galenos (İ S. 2. yüzyıl) derıye yakın bir tümörün kabarık damarlarını görüp yengeç bacaklarına benzetmiş ve hastahga yengeç hastalığı demiş. On dokuzuncu yüzyılın ortalarına gelinceye dek hekimler kanseri veremin bir türü olarak yorumiamışlardı. Kanser, veremin vücudu eritmeye başladığı sonlanma evresi olarak kabul edilmektey Kanser kuramları 1 i îsmail Murat di. Kimı kanserli hastalarda vereme yakalanma eğiliminin olması bu yanlış kanıyı o dönemde guçlendırmış olabılır. Ancak hasta dokuların mikroskop yardımıyla incelenmesı kanserin ayrı bir hastalık olduğunu, hucrelerın aktıvıtesındeki patolojik bir değışımden kaynaklandığını ortaya çıkardı. Koch'un 1882'de veremin bakteriyel bir hastalık olduğunu göstermesı de kanserin veremden kesin bir biçimde ayrılmasını sağladı. Kafka'nın, hastalığı (gırtlak veremi) hakkında ekım 1917 de arkadaşı Max Brod'a yazdıkları şöyle "Tüberküloz... belirli bir hastalık değil bence. Onu hastalık olarak adlandırmak doğru olmaz, daha ziyade içimizdeki ölüm tohumunun zamanla çimlenmesi sonucu ortaya çıkan bir olgu." Kafka'nın bu duşünceleri kanser açısından da yazınsal bir doğruluk payı taşıyor. Zellularpathologie (Hücresel Hastalıkbilimi) adlı yapıtıyla patolojı bılimının temellerini atan Virchovv (18211902) kanserı "tahrlş kuramı" ile açıklamıştır. Bu kuramla ilgili klasikleşmış bir örnek, on dokuzuncu yüzyılda baca temizleyicilerinde zift ve kurumun tahrış etkisi sonucu sıklıkla kanserlerin görülmesiydi. Yine aynı dönemde gelışen mikrobiyolojı bılimının çekımiyle, kanserin mikrobik bir hastalık olduğu görüşü de yaygınlık kazandı. Günümüzde, oldukça farklılaşmış olmakla birlikte bu iki karşıt açıklayıcı kuramın etkisi süregelmektedır. Somatlk mutasyon kuramı, vücut hücrelerindeki mutasyonların kansere yol açtığını ileri sürer. Söz konusu mutasyonlara neden olan etkenler, kurama göre, hücreleri bir bıçımde "tahriş eden" kimyasal madde ve fiziksel ışınlardır. Bu türden dış etkenler ya doğrudan ya da organızmada oluşan türevleri yoluyla kanser oluşumuna (karsınogenez) neden olmaktadır. Kanserogenes (kanser yapıcı) adı verilen kimyasal maddeler uzun bir liste oluşturmaktadır. Kanserin nedenını açıklamada başvurulan "mikrobik kuramın " gunumüzdeki izdüşumü viral kanserogenes kuramıdır. Kansere yol açtığı saptanmış ilk virüsün 1912 yılında bulunmasına karşın (Rous sarkomu virüsü), vıral onkogenez, virüs kökenlı kanser oluşumu) düşüncesi son zamanlara dek arka planda kalmıştır. Araştırmacıların uzun yıilar kanserli dokularda vırus parçacıkları aramış olmaları bunun bir nedenı olabılır. Oysa vırüsun doğrudan dokuyu ıstılası değil de vırus genetık materyelinın hücre kromozomuna gırerek mitoz yoluyla ıletılebıleceğı (lızojenik mekanızma) artık bılınmektedır Kuşkusuz organızmanın bağışıksal durumu da kansere yakalanmada önem taşır. Kimyasal ve viral kuramların yanı sıDevamı arka sayfada • ır hastasından birinin depresyon gerdiğini, her beş hastadan birinde deyum, her on hastadan birinde ise ağır > sürekll ruhsal bozukluklar meydaı geldiğini ortaya çıkarıyordu. Her yiri hastadan biri ise hastalık ve tedavi> karşı kuvvetli bir anksiyete (kaygı) blosu ıle yanıt veriyordu. Hastaların mamına yakın bölümü olayın psikoloc baskısını ancak trankilizan (yatıştı;ı) ilaçlann yardımıyla taşıyabiliyordu. Ipnotlkler (uyku ilaçları). antldeprefler, anksiyolltlkler kanssrll hastarın uykuauzluk, ağn ve ruhsal çöJntüye karsı çare aradıkları ilaçlarYine de hastaların yoğunluğu, yaşakları ruhsal sorunlara karşın profesınel bir psikolojik yardım ve danışmayı ıddediyordu. Hamburg'lu psikoikolog Margit Kerekjarto beş hastaın sadece birinin kliniklerdeki psikojik destek toplantılanna katıldığını söyyordu. lyileşen hastalar da hastalığın neden duğu ruhsal yıkımın izlerini taşımaya avarn ediyordu; yıilar sonra bile hasılığın nüksetme olasılığı, Demokles'in lıcı örneği tepelerinde sallanıyordu. zellikle genç hastalar gelecek için an yapamaz duruma düşüyordu. Kadın hastalar içın meme kanserinın ıhsal yaşantıda özel bir yeri vardı; dilik, çekicilik, analık gibi, bir kadını yattan kavramların simgesi olan memen kaybı hastalarda derin bir ruhsal çöjlmeye neden olabiliyordu. Sırf bu jzden memesınde tümör varhğını bilıği halde hekime gitmekten çekinen 3ya ameliyatı reddeden hastalara sık ıstlanıyordu. Memenin kaybı kadın. anser olmaktan daha fazla etkileyen ır olaydı. Kanserin seyrinde gözlenen ilginç bir okta eğer ikinci bir patolojik faktör işe arışmaz, gereksız tedavı uygulamalavücudun savunma güçlerinı bozmaza, hastaların son günlerıne dek genel urumlarında bir bozulma görülmeme siydi. Kanadalı araştırmacıların yaptıkları geniş bir çalışmaya göre ölümden önceki iki üç haftaya dek hastalar yasamlarını Istedlklerl glbl sürdüreblllyordu. Kötümser tedavi istatistikleri karşısında en çok zorlanan kuruluşlardan biri Amerikan Uiusal Kanser Enstitüsüydü. Yıllık bütçesi 1 milyar doların üzerinde olan kurum 1980 yılında amaçlarının, Amerika'daki kanserden ölüm oranını 2010 yılına kadar yarıya indirmek olduğunu açıklamıştı. Oysa 1987'de hedefferln çok gerlslnde kalındığı kabul ediliyordu. İstatistikler ikı yönden olumsuzdu: Kanser ölümlerlnde bir gerlleme olmadığı gibi, kanser olgularında artış söz konusuydu. Teselli eduı bir gelişme, 55 yaşından gençlerde yaşama şansının artışı, akut lösemi ve malln lenfoma gibi kanserlerin tedavisinde dramatlk bir başarı elde edılmesiydı. 197584 yılları arasında genç hastalardaki ölüm oranında % 7'lik bir azalma saptanmıştı. öte yandan kanserin son döneminde hastalığın kendisi kadar önem taşıyan ağn sorununun Dünya Sağlık Örgütü'nce ele alınması ve bu kuruluşun planları uyarınca 2000 yılına kadar hastaların % 90'ının ağn ve acı çekmekten korunmasının hedeflenmesi de bir başka teselliydi. U Kadın hastalarda meme kansennin ruhsal yaşamda özel bir yeri var.