25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

w YEŞİL S A Y F A Denizlerimiz niçin korunmalı? İnsanoğlunun geleceğinin bağlı olduğu denizlere sevgi göstermek gerekir. Bu sevgi de denizi tanımakla başlar. Ancak HgisTzlik yüzünden, Karadeniz, Marmara ve Ege havzası büyük bfr "gerilim" altındadır. M.llham Ârtüz, Biyoiog G ünlük yaşantımızda yaşlı dünyamızın uğradığı pek çok değişimlerin bilincine varmak, hemen hemen olanaksızdır. Ancak bir süre geçtikten sonradır ki, çevremizde bazı köklü etkilerln oluştuğunu sezinlemeye ve genellikle de iş işten geçtikten sonra anlamaya başlarız. Örneğin eskıden papatya topladığımız kırların, piknik yaptığımız korulann, davul zurnalar, altın makaslar ve göklere yükselen nutuklarla açılmış bir sanayi tesisinin baca dumaniarı ile çölleştiğU ni, yozlaştığını gördüğümüzde bazı önlemlerın, pariak nutuklar arastnda unutulduğunu görebilirız. ot bile bitmeyen sarp kayalıklı yüksek dağlar ıle kısıtlanmıştır. Ama bunlardan da ilginci, üikemizde de bol bol görüldüğü gibi, tarımsal üretime son derece elverişli alanlar beton yığınları ile kapatılmakta, istanbul gibi korkunç bir nüfus artışına sahne olan bir metropolün seneler boyu su gereksinimine cevap vermiş Terkos Gölü ve hatta bu amaçla kurulmuş birömerli Barajı'nın kıyısında, gecekondulaşma olgusuna göz yumulabilmiştir. Bu örneklerı bütün yurt, hatta bütün dünya yüzeyine yaymak olasıdır. Örneğin daha bu yıl Almanya'da Ren nehrinin başına gelmiş olaylar gazete kupürlerinde güncelligini korumaktadır. Bu durumda, insanoğlu için yer yüzünde ilk yaşam belırtılerınm uyandığı "deniz ana"ya yönelmekten başka seçenek kalmamıştır. Nitekim su sıkıntısının bir ÖJçekte deniz suyundan giderilebileceği, körfez ülkelerinde kanıtlanmıştır. Hiç kuşku olmasın kı, çok uzak olmayan bir gelecekte, Istanbul'un kullanma suyu da deniz suyundan elde edilecektir. Toplam 361 mılyon km 2 yüz ölçümündeki denizler, 1370 milyon km r lük bir su kutlesıne sahıptır. Karalardaki bitkiler ökleri ile yeryüzünün ancak birkaç metre derinliğine ulaşabilirlerken, Karadeniz gibi belirli derinliklerinden aşağısı bakteriler dışındaki canlılar âlemine kapalı, çok kısıtlı bazı bölgelerı dışında, canlılar binlerce metre derinlikte bile yaşama olanağına sahiptirler. Nüfus artışının en fazia gelişme gösterdiği uluslar arasında yer alan ülkemizi üç tarafından kucaklayan denizlere ilgı ve saygıyı göstermenın gereği ve zorunluğu tartışılamaz. Ancak bu ılgının en başta denıze sevgi, sevgının ise onu tanımakla başladığını göz ardı etmemek gerekir. Ne yazıktır ki, insanoğlunun geleceğinin kuşkusuz bağlı olduğu denizler, sevgi ve ilgi yokluğundan büyük bir gerilim (stres) altındadır. Bu stres özellikle de Karadenfz, Marmara ve Ege denizlerlnin de bağlrolduğu Akdenız havzasında belirgin bir görünüm kazanmıştır. Bu denızlerın kıyısında nüfus yoğunluğunun fazla oluşu, hızla ilerleyen kentsel ve endüstrıyel gelişme, Akdeniz çevresindeki ulusların gıttıkçe artan tüketim hacmı, denızin kendi kendısini doğal olarak arıtma yeteneğını aşacak oranda kirleticı maddelerin bırakılmasına neden olmuştur. Akdenız'de tehlike çanlarının sağır sultanları bile uyaracak mertebeye gelmesinden sonradır ki, 1975'te Barselona'da yapılan uluslararası bir toplantıda, kısa adı ile MED POL olan "Akdeniz'in Kirlenmesini Izleme ve Araştırma Programı" yürürlüğe konmuştur. Marmara ve Karadeniz'ın hıdrografik ve biyolojik ve hatta tarihsel açıdan Akdeniz'in ayrılmaz bölümleri sayılmalarına karşın, doğru veya yanlış bir kararla bu proje kapsamı dışında tutulması, bu denizlerimizi hiç değilse kendımızin ve de gecıkmeden ele almamızı zorunlu kılmıştır. Aslında, MED POL'un amacı bizim için çok büyük önem tasıyan "kirlenmeye karşı korunmuş, ekolojik dengesi bozulmadan ulusal gelışmenin sağlanabildiği bir kıyı bölgesi yaratmak" olduğuna göre böyle bir programa en çok ihtiyacımızın olduğu Marmara'yı neden katamadığımız anlamak oldukça zordur. Söz konusu araştırmalar ılk meyvelerini vermeye başlamış ve denızleri yukardakı amaca yonelik izleme ve koruma protokollerı, Akdenız ulkelerınce imzalanmaya başlanmıştır. Ancak denızlerımizde henüz bu anlaşmalara uygun önlemler alınmadığından ve kirlenme de tüm hızı Ile seyrine devam ettlğlnden, birçok olumsuz gelişmeye tanık olmaktayız. Bu gelişmeler, bazı canlı türlerinin yok olması, izmit ve izmir körfezlerinin aşırı kirlenmiş bazı bölümlerinde alglerde gözlenen hızlı üreme ve yayılma eğılımleri, bazı planktonik organizmaların görkemli bir şekılde çoğalarak denizin rengini domates çorbası rengine boyamaları ve yazın, denızde yüzerken kaşıntı yaratan mikroskobik canlıların şiddetle vücudumuzda hıssedilmesi, toplam su ürünleri üretimimiz hızla artarken, başta uskumru, kılıç, istakoz vb. türlerin balık pazarlarından silinmesi gibi olayların nedenlerini ortaya koymayı uygun buldum. Bu amaçla sunmaya çalıştığım "DENİZLERİMİZ DOSYASI" adh yazı dlzisini ilginç bulacağınızı ümit ediyorum. Bunun yanı sıra, diğer bir amacım da, okurlarımın bulundukları bölgedeki benzer olaylar veya deniz sevgisini geliştirmek amacı ile ortaya koyacakları katkı ve sorularla bu sevgi ve ılginin toplumumuzda yayılmasına küçük de olsa yardımcı olabilmektir. D Bir zamanlar kentin bunaltıcı havasından kurtuimak için koştuğumuz "balık yatağı" denızlerımizın Izmit Körfezi örneğinde olduğu gibi "can çekişen" hale gelmesi için sarfettiğimiz gayret ve yatırdığımız serveti hiç düşünmeden bir yeni kurban ıçın Gökova da kollarımızı sıvar veya Lale Devri hatıralarını da canlandıracak bir "Mavi" Haliç yaratmak gibi son derece olumlu bir girişimin sarhoşluğu içinde, artık izmir veya İzmit körfezlerinden pek farkı kalmamış olan Marmara'nın talihsiz sularına, Haliç dibinde yatan zehlrli çamurları taşımayı planlayabilir ve hatta uygulanmasını kurdele keserek kutlayabilıriz. Çarpık endüstrileşmenin ve hizlı nüfus artışının, bilımde gerı kalmışlık ıle desteklendıği ülkelerde sıklıkla görülen "çevrenin aceleci yatırımlarla ve pariak gelecekler umudu ile tahribi" başlangıçta alınacak gerçekçi önlemler, başka ülkelerde yapılmış hataların tekrarlanmaması ve özellikle de yaşamın bölünmez parçası olan doğaya saygı ile hakikaten önlenebilir. Güneşın yeryüzüne her doğuşunda, • 75.000 dolayında insanoğlu çevreye katılmaktadır. Bu gidişle daha 2000 yılına varmadan dünya nüfusunun 6 milyarı aşacağı anlaşılmaktadır. Bu gelişim, ırk, din ve ulus ayncahğı gozetmeksızın tüm dünya için bir endlşe kaynağı oluşturmaktadır. Sorun, bu gün bile yarısından fazlası açbiiiaç yaşam savaşı veren dünyalılara yeteri kadar besinin ve hatta kirlenmemiş ıçilebilir nitelikteki suyun nereden ve nasıl sağlanabileceği konusunda düğümlenmektedir. Daha ilkokul sıralarından edindiğimiz bilgilere göre, dünyamızın % 29.2'si bu 6 milyarı barındıracak karalar ve % 70.8'i denizlerden oluşmuştur. Karalara düşen bu 1/3'ten az payın büyük bir bölümü ise, uçsuz bucaksız çöller, yüzlerce metre kalınlığında buzullar veya Marmara'dakı bu görüntülere alıştık. Ama Ege veAMoniz'l koruyalım.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle