02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 28 ŞUBAT 2021 PAZAR [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bilim ve aklın gücü PROF. DR ERHAN KARAESMEN EMEKLI ÖĞRETIM ÜYESI Sokrates öğrencileriyle birlikte Atina sokaklarında dolaşırken bir şeyler anlatırdı. Sonra onlardan dinledikleriyle ilgili sorular ve irdelemeli yorumlar yöneltmelerini isterdi. Onların yürüyüş yolu üzerindeki bir hamamda Arşimed tasın suya niye batıp batmadığını inceler ve oradan kuramsal sonuçlar çıkarmaya uğraşırdı. Gözlemsel/deneysel ve sorgulayıcı yöntemlerle bilgi oluşturma ve bunları öğrenmesi gereken kişilere akılcı bir düzenle anlatma anlayışı, Pisagor’un matematiksel mantık yaklaşımı ile desteklenince çağdaş eğitim ve bilimin temelleri bir çeşit atılmış oluyordu. Yüzyıllar boyunca sürmüş bu akılcı gayretlerin “üniversite” adını taşıyan kurumlarda daha düzenli gösterilmeye başlaması ise ortaçağın sonlarını bulmuştur. Ülkeleri yöneten siyasal güçler, uygarlığı oluşturan gelişmelerin yoğunlaşmasına, kendi politik güçlerini de artıracakları düşüncesiyle yardımcı olmuşlardır. Öte yandan da bu kurumlarda yeni bilgilerin ve bunlara dayalı irdeleyici, sorgulayıcı bir akılcılığın kendi siyasal çizgilerine ters gelebileceğinden kuşku duyar olmuşlardır. Bir koca Galile’nin dünyanın bir düzlemsel coğrafyaya değil de bir küresel geometriye sahip kütle olduğunu kanıtlaması o dönemin kiliseye bağlı politik güçlerini ayağa kaldırmıştı ve bu büyük dehaya ağır ceza hükümleri giydirilmişti. Yüzyıllar sonrasında bir diğer büyük adam Newton da bu sefer saray sistemiyle bağlantılı politik güçlerin hışmına uğramıştı. Sonraki dönemlerde de cehaletin ve ilkelliğin hâkim olduğu kaba politik güçler aklın ve bilginin birlikteliğinden hep kuşku duymuşlardır. Günümüzde neler oluyor? Burjuva devrimleri ve demokrasiye geçişin bilim ve eğitim dünyasına kısmen getirdiği rahatlıklara karşın çağımızın devlet ve toplum yönetimini elinde tutan güçler üniversitelerdeki akıl ve bilgi komşuluğuna yan bakmaya devam etmektedir. Cumhuriyet döneminin o kısacık ilk çeyrek yüzyılı dışında, bilginin aktarıcılığını ve üreticiliğini yapan kurumlar devlet yönetimindeki sosyopolitik tutuculuğun engelleriyle kuşatılagelmiştir. Oralardaki akademisyenlere denilmiştir ki: “Oturun oturduğunuz yerde. Dersleriniz dışında işlerle uğraşmayın. Toplumun genel sosyoekonomik ve politik meseleleriyle kafa yorup bize ters düşen ve işimizi zorlaştıran düşünceler geliştirmeye çabalamayın. Ayrıca öğrencilerinize kötü örnek olup, onları politik tavır geliştirmeye yönlendirmeGörsel: tekyolbilim.com Ülkemiz siyasal iktidarlarının ve özellikle günümüzdeki devlet yönetiminin hiç algılayamadığı konuların başında üniversite ortamının akademik özgürlüğü ve yönetsel özerkliği kavramları yer alır. Seçkin bir üniversite kendi yönetim sistemini ve yöneticilerini tüm bileşenleriyle belirleyebilme hakkına sahip olmalıdır. Dünyadaki bütün başarılı örnekler bu ilkelerin önemini ve geçerliliğini kanıtlamaktadır. yin.” Bu kısıtlayıcı anlayışsızlık son haftaların alabildiğine sevimsiz ve akıldışı kamu yönetim çarpıklıklarının hedef aldığı bir Boğaziçi Üniversitesi’ne küçümseyici ve hafife alıcı bir anlayış içinde şöyle yönelmiştir: “Hele siz... Boğaz’ın maviliklerine yaslanmış güzel yamaçlarda erguvanlarla falan kucaklaşarak püfür püfür bir sayfiye yaşamı sürdürüyorsunuz. Öğrencilerinizin bir bölümünün yıllar öncesinin gezi olaylarında üniversitenizden yürüyüşe geçip Beşiktaş’ta polisle çatışmış olduğunu unutmuş değiliz. Seyrek de olsa bazı hocalarınızın muhalif yayın ve basın organlarında bize eleştiren çatlak sesler çıkardığının da farkındayız. Başka vukuat istemeyiz. Bizden olmadığınızı biliyoruz ama sizi bizdenleştirmek için planlarımız ve kurgularımız var.” Bu planların ve kurgulamaların ilk uygulaması olarak rektörlük tayini baskını gerçekleştirildi. Boğaziçi Üniversitesi’nin geçmişinden gelen güngörmüş sükuneti içinde bir iki tepki gelse de biz bunları üç günde sindiririz hesabı yapıldı. Ancak beklediklerinden daha kuvvetli ve kişilikli protesto düzeni oluşunca polisiye sertlik arayışlarına geçildi. Genç insanlar copla, biber gazıyla, plastik mermilerle hizaya getirilmeye çalışıldı. Ama siyasal erkin hiç beklemediği bir toplumsal dayanışma düzeneği sergilendi. Toplum ve devlet yönetimindeki aykırıklıklar, bozukluklar ve hakkaniyetsizliklerin yanı sıra ekonomi yönetimindeki beceriksizliklerin ürünü olan ve edilgenliklerden bunalmış olan kitleler Boğaziçi Üniversitesi’ni sempatik halleriyle kuşattı. Üniversite içinden ve dışından oluşan tüm akılcı ve insani tepkiler devam ediyor. 1968 kuşağından 1978 kuşağına evrilişin canlı örneklerinin yaşandığı bir ODTÜ’de de siyasal iktidarın öğrenciler ve akademisyenlerin bir bölümü üzerinde polisiye kontrol ve idari cezalandırma işlemleri bol miktarda yer almıştı. Bununla birlikte günümüzde Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan rektör ataması baskının bir benzeri ODTÜ’ye uygulandığında aylar süren bir öğrenci ve akademik kadro direnişçi dayanışması sayesinde siyasal iktidarın o çok hatalı tayin kararını geri çekmesiyle sonuçlandığı hatırlanmalıdır. Başarının yolu belli Ülkemiz siyasal iktidarlarının ve özellikle günümüzdeki devlet yönetiminin hiç algılayamadığı konuların başında üniversite ortamının akademik özgürlüğü ve yönetsel özerkliği kavramları yer alır. Seçkin bir üniversite kendi yönetim sistemini ve yöneticilerini tüm bileşenleriyle belirleyebilme hakkına sahip olmalıdır. Dünyadaki bütün başarılı örnekler bu ilkelerin önemini ve geçerliliğini kanıtlamaktadır. Boğaziçi Üniversitesi’nin ülkemizdeki çağdaş akılcılığın ve bilimselliğin önde gelen temsilcilerinden biri olarak ulusal ve evrensel gelişmeleri yakından izlediği bilinir. Uluslararası araştırma projelerinde değişik ülkelerdeki çeşitli uzmanlık gruplarıyla bilimsel, verimli ve başarılı ortak çalışmalar yürütegeldiği de hep takdirle izlenmiştir. Üniversitenin öğrencilerine, bu evrensel uygarlık anlayışı çerçevesinde ve uluslararası bilimsel bağlantı çalışmalarıyla ulaşılan ve üretilen en yeni, geçerli bilgiler aktarılmıştır. Ayrıca öğrencilerin sanatsal, kültürel, bilimsel ve teknolojik ilgi ve duyarlılıklarının gelişmesine de ülkemizde ve dünyada oluşturulacak ve korunacak değerler/yararlar gözetilerek yönlendirmeler yapılagelmiştir. Cehalet ve ilkellik güçlerinin, bilim ve akıl birlikteliğinin kudretini, zaman zaman zedeleseler de hiçbir zaman yok edememiş oldukları hatırlanmalıdır. Günümüzde de öyle olacaktır. Siyasetten adalete bulaşan hastalık: Çifte standart! İktidarın Türkiye’ye yaptığı çok büyük kötülüklerden biri de tarihten gelen TürkKürt ve SünniAlevi fay hatlarına ek olarak AKP’li olanAKP’li olmayan kırılma hattını da üçüncü bir ayrışma ekseni olanak topluma şırınga etmiş olmasıdır! Siyasetten başlayan bu yeni ayrımcılık ekseni, önce sivil bürokraside, sonra askeri bürokraside, sonra devlet ihalelerinde, daha sonra özel teşebbüste, en sonra da yargıda egemen oldu. Özellikle Demokratik bir rejimde yapılamaması gereken ve rejimin temellerini sarsan 12 Eylül 2010 halkoylaması ve “Hukuk Dünyasında Doğmayan” 16 Nisan 2017 Halkoylaması ile yargı, siyasal iktidarın emrine verilince, toplumu bir arada tutan ahlak ve gelenek gibi kurumların en önemli savunucusu olan Hukuk ve Adalet de çığırından çıktı. Özellikle yüksek yargı organı mensuplarının siyasal iktidarca atanması... Bütün yargıç ve savcıların tayinlerinin ve terfilerinin siyasal iktidarca yapılması... Bini aşkın AKP yöneticisi avukatın doğrudan yargıç ve savcı olarak atanması... İstenmeyen kararlar veren mahkeme heyetlerinin dağıtılması... Ve bütün bunların sonunda Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarının, AKP’li olan ve AKP’li olmayan biçiminde ikili bir muameleye maruz bırakılması... Vatanını, milletini seven, Adalete güvenen, bu toplumdaki varlıklarını ve özgürlüklerini Adalete olan güvenleriyle sürdürmek isteyen benim gibi vatandaşların düş kırıklığına yol açıyor. HHH Siyasetten kaynaklanan Adaletteki bu çifte standart, dönüyor, siyaseti de etkiliyor! Kılıçdaroğlu, HDP’nin seçimlerde etkisizleştirilmesi için milletvekilleri aleyhinde hazırlanan fezlekeler konusundaki kaygısını şu biçimde ifade etti: “Siyasi partilerin genel başkanları, mahkemeye hâkim tayin edemez. Mahkemeye hâkim tayin ediyorsa orada o hâkime güven olmaz. Bugüne bakın, günümüze bakın, yargı bağımsızlığı var mı? Yargı bağımsızlığı yok. Erdoğan’ın talimatını savcılar derhal yerine getiriyor mu? Derhal yerine getiriyor. İstediği adamı hapse attırıyor mu? İstediği adamı hapse attırıyor...” (Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş sadece iki örnek.) HHH Siyasetten Adalete, Adaletten tekrar Siyasete bulaşan, AKP’li olanAKP’li olmayan çifte standardı, ne yazık ki, Sosyal Medya zorbalığı konusunda da görülüyor: Hiçbir hakaret, hele hele hiçbir kadına yapılan cinsiyetçi hakaret sadece hukuk açısından değil, ahlaki açıdan da kabul edilemez; derhal lanetlenmelidir. Ama hukuk, özellikle de ceza hukuku açısından, aynı tür fiillere farklı muamele de kabul edilemez. Örneğin, Sosyal Medya’da, Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Zülâl Kalkandelen’e ağza alınmayacak iğrenç cinsiyetçi küfürlerle saldıranlara karşı yapılan suç duyurularından hiçbir sonuç alınmazken... AKP’li milletvekili Özlem Zengin’e yapılan hakarete ilişkin olarak, yapanın derhal yakalanması ve hapsedilmesi... Yargının çifte standart uygulaması olarak kamuoyunu ve hukukçuları rahatsız etmiştir. “Hükümete yönelik eleştiri içeren düşünce açıklamaları, artık Cumhurbaşkanına hakaret suçu kapsamına mı alınıyor?” sorusu sorulmaya başlanmıştır! İstanbul Barosu bu konuda yaptığı açıklamada şöyle demektedir: “Baromuz üyesi Av. Mert Yaşar’ın sosyal medya paylaşımı nedeniyle hakkında soruşturma açılması ve Cumhurbaşkanına hakaret suçundan tutuklanmasına karar verilmesi, özgürlük ve güvenlik hakkı bakımından kabul edilemez bir uygulamadır... ...Fakat gelinen nokta itibarıyla ülkemizde hükümete yönelik eleştiri içeren düşünce açıklamaları, Cumhurbaşkanının doğrudan şahsını hedef almasa dahi, artık Cumhurbaşkanına hakaret suçu düzenlemesi kapsamına alınarak yorumlanabilmektedir... ...Zaten halihazırda İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 10. maddesine dair AİHM içtihadına açıkça aykırı bir düzenleme olan Cumhurbaşkanına hakaret suçuna ilişkin TCK md. 299 hükmü, bu türden keyfi uygulamaların yoğunlaşmasıyla birlikte tek başına bir hukuk güvenliği ve öngörülebilirlik sorununa dönüştürülmüştür....” HHH TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN HİÇBİR KURUMUNDA, AMA ÖZELLİKLE DE ADALETTE, ÇİFTE STANDART ASLA KABUL EDİLEMEZ! 28 Şubat bir darbe değildir. Devletin irticaya karşı verdiği bir reflekstir... 28 Şubat bin değil on yıl sürseydi FETÖ olur muydu? 25 TEK KiTAP 292 Sayfa 66 ÜÇ KiTAP 75 YERİNE 35 TEK KiTAP 492 Sayfa 15 TEK KiTAP 272 Sayfa YEN YEN ÇIKTI ÇIKTI www.galeatiyayinevi.com galeatiyayincilik gletiyayincilik galeati2017 FETÖ buzdağı gibi FETÖ’nün TSK’deki yapılanmasına yönelik İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmada 103’ü muvazzaf 130 asker daha gözaltına alındı. 18 şüpheli aranıyor. Başsavcılık değerlendirmesinde ülke genelinde 22 bin 154 asker hakkında işlem yapıldığı, 7 bin 665 kişinin itirafçı olduğu belirtildi. Başsavcılık, FETÖ’nün TSK’ye sızmış ve halen deşifre edilemeyen üyelerinin, darbe girişimine katılanlara oranla daha fazla olduğunu vurguladı. Berberoğlu tartışması Anayasa Mahkemesi (AYM), MİT TIR’ları davasında aldığı 5 yıl 10 aylık hapis cezası onandıktan sonra 4 Haziran 2020’de milletvekilliği düşürülen CHP’li Enis Berberoğlu’nun yaptığı bireysel başvuruyu görüşerek hak ihlali kararı verdi, yeniden yargılama talep etti. Ancak İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi yeniden yargılamaya yer olmadığına hükmetti. Bir milyonluk soru Hekim ve yurttaşlar uyarılara karşın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “lebaleb” dolduğu için teşekkür ettiği AKP kongrelerine isyan etti. Hekimler buralarda bulaşmayan virüs, vatandaşların cenazesinde mi bulaşıyor” diye sordu. CHP lideri Kılıçdaroğlu, Çin’den gelen koronavirüs aşısının Türkiye’ye getirilmesinde aracılık eden Keymen İlaç’ın, bedelsiz aldığı 12 milyon dolar değerindeki 1 milyon doz aşının DMO’ya satılıp satılmadığını sordu. ‘Damat nerede?’ CHP, sosyal medya hesabı üze2127 ŞUBAT rinden Merkez Bankası’nın döviz rezervlerine ilişkin kampanya başlattı. Kampanyanın duyurusu “Damadı buluyoruz” sloganıyla başlatıldı. Bunun devamında yapılan paylaşımda, “Para nerede? Kayıp... Peki ‘damat’ nerede? Sen de oyna, firari damadı bul” ifadeleri kullanıldı. Albayrak’ın avukatı, CHP’ye dava açılacağını duyurdu. Damat kavgası Erdoğan sessizliğini bozdu, istifaya zorladığı Albayrak’ı yere göğe sığdıramadı. Erdoğan, “Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarını” soran CHP’nin, ailesine saldırdığını savundu. Albayrak’ın finans yönetiminde başarılı olduğunu belirten Erdoğan, “Kuduruyorlar. Talihsizliği damat sıfatının başarısının önüne geçirilmiş olmasıdır. Buharlaşan para yok” dedi. 33 fezleke Meclis’te TBMM Başkanı Mustafa Şentop, aralarında HDP’li milletvekillerinin de bulunduğu 33 fezlekenin Meclis’e geldiğini açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan fezlekelerle ilgili, “Süreç neyse, o süreç aynen işleyecektir. Genel kurulda hemen eller iner, kalkar” dedi. İYİ Partili Yavuz Ağıralioğlu, “Biz HDP’yi terörün gölgesinde görüyoruz. Dolayısıyla ‘Evet’ diyeceğiz” derken, CHP Grupbaşkanvekili Engin Özkoç da fezlekelerle ilgili grup kararı alınmayacağını söyledi. FETÖ’cü general sınırda yakalandı Milli Savunma Bakanlığı, Edirne’nin farklı hudut bölgelerinde beş kişinin Yunanistan’a kaçmaya çalışırken yakalandığını duyurdu. Yakalananlardan birinin FETÖ itirafçısı olan eski Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanı emekli Tuğgeneral Atasoy ile aynı soruşturmada yer alan ve aranan Personel Daire Başkanı emekli Tuğgeneral Nuri Cankıymaz olduğu ortaya çıktı. Cankıymaz, 2011’de, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın orgeneral olduğu YAŞ kararı ile tuğgeneralliğe terfi ettirilmişti. ABD İran’la görüşmeye hazır İran’a tüm Birleşmiş Milletler yaptırımlarını tekrar uygulamaya imkân tanıyan mekanizmayı (snapback) hayata geçirme kararı da iptal edildi. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, “İran’ın nükleer anlaşma kapsamındaki taahhütlerini tam olarak yerine getirmesi halinde ABD’nin aynısını yapacağı ve Tahran ile görüşmelere başlamaya hazır olduğunu” dile getirdi. Ege’de fişekli taciz Limni Adası batısındaki uluslararası sularda hidrofraik araştırmalar yapan Deniz Kuvvetleri’ne ait TCG Çeşme gemisine Yunan F16’larının “chaff” fişeği atarak tacizde bulunduğu bildirildi. Bakan Akar, “Gerekli karşılığın verildiğini” söyledi. Rusya’dan operasyon Suriye’de Şam güçlerine destek veren Rusya’nın Halep, Hama ve Rakka’nın kesiştiği bölgelerde yoğun hava saldırıları düzenlediği, IŞİD bağlantılı grupları hedef aldığı belirtildi. Muhaliflere yakın Suriye İnsan Haklerı Gözlemevi en az 21 IŞİD’linin öldüğünü duyurdu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle