15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 16 NİSAN 2020 PERŞEMBE TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN HABER CHP’den yasalara uymayan Fahrettin Altun’a değil, Cumhuriyet’e soruşturma açılmasına tepki: Ayrıntılar Gelecek daha kötü mü olacak? Muzaffer Buyrukçu’nun beş yüz sayfayı aşan Günlükler’ini bitirdim. Yazarların dünyasına yakından bakmak, iç sıkıntılarını, yaratı süreçlerini gözlemek hep ilgimi çeker. Çevre koşulları, siyasal ortam kalemin işleyişini etkiler. Popüler, baskın kültürün yaygınlığı zaman zaman açmaza düşürür kalem sahibini, yine de vazgeçemez yazmaktan. Mahpusluk gelir başa kimi zaman, en hafifinden toplumdışı bulur yazar kendini. Buyrukçu özgün biçem geliştiriyor, olayları öyküleyerek sunuyor okura. Günün birinde rehber olsun istiyor belli ki güncesi. HHH Güncede siyasal gözlemlere de tanıklık ediyoruz. Son sayfasında SHP adayı Korel Göymen’in Melih Gökçek’e Ankara’da seçim kaybı anlatılıyor acıyla; satırlara sinen siyasal İslam endişesi, isyanı neredeyse elle tutulur gözle görünür halde. Aydınlarda, sanatçılarda mesleklerini yapamama kaygısı kadar, aydınlanmadan kopmanın getireceği sorunlar da beliriyor. Büyük umutsuzluk, mutsuzluk salgın halinde okuyoruz. Yakın tarihi, yazarların öznel ölçüleriyle görmeyi önemserim, sanat yapıtlarının bir işlevi de budur. Çağının tanıklığını yapan yazar, bunu özgün dili, yaratısıyla sanat yapıtı haline getirir. Gün gelip bir okurun dünyasında yer bulmaktan öte arzusu yok gibidir. Gerçi her yazın insanı okunmak, bilinmek, övülmek ister ama bunun için nitelikten, değerlerden ödün verenden anlamlı bir eser çıkmaz. Sanatçıların, yazarların bir yanı çocuk saflığı taşır. Siyasetçiden yaratıcı kimseyi ayıran budur. Siyasetçi hep ucuz hesap peşinden gider, oysa yaratıyı iş edinen kişi bu kadar hesapçı olmaz, yalnız kalmayı, “öteki” olmayı göze alır. Huysuz, geçimsiz, sevimsiz görünür geniş kitlelere. Hakikati çıplaklığıyla ortaya koyma görevini edinmiştir sanatçılar, yazarlar. Toplumdan onay almayı beklemezler. Canı sıkılır kalabalığın, ezberinin bozulmasına öfke duyar. Bu yüzden düşmandır aydınlara. Bilmediğinden korkar geniş kitleler, saldırganlaşır. HHH Buyrukçu, Sivas katliamından söz açıyor. Aziz Nesin’e düşmanlığın nedeni saydıklarım değil midir? Toplumun cehaletini, ikiyüzlülüğünü açıkça dile getirmiştir Nesin. Tarihin en büyük gerici kalkışması karşısında geniş kesim ne yapmıştır peki? Kolay yolu tutup faturayı aydınlara kesmiştir. Eğer öyle olmasaydı giderek siyasal İslam güçlenmezdi. Diyeceğim; görünenden çok daha derindir açmaz, toplumun büyük kesimleri milliyetçilik, dincilik, cemaatçilik bataklığındadır. Salt laik/Cumhuriyetçi olmak “aydın”, “ilerici” sayılmaya yetmez. Önümüzdeki dönem hayli zor geçecek. İktisadi koşullar ağırlaşacak, toplum düzenini bozacak çelişkiler derinleşecek. Her iktidar, böyle dönemleri fırsata çevirmek ister. Doğal olanı toplumun örgütlenerek hak aramasıdır. Bizde “sadaka kültürü” yaygın olduğu için, “hak bilinci” yoktur. Siyasal İslamcı iktidar, yine doğal ortağı patronlarla kol kola girerek sömürü düzenini sürdürecektir. Bu kez sopayı kullanmak için haklı (!) gerekçe de elindedir. Olağanüstü koşullarda aykırı seslere izin verilemez. Yani? Aydın, sanatçı, düşünen, duyarlı kimseler için çok daha ağır günler kapıdadır. Bu durum karşısında muhtemelen gettolaşma artacak, “cemaatçilik” yaygınlaşacaktır. HHH Buyrukçu, güncesinde “yazları çok severim” vurgusunu sıkça yapıyor. Yaz deniz demektir, yosun kokusu, rengârenk çiçeklerdir. Aydınlık umududur, yaşam sevincidir. İnsan yeniden doğduğunu hisseder. Bahar bile ikircikli haliyle bizi şaşırtmakta şu günlerde. Pencereyi araladığımızda gülümseyen güneşi ararken, karanlık, gri gökyüzüyle karşılaşıyoruz çoğu zaman. “İç karartan günler ne zaman bitecek?” diye herkes birbirine soruyor. Kolay değil yanıtı. Daha çalkantılı, gerilimli günlerin arifesindeyiz. Doğayı anlamak için fırsat gerçi bu. Yunuslar göründü daha dün Karaköy kıyılarında, bu mucize anlaşılmalı. HHH Hangimiz ne kadar yaşarız, kestirmek güç. Doğa türlü biçimlerde uyarıyor. Bunu anlamak, uyumlu olmak için bilimciler ses veriyor. Siyasal irade nasıl gelecek kuracağımızı belirleyecek. O halde şunu iyice düşünmeli herkes: “Ben ne yapıyorum, bundan sonra nasıl davranacağım?” diye. Dikkat edin iktidar daha baskıcı olmak için kolları sıvadı, niyeti belli. Muhalefet mi ne yapıyor? Liberal savrulmalarıyla hepimizi oyalıyor! Unutmayalım, başka bir dünya mümkün... Işine gelmeyince ‘terör’ Ayrıntılar Ayrıntılar CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Kuzguncuk’taki ikametine ve ikametinin hemen yanında bulunan vakıf arazisine kanuna aykırı olarak yol, şömine ve çardak gibi peyzaj düzenlemesi yaptırmasına tepki gösterdi. Yazılı bir açıklama yapan Özel, söz konusu araziye birçok noktadan görünen bir duvar örüldüğü ve jiletli teller çekildiğini, Boğaziçi Yasası’na aykırı bu düzenlemelerin 13 Nisan günü İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekiplerince yıkıldığını anımsattı. Altun’un “makamının nüfuzunu kullanmaktan çekinmediğini” belirten Özel, “Birden fazla geliri bulunan bir Cumhurbaşkanlığı bürokratı, vatandaşlarımızın açlık ile koronavirüs arasında sıkıştığı bir dönemde kanunları çiğnemekle meşguldür. Çok sayıda ihale ertelenirken 8 Nisan günü Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün, Altun’un ikametinin yanı başındaki arazi için kiralama ihalesini iptal etmemesi de dikkat çekicidir. Vatandaşların çivi dahi çakamadığı bir bölgede, bir Cumhurbaşkanlığı bürokratının kanuna aykırı işlem yapması kabul edilemez” dedi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın apar topar soruşturma başlattığını ve haberin “terör örgütlerine hedef gösterme” suçu kapsamına sokulmak istendiğini belirten Özel, şöyle devam etti: “Bu, yürütme organının ‘haber’ ve ‘terör’ kavramlarını nasıl iç içe gördüğünü, işine gelmeyen haberleri ‘terör’ kapsamına sokmak için her türlü bahaneyi kullanma isteğini en üst perdeden kanıtlamaktadır. Başsavcılık, kanuna aykırı işlem için soruşturma açacağına, adeta kanun dışılığa geçit vermekte ve kamunun haber alma hakkına saldırmaktadır.” Özel, konuyu TBMM gündemine taşıdığını, Cumhurbaşkanlığı, Kültür Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’ndan izahat beklediklerini açıkladı. Saatsiz ihale CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç da Altun’un dokunulmazlığı olan bir alana müdahale ederek kendi bahçesi olarak kullanmasının doğru olmadığına dikkat çekti. Dün düzenlediği basın toplantısında konuşan Özkoç, şunları söyledi: “Ben size bir belge göstereyim. İstanbul Vakıflar 2. Bölge Müdürlüğü kira ihale ilanı. Bu kira ilanında kiraya çıkacak bütün taşınmazlar sıralamış. Geçici teminat bedelleri, ihale tarihi ve ihale saati var. Bütün bu ihale saatleri hepsinde yazılı. Bir tek yalnızca Fahrettin Altun’un kendi bahçesine kattığı devlete ait arazinin saati belli değil. Başkası girmesin, o alanı o kullansın diye. Kendisi alsın diye.” l ANKARA / Cumhuriyet İBB CHP GRUP BAŞKANVEKİLİ DOĞAN SUBAŞI: Yarım günde sözleşme yapmak vahim İstanbul Büyükşehir Belediyesi CHP Grup Başkanvekili Doğan Subaşı da Fahrettin Altun’a tepki gösterdi. Subaşı, “Boğaziçi öngörünümünde yeşil alana izinsiz yapı yapmak, vahim. Yarım gün içinde kira sözleşmesi, noter onayı, Vakıflar Genel Müdürlüğü yazısıyla İBB’ye başvuru yapabilmek çok vahim. Bunlar suç oluşturuyor diyenlere terör soruşturması açmak, süper vahim. ‘İletişimi’ yanlış yönetiyorsunuz sayın başkan” açıklamasını yaptı. NE TERÖRÜ, HABER DOĞRU CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı İleti şim Başkanı Fahrettin Altun ile ilgili ha berimizin ardından “terör” soruşturma sı açılarak Cumhuriyet’e gözdağı veril mek istendiğini söyledi. T24 haber site sinin sorularını yanıtlayan Kılıçda roğlu şöyle konuştu: “Ne terörü? Bu olay doğrulandı. Haberler her şeyiyle doğru. Cumhuriyet’e verilmek istenen bir gözdağı Kılıçdaroğlu dır. Ama onların unutmaması gereken bir şey var. Cumhuriyet sıradan bir gazete değildir. O gazetenin tarihine ve kültürüne bakmak lazım. Dolayısıyla doğruları yazan ve her darbe döneminde ağır bedeller ödeyen bir gazetedir. Kendi yolundan ve düşüncelerinden vazgeçmemiştir. Amacı Türkiye’yi çağdaş uygarlığa götürmektir. Ne yaparlarsa yapsınlar, alınan her karar kendi sonlarını biraz daha hızlı getiriyor. Koltuklarını korumak için yaptıkları yolsuzlukları gizlemek istiyorlar ama toplum bunları görüyor.” l İç Politika KAFTANCIOĞLU: Pergolacığı niye söktün? İTİRAF GİBİ AÇIKLAMA Yasalara göre izinsiz çivi çakılması bile yasak olan Kuzguncuk’taki evinin bitişiğinde Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait arazide yasalara aykırı olarak pergola ve şömine yapan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, avukatı aracılığıyla bir açıklama yaptı. Açıklamada, kira sözleşmesi yapılmadan önce arazi üzerinde bahçe düzenlemesi yapıldığı kabul edildi. Altun’un avukatı tarafından yapılan açıklamada, “İstanbul Vakıflar II. Bölge Müdürlüğü’nün ihalesi yapılan diğer 35 adet taşınmaz ile birlikte hazırlık ve ilanını 23.03.2020 tarihinde, ihalesini de 08.04.2020 tarihinde yaptığı Üsküdar ilçesinde yer alan 241.07 m2 sahalı bir arsa için yapılan arsa kiralama ihalesine, müvekkil, temsilcisi aracılığıyla en yüksek teklifi vermiş ve akabinde ihale uhdesinde kalmıştır” denildi. İstanbul Vakıflar 2. Bölge Müdürlüğü ile Altun arasında sözleşmenin 13 Nisan’da imzalandığı belirtilen açıklamada, “Arsa üzerinde bahçe düzenleme çalışması dışında iddia edildiği gibi herhangi bir yapılaşma da söz konusu de Altun ğildir. Gerçeğe aykırı olan ve tamamen art niyet barındıran bu haberlerin ve beyanların sözleşmenin imzaladığı gün içinde yapılmış olması, sürecin bir habercilik faaliyeti değil, kurgu ve kumpas olduğunu açıkça göstermektedir” denildi. Açıklamada, arazide yıkım yapan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin elindeki kamu gücünü haksız ve hukuksuz bir şekilde kullandığı, CHP tarafından yapılan suç duyurusunun “siyasi şov” olduğu belirtilerek gazetemiz, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve ilgili il meclis üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulacağı belirtildi. Eski RTÜK üyesi gazeteci Faruk Bildirici Altun’un açıklamayı kişisel sosyal medya hesabı yerine İletişim Başkanlığı resmi sosyal medya hesabı üzerinden yapmasına tepki gösterdi. Bildirici “Fahrettin Altun, devlet işleriyle ilgili açıklamalarını kişisel hesabından yapıyordu. Şimdi de kişisel sorununa ilişkin avukatının açıklamasını devlet hesabından duyurmuş! İletişim hatası değilse devlet gücünü ardına almaktır bu” diye yazdı. l İSTANBUL / Cumhuriyet CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da Altun’un avukatının ardından sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Paşam çok haklı. Kanunun izinsiz çivi çakmayı yasakladığı bir yerde birileri gibi gökdelen dikmemiş ya yapa yapa bir pergolacık yapmış. Kira sözleşmesi 13.4.2020. İhalenin alınmış olması çivi çakmaya izin veriyor mu? Pergolacığı neden söktünüz öyleyse? Daha çay içecektiniz oysa ki...” dedi. Söz konusu arsaya ilişkin ihalenin olduğu 8 Nisan’da yapılan ihale listesini de paylaşan Kaftancıoğlu, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne seslenerek “Resmi sayfanızdan ulaştığım bilgilere dayanarak; Aynı gün ve saatte yapılan 36 ihaleden sadece 1’inin 10 yıllığına kiralanmasını şahsımın hüsnü kuruntusu olarak kabul ediyor geçiyorum. 13. 16. ve sair maddelere uymamış kiracınıza dair yaptırımınız olacak mı” diye sordu. Kaftancıoğlu’nun bahsettiği 13. ve 16. madde kira ihale ilanında yer alıyor. 13. maddede taşınmazlarda her türlü tadilat ve onarım masraflarının ve gerekli izinlerin alınmasının kiracıya ait olduğu ve her aşamada mal sahibine yazılı olarak bilgi verilmesi gerektiği belirtiliyor. Başkanlığın üçüncü yılını değerlendiren Ece Güner Toprak: Fakirleştik 16Nisan referandumunun üzerinden üç yıl geçti. Tüm sorunların çözümü olarak lanse edilen sistem, bugün hâlâ ateşli şekilde tartışılıyor. Referandumdan önce teklif edilen anayasaya karşı en önde mücadele eden isimlerden hukukçu Ece Güner Toprak ile konuştuk. n Yazdığınız kitabın adı “Çare Başkanlık mı” idi. Çare oldu mu? Olmadı, aksine zarar verdi. Güçler ayrılığı ve dengedenetim olmayan bir sistemde; Meclis’in, İpek yargı bağımsızlığının, Özbey devletin kurumsal yapısının ve temel hak ve özgürlüklerin gerileyeceğini, ekonominin çok olumsuz etkileneceğini öngörmek zor değildi. Yanı sıra, kitabımda Cumhurbaşkanının siyasi parti genel başkanı olduğu bir sistemin milletimizi aşırı kutuplaştıracağına da vurgu yapmıştım. Bunların hepsi maalesef gerçekleşti. Yatırımcı şeffaflık ister n Sistemin yargı üzerindeki etkisiyle başlayalım... Yeni “sistem” ile yargımızı şekillendiren HSK’nin 6 üyesi Cumhurbaşkanı tarafından, 7 üyesi ise nitelikli çoğunluk ile Meclis tarafından seçildi. Bu sistemin sonucu, HSK’nin büyük çoğunluğu bir siyasi parti tarafından seçilmiş oldu! “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” sonucu maalesef yargıda siyasallaşma arttı. Bunun en önemli sonucu, hak ve özgürlüklerdeki gerileme oldu. Bugün dünyada en fazla gazetecinin cezaevinde olduğu, medya ve sosyal medyada en fazla sansürün (ve otosansürün) uygulandığı ülkelerdeniz. Temel sorun, yargı bağımsızlığının yeterli olmamasında. Anayasamızda, özellikle HSK ve Anayasa Mahkemesi yapısında reform yapılmadıkça hiçbir yargı reformu yargı bağımsızlığını temin edemez. Meclis devre dışı n TBMM’nin etkisini ortadan kaldırdı mı? Cumhurbaşkanı, bir partinin genel başkanı olursa bizdeki siyasi parti ve seçim sisteminde, Cumhurbaşkanı partisinin Milletvekili listelerini yapacak demektir! Üstelik Cumhurbaşkanına Meclis’i feshetme (seçimlerini yenileme) yetkisi verildi. Hiçbir demokratik başkanlık sisteminde bu tür düzenlemeler yok, tümünde Başkan partilidir ancak partisinin yönetiminde değildir, ayrıca seçim ve siyasi parti sisteminden dolayı milletvekili ve senatör lerin seçiminde etkin rolü yoktur. Yapılan bu yanlış düzenlemelerin sonucu, TBMM bağımsız gücünü kaybetti. Üstelik Meclis’in yetki alanı “Cumhurbaşkanı Kararnameleri” ile kısıtlandı. Yeni sistemde bakanlar kurulu da olmadığı için, ülkemiz 1 kişinin (Cumhurbaşkanının) çıkardığı kararnameler ile yönetiliyor. Böyle bir yönetim tarzının iki büyük sorunu var: Ortak akıl sürecini ve dolayısıyla öngörülebilirliği yok ediyor ve milletimizin yüzde 100’ünün temsil edildiği tek organ olan TBMM’yi büyük ölçüde devre dışı bırakıyor. n Zenginleştik mi, fakirleştik mi? Somut gerçeklere bakalım: Birkaç yıl önce kişi başı gelirimiz 12 bin 500 dolarlarda iken, 2019 sonu bu rakam 9 bin dolar civarına gerilemişti. Fakirleştik! Bir kere, dengedenetim olmayan bir sistemde, hükümet sınırsız harcar, israf artar. Örneğin bütçe açığı referandum öncesi 23 Milyar TL iken, 2019 sonu (“korona etkisi öncesi” dahi) 123 milyar TL’ye yükselmişti. Bu sistem, TCMB’nin “kara gün” ihtiyat akçesini bile 2 yılda yuttu. İkincisi, sistem güven vermediğinden, Türk Lirası esaslı değer kaybetti. “Başkanlık” sürecinin resmen başladığı Ekim 2016’ya kadar 3 TL 1 dolar ederken 3 yıl sonra, “korona etkisi” öncesi dahi, 1 dolar için artık 6 TL gerekiyordu. Bunun sonucu ise korkunç bir enflasyon ve hayat pahalılığı oldu. n Ve işsizlik... İşsizlik ise kanaatimce bu “sistemin” en vahim neticesidir. Resmi rakamlara göre bile son 3 yılda yaklaşık 1.5 milyon yeni işsizimiz oldu! Güven vermeyen bir “sistem” devreye girince, yatırımlar kesildi. Yeni yatırım yok, nüfus artıyor, elbette işsizlik artar. Yatırımcı, güçler ayrılığı, dengedenetim ister, hukuk devleti ister, devlette güçlü bir kurumsal yapı ister, dev lette liyakat ister, şeffafrekabetçi bir ortam ister. “Sıcak para” en yüksek faizi veren ülkeye gider, ancak esas ihtiyacımız olan uzun vadeli sermaye yatırımlarıdır, iş ve aş yaratan yatırımlar. Bunlar ise güvenli liman ister. Parlak beyinler gitti n Siz sistemi, beyin göçünün de sebebi olarak görüyorsunuz... Son 3 yılda 800 bin civarı insanımız temelli göç etti. TÜİK verilerine göre bunların büyük çoğunluğu genç, şehirli ve üniversite eğitimli. Temel sebebi, yeni “sistem” ile özgürlük ve liyakat ortamının zedelenmesidir. Bir kişinin tek başına tüm devleti atayabildiği, kanunlardaki tüm liyakat kriterlerinin iptal edildiği bir sistemde liyakat yok olur. Örneğin, akademik saygınlığı olmayan bir rektör ile parlak akademisyenler çalışmak ister mi? Özel sektöre ilişkin ise ihale sistemi ve denetimsizlik, adil rekabet ortamını baltaladı. Uluslararası alanda rekabet edebilecek birçok parlak beyin ve girişimci, liyakat ve özgürlük ortamı olan ülkelere gitti. Beyin göçünün ülkemize maliyeti, onlarca milyar dolar. Başka ülkeye kaptırılan tek bir patentin bile ülkemizde yarattığı gelir kaybını kim hesaplayabilir? Ece Güner Toprak HATADAN DÖNELİM n Buradan geri dönüş olur mu? Elbette olur. Ülkemizde iyi kötü, inişli çıkışlı, 100 yıldır demokratik bir gelenek var. Düşünün ki, birkaç gün sonra Cumhuriyetimizin en önemli kazanımı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 100. yılını dolduracak. Demokrasilerde benzeri olmayan, gerçek “Başkanlık” sistemi ile de hiç ilgisi olmayan bu “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” hatalı bir parantezdi, bu parantezi kapatmak gerekir. Hata yapılmış olabilir, kimse kimsenin yüzüne vurmasın, yeter ki hatadan dönelim! Aylar önce 6 maddelik bir kısmi iyileştirme paketi teklif etmiştim, kolayca Meclis’ten 400 oy ile geçebilir. (En azından bir iyileştirme olacağı için muhalefet de destek verebilir diye düşünmüştüm): Bunlar nedir; Cumhurbaşkanının partisinin başkanı olmaması, Meclis’i fesih yetkisinin iptal edilmesi, HSK yapısının değişmesi, üst düzey tüm atamaların Meclis’te yüksek nitelikli çoğunluk ile onaylanması ve ifade özgürlüğünün güçlendirilmesi. Bu kısa değişiklikler bile en azından biraz “nefes aldırırdı”. Ancak, sonrasında mutlaka gerçek bir anayasa reformu yapılmalı, Çağdaş, iyileştirilmiş, parlamenter sisteme dönüş gerçekleşmeli. Elbette o zaman da milletimizin onayına sunulmalı. Bir anayasa, bir ülkenin temel taşıdır, tüm topluma moral verecek, güç ve güven verecek bir Anayasa olmalı. İşte Türkiye o zaman uçar!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle