15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 16 NİSAN 2020 PERŞEMBE EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: BAHADIR AKTAŞ kültür Cannes Film Festivali yine ertelendi Cannes Film Festivali zamanı sahiller de şenlik havasındaydı. 73. Cannes Film Festivali bir kez daha ertelendi. Mayıs ayında yapılması planlanan sinema dünyasının merakla beklediği festivalin koronavirüs salgını nedeniyle haziran ayına alındığı açıklanmıştı. Variety internet sitesine göre, festival yönetiminden yapılan açıklamada yeni bir tarih verilmezken seçeneklerin araştırıldığı ifade edildi. Cannes Film Festivali, dü zenlenmeye başladığı 1946 yılından bu yana sadece 1968 yılı mayıs ayındaki genel grev ve öğrenci isyanları esnasında yapılamamıştı. Fransız Yeni Dalga akımının efsane yönetmenleri François Truffaut ve JeanLuc Godard da bu eylemlerde yer almıştı. Geçmişten bugüne sinema dünyasının merakla beklediği festivalde Nuri Bilge Ceylan da “Kış Uykusu” filmiyle Altın Palmiye kazanmıştı. (Soldan sağa) Demet Akbağ, Nuri Bilge Ceylan, Haluk Bilginer ve Melisa Sözen. Performistanbul’un çağrısıyla sanatçılar internet üzerinden performans sergilemeye başladı Evden ‘canlı’ sanat Karantina sürecinde filmler evden izlendi, konserlere evden dahil olundu, hatta müze ve ser giler bile evden gezilir hale geldi. Pe ki, ya bu süreçte evine kapanmak zo runda kalan performans sanatçıla rı üretimlerini nasıl de vam ettiriyor? İşte bu so ru, “canlı sanat” alanın da üretim yapan sanatçı ORHUN ATMIŞ ları bir çatı altında toplayan Performistanbul’un internet üzerinden yaptı ğı çağrıyla yanıt buldu. “Stay LIVE at HOME”, yani “EV’de CANLI kal” isim li proje, tüm dünyadan sanatçıları per formanslarını evlerinden ve canlı ya yınla izleyiciyle buluşturmaya 17 Mart’ta başladı. Bugüne kadar 20’ye yakın sanatçının performansları inter net üzerinden izlendi. Biz de bu süre ci ve canlı yayımlanan performans sa natını Performistanbul ekibiyle konuş tuk. Sorularımıza kurucu direktör ve küratör Simge Burhanoğlu, eşdirektör Azra İşmen ile UK temsilcisi ve asis tan küratör Naz Balkaya yanıt verdi. ‘Organik süreci bozmadık’ n Evden performans çalışmaları nasıl ortaya çıktı, zorlukları neler? Performistanbul olarak “kapalıyız” dememiz performans sanatının doğası ile örtüşmeyecekti. Herkes gibi biz de bu dönemde “ne yapabiliriz”, “bir şeyler yapmalıyız” gibi hislere kapıldık, çoğu ortaya çıkardığımız proje gibi bu da bir ihtiyaçtan doğdu. Her zamanki gibi paylaşma hissinden, insanlarla her ne koşulda olursa olsun bir şekilde iletişime geçme derdinden... Durmak yerine fiziksel temas olamasa da kamera aracılığı ile dokunmaya devam etmeyi seçtik. n Sizce “online” performans, performans sanatının ruhuna uygun mu, Leman S. Darıcıoğlu, "Gidenler ve Mücadele Edenler İçin, 2020" Diren Demir, “Hizmet, 2020” ‘İşbirlikleri doğdu’ Bu süreçte güzel işbirlikleri de doğdu! Türkiye’de faaliyet gösteren dört kültür kurumu, Fransız Kültür Merkezi, Hollanda Büyükelçiliği, Goethe Enstitüsü ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) ortaklığında yürütülen “Be Mobile – Create Together!” misafir sanatçı programı kapsamında İstanbul’da İKSV Sanatçı Evi’nde konaklayan Vivien Tauchmann da performans yapacak sanatçılar arasında. Tauchmann’ın 1123 Nisan arasında 7 ayrı içerikten oluşan “BirBaşkasıOlarakBenEğitimleri”, Zoom üzerinden “öteki” ile farklı olanı beden hareketleri üzerinden deneyimleyerek anlamayı ve tanımayı amaçlayan performatif dersler canlı yayında izleyicilerin de katılımıyla gerçekleşecek. nasıl etkileniyor bu durumdan? Bu soru üzerine uzun zamandır tar tışılıyor. Birçok sanatçı halen gerçekleştirdiği performansın kaydını bile yapmıyor. Ancak performans sanatının insanı, bedeni, deneyimi, üreten sanatçıyla izleyicisinin üzerinde bıraktığı etki ve dönüşümü temeline aldığını düşünürsek aslında en ideal biçimi ve ya ruhuna en uygun platform “şu”dur demek doğru olamaz. Bu durumu performansın doğal yapısına karşı bir tehdit olarak algılamak yerine, performansın organik sürecini nasıl boz madan “online”a entegre edebileceğimize ve seyirciyle buluşturabileceğimize odaklandık. n Katılan ve katılacak sanatçılar hakkında bilgi alabilir miyiz? Projeyi ilk olarak platformumuz Performistanbul sanatçılarıyla paylaşıp kendi “ev”imizden beraberce bu seriyi hayata geçirdik. Sonrasında ise farklı mecralar üzerinden açık davetimizi yayımladık. Bunun yanı sıra tanıdığımız sanatçıları da halen davet etmeyi sürdürüyoruz. Program yoğun bir şekilde ilerliyor. Şimdiye kadar sırasıyla, Mk Yurttaş (Performistanbul), İ. Ata Doğruel (Performistanbul), Gertrüda Gilyte Succesful Art Project, Birim Erol, Alberto Monreal, Alireza Amin Mozafari, Leman S. Darıcıoğlu (Performistanbul), Batu Bozoğlu (Performistanbul), Giulia Mattera, Diren Demir ve Dominique BaronBanorjee yer aldı. Gelecek sanatçıların performansları ise şöyle: Batu Bozoğlu. İsim: Dayan. Ne zaman: Karantina sona erene kadar. Programı “@projectsurvive” Instagram hesabı üzerinden takip edebilirsiniz. n Kirsty Black ve Kia MatankyBecker işbirliğiyle. İsim: Waving. Ne zaman: 17.04 22.00 22.15 n Vivien Tauchmann. İsim: “Bir Başkası Olarak Ben Eğitimleri” Seri no. 4 “Tea” (Canlı yayımlanan bir dizi performatif ders.) Ne zaman: 17.04 21.0021.40 n Mk Yurttaş. İsim: “166 Session 5”. Ne zaman: 17.04 23.0000.00 n Eymen Aktel. İsim: “Kapısı Kapalı” Ne zaman: 18.04 18.00 / 20.04 18.00. (Detaylı bilgilere performistanbul. org adresinden veya sosyal medya hesaplarından ulaşılabiliyor.) Yazar Güneş Huriye Uz koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi Hollanda’da NPS Radyo’da uzun yıllar program yapımcısı olarak görev yapan, İlke, 2001, Adalı gibi kültür sanat dergilerinde yazdığı yazılar Uz la tanınan Güneş Huriye Uz, yeni tip koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi. Üç hafta önce Covid19 tespit edilen Uz, hastaneye kaldırılmıştı ve yoğun bakımdaydı. 16. Akbank Kısa Film Festivali’nde ödüller sahiplerini buldu 74ülkeden toplam 2 bin 217 kısa filmin başvurduğu 16. Akbank Kısa Film Festivali yarışmasında Ulusal Yarışma bölümünde En İyi Kısa Film ödülünü, yönetmenliğini Gökalp Gönen’in üstlendiği “Avarya” filmi aldı. Bu bölümde mansiyona değer görülen yapımlar Ahmet Keçili’nin “Dede” ve Kasım Ördek’in “Yağmur Olup Şehre Düşüyorum” filmleri oldu. Uluslararası Yarışma bölümünde Çek Cumhuriyeti’nden Daria Kashcheeva yönetmenliğindeki “Daugh ter” adlı filmiyle En İyi Kısa Film ödülünü Daughter alırken bu bölümde mansiyona değer gö rülen yapımlar ise İranlı yönetmen Mo na değer görüldü. Festival kapsamında bu hammad Hormozi’nin Inner Self ve Mısırlı yıla özel Evde Kısa Film Yarışması düzenle yönetmen Morad Mostafa’nın Ward’s Hen niyor. Yarışmaya katılmak isteyenler son na Party filmleri oldu. bir ay içerisinde çekilen en az 2, en fazla 5 Bu yıl 752 senaryonun başvurduğu Ak dakikalık filmleriyle başvuru yapabilecek. bank Kısa Film Forum bölümünde finale 424 Mayıs tarihleri arasında yapılacak Jü kalan 8 senaryo arasından en iyi senaryo ri değerlendirmeleri sonrasında sonuçlar 5 Sandra Peso'nun “Bimba” projesi olurken Haziran’da Akbank Sanat Instagram sayfa Ayça Çiftçi’nin “O Yaz” senaryosu mansiyo sından açıklanacak. Köy Enstitülerinin kuruluşunun yarın 80. yıldönümü. Koronavirüs yüzünden en sessiz geçen 17 Nisan olacak! Gazetelerde, sosyal medyada hüzünlü anışlar, mesajlar yayımlanacak, o kadar. Oysa Enstitüler, ortaöğretimin çok önemli kurumlarıydı. Her yıl artan bir özlemle de gündem yaratıyorlardı. Acı bir gerçektir ki, Demokrat Parti’nin (DP) siyasal şantajıyla, ağaların ağır baskısıyla kapatıldılar. Çünkü ağalar, köylünün bilgilenmesine, bilinçlenmesine, kendi haklarını korumasına karşıydılar. Onları sömürmeyi sürdürmek istiyorlardı. Geçen hafta bugün Cumhuriyet’te yeniden yayınına başlanan Yaşar Kemal’in 58 yıl önce 1962’de yazdığı “Karanlığa Yol Açanlar” yazı dizisini okurken konunun kahramanı, kaymakam Mehmet Can’ı Köy Enstitülü öğretmenlere benzettim, bir an. Yaşar Kemal yazıyor: Adana’nın Kadirli ilçesi 15 yılda 37 kaymakam değiştirdi. Nedeni kaymakama iş yaptıramayan ağalar, güçlerini kullanıp hemen kaymakamı kötülemeye başlıyorlardı. Buna yasal olmayan işlerini yaptırmaya çalışan halk da katılıyor, kaymakam da hemen sürgün ediliyordu. İşte Köy Enstitülü özellikle Mahmut Makal, Fakir Baykurt, Dursun Akçam, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Ali Yüce, Behzat Ay, Ümit Kaftancıoğlu, Hasan Kıyafet, Osman Şahin vb. öğretmen yazarlara da çeşitli suçlar atarak Kıral’ın yönetiminde Tarık Akan’ın Mehmet Can’ı canlandırdığı Kanal (1978) filmine de konu oluyor. Parasız yatılı Kaymakam Mehmet Can’ın başa rılı olmasını istemeyen ağalar, ben Yarın 17 Nisan... zerini geçmişte 1950’li yıllarda Köy Enstitülerine karşı da yaptılar. Köy Enstitüleri, 17 Nisan 1940’ta Hasan benzerlerini yapmadılar mı? Her birinin yapıtlarında bunlar yansır. Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanı, İsmail Hakkı Tonguç’un İlköğretim Genel Müdürü olduğu dönemde açıldı. İlk Kaymakam Mehmet Can başta 14, 1941’de 7 olmak üzere 21 Köy Enstitüsü bölgelere göre dağıldı. Kuru Yaşar Kemal’in anlattığı Mehmet Can, cusu ve kuramcısı İsmail Hakkı Tonguç, 38. kaymakam olarak Kadirli’ye atanıyor. Kadirliyi Güzelleştirme Derneği kuruyor. Kadirli’yi gerçekten sevenlerle, öğretmenlerle, memurlarla, köylülerle, el ele veriyor güzelleştiriyor. “Sen doğru çalış, eğri bulur belasını...” diyor. Kadirli’ye hizmet ediyor. Çamurlu yollarını yaptırıyor. Kapısını halka açıyor, halkı dinliyor, tüm sorunlarını çözüyor. Beş yıl içinde yapılması planlanan köy okullarının hepsini bir yılda bitiriyor. İki su kanalı açıp kaymakamlığa gelir sağlı Tevfik Fikret’in dostu ünlü pedagog Satı Bey’in öğrencisiydi. Eğitimin ve kalkınmanın ilköğretimden başlamasına inanıyordu. Köy Enstitüleri, parasız yatılı, ilköğretmen okullarıydı. Öğrencileri ilkokulu bitiren köy çocuklarıydı, Köy Enstitülerinde eğitilip köyün kalkınması için öğretmen, sağlık memuru, tarım teknisyeni ve köyün önderi olarak yetiştirilip yine kendi köylerine öğretmen olarak gönderiliyor, köyü canlandırıyorlardı. yor. Ne kadar dayanabiliyor dersiniz? Yaşar Kemal’in henüz yazdıkların da olmasa da Mehmet Can, iki yıl sonra sürülüyor, başka ilçelerde ve bakanlıkta çalışıyor. Siyasete atılıyor. Üç dö Köy Enstitüleri kapatılmasaydı Kısaca Köy Enstitüleriyle köye bir ışık geliyordu. Ne var ki, 1950’de iktidara ge nem Adana Milletvekilliği, 2. Ecevit len DP döneminde yine toprak ağalarının Hükümeti’nde Adalet Bakanlığı yapıyor. baskısıyla, önce Köy Enstitülerinin prog Öte yandan Kadirli’deki başarısı Erden ramı öğretmen okullarının programıyla bir leştirildi (1951). Programdaki “iş” uygulamalı dersler azaltıldı ve 27 Ocak 1954’te 6234 sayılı yasayla Köy Enstitüleri tarihin sayfalarına gömüldü. Enstitülerden geriye ise 1398’i kadın, 15 bin 943’ü erkek olmak üzere 17 bin 342 köy öğretmeni, 8 bin 675 eğitmen, 1248 sağlık memuru kaldı. Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, hâlâ kollanan cehalet virüsü yok edilecek, ülkemiz daha aydınlık olacaktı. Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, tarım alanlarımız kim bilir ne kadar verimli kullanılacak, dışarıdan buğday saman alınmayacaktı. Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, ülkemizin bu zor günlerinde sağlık çalışanlarıyla da ne büyük fedakârlıklar sergilenecekti, kim bilir? Köy Enstitüleri kapatılsa da, Mehmet Can’lar sürülse de “Karanlığa Yol Açanlar”ın sayıları artacaktır. Bu görkemli kurumları çok iyi anlatan birkaç kitabı da anımsatmak isterim: İsmail Hakkı Tonguç’un Canlandırılacak Köy, Alev Coşkun’un Hasan Âli Yücel Aydınlanma Devrimcisi, Pakize Türkoğlu’nun Tonguç ve Enstitüleri, Fakir Baykurt’un Türkiye’de Köy Enstitüleri, Mehmet Başaran’ın Özgürlük Eylemi Köy Enstitüleri, Öner Yağcı’nın Büyük Oğul Efsanesi/Tonguç’un Romanı, İlyas Küçükcan’ın Ülkeye Adanmışlıkta Köy Enstitüleri (2018 Yunus Nadi Sosyal Bilimler Araştırması Ödülü), Mustafa Gazalcı’nın Köy Enstitüleri’nin Meclis Süreci ile bu enstitüleri çocuklara anlatan Ömür Kurt’un Karaca ve Mucizeler Köyü adlı romanı... Cezaevlerinden ölüm haberleri geldikçe... Cezaevlerinden ölüm haberleri geldikçe, öfkem büyüyor... Hapisteki arkadaşlarım, birlikte çalıştıklarım, tanıdıklarım, tanımadıklarım, hiç ama hiç karşılaşmamış olduklarım, sadece adını bildiklerim, adını hiç duymadıklarım, yüzlerini bile görmediklerim... Kadını erkeği, genci yaşlısı... Hepsi gözümün önüne geliyor. Hepsi yüreğime, aklıma üşüşüyor... Tarifi imkânsız bir acıya gömülüyorum. İçim acıyor. Ailelerini, sevenlerini düşünüyorum... Acı büyüyor, yayılıyor, bırakın ülkeyi, dünyayı kaplıyor! Sonuç: Bizdeki adaletsizlik mi daha hızlı ilerliyor, yoksa Covid19 salgını mı... Bilmez oluyorum. İkisi birbirine karışıyor. Ve amansız bir öfkeye dönüşüyor. Öfkeliyim İnfaz yasası TBMM’de, gazetecileri, düşünenleri, yazanları, hastaları, çocukluları, Osman Kavala’yı hapiste tutacak şekilde kabul edilirken oylamaya katılanların sayısını öğrenince öfkeden çıldırıyorum: CHP’li 139 vekilden 19’u, HDP’li 61 vekilden 24’ü, İYİ Parti’li 37 vekilden 8’i, MHP’li 49 vekilden 48’i... “Nasılsa çoğunluk onlarda” özür olamaz. Kapatın o zaman Meclisi! Öfkeliyim, sırf intikam almak için infaz yasasına “gazeteci” ayarı verenlere... Öfkeliyim, milleti belirsizliklere, yalana, gelecek korkusuna, güvensizliğe teslim ettikten sonra, yetmezmiş gibi bir de aşağılayanlara! Öfkeliyim, Covid19 tanısı konulanlarla aynı cezaevinde beş aydır mahkemesini bekleyen 71 yaşında, KOAH ve hipertansiyon hastası Selma Altan’ın yok sayılmasına (Bkz: http://www.cumhuriyet.com.tr/ haber/ selmaaltan5 aydirmahkemesinibekliyor1732228). Öfkeliyim, hepimizi tehdit eden bu korkunç salgını bile fırsata çevirenlere, “haberler”deki yalanlara, tartışmalardaki yalakalara ve daha nelere nelere... Öfkeliyim, 898 gündür tutuklu Osman Kavala’yı dışarı salmamak için uydurduklarına... Öfke kin onların işi Sonra... Sonra... Öfke, kin, nefret, onların işi diyorum. Bizim işimiz değil. Kendimi, duygularımı denetlemeye çalışıyorum. Kimi zaman başarabiliyorum... Kimi zaman boşuna. (Böyle zamanlarda ne TRT2’deki, İz TV’deki güzel programlar, ne MET Opera’nın ya da National Theatre’ın canlı yayınları öfkemi dindirmeye yetiyor.) Öfkemi dindirmenin tek yolu vicdanı diri tutmak... İşte birkaç örnek: Şu an çevrem için, mahallem, ilçem, ilim, kentim için ne yapabilirime yönelmek... (Ör: İstanbul Gönüllüleri için çalışmak... En ön safta mücadele eden sağlıkçılara yardım etmek... Yalnız yaşayan sevdiklerime telefon etmek...) Eve kapandığımızdan beri kadına şiddet hızla çoğaldı: Kadın örgütlerine yardımcı olmak, kadın kooperatiflerinden alışveriş yapmak. Haksızlıkları haykırmak. “Bağır herkes duysun”u hayata geçirmek... Çığlığınızı dijital ortamdan da atabilirsiniz. Bu köşeden, duyurmak istediklerinizi duyurmak: Ör: Barış Pehlivan’ın “Elimde kalem yerine bıçak olsaydı hapisten çıkacaktım” sözünü herkese iletmek... Ve Barış Terkoğlu’nun o unutulmaz saptamasını sizlerle paylaşmak da öfkemi yatıştırıp beni umutlandırıyor: “Hapishane de bir seçimdir. İnsanın tercihlerinin sonucudur. İstanbul’da deniz kenarında bir yalıda toplanmış Fethullah artıklarının arasında olmaktansa, hapishanede yalnız kalmak ahlaki tercihtir. Mahkemede, kurulmuş bir düzenin cüppeli zabiti olmaktansa ayakta savunma yapan bir savaşçı olmak hukuki bir tercihtir. Çakallarla tezgâh kurmaktansa karıncalarla yaşamak insani bir tercihtir. Tüm devrimler bu tercihleri yapanların eylemlerinin ürünüdür.” Seçimleriniz, öfkenizi değil, vicdanınızı beslesin... Türker İnanoğlu’ndan Atlas Sineması açıklaması Erler Film’in yapımcısı Türker İnanoğlu, ortağı olduğu Atlas Sineması’na devlet tarafından el konulduğu iddialarını yalandı. 1985 yılında beri İrfan Atasoy’la sinemayı işlettiklerini belirten İnanoğlu, yaptığı açıklamada, “Bu haberler gerçeği yansıtmıyor. Turizm İnanoğlu ve Kültür Bakanı Sayın Mehmet Nuri Ersoy, TÜRVAK Türker İnanoğlu Vakfı SinemaTiyatro Müzesi’nde ziyarete geldiğinde müzeyi çok beğenmiş ve tebriklerini sunmuştu. Sayın Ersoy, Atlas Sineması’nın durumunu sorduğunda ise ben de zarar içinde olduğunu ve her ay 1015 bin TL cebimizden ödeme yapıldığını aktarmıştım. Sayın Mehmet Nuri Ersoy da ‘Biz burayı bütün galaların ve film festivallerinin yapıldığı bir sinema haline getirelim’ dedi. Bu da benim çok hoşuma gitti. Bu projeye katılmak istedim ve ‘Evet’ dedim. Sonrasında bakanlığın restorasyon çalışmaları için tahliye ettik” dedi. Restorasyon çalışmalarının başladığını belirten İnanoğlu, “Yan taraftaki Kulis Bar Restoran ve Küçük Sahne Tiyatrosu da bünyesine katılarak büyük ve kompleks bir sanat merkezi haline dönüşecektir. Atlas Sineması, sinema sarayı olacak. Türkiye ve dünyanın dört bir tarafından gelecek ziyaretçilerine; birçok kitap ve film arşivlerinden oluşan zengin bir sanat müzesi olarak hizmet verecektir” ifadelerini kullandı. (Hürriyet)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle