10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 OCAK 2020 PAZARTESİ AYVAUNSIYTORARLYA Çıldır TURİZMİ Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki donduru cu soğuklar nedeniyle yüzeyi tamamen buzla kaplanan Çıldır Gölü, ziyaretçi akınına uğruyor. Yerli ve yabancı turistler, bölgede düzenlenen atlı kızak ve jet ski turlarına katılıp Eskimo usulü balık avlıyor. Misafirler, göl üzerindeki sobada demlenen çaylardan yudumlayarak bölgenin keyfini çıkarıyor. l DHA Dave Iredale, Yeni Güney Galler eyaletindeki Merimbula’daki bir plaja yağan küller arasında köpeğiyle yürüyüş yapıyor. Herkese Bilim Teknoloji Dergisi’nin katkılarıyla hazırlanmıştır. TASARIM: ECE KURTULUŞ DURSUN Pek çok hastalığın tedavisinde kullanılabilecek yeni ilaçlar doğada gizli Bilim doğanın izinde Koalaların üçte biri yok oldu Avustralya’da devam eden yangınlarda binlerce kanguru ve koala da öldü. Yetkililer, Yeni Güney Galler bölgesinde koalaların üçte birinin tamamen yok olduğunu açıkladı. Yetkiller, Yeni Güney Galler bölgesinde 19 kişinin öldüğü, 3.6 milyon hektar alanın ve 1365 evin yok olduğunu belirtti. Victoria bölgesinde ise 2 kişinin öldüğü, 6 kişinin kaybolduğu, 784 bin hektar alanın yandığı ve 330 binanın yok olduğu açıklandı. Güney Avustralya’da 3 kişinin öldüğü, 100 bin hektar alanın yandığı ve 88 evin yok olduğu bilgisi paylaşıldı. İstanbul’un 12 katı Yanan bölgelerin toplam 6 milyon hektarı aştığı tahmin ediliyor. Bu alan, İstanbul’un yüzölçümünün yaklaşık 12 katı. Uzmanlar, Avustralya’daki yangınların “kendi hava sistemini” oluşturmaya başladığı uyarısını yapıyor. Açığa çıkan sıcaklık nedeniyle yangın bulutu ve fırtınaların meydana geldiğini belirten uzmanlar, bu durumun çok tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini ifade ediyor. Pazartesi günü bir itfaiye aracı yangın bulutlarından oluşan bir fırtınaya kapılmış ve bir itfaiyeci hayatını kaybetmişti. KATARAKTI VAR Bobo yardım bekliyor Mersin’de katarak nedeniyle görme yetisini kaybeden 12 yaşındaki doberman cinsi Bobo adlı köpeğin tekrar görmesi için ameliyat edilmesi gerekiyor. Köpeğin sahibi Ferda Şahin, kentte tedavi imkânı olmayan Bobo’nun operasyon için İstanbul ya da Ankara’ya gönderilmesi gerektiğini, ancak ameliyatı karşılayacak maddi imkânının olmadığını söyledi. Ferda Şahin, veterinerlerin tavsiyesi ile yaptığı araştırmada, İstanbul’daki pet kliniğine ulaşarak sorunu anlattı. Klinik yetkilileri Bobo’nun ameliyatını yapabileceklerini, bunun için de yaklaşık 6 bin TL gerektiğini bildirdi. l DHA Erkekler Yusuf kızlar Zeynep İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye’de geçen yıl 1 milyon 180 bin 840 bebek dünyaya geldi. Erkek bebeklere en fazla Yusuf, Eymen ve Miraç, kız bebeklere ise Zeynep, Elif ve Defne ismi verildi. Doğan bebeklerin 605 bin 310’u erkek, 575 bin 530’u kız. Türkiye’de bazı isimler ise sadece bir kişide bulunuyor. Bunlar arasında Feratun, Dilbere, Farim, Ülçü, Selmanni, Eliyde, Mürinşah, Hörem, İsal ve Femedi isimleri dikkat çekiyor. Çift isim olarak da Bersıyan İsak, Öner Tugan, Alya Nursen, Necip Amir, Hayat Nuriye, Sabriye Tezer, Aylin Fügen, Hazni Ayaz, Mahmut Eyüphan ile Meşküre Canan adları listede yer aldı. l AA 1 milyon 180 bin 840 bebek doğdu AlacaZONGULDAK çinte göründü Kuş türlerine yönelik çalışmalar yapan Prof. Dr. Tuğrul Atasoy, Kozlu ilçesine bağlı Ilıksu mevkiinde Zonguldak’ta ilk kez görülen alaca çinteyi fotoğrafladı. Türkiye’deki en nadir görülen kuş türlerinden biri olan alaca çinte, en son 2016 yılında İstanbul Karaburun’da görül müştü. Kentte ilk kez fotoğraflanan alaca çinte, Zonguldak’ın 308’inci kuş türü olarak kayıtlara geçti. Alaca çintenin kentte görülmesinin ardından birçok kuş bilimci Zonguldak’a geldi. Ilıksu’da kamp kuran kuş bilimciler de alaca çinte kuşunun fotoğrafını çekti. l DHA Bilim dünyası, yeni ilaç araştırmalarında solucanlardan karıncalara, mantarlardan okyanus tabanına kadar 6 yeni sürpriz bulgudan yararlanmaya başladı. İşte o umut yaratan bulgular: AtaCama Çölü’nün gizemli bakterileri Şili’de bulunan Atacama Çölü’nün yaşam için imkânsız gibi görünen koşullarına rağmen orada gelişen türlerin kendine has özellikleri bilim insanlarının dikkatini çekiyor. Aşırı kuraklıkla bir ara ya gelen yüksek ultraviyole radyasyon seviyesi, zehirli elementler ve toprağın düşük karbon düzeyi, Atacama’da Mars yüzeyine ben zer bir ortam yaratıyor. Yıllardır Atacama Çölü’nde bulunan bakteriler üzerinde çalışan araştırmacılar, antibiyotik özelliğinde maddeler tanımladılar. Deneyler, bu moleküllerin bazılarının e. coli (koli basili) mikrobu ve pamukçuk yapan candida albicans gibi mantarları öldürebildiğini ve ayrıca kanser hücrelerinin dokularda yayılmasını sınırladığını gösteriyor. Dirence karşı yuvarlak solucan ABD’deki Northeastern Üniversitesi’nden bir araştırma ekibi, yuvarlak solucanlarda (nematod) yaşayan bakterilerin ürettiği yeni bir antibiyotik bulduklarını açıkladı. Nature’da yayımlanan bulgular, bulaşıcı ve kimi zaman ölümcül olan bakterilerin gittikçe artan antibiyotik direncine karşı mücadelede umut veriyor. Toprakta yaşayan bazı nematod türleri, böcek larvalarını sindirmede onlara yardımcı olan bir bağırsak bakterisine (Photorrabdus khanii) sahiptir. Bu bakteriler, larvalarla beslenmeye çalışan diğer bakterileri öldürmek için darobaktin adlı bir bileşik salgılar. Araştırmacılar, bu bileşiğin, tedavi edilmesi zor enfeksiyonlardan sorumlu bir bakteri grubuna karşı da çok etkili olduğunu buldu. Darobaktinin etkili olabilmesi için bakterinin dış hücre duvarını geçmesi gerekmiyor ve bu bileşiğe karşı direnç geliştiren bakteriler ise enfekte etme özelliklerini yitiriyorlar. Komodo ejderi yaralara derman Doğrudan doğadan almaya ek olarak, antibiyotikleri laboratuvarda üretmek de mümkün. Komodo ejderinin kanında antibiyotik özelliğine sahip bir bileşik tanımlayan araştırmacılar, orijinal bileşikten daha etkili olan DRGN1 adlı bir antibiyotik tasarladılar. Yaraların iyileşmesini hızlandıran ve ortamdaki bakteri sayısını azaltan DRGN1’in ilaca dönüşmesi için henüz erken olsa da, farelerle yapılan ilk denemeler umut verici. Karınca ile mantarın ilişkisi Karıncalar mantarların büyümelerine yardımcı olur ve ardından onları besin ve yapı malzemesi olarak kullanır. Bu simbiyotik ilişkiyi inceleyen araştırmacılar, karıncalarda hem kendilerini hem de yiyeceklerini enfeksiyonlara karşı koruyan bir antibiyotik üreten bakteriler olduğunu tespit etti. Söz konusu süreçte, Streptomyces formicae KY5 bakterisi, yaygın antibiyotiklere karşı dirençli bazı bulaşıcı mikropları öldürebilen formicamycin bileşikleri üretiyor ve araştırmalar, mikropların bu bileşiklere karşı direnç geliştirmesinin görece zor olduğunu gösteriyor. Vücudun ilk savunma hattı Bakterilerle dolu olan burnumuzda tam olarak nelerin yaşadığını araştıran bilim insanları, staphylococcus lugdunensis adlı bakterinin antibiyotiklere dirençli bazı mikropların büyümelerini önlediğini tespit etti. Böylelikle burnumuz, havadaki mikroplara karşı vücudumuzun ilk savunma hatlarından biri haline geliyor. Farelerle yapılan deneyler, söz konusu bakterinin MRSA enfeksiyonunu önleyen lugdunin adı verilen bir bileşik ürettiğini ortaya koydu. Sonuçlar, lugdunin’in cilt enfeksiyonlarını tedavi etme potansiyeline sahip olduğuna işaret ediyor. Kanserin ilacı okyanus tabanında Yeni ilaçlar için etken maddelerin arandığı yerler arasında okyanus tabanı da var. 1980’lerin sonlarında Karayipler’de incelen tortu tabakasında bulunan bir bakterinin yeni bir tür olduğunu tespit etmek yıllar aldı. Kaliforniya Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, salinispora tropica adı verilen bu bakterilerin salinisporamid A adlı bir molekül ürettiklerini belirledi. Bu madde, farklı türlerdeki kanser hücrelerinde proteinlerin parçalanmasını engelleyerek kanser hücrelerinin ölümüne neden oluyordu. Bu madde, miyelom kan kanseri ve glioblastoma beyin kanserine karşı bir ilaca dönüştürüldü ve şimdi klinik testlerde üçüncü aşamada. Derleyen: Murat Altaş https://theconversation.com/antibioticresistanceandcancersixsurprisingplacesscientistsarelookingfornewdrugs128443 https://www.nature.com/articles/s4152201700172 Niye az uyuyorlar? Daha az uyku ile idare etmeyi isterdiniz değil mi? Özellikle ciddi bir uykusuzluk sorununuz varsa... Ancak ne yazık ki az uyku ile idare edip yaşamını sağlıklı bir şekilde sürdürülebilen insan sayısı fazla değil. Peki, neden? Konuyu araştıran Kaliforniya Üniversitesi’nden bir çalışma grubuna göre, bunun nedeni DNA’mızdaki bir genetik değişim olabilir. Bu küçük yazım yanlışını bilerek farelere uygulayan araştırmacılar daha az uykunun farelerde olumsuz herhangi bir etki yaratmadığını gördüler. Araştırma, geçen ekim ayında “Science Translational Medicine” adlı dergide yayımlandı ve hayli ilgi gördü. Özellikle de ilaç endüstrisi tarafından. Ancak aynı yararları sağlayacak bir ilacın yakın bir gelecekte piyasaya sunulması şimdilik söz konusu değil. Harvard Tıp Fakültesi ve Boston Beth Israel Deaconess Tıp Merkezi sinirbilim doçentlerinden Patrick Fuller, “Uykusuzluğun yol açtığı hastalıklara karşı koruyucu bir etki yaratabilecek genetik bir ürünün düşüncesi bile kanımca son derece baştan çıkarıcı” diyor. Stanford Üniversitesi Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Bölümü uzmanların dan Jamie Zeitzer ise insanla rın daha uzun bir süre çalı şabilmeleri için böyle bir ilacı almak zorunda ka labileceklerine ya da bu yönde bir baskı görebile ceklerine dikkat çekiyor. Araştırmayı yöneten Kaliforniya Üniversitesi sinirbilim uzmanlarından YingHui Fu, araştırmaya katı lan bir baba ve oğlunun durumu nu anlatarak “Uykunun insanlardaki iş levi her ne ise çoğumuz için bu işlevin yeri ne getirilmesi sekiz saati gerektirirken, onla ra dörtaltı saat yetiyor. Bu kişilerin nasıl da ha verimli olduklarını anlayabilirsek, bu bil giden başkalarını da daha verimli kılacak bi çimlerde yararlanabiliriz” diyor. Kaliforniya Üniversitesi psikiyatri profe sörlerinden Jerome Siegel de, Fu ve arkadaş larının elde ettikleri nöropeptid S reseptörü (NPSR1) geninin uykunun düzenlenmesinde önemli bir rol oynadığı yönündeki asıl bulgu nun mutluluk verici olduğunu, ancak bunun çok karmaşık bir sürecin yalnızca küçük bir parçası olabileceğini dile getiriyor. Yeni bu lunan gen değişiminin etki düzeneği tam ola rak bilinmiyor. Scientific American/ 19.10.2019 EN POPÜLER 10 GOOGLE ARAMA (2019) n İstanbul Seçim Sonuçları 2019 n Geleceğe Nefes n YSK n Deprem n Sigara Fiyatları n Dolar Kuru n Askerlik Son Dakika n EYT n İstiklal Marşı 10 Kıta n Notre Dame Katedrali Kaynak: ShiftDelete.net 1880’den beri en sıcak ikinci yıl: 2019 Amerikan Meteoroloji Dairesi (NOAA) kayıtlarına göre 1880 yılından bu yana 2019 yılı, 2016’dan sonraki en sıcak yıl oldu. Karada ve okyanuslar üzerinde ocak ayından ekime kadar ortalama sıcaklık, 20. yüzyılın ortalama sıcaklığı olan 14.1 dereceden, 0.94 derece daha yüksek oldu. Kayıtların yapılmaya başlamasından sonra en sıcak yıllar arasında 2015, 2017, 2018, 2014, 2019 ve 2013 de yer alıyor. Dünyanın hemen hemen her yerinde 2019 yılındaki sıcaklık ortalamanın üzerindeydi. Bu artış özellikle de Alaska’da, Kuzeybatı Kanada’da, Orta Rusya’da, Güney Afrika’da, Madagaskar’da, Avustralya’da ve Asya’da kendini belli etti. Amerika’nın ve Güney Kanada’nın bazı kesimlerinde ortalamanın altında bir sıcaklık yaşanmışsa da rekor derecede olmadı. Sıcaklık artışının devam edeceğini tahmin eden uzmanlar, bunu Arktik bölgedeki ve Antarktika’daki buz örtüsünün küçülmesine, kuraklık veya kasırga gibi uç hava koşullarına ve karbondioksit gibi sera gazı emisyonlarına bağlıyor. 2020 yılı için de kara bir tablo tahmininde bulunan araştırmacılar, El Nino’nun Pasifik bölgesinde yine kendini göstermesini bekliyorlar. El Nino örneğin Güney Amerika’da sellere, Avustralya’da kuraklıklara ve Hindistan’da mahsul kaybına yol açabiliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle