18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DİZİ EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: SERPİL ÜNAY 28 MART 2019 PERŞEMBE 9 Fırtına öncesi sakinlikAnkara’nın nabzını tutmak için Hacı Bayram Veli Çarşısı’ndayım, halk kararını vermiş ANKARA Büyükşehirlerde BÜYÜK YARIŞ Şehre ayak basar basmaz bindiğim aracın genç sürücüsüne bütün direkleri, duvarları, yeri göğü kaplayan iktidar partisi liderinin fotoğrafları konusunda düşüncesini soruyorum... Yanıt, “Babamı bu kadar görsem tiksinirim. Yazık harcanan paraya”... ataol behramoğlu Ankara benim şehrim. Üniversiteli yıllarımı da kapsayan 19601970 arasındaki on yılı, askerlik dönemim dışında, burada yaşadım. Ne kadar değişirse değişsin Ankara başkadır. Ankaralı da... Nasıl mı, diyeceksiniz. Açık sözlüdür. Bir de Ankaralı sever şehrini. Orada, biraz da kabuğunun içinde gibi, mutludur. Ev içleri önemlidir Ankara’da. Komşuluk, öyle sanıyorum ki, henüz büsbütün yitirmemiştir anlamını, örneğin İstanbul’umuzdakinden farklı olarak... Her neyse... Gazetemiz benden seçim öncesinde Ankara’nın nabzını tutmamı istemekle doğru bir şey yaptı... Bir günde, birkaç saat içinde, ne kadar yapılabilirse artık... ‘Babamı bu kadar görsem tiksinirim’ İstanbul şoförleri motorize haber merkezleri gibidir. Ülkede ve dünyada olanların yorumunu ikiletmeksizin yaparlar. Ankara şoförleri sanki daha suskun, temkinlidirler. Buna karşın şehre ayak basar basmaz bindiğim aracın genç sürücüsüyle konuşmamızdan alabildiğim notların satır başları şöyle: “Maç 90 dakika... AKP’liler dönüyor gibi... Seçim havası yok... Bir sessizlik var... Seçim otobüsleri hiç durmazdı...” Bütün direkleri, duvarları, yeri göğü kaplayan iktidar partisi liderinin fotoğrafları konusunda düşüncesini soruyorum... Yanıt çok ilginç ve şöyle: “Babamı bu kadar görsem tiksinirim... Adamı görmeme gibi bir şansımız yok... Görmekle göstermekle fikirler değişmez ki... Yazık harcanan paraya ...” Hepsi sistemin partileri Oteldeki garson kız, orta yaşlarına yakın, görünüşüyle de küskün, kırık... Soruma ilk yanıtı “ilgilenmiyorum” oldu. Nedenini sordum, yine kısaca “düşüncemle ilgili” dedi... Sonra da “hepsi sistemin partileri” diye ekledi... Bütün partilerin, üzerinde düşünmesi gereken bir seçmen profili... Gerginliğin sakinliği Ankara’nın nabzını siyaset insanlarıyla, hatta orta tabaka insanlarıyla değil de gerçek halk insanlarıyla tutmak için Hacı Bayram Veli Çarşısı’na doğru yol alırken konuştuğum taksi sürücüsü, “önceki seçim sonuçları beklediğim gibi çıkmadı, ama bu sefer inşallah çıkacak” diyor. Mansur Yavaş konusunda sorumu “düzgün bir adam, kapasitesi var” diye yanıtladı. O da bir önceki sürücü arkadaş gibi ortamın alışılmadık sakinliğinden söz etti ve “gerginliğin sakinliği, fırtınadan önceki sessizlik” gibi düşündürücü bir değerlendirme yaptı... Hacı Bayram Veli Çarşısı’nda Ankara’yı tanıdığımı sanırdım, ama Ulus anıtından yukarı doğru çıkarken soldaki Hacı Bayram Veli Çarşısı’na girdiğimde tanımadığım bir Ankara çıktı karşıma. Tam bir curcuna. Seyyar satıcıların birbirine karışan sesleri. Kadın, erkek, çoluk, çocuk, bir Suriyeli dilenci kalabalığı. Caminin girişinin sağındaki binanın duvarını çok büyük harflerle enine kaplayan ANKARA SOSYAL BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ tabelası. Hangi üniversite bu? Arkadaşım, kapatılan İpek Üniversitesi’nin öğrencilerinin aktarıldığı üniversite olduğunu söylüyor... Ayrıca kuruluşu da tartışmalara yol açmış... Bu En uzun konuştuğumuz kişi çorapkitap satıcısı oldu. Çorapla kitabın ilgisini sorduğumda, kitaptan alacağının çorapla ödendiğini söylüyor. Kızacaksınız ama kahvede Mansur Yavaş diyorlar Önünde durduğumuz “limon sıkıcı” (limon sıkacağı) satıcısının ağzında, olması gereken dişlerin yarısı yok, öteki yarısı da varla yok arası... Halk insanımızın durumu, özellikle bu diş sağlığı konusunda içler acısı. Buna diş sağlığı bile demek mümkün değil, çünkü sağlık için olması gereken diş zaten yok. Bu arkadaş Emirdağlı. Üç çocuğu Avrupa’daymış. Emirdağ’ın ağırlıkla AKP’li olduğunu söylüyor, fakat zaten orada da çoğu insan yılar önce ülke dışına gitmiş. Onun sözleriyle, “beş katlı apartman, ateş etsen kimseye isabet etmez, çünkü oturan yok...” Seçim konusunda düşüncesini sorduğumda yanıtı aynen şöyle: “Bir şey söyleyecem...Kızacaksınız ama, kahvede Mansur Yavaş diyorlar...” Niye kızacakmışız, anlayamadım... Konuşmanın devamında, dişlerin yarısı olmayan ağzından şu sözcükler dökülüyor: “Zengin daha zengin, fakir daha fakir oldu...” Onun hemen yanı başında, oğul otuzlu, baba altmışlı yaşlarda, iri yarı, düzgün giyimli, iki seyyar satıcı... Çorumlularmış. “Süper satıcı” olarak ün yapmışlar... Sattıkları, “yavru vatan Kıbrıs”tan geldiğini söyledikleri bir çeşit mekanik sofra süpürgesi, kırıntı toplayıcı... Bu aygıtın kırıntıları “karayolları grayderi gibi” topladığını yüksek sesle tekrarlayan oğul satışla meşgul, ben onun yanında ayakta durmakta olan babayla konuşuyorum. Doların, Avro’nun yükselişinin piyasayı altüst ettiğini söylüyor. Sosyal demokrat görüşlü, ciddi bir insan. Mansur Yavaş’ın kazanacağını düşünüyor. üniversite de içinde olmak üzere, gerçekten de, sosyal bilimler etüdü yapılması için bulunmaz bir ortam... Kitaplar bi lira... Çoraplar bi lira En uzun konuştuğumuz kişi çorapkitap satıcısı oldu... Kitap ve çorap sergileri yan yana... Onun da, aynen limon sıkacağı satıcısı gibi dişleri olmayan ağzından sürekli olarak “çoraplar bi lira... kitaplar bi lira...” sözleri dökülüyor... Çorapla kitabın ilgisini sorduğumda, kitaptan alacağının çorapla ödendiğini söylüyor... İçinden ancak halkımızın çıkabileceği, çözümü güç sorunlar... Kitaplar, (çoğu küçük oylumlu, risale boyutlu olduğundan kitapçıklar demek daha doğru) dinsel içerikli... Arada şair adlarını ilk kez gördüğüm birkaç şiir kitabı da var... Arkadaşım “Ataol Behramoğlu da var mı?” diye sorduğunda, (O da kim gibi bir soruyla karşılaşmaksızın) “Onlar bizde olmaz” yanıtını alıyor. Bu kez ben, kitap satışları nasıl diye sorduğumda, kitap değil ama çorap satışının iyi olduğunu söylüyor. Sohbet ısınıp da seçime ilişkin sorularımı sıralamaya başladığımda “bi lira bi lira bi lira...ne alırsan bi lira.... abla bi lira... kitapçorap bi lira...” seslenişleriyle arada bir kesilen söyleşimiz şöyle ilerliyor: “ Seçim havasını nasıl görüyorsun? Zor, karışık yani... Nasıl? İnsanlar farklı bir şey istiyor. Zenginlere verdiler verdiler... Fakir iyice fakirleşti.... (bi lira bi lira....kitaplar çoraplar bi lira....) Abi çok zor işler... Millet artık hep avuç açmada, dilenmede... “Bi lira bi lira...” seslenişleriyle öteki satıcının “yavru vatan Kıbrıs’tan karayolları grayderi gibi” seslenişleri birbirine karışıyor... Kitapçorap satıcısı arkadaşa kendimi tanıttığımda, cid di bir sahaf olduğunu, kütüphane ama öyle değilmiş... her yer böyle... ler alıp sattıklarını, pahalıları Kızı (Ve ekliyor) Bir börek bir çay dokuz li lay’daki sahaflara verdiklerini söy ra, insanlar bunu bile yiyemiyor... lüyor... Genel hava için söyledikleriyse özetle şöyle: “Mecbur değişe Şoförden al haberi cek... Sıkıldı insanlar...” Dönüş yolundaki taksi şoförüyle ko Örtü satıcısı teyze nuşmamız ise belki en ilginç olanıydı. Delikanlı, seçimde kime oy vere Oya işlemeli örtü vb. satan, kızı da ceksin diye soracaktım, ama sormu kendi de dul ve başkaca da bir gelir yorum. Tahmin ediyorum kime oy leri olmayan teyzenin ağzından vereceğini. “Allah bilir, rabbim ne der Kime verecekmişim? se o olur” lafından baş Erdoğan’a vermezsin. ka, kerpetenle zorlasan laf çıkmıyor... Sonunda dolaysız olarak, lafı eğip bükmeden “Bunlara oy verecek misin, Erdoğan’a oy verecek misin” diye sorduğumda ilk net ve kesin yanıtı alıyorum: “Hayır, hayır, hayır!” Vermem tabii, vermedim de hiç. Neden oy vermiyorsun bunlara, bu kadar reklam, afiş, her tarafta fotoğraflar... (Yanıt vermek yerine radyodaki müzik kanalını değiştiriyor.) Delikanlı, bu seçimde Mansur Yavaş’ın çıkma ihtimali kuvvetli değil mi?... Oylarını çalmazlarsa... Umutsuzluk yaratıyor mu bu?.. (Radyonun sesini daha çok açıyor) ... Umutsuzluk duyacak bi şey yok ... Çaldırmayacaksın. Börekçide Dönüş öncesinde bir şeyler yemek, azıcık dinlenmek için girdiğimiz börekçi AKP’liye benziyor... Çaldırılıyor ama... Çaldırılıyorsa genel başkanın suçu bu... Başka kimsenin değil... Ankara’da benim tuttuğum nabız aynen böyleydi... Konuyu ne zaman, nasıl aç malı? Hesap öderken girişi yapıyo rum: Çok dilenci gördüm. Çok. Çoğu Suriyeli mi? Suriyeli... Türk yok mu? Var da onlardan bizimkilere sıra gelmiyor... (Karşılıklı gülüyoruz. Hava ısı nıyor.) Seçimde bir değişiklik olur mu? Kiminle konuşsan herkes AKP’den dert yanıyor, ama iki in sandan biri de oy veriyor... Bu se fer sanki Ankara’da değişiklik olabilir... Olabilir... Çünkü geçen se çim bayağı ucu ucuna gitti...Ama dediğim gibi, piyasa çok kötü... Yavru Vatan’dan gelen “karayolları grayderi”... Ankara’nın genelinde işler düşük, ben Ulus’u böyle zannediyordum YARIN: İSTANBUL / ALİ SİRMEN Eskişehir modeli  daha da yükselmeli... Bir belediye başkanının şehri nasıl değiştirebileceğini gösteren en iyi örnek Eskişehir’dir. Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in tasarlayıp hayata geçirdiği Eskişehir modeli 31 Mart seçimlerinde bir kez daha görücüye çıkıyor. Eskişehir’deki bilinçli seçmenin sadece Prof. Büyükerşen’e oy vermesi yetmez, son 3 günde çevresindeki herkesi harekete geçirmesi, 25 yılda adım adım yükselen bu modelin sandıkta daha da yükselmesini sağlaması gerekir. Yazı aramızda Eskişehir seçmeni olsaydım, bir yurttaş olarak kapı kapı dolaşıp “Bu şehirde gerçekleşen modeli daha da güçlendirmeli” derdim. Porsuk kıyısından geçerken eskiden burnunuzu kapatıyordunuz, şimdi gondollara bakıp hayretten ağzınızı kapatıyorsunuz... Etrafındaki tüm şehirler turizm bakımından daha şanslı olduğu halde, o şehirlerden Eskişehir’e turist geliyor. Çevre şehirler bir yana tüm Türkiye’den Eskişehir’e turlar düzenleniyor. Okullarda, “Anadolu’nun neresine gidelim” sorusu sorulduğunda, neredeyse ilk dört şık Eskişehir, beşinci şık da “hepsi”. Müzelerinden hafif raylı sisteme, şehir tiyatrosundan endemik tohumların korunmasına kadar yaptığı her proje dünya çapında kabul gören Prof. Büyükerşen, insanda, “Demek ki olabiliyormuş” sevinci yaratıyor. HHH İktidar, Büyükerşen’e karşı devlet gücünü kullanıyor. Haberlere bakıyoruz, neredeyse her gün bir bakan geliyor. Buna karşı Büyükerşen’in başlıca gücü bugüne kadar başardıkları.  Şehrin ekonomisine de büyük katkı sağlayan bu güzelliklerin sandıkta da yeşermesi gerekir diye düşünüyoruz. Eskişehir merkezinin ilçe belediye başkanları Ahmet Ataç ve Kazım Kurt’la birlikte bu modelin bir bütün olarak kabul görmesi ayrıca önemli. Ataç, Kurt, Büyükerşen, Eskişehir tam şen, diyelim; son sözü seçmene bırakalım. HHH AKP’nin tam resmi yayın organlarında iki gündür, “kritik iller” listesi yapılıyor. O iller şöyle: İstanbul, Ankara, Adana, Eskişehir, Antalya, Balıkesir, Denizli, Mersin, Hatay. Türkiye gazetesi dün bu iller için “Bıçak sırtı” başlığını kullanmış. Bu illerden sadece Hatay ve Eskişehir CHP’de. Tablo, seçmenin iktidara uyarıda bulunmaya hazırlandığını gösteriyor. Bu, AKP dahil herkes için hayırlı bir sonuç olur.  17 yıllık iktidarından sonra, “Memlekette çok sorun var, her şeyden önce beka sorunu var” diyen bir iktidara normal koşullarda seçmenin diyeceği bellidir: Sen oy istemeden önce, bu sorunları nasıl yarattın, hesap ver! Ekonomide gelinen noktayı önceki gün TÜİK açıkladı: 2018’de 81 ilin tümünde de kişi başına düşen milli gelir, geriledi! Bu durum doğal olarak AKP’ye oy veren seçmenin de gündeminde. Kriz onu da vuruyor. O nedenle konu ekonomiye gelmesin diye, gündem her yere gidiyor. Son üç gün... Çağrımız şu: Oyunuzu barıştan, huzurdan, birlikte yaşamaktan, ortak paydaları çoğaltmaktan yana kullanın... Küçükkuyu’ya ekolojik kreş Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Küçükkuyu beldesinde yapımı tamamlanan Ekolojik Kreş ve Bakım Evi’nin açılışı yapıldı. 3 bin metrekare alan üzerinde üç kat olarak yapılan kreşte hobi bahçeleri, minyatür futbol ve basketbol sahası, satranç oyun alanı, ahşap oyun alanı, 4 ayrı sınıf, etkinlik odaları yer alıyor. Kreşte, 80 çocuğun günlük bakımları ve ihtiyaçlarının sağlanması, çeşitli etkinlik ve eğitimlerle gün boyu eğlenceli vakit geçirmeleri hedefleniyor. Enerji ihtiyacı güneş enerjisi sistemleri ile karşılanan kreşe giden çocuklar, eğitim, eğlence ve oyundan arta kalan zamanlarda hobi bahçelerinde toprağa dokunabilecek, çeşitli meyveler ve sebzeler yetiştirebilecek, doğa ve hayvanlarla iç içe olabilecek. Küçükkuyu Belediye Başkanı Cengiz Balkan, “Birçok kadınımız, zeytin hasat zamanı geldiğinde hem kendi zeytinini topluyor hem de yevmiye usulü zeytine gitmektedir. Çalışma fırsatı olan kadınlarımızın birçoğu da çocuklarına bakacak kimse olmadığı için bu imkânı kullanamıyor. İşte tam da bu yüzden bu kreşi kurduk” dedi. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle