17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
kültür EDİTÖR: ORHUN ATMIŞ TASARIM: İLKNUR FİLİZ 1724 ŞUBAT 2019 PAZAR Kırmızı yemenili kız‘Sibel’, Adana ve Locarno film festivallerinden birçok ödülle dönmüştü Karadeniz’de, insanların ıslıkla iletişim kurduğu Kuşköy’de geçen “Sibel” haftanın öne çıkan yerli filmi. Köylülerin de rol aldığı film gerçekçi anlatımı ve oyuncularının üstün performanslarıyla öne çıkıyor Dünya prömiyerini Locarno Film Festivali’nde yapan, Türkiye’de ise ilk kez Adana Altın Koza Film Festivali’nde izleyici karşısına çıkan “Sibel” kamera önünde ve arkasında kadınların ön planda olduğu, senaryosu itibarıyla da büyük ölçüde bir kadın öyküsü anlatan, ustalıkla çekilmiş bir film. Henüz ilk anlarından itibaren yakın planlarla izleyiciyi kavrayan ve akıcı bir üslupla ilerleyen filmde 5 yaşından beri hiç konuşmamış ama yaşadığı köyün (Kuşköy) özgün ıslık diliyle iletişim kurmaya alışmış Sibel’in hikâyesini anlatıyor yönetmenler Çağla Zencirci ve Guillaume Gioanetti. Filmin Locarno’da Ekümenik Jüri ve FIPRESCI ödüllerini aldığını, Adana’da ise En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu (Damla Sönmez) ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülleriyle taçlandırıldığını belirtmek lazım. Köylülerin dışlaması Gündüzleri tarlada çalışan Sibel, tarladan kurtulduğu anlarda ise kendini ormana atarak yıllardır köylülere kâbus yaratan kurdu avlamak için omzunda tüfeği, boynunda kırmızı yemenisiyle avcılık yapmaktadır. Dilsizliği yüzünden köylüler ve hatta kendi kız FİLMİN NOTU: 7/10 kardeşi (Elit İşcan) tarafından bile dışlanan Sibel, sadece köyün muhtarı ve bakkalı olan babasıyla (Emin Gürsoy) ve ormandaki bir kulübede yaşayan aklı gidip gidip gelen, yıllarca önce kaybettiği yavuklusu Fuat’tan başka bir şey düşünmeyen Narin (Meral Çetinkaya) ile anlaşabilmektedir. Her gün ormanda tuzak kursa da bir türlü kurdu yakalayamayan Sibel günün birinde kanun kaçağı Ali (Erkan Kolçak Köstendil) ile karşılaşır ve önce yaralanmasına sebep olduğu sonrasındaysa yakınlaşacağı genç adamı ormandaki derme çatma kulübesinde saklamaya başlar. Ne var ki bazı sırlar açığa çıkacak, köydekilerle Sibel’in K‘DKüunşyaDmiliir’asıamentSydeLSedDıclaodınoidıaloskneiisınelllneteynmiaaaı’yUeınnayonnnhğnuöussiNyılilişnklaçebbostlnilg.’EkaöşnouiejAOşGır5Söriınyennymdüc0öCkylililomraphaidnaö0zlOleiuşr,ahrgayaK.vsbmıöyyl’ehnyüykoBeuvidızsirdlaaıanurnldeeucibnsugaez’nbıdlrdeırbumleydmdKkiadiapkilurlaişnaieüaüallenargmevvtnslmnaGtkgeubueuaüydedbleilşnirreintearlraseiaçimllgreurkifianyenmenniomtls.rudeekiukeMvünişıeortrttslrer2ltmaeaiieaedblrrutı0sln‘arkeeaieKe.ıılö1sln7paurvnkraşr arası gitgide açılacak, babasıyla dahi ihtilafa düşecektir. Damla Sönmez faktörü Senaryosunda kimi aksaklıkları barındırsa da hareketli kamerası, özenli görsel anlatımı ve başta Damla Sönmez olmak üzere, ana oyuncu kadrosunun başarılı performanslarıyla öne çıkan “Sibel” izlenmeyi hak eden bir film. Kanun kaçağı Ali karakterinin daha iyi çizilebileceğini, ona dört başı mamur bir geçmiş değilse de en azından motivasyonuyla ilgili bir iki küçük dokunuş gerektiğini söylemek gerek. Sibel’in geçirdiği değişimde bu denli önemli bir yere sahip bir figür bu kadar olmamamlıydı diye düşünüyorum. Öte yandan film boyunca hiç konuşmayan ve son derece zor bir iletişim yolu olan ıslık dilini kullanarak oynayan Damla Sönmez’in bir oyuncunun hayatı boyunca belki sadece bir kez canlandırabileceği bir rolün altından büyük maharetle kalktığını ve filmi büyük ölçüde sırtladığını da teslim edelim. Bir yanıyla bir kadın filmi “Sibel”, bir yanıyla da toplumla birey arasındaki uyuşmazlığın basit bir uzlaşmayla sonlandırılmadığı, özgün bir isyan filmi. Küçük kazanımlarıyla (finalde anlayacaksınız, orasını anlatmayalım) izleyiciye yeterli derecede umut vererek alan bırakan, Kırmızı Başlıklı Kız ve Kurt masalına yaptığı belli belirsiz atıflarla fantastiğe göz kırpsa da gerçekçi bir anlatıma sadık kalan film, büyük gişe filmlerinin salonlardan uzak durduğu şu günlerde, popüler oyuncularının da katkısıyla, umarız seyirciyle buluşur. Hem unutmayın, ormanda kurt falan yok! Baklahorani yeniden... İstanbul Araştırmaları Enstitüsü bünyesinde kısa bir süre önce hayata geçirilen “İstanbul ve Müzik” Araştırma Programı (İMAP), 1941’e kadar devam eden ve şehrin sakini tüm grupların katılımıyla düzenlenen Baklahorani (Tatavla) Karnavalı’nı bir konser ile yeniden canlandıracak. İstanbullu Ortadoks Rumlar’ın karnavalı, 1 Mart Cumartesi 20.00’de Pera Müzesi Pera Café’de yapılacak. “Bir İstanbul Karnavalı / Baklahorani” başlıklı konser, amane ve dansları ile Midilli’den Solon Lekkas’ı, kemanı ve curası ile Atina’dan Kyriakos Gkouventas’ı, Selanik’ten lavtası ile Vasileios Kasouras’ı, santuru ile Evangelos Paschalidis’i ve sesiyle İstanbul’dan Stelyo Berber’i bir araya getirecek. l Kültür Servisi Erol Evgin gecesi Türk pop müziğinin duayenlerinden Erol Evgin, geçen akşam Kerki ve Solfej’in düzenlediği Ankara konserleri kapsamında sahneye çıktı. Congresium sahnesindeki konserine “Söyle Canım” şarkısıyla başlayan Erol Evgin; “İçimdeki Fırtına”, “Rüya”, “Ateşle Oynama”, “Ben İmkânsız Aşklar İçin Yaratılmışım” gibi bilinen şarkılarını söyledi. Sanatçı başkentlilerin yoğun ilgi gösterdiği konserin sonunda ayakta alkışlandı. l Kültür Servisi Selami Şahin’den yeni albüm müjdesi Müzikal kariyerinde 50 yılı dolduran usta sanatçı Selami Şahin, Beyoğlu’ndaki Sanat Performans’ta dinleyicilerle buluştu. Şahin, “Özledim”, “Seninle Başım Dertte”, “Gitme Sana Muhtacım” gibi sevilen şarkılarını seslendirdi. Bu ayın sonunda çıkaracağı yeni albümünün müjdesini veren Selami Şahin, “Baştan Başa Sen” albümünde yer alan tüm şarkıları için “Hayatımın en güzel şarkıları” dedi. l Kültür Servisi Bu yıl 44. kez düzenlenen Cezar Sinema Ödülleri sahiplerini buldu Fransa’nın Oscar’ı ‘Kötü Kız’a Fransa’nın Oscar’ı olarak bilinen 44. Cesar Sinema Ödülleri sahiplerini buldu. Başkent Paris’te düzenlenen törende Türk yönetmen Ayce Kartal’ın yönettiği “Kötü Kız” filmi en iyi kısa animasyon filmi ödülünü kazandı. Fransız Xavier Legrand’ın yönettiği “Jusqu’a la garde (Velayet)” ise en iyi film, en iyi senaryo ve en iyi kurgu ödüllerine layık görüldü. Lea Drucker bu filmde gösterdiği performansla en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandı. Onur ödülü Redford’a En iyi erkek oyuncu ödülü ise “Guy” filminde rol alan Alex Lutz’a verildi. Bu filmin müziği ise en iyi film müziği seçildi. Jacques Audiard da “Les Freres Sisters” filmiyle en iyi yönetmen ödülünü aldı. En iyi yabancı film ödülü ise Japon yönetmen Hirokazu Koreeda’nın “Arakçılar” adlı eserine verildi. Jean Ayce Kartal’ın yönettiği “Kötü Kız” filmi en iyi kısa animasyon filmi ödülünü kazandı. Bernard Marlin’in yönettiği “Sheherazade” filminde gösterdikleri performansla Dylan Robert en iyi umut veren erkek oyuncu ve Kenza Fortas en iyi umut veren kadın oyuncu ödüllerine layık görüldü. Cesar’ın bu yılki “onur ödülü” ABD’li oyuncu ve yönetmen Robert Redford’a verildi. l AA Yazarlarımız okurlarıyla buluştu Ankara’da, bu yıl 13.’sü düzenlenen ve 300’den fazla yayınevinin katıldığı, binlerce kitapseveri buluşturan ATO Congresium’daki Ankara Kitap Fuarı’nda, Cumhuriyet Vakfı Genel Sekreteri ve yazarımız Işık Kansu, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi ve yazarımız Mustafa Balbay ile yazarlarımız Enver Aysever ile Ataol Behramoğlu okurlarıyla bir araya geldi. Kansu ve Balbay, Cumhuriyet standında kitaplarını imzaladı. Son günde Kansu Kitap fuarının son gününde de kitapseverler ve yazarlar bir araya gelmeye devam edecek. Bugün 15.00’te yazarımız Enver Aysever, A7 kitap standında okurlarını bekliyor olacak. Akademisyen ve yazar Türkkaya Ataov, saat 14.00’te İleri Yayınları standında; gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu ise Kırmızı Kedi Yayınları standında saat 13.00’ten 17.00’ye de kitapseverlerle bir araya gelecek. Öte yandan; Işık Kansu, emekli diplomat, ressam ve yazar Daver Darende, ressam ve yazar Celal Binzet ile yazar Savaş Sönmez, kitap fuarının son gününde de okurlarıyla buluşacak. Yazarlar, saat 17.00 ile 19.00 arasında, Telgrafhane Yayınları B22 Standı’nda Behramoğlu’nun sevenleri uzun kuyruk oluşturdu. kitaplarını imzalayacak. Yazarımız Ataol Behramoğlu da bugün saat 13.00’te, Cumhuriyet Kitapları standında okurlarıyla bir araya gelecek. l ANKARA / Cumhuriyet Bilkent, kurucusunu anıyor Bilkent Senfoni Orkestrası 25 Şubat tarihli konserini Bilkent Üniversitesi’nin kurucusu Prof. İh san Doğramacı’nın yaşamını yitir mesinin dokuzuncu yılı dolayısıyla gerçekleştirecek. Devlet Sanatçısı Gürer Aykal yönetimindeki konser de Bilkent Üniver sitesi Müzik Ha zırlık Okulu me zunları Elvin Hox ha Ganiyev (ke man) ile Emre Ya vuz (piyano) solist olacak. Konserde, El vin Hoxha Ganiyev Chausson’un Elvin Ganiyev “Op.25, Poeme” yapıtını, piya nist Emre Yavuz Rachmaninov’un “Op.43, Paganini’nin Bir Tema sı Üzerine Rapsodi” başlıklı eseri ni seslendirecek. Gürer Aykal yöne timindeki BSO, konserin ikinci yarı sında Brahms’ın “Op.73, Re majör 2. Senfoni”sini yorumlayacak. Bilkent Konser Salonu’nda saat 20.00’de başlayacak konserin bi letlerine bilet.bilkent.edu.tr adre sinden ulaşılabiliyor. Konserden bir saat önce Tunus Caddesi ve Milli Kütüphane’den hareket eden ücret siz servis izleyicileri Bilkent Konser Salonu’na ulaştıracak. l Kültür Servisi Nâzım Hikmet ve kadınlar Nâzım Hikmet Vakfı, Şişli’deki Nâzım Hikmet Kültür Sanat Merkezi’nde “Nâzım’ı tanımak ve anlamak” söyleşileri düzenliyor. Önümüzdeki hafta (4 Mart’ta) sıra bende. “Nâzım Hikmet ve Kadınlar” başlıklı bir söyleşi için hazırlanırken, Türk edebiyatının en güzel aşk şiirlerini yazmış olan şairin düz yazılarını yeniden okuma gereğini duydum. Okurken, okurken... Konuyla ilgili ve hem birbiriyle, hem kendi içinde çelişkili 3 yazısına rastladım. İşte Nâzım Hikmet’in Akşam gazetesinde Orhan Selim imzasıyla yazdığı “Feministlik” başlıklı yazı: (10.4.1935) Feministlik “Anlamadığım nesnelerden birisi de feministliktir. Beni ters anlamayın, kadın ve erkek arasında ne ekonomi, ne ahlak, ne politika bakımından ayrılık gözetilmemesini isteyen bir adamım, bu üç bakımdan kadınla erkek arasında ayrılık tanımam, gel gelelim, feministlikten, süfrajetlikten anlamıyorum bir türlü. Bunların ağırbaşlı, verimli bir iş olduklarını sanmıyorum. Bana: ‘Kabalık ediyorsun, pot kırıyorsun’ diyeceksiniz, ‘Yakında İstanbul’da uluslararası bir kadınlar kongresi toplanacak, bu kongreye gelen konuklar arasında feministler, eski süfrajetler de var’ diye çıkışacaksınız. Ben de, size diyeceğim ki: ‘Düşündüğümü söylemek mi daha iyi olur, yoksa ikiyüzlülük gösterip pohpohlamam mı?’ Siz: ‘Kim senin düşünceni sordu, ne düşündüğünü söyleyip kabalık et, ne de düşünmediğini söyleyip ikiyüzlülük, sus, ağzını açma, yeter!’ diyeceksiniz. Niye susayım? Sus, sus, sus, olduktan sonra ne diye yazı yazıyorum burada. Üstüne üstlük bir de düşünceler adlı başlık almışım... Siz, yine diyeceksiniz ki: ‘Feministliğe çatmak kolayına geldi de onun için veriştirmeye başlayacaksın.’ Bakın, bu sözünüzde doğruya yakın bir düşünce var. Doğru söze can kurban olduktan sonra, ben elbette bugün yazmak istediğim yazıyı kurban edebilirim. Susuyorum işte...” (Adam Yayınları, Yazılar 3, sayfa 76) Buyurun buradan yakın: Hem feministlikten anlamıyor, hem yargılıyor... Hem ekonomi, ahlak, politika bakımından ayırmam diyor hem küçümsüyor... Kadınlık için Tan gazetesinden başlık: “Kadınlık İçin” (13.10.1935) Bunda insaflı ve ileri görüşlü. Durumu “kurtarmaya” çalışıyor. “Kadının iş hayatına girişi önüne geçilmez bir zarurettir. Bu zaruret sosyetenin akışında ileri bir harekettir. İşte çalışan kadın çifte bir istismara tabidir. Birinci, bildiğimiz istismar. İkincisi, işten evine döndüğü vakit mutfak ve çamaşır teknesi başında istismar. Bir erkek çalışıcıya göre, kadın işleyicinin bu ikiz istismarını körüklemek isteyenler vardır. Kadını işten eve çekmek tarihin akışına zıt gitmek demektir. Bu çekiş bir kısa zaman için başarılabilse bile, eninde sonunda tarihin akışı yine yolunda yürür. Kadın işleyici ile erkek işleyici arasında bir fark yoktur. Fakat bir iş ailesinin bu iki kolunu birbiri karşısına birer rakip gibi çıkarmak isteyenler var. Kadınlık için ileri geri söz söyleyenler, şu üstünkörü yazdığım fikirleri hatırlasalar iyi olur.” (Aynı eser, s. 283) Karanlığı aydınlığa çeviren kadın sesi Akşam gazetesinden başlık: “Kadın Sesi” (14.2.1935) Romantik şair konuşuyor: “Ben karanlıkta türkü söyleyen bir kadın sesi dinledim. Ne dağlara çıkan gür bir sesti bu, ne her notaları ölçülü, pürüzsüz bir akış. Bu karanlıklarda vakit vakit ateş böcekleri gibi kıvılcımlanan, vakit vakit yalazalı bir yıldız gibi ışıldayıp geçen bir pırıltıydı. Güzel ses, düzgün ses, gür ses başkadır, içli ses başka. Benim karanlıkta dinlediğim türküyü okuyan ses, ne büyük bir profesörün elinde yontulmuş, ne bir konservatuvardan diploma almıştı. O küçük bir sesti, içli bir ses!.. Küçücük, içli, ışıklı bir sesçiğin karanlığı yeneceğini sanır mısınız?.. Dışınızdaki ve içinizdeki karanlığın minimini bir ses parçacığıyla apaydın açılıvereceğini düşündüğünüz oldu mu?.. Bunu sanmıyorsanız, bunu düşünmedinizse, karanlıkta ışık, sevgi ve inançla dolu bir kadın sesi dinleyiniz...” (Aynı eser. s. 34) Hepinize iyi pazarlar. Kaş’ta Hollandalı sanatçıdan sergi Antalya’nın Kaş ilçesinde yaşayan Hollandalı sanatçı Cees de Wilde, 16. kişisel sergisini açtı. 12 yıldır Kaş’ta yaşayan Cees de Wilde, “Kameramdan Fotoğraflar” adıyla sergisini açtığını ve gösterilen ilgiden memnun olduğunu söyledi. Wilde, “Türkiye’de Kaş, İstanbul, Fethiye ve İzmir’de sergilere katıldım” dedi. Sergi, 20 Mart’a kadar gezilebilecek. l İHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle