17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Sağnak 10 24 ŞUBAT 2019 PAZAR Bu ülkeyi tecavüz cehennemine çevirdiniz! “Keşan’da köpeği arabasının arkasına bağlayıp sürükleyen zanlı serbest bırakıldı.” “Mersin’in Tarsus ilçesinde, bir çadırda sokak köpeğine tecavüz etti, gözaltına alınıp serbest bırakıldı.” “Büyükada’da yorgunluktan yere yığılan fayton atını önce tekmeledi, sonra kırbaçladı.” “Tekstilci, İstanbul Bahçelievler’de kediyi sopayla dövdü.” “Antalya’da, mezarlıkta kedinin gözlerine ve ağzına yakılan naylon damlatıldı.” “Yedikule Hayvan Barınağı’nın yanında bulunan martıya tecavüz edildi.” “İstanbul’da bir köpeğin makatından iç organlarına kadar silikon sıkılıp öldürüldü.” Okurken bile insanın içini ürperten olaylardan sadece birkaçı... Hayvanlara şiddet uygulanan olayları tek tek yazmaya kalksam, bu gazetenin sayfaları yetmez. Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nin (HAKİM) 2016 raporuna göre, yılda 8 milyon hayvan şiddete maruz kaldı! Niye bu kadar çok? Çünkü 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası, resmen şiddeti teşvik yasası gibi. Çünkü bu suçları işleyenlerin çoğu hiç ceza almadı, bazısı da sadece para cezasıyla serbest kaldı. Ellerini kollarını sallayarak aramızda geziyorlar.  Çünkü yasalar, kapalı kamusal alanda sigara içilmesi ya da yere tükürülmesi ile hayvanlara şiddet uygulanmasını aynı görüyor; ikisi de yalnızca “kabahat” diyor.  Sigara yasağını çiğneyen, bu davranışından dolayı mahkemeye gitmiyor; yalnızca sembolik bir para cezası alıyor ve bu siciline işlenmiyor. Hayvanları öldüren ve tecavüz eden de aynı muameleyi görüyor.  Hayvana tecavüz konusunda, mevzuatta çok çarpık bir durum söz konusu. Hayvana tecavüzün karşılığı, Hayvanları Koruma Kanunu’nda 625 TL!  Hayvana yönelik cinsel şiddet içeren görüntüleri bulunduranlara ise Türk Ceza Kanunu’na göre 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası ve beş bin güne kadar adli para cezası verilebiliyor.  Peki durum bu kadar acilken Hayvan Hakları Yasası niye bir türlü çıkmıyor?  Geçen hafta TBMM’de kabul edilen önergeyle Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu kuruldu. Umarım komisyon, hayatlarını hayvan haklarını korumaya adayan STK temsilcilerinden doğru bilgiler alarak gerekli düzenlemeleri ortaya çıkarır.  Hayvanlara yönelik işkence, tecavüz, öldürme gibi suçlarda failin hapis cezası alması için ceza alt sınırının en az 2 yıl 1 ay olması gerekiyor ki para cezasına dönüşmesin. Ayrıca bunun ertelemesiz hapis cezası olması sağlanmalı.  Ancak alınan duyumlara göre Adalet Bakanlığı’ndaki bazı bürokratlar, bu düzenlemelere direnç gösteriyor. Niye? Üç nedeni var:  l “Cezaevleri zaten dolu. Milyonlarca hayvana şiddet olayını yargıya taşırsak mahkemeler yetişemez.” l “Hayvana yönelik şiddete hapis cezası gelirse TCK’de insanlara karşı işlenen bazı suçlarda hapis cezası olmadığından çelişki olur.” l “Hayvana tecavüzün ‘geleneksel’ niteliği!” Buradan ilgililere açıkça soruyorum: Kapalı kapılar ardında bu bahaneleri dile getirenler kim?  Onlardan bunları kamuoyunun önünde de söylemelerini talep ediyorum. Söylesinler ki biz de vergilerimizle maaşı ödenen bu zalimleri tanıyalım.  Gazetecileri mesleklerini yaptıkları için yargılıyorsunuz. Sadece yazı yazıp düşüncesini açıklayanları tutukluyorsunuz. Sonra da cezaevlerinde yer kalmadı bahanesiyle tecavüzcüleri serbest bırakıyorsunuz!  Kadına, çocuğa, hayvana tecavüz ve şiddete en ağır cezaları vermeyen ülke, insanlık tarihinin utanç listesinde kalmaya mahkumdur.  Bu ülkeyi tecavüz cehennemine çevirdiniz! TASARIM: İLKNUR FİLİZ hafta sonu Tarihe not düştümVercihan Ziflioğlu, ‘Beni Unutma Rusyam Asırlık Sürgün’ ile Beyaz Rusları anlatıyor Birinci elden tanıkların, çocukları ve torunlarıyla görüşen yazar Ziflioğlu, günden güne aramızdan ayrılan, varla yok arasındaki bu insanların trajik hayat hikâyelerine dokunuyor. Türkiye’nin eğlence hayatını şekillendiren, Deniz Gezmiş’e yoldaşlık eden Beyaz Rusların bilinmeyenlerine yolculuk ediyoruz mehmet kızmaz Gazeteci yazar Vercihan Ziflioğlu’nun yeni kitabı, ‘Beni Unutma Rusyam Asırlık Sürgün’ Kuzey Işığı Yayınları’ndan çıktı. Çarlık Rusyası’nın yıkılmasına yol açan Ekim Devrimi’nden sonra, Beyaz Ruslar ülkelerinden ayrılmak zorunda kalmış, pek çoğunun ilk durağı İstanbul olmuştu. Resmi verilere göre 200 bin Beyaz Rus’un geldiği Türkiye’de şu an sadece 9 kişi kaldı. Ziflioğlu,“Bugün kalan son demleri not düştük, tarihe. Artık zincirin son halkaları gibi yok oluyorlar aramızdan” diyor. Ad, soyad değişiyor... n Niçin İstanbul? İstanbul ve Anadolu her zaman bütün halklar için köprü görevi gördü. Savaşla, saraylar ve köşklerden çıkan, bir anda evlilik yüzüklerini bile satmak zorunda kalan Beyaz Ruslar için de öyle oldu. Aylarca karaya ayak basamadıkları gemilerde akıllarını yitirip boğaz sularına atlayanlar oldu. İstanbul, Rusya’ya çok yakın diye, ‘bir gün geri döneriz’ umuduyla hep bekleyenler... Tıpkı, Rus Edebiyatı’nın ölümsüz kalemi L. Nikolayeviç Tolstoy’un yeğeni Kontes Tolstoy gibi. Parası olanlar yurtdışına gitti. Ekmek alacak parası dahi olmayanlar da İstanbul’da kaldı. Bir kısmı Anadolu’ya kaçırıldı. Prensesler terzi kalfalığı yapmaya başladı. Soyadı kanunuyla bütün azınlıkların soyadı değiştirildi. Ama bunlarda T.C. kimliği verilirken isim de değiştirilmiş. Roksana Umarov’lar olmuş Rukiye Umar’lar. Beyaz Ruslar yaşantılarıyla göze çarpıyordu. Ve zamanla onlar da Türkiye’den ayrıldı. Gazino, restoran ve plajın öncüleri n Ne tür etkilerde bulundular ? Bugünkü Çiçek Pasajı’nın adını nereden aldığını hiç düşündüğünüz oldu mu? Galatasaray’da bulunan pasaj, ismini Beyaz Rus kızların ora Vercihan Ziflioğlu Beyaz Ruslar kim? Çarlık Rusyası yıkılıp yerine Sovyetler Birliği kurulurken, Çar 2. Nikolay’a bağlı Beyaz Ordu ile Kızılların savaşı 1919 yılına kadar sürdü. Çarlık Rusyası’nın en köklü kurumlarından biri olan Beyaz Ordu’nun mensupları prenslerden, soylulardan oluşuyordu. İhtilalin ardından kaçmak zorunda kalan kesim de yine asillerden ve saraya yakın çevrelerden kişilerdi. Beyaz Ordu’dan hareketle; ülkelerini terk etmek zorunda kalan bu insanlara ‘Beyaz Rus’ olarak adlandırıldı. da çiçek satmasından alıyor. Sanat İstanbul’a taşındı. Restoran ve plaj gibi kültürlerin Türkiye’de yerleşmesinde öncü oldular. Gazino, restorant ve plaj gibi kültürlerin Türkiye’de yerleşmesinde Beyaz Ruslar öncü oldular. Bir dönemin gözde mekânı Maksim Gazinosu’nu da onlar açtı. Rejans Restaurant’ın sahibi de, Kırım prenslerinden Selim Tarhan’dı. n Kitabı hazırlama süreci nasıl oldu ? Ayrıldığım işten aldığım tazminatla kitap çalışmasına başladım ama ruhumdaki bir şeyi finanse ettiğimi hissediyordum aslında. Çocukluğumdan hareket ettim. Merak ettiğim şeyin, her zaman izini sürdüm. Rus klasiklerini tekrar tekrar okudum. Ve tekrar tekrar Rusya’ya da gittim. Rusya; saraylarda, müzelerde değildi. Neva nehrinin içinde, saatlerce süren tren yolculuklarında, köylerdeydi. Yakınımdakilerin Beyaz Rus olduğunu öğrendim n Çevrenize yankısı ne oldu? Bu kitabı yazmaya karar verene kadar, babamın en yakın arkadaşı Pavel Artuskov’un Beyaz Rus olduğunu bilmiyordum. Ermeni bildiğimiz yakın bir sınıf arkadaşımın, kitabı gördükten sonra, dedesinin Beyaz Rus olduğunu söylemesi oldu. Bu yaşta, en yakın arkadaşımın aslında Beyaz Rus olduğunu öğrendim... Belki de kimliğini gizleyen, bilmediğimiz çok kişi var. Prens, Kadıköy’de çorap sattı İ stanbul’da merkez semtleri arasında yolcu taşıyan dolmuş şoförlerinin neredeyse hepsi, Beyaz Ordu birliklerinde görev yapan zırhlı araç şoförleriydi. Böylelikle İstanbulluları dolmuşculuk kavramlarıyla tanıştırdılar. Ayrıca makam şoförlüğü mesleğini de onlar İstanbul’a taşıdı. Gürcü Kral’ın torunu Prens Luarsab Dadiani Kadıköy’de çorap satar. Çarlık Rusyası’nın Cinayet Şubesi Başkanı General Arkadiy Fransteviç Koşko da İstanbul’a geldi. Ve İstanbul’daki ilk dedektif bürosunu açtı. Atatürk’ün fotoğrafını çekti F otoğrafçı Jules Kanzler’e fotoğraf çektirmek isteyenler Beyoğlu’ndaki salonunun önünde sıraya girermiş. Kanzler, Atatürk ve yakın çalışma arkadaşlarının da fotoğraflarını çekmiş. Çar 2. Nikolay’ın subayı Boris Krasovsky’nin, 1. Dünya dahil üç sıcak savaş gören ve Çar’ın imzası olan kılıcını İstanbul’da bir balkonda paslanmış halde buldum. Boris, İstanbul’da Sadrazam Sait Halim Paşa’nın yanında da çalıştı. Boris’in oğlu Vladimir Krasovsky ve boksör Kirpit lakabıyla tanınan Gheorghi Kirpichev milli formayı giyerek uluslararası müsabakalarda Türkiye’yi temsil ettiler. Alexandre ve Valenrin Holyaavkin kardeşler de voleybolda Türkiye milli formasını giydi. Sanatta devrim yaptılar N atalya İvanovna Jilo, İstanbul’da bir ilki gerçekleştirerek vokal stüdyosunu açtı ve öğrenci yetiştirdi. Piyanist Valentina Yulinovna Taskina, İstanbul Radyosu’nun ilk piyanisti oldu. Leyla Arzuman adını alan Balerin Lidiya Krassa Arzumonova, İstanbul’daki ilk bale stüdyosunu açtı. Ve ismi Türk balesinin kurucusu olarak tarihe yazıldı. Ressam Nikola Perof, Şehir Tiyatroları’nın baş ressamı oldu. Deniz Gezmiş’le... N âzım Hikmet’e benzerliğiyle bilinen Kazimir Pamir, Deniz Gezmiş’le omuz omuza mücadeleler vermiş, idamla yargılanmış. 68 ruhunun en yılmaz bekçilerden biri olan Pamir’in de soyadı daha önce Çibas’mış. Öte yandan Çarlık Rusya Votka Kralı’ takma adıyla tanınan Petr Asenyeviç Smirnov’un oğlu Vladimir Peroviç Smirnovda Smirnoff votkası olarak dünyaya nam salan votkanın üretim tesislerinden birini Tarlabaşı’nda açtı. Hem haydut,‘Uzunca Bir Curriculum Vitae’de, bir dönemin perde arkasına tanıklık ediyoruz hem AB düşmanı! Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu’nun iki ciltten oluşacak özgeçmişinde bu ilk cilt “Uzunca Bir Curriculum Vitae”nin (İKV Yayınları) büyük bölümü mesleki anılarından oluşuyor. n Bu ilk ciltte AB ve KKTC konu sı Genel Sekreteri rahmetli Prof.Dr. ydcdsmdvtrlsldseıüacıueaüıaüıelrkaaCnonkşriÜgkBtssldslaokauüea1İnıoredşalrnürğlrii9uriiklçuvıatyküaeümm8iieilkokrsnntklus7irsmibesrütansdga’y?lalaiddniceeöamaötyHneaıcen,rsmars;t,uissdePatrldRoikaiydöveiyk’ğtenımnuelığnaalenivıPdkrknrnzsmrdaaeerütıiaisFyznmoaönyytrgAaonigrekıcelzıseükvrTrrkilö1ıssçaçiiamütkEuzhi9mtemnlitiküenvna8br.ieaaızeçtszug’aM4lnld,ıeyetzePşör’iVıdatar.vltvnrraeinüeBireo’ueardn,maskasgfrvriıMd.üuluşimaiaDennersşarkrui.Euatar.ucı1mnrOrÇyum4suaaratlmhpaNiğaıAüilGnKADMEMZEİRmİidErydglsüaeöyuötuşzlnağrühzüdtndulamı’aanaİlndbnemdküsyyçeuiruaeemll.d.ıııtrlnönkiHiik.2iotalHm.dnliiaOaal9öişbVdaculrzdknayneşuÖikyiSıizcsrreı.nığuzeıaalaeayçdBukannlshrlııevymasaaknoiuFn1inülzctznmakabııi9raoellarynkuüiaaı8anzğlnşükkrrerebl0lllı.Aliauavüate’kvvOmşrededşğnboaiiısmeazzeliüeyrntdeielıaİ’itneAadgınKnna.1rktiliuldeitValrm2noDaıDğmerş’1yayauaıEiamşiadv2yennşsyiaacıaaştyuklgynaüyihllae.aeökğaıslir’Trrnı5adkzıgirıinedd’vıaeöyndEımuıeornömeayarlr.ı Oğuz beni müdür olarak atadı. Dokuz yıl n Kıbrıs’ta, Lefke Avrupa Üniversite sürdürdüğüm bu görevde yüze yakın ya si Rektörlüğü döneminizde kendinizi nasıl bancı uzman ve öğretim üyesi geldi. Çok bir ortamda buldunuz? sayıda kaliteli uzman yetiştirdik. KKTC’de Lefke Üniversitesi rektörlü n AB ve İKV çalışmalarınız konusunda ğüm döneminde “AB uzmanı” olarak adı her şey nasıl başladı ve yol aldı? mız çıkmasına rağmen Kıbrıs’daki Avrupa Brüksel Üniversitesi Avrupa Hukuku Komisyonu Temsilcisi Büyükelçi ile uzun yüksek lisans bursunu kazandım. Önce süren bir mücadelemiz oldu. Bir panel Avrupa Komisyonu’nun Sermaye Piya de sorularımı yanıtlayamayınca oturumu sası dairesinde sonra da Avrupa Konse terk etti. Her gün ortamı karıştırmak için yi Hukuk İşleri müdürlüğünde stajyer ol KKTC’ye geçen elçi, gelemez oldu, emek dum. Döndüğümde İstanbul Ticaret Oda li ettiler. Seminerler düzenleyip anlattım. Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu Gazetelerde yazılar yazdım. Toplantılara gidip tezleri anlattım. Baktım biz söyleyince ikna olmuyorlar, seminer düzenleyip yabancı hocalar getirttim. n Ve Rum basını sizi “haydut profesör” ilan etti! AB Büyükelçisi’nin doğruları söylemediğini anlattıkça, adam kızardı bozardı ve toplantıyı terk etti. Kıbrıs gazetesinde karşılıklı yazdığımız makaleler ve verdiğimiz röportajlarla iyice atıştık. Türkçe gazetelerden yapılan bazı yanlış tercümelerle “göz boyadığını” söylemem, “gözüne toz attı” gibi değişik şekillere çevrilmiş. Cyprus Mail’in “Kahvehane” sütununda “Türk profesörler aslında akademik değildir, ülke çıkarları için haydutluk da yaparlar” diye yazdı. n Türkiye’de nasıl bir hava esiyordu? Türkiye’de “Kıbrıs satıldı” gibi başlıklar çıktıkça adada soydaşlarımızın morali bozuluyordu. Buna karşı ikazlarda bulunmak istedim. Bir yandan da “Ver kurtul”cular vardı. Rahmetli Denktaş, Annan Planı döneminde “ada açıklarında petrol ve gaz var” dediğinde “yetmez ama evet”çiler ekranlarda gülerek alay ediyorlardı. n Kıbrıs’ta Denktaş sonrası yönetim sizi neden AB düşmanı ilan etti? Ben yapılan kandırmacaları bilimsel yönden çürütüyordum. AB fonlarından yararlanan bazı kuruluşlar beni AB düşmanı sanıyordu. Bazıları Cumhurbaşkanı olsa dahi anlamamış; aradan on yıl geçtikten sonra beni AB düşmanı olarak ilan etti. Kıbrıs’tan erken ayrıldım fakat döner dönmez “AB ve Kıbrıs” kitabımı yazdım. AB üyeliği söz konusu olunca iki toplumlu, iki bölgeli federal çözümün AB’nin uluslarüstü yetkileri nedeniyle geçerli olamayacağını anlattım. Çözüm konfederasyon olmalıydı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle