17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HAFTA SONU Safran Han ANKARA Üç han yeniden doğdu SAVAŞ SÖNMEZ maşık yapılı bir müze olarak Türkiye’de her şey yıkılmıyor. Yapılan güzel şeyler de hizmet veriyor. Anadolu var. Örnek olarak Başkent’teki üç ayrı hanı göstermek olası: Ankara’daki “SamanpazarıKoyunpazarıAtpazarı” sırasındaki üç halkanın sonuncusu olan Atpazarı’nda yer alan Çengel Han, Kanuni döneminde Mihrimah Sultan’ın eşi Damat Rüstem Paşa tarafından 15221523 yıllarında yaptırılmış. Önceleri büyük şehirlerden gelen tiftik, yapağı, pirinç ve ham deri tüccarlarına “odalık” ve “develik” kısımlarıyla hizmet vermiş, daha sonra tabakhane ve yün deposu olarak kervansarayı 1511’de yaptırıldığı vakfiyesinden anlaşılan Safranhan (Zağfiran Hanı), tipik bir Anadolu kervansarayı olarak kullanılmış, Ankara’da sof ticaretinin bitmesiyle önemini yitirmiş. Osmanlı’nın son dönemleriyle Cumhuriyetin ilk yıllarında cezaevi olarak da hizmet veren Safranhan, sonraki yıllarda tamamen “depo” kimliğine bürünmüş. 2012 yılında Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı tara kullanılıp 20. yüz yıl sonlarında terk edilmiş. 1980’ler de Anıtlar Yüksek Kurulu’nca “korun ması gereken tarihi eser” olarak tanımla nan han bir süre boş bırakıldıktan sonra, Ankara Vakıflar Böl ge Müdürlüğü’nce Rahmi M. Koç Mü zecilik ve Kültür Vakfı’na kiralandı. 20032005 arasın da “aslına uygun ola rak geçirdiği söylenen bir restorasyon” sırasında avlusunun üstü camla kapatıla Çengelhan’ın 2001’deki giriş kemeri ile ilerideki han kapısı ve Fehmi Usta’nın dükkânı önünde döner bekleyenler. rak “Rahmi M. Koç Müzesi”ne dönüştürüldü ve 6 Nisan 2005’de ziyarete açıldı. fından satın alınan han, aslına sadık kalındığı ifade edilen 32 odalı Çengelhan şu anda zemin katında “Raylı UlaşımOyuncaklarBebek EvleriEsnaf SokağıVehbi Koç’un DükkanıAtatürk ve Ankara”; bir biçimde onarılarak 2 Haziran 2016’da Çengelhan Müzesi bünyesine katıldı ve yeraltından müze ile birleştirildi. Günümüzde Safranhan’ın ze birinci katında “Rahmi M.Koç Galerisi Amerikan KoleksiyonuMustafa V.Koç GalerisiDenizcilik”; bodrum katında ise min katında “Karayolu UlaşımıMatbaaMakineler”, birinci katında ise “İletişimBilimsel AletlerHavacılıkGünlük YaşamEs “TıpEczacılıkTarım” gibi konularda obje, belge, nesne ve fotoğrafların sergilendiği kar ki Ankara Yazıhanesi” gibi konularla ilgili, türlü nesneler sergileniyor. 32 odalı Çengelhan Eğitim ortamımüze olarak hizmek veriyor. Kitabesi bulunmamakla birlikte araştırmacılar tarafından 16. yüzyıl sonları ile 17. yüzyıl başları arasına tarihlenen Çukurhan da bir Atpazarı kervansarayı. Ankaravi Mehmet Emin Efendi Vakfı’na bağlı. İlk yıllarında ağır hapis cezalı mahkumlar için hapishane, Milli Mücadele yıllarında ise karargâh olarak kullanılmış. 1950 yangınından sonra yenilenerek özgünlüğünü yitirmiş. Rahmi M. Koç Kültür ve Sanat Vakfı’nca kiralanıp Ekim 2007Mayıs 2010 arasında geçirdiği yaklaşık 2.5 yıllık bir restorasyon sonrasında Mayıs 2010’da, Divan Çukurhan adı altında butik bir otel olarak hizmete açıldı. 19 odası var, yerin altından Safranhan ile bağlantılı. Zengin koleksiyon Bu üç hanın çeşitli katlarında özenle düzenlenmiş ve değişik lezzetler sunan, Divan Cafe (Çengelhan), Safran Brasserie ve Restoran (Safranhan), Divan Patisserie ve toplu kiralanmalarda hizmet veren Avlu Restoran (Çukurhan) gibi yemeiçme mekânları da yer alıyor. Çengelhan’ın önündeki Bedesten kısmında; takı, giysi, aksesuvar, cam, seramik, porselen, zeytin ve zeytinyağı gibi çeşitli hediyelik eşyaların satıldığı 8 adet dükkân da bulunuyor. Zengin koleksiyonu ve uzmanlarıyla, müzeyi özellikle çocuklar için bir eğitim ortamına dönüştürmek Çengelhan Rahmi M. Koç Müzesi’nin başlıca amaçları arasında. Katılımcılara, müzenin “karayolu ulaşımı, denizcilik, iletişim, bilimsel aletler” bölümlerini kapsayan İlköğretim Eğitim Paketi sunulmakta, eğitici ve eğlenceli etkinliklerin yer aldığı Hafta Sonu Atölyeleri düzenlenmekte, çocukların müzede yer alan Bilimsel Deney Aletleri’nden uygulamalı olarak yararlanmaları sağlanmakta, okul öncesi çocukları için Anasınıfı Eğitim Paketi verilmekte. Çukur Han EDİTÖR: ELİF TOKBAY 92 ŞUBAT 2019 CUMARTESİ Özgen Acar, Yorgun Herkül’ün Türkiye’ye iadesinin yılları bulan yHoseerrrküüavle’nnüöyküsünü kitaplaştırdı SELDA GÜNEYSU Türkiye’nin en önemli kazı alanlarından biri Perge Antik Kenti. Bir heykel okulu... İşte bu okuldan on Herkül’ün Türkiye’ye iadesinde de aktif rol oynadı. Şimdi Acar, bu serüveni kitaplaştırdı. Acar, “ülkedeki yıllar önce Türkiye’nin en önemli tarihi eserlerinden tarihi eserlerin korunması için gençlere miras bırakmak biri olan Yorgun Herkül, yurtdışına kaçırıldı. Hem de istediği” bu kitabında, heykelin on yıllara uzanan iade kazı alanında görevli bir işçi olan Süleyman Çoban sürecini anlatıyor. Anlatırken de heykelin özelinde bir tarafından. Çoban şimdi yaşamıyor, ama onun kaçırdığı ülkedeki kültür varlıklarının o ülkeye verdiği zenginliği heykelin filmleri aratmayacak öyküsü miras kaldı “Yorgun Herkül” özelinde özetliyor... Türkiye’ye. Gazetemiz yazarı Özgen Acar, tıpkı Elmalı Yazarımız Özgen Acar ile “Yorgun Herkül’ün tarihine” Definesi ve Karun Hazineleri’nde olduğu gibi Yorgun uzanan kitabını konuştuk... Türkiye’den kaçırılan o dört at n Yorgun Herkül heykelinin tarihsel ve kültürel önemi nedir? Yorgun Herkül Bergama ekolünden bir heykel. Lysippos diye bir heykeltıraş var. Bu heykeli ilk kez o yapmış. Peki kim bu adam? İstanbul’da, Hipodrom’daki Bizans Sarayı’nın üzerinde bulunan 4 at vardı. O 4 at bugün Venedik’te. Türkiye’den kaçırıldı. İşte o 4 atı yapan heykeltıraş bu. Tarihe imzasını bırakan önemli heykeltıraşlardan biri. Napolyon, İtalya’yı işgal ettiğinde, bu 4 atı aldı ve Louvre Müzesi’ne yerleştirdi. Aradan yıllar geçti, sonra Bonapart yenildi ve İtalyanlar bu 4 atın geri alma savaşını kazandılar, 1815’teki Viyana Kongresi’nde. Türkiye, yani o dönemde Osmanlı, o kongreye katılmadı. Viyana Antlaşması’nda 4 atın geri verileceğine dair bir madde var. Dünyada ilk kez uluslararası bir maddedir bu. Dolayısıyla atları Fransızlar, İtalya’ya geri vermek zorunda kaldılar. Louvre Müzesi’nin o zamanki müdürü, heykeli verirken “Kıymetini bilmezler” diye ağladı. Venedik’te sergilenmeye başlandı. Tunç olduğu için açık havada atlar bozulmaya NECATİ başladı. Bunun üzerine kilisenin içine aldılar. Yani Yorgun SAVAŞ Herkül’ün önemi de heykeltraşından geliyor. n Yorgun Herkül’ün Türkiye’ye ait bir eser olduğunu nasıl fark ettiniz? Öncesinden kaçırıldığına dair bir bilginiz var mıydı? CİPLE DOLAŞIYORLAR Defineciler işi abarttı. Metal detektörlerle değil, jeofizik aletleriy le arama yapıyorlar. Aletleri jiplerin altına takıp dağ bayır dolaşıyorlar. Aletlerin yardımıyla toprağın katmanlarını, katmanlarda ne olduğunu görü yorlar. Hükümetin bu duruma “dur” demesi gerekiyor. Ö.A: 19871990 yılları arasın da New York’ta görevliydim. Bu süre zarfında, haftada biriki kez Metropolitan Müzesi’ne giderdim. Her gidişimde yeni bir şey öğrenirdim. Benim için orası bir okuldu. Müzeyi gezdiğim sı ARKEOLOJİ MEZUNLARI Arkeoloji alanından mezunları, sadece Kültür Bakanlığı değil, İçişleri Bakanlığı da istihdam etmeli bana göre. İçişleri Bakanlığı bünyesinde özel bir ekip kurulup bu define avcılığı ile ilgili, alanında uzman arkeologları bu işle görevlendirmeliler. Çünkü arkeoloji eğitimi almış bir kişiyle, bir polisin aynı şekilde görev yapması mümkün değil. ralarda da Türk gazete lerinde bir haber vardı. Herakles Lahdi de Perge’den kaçırılan bir Türkiye’ye iade edilmişti. Herkül lahdinin parça larının dilim dilim ke silip kaçırıldığına da ir. Perge’deki lahdi bu lan kişi, İstanbul’da ki kaçakçılarla tema sa geçiyor. Kaçakçıla rın, “Bu lahit birkaç bin ton. Biz bunu nasıl ka çıracağız? Bunu dilim dilim kes” demesi üze rine, lahdi bulan kişi eseri dilim dilim parçalara ayırıyor. Lahdin her bir parçası ise ABD ve Avrupa’nın çeşitli yerlerine satılıyor. Müzeyi gezdiğim sırada da müzede geçici bir sergi bulunuyordu. Leon LevyShelby White çiftinin koleksiyon sergisi. O sergiyi gezerkenki amacım, haberde bahsedilen Herkül lahdinden parçalar olup olmadığına bakmaktı. Sergi salonunun kapısından girince, sol bölümde, Anadolu’dan, Çatalhöyük’ten, Hacılar’dan getirilen bir yığın eser gördüm. Nedense, garip bir şekilde, bu eserleri dışladım, önemsemedim. Fakat büyük ayıp ettim. Sonra dolaştım, dolaştım, bir yere geldim. Salonda, diğer heykeller “normal” bir şekilde sergilenirken, bu heykel gözüme çarptı. Bir cam vitrinin içinde sergileniyordu. Yarım bir heykel. Bel tarafından gövdesi eğri kesilmiş. Tam oturtabilmek için de altına silindir bir kaide konulmuş. O Herkül’dü... ipucu bulur muyum, neyin etrafında dolaşıyorum? Nereden geldi bu heykel diye düşünmeye başladım. O kadar dalmışım ki müzenin o bölümdeki bekçisi de benim etrafımda dolaşmaya başlamış. Sanki Yorgun Herkül heykeli Güneş, ben Dünya, bekçi ise Ay. Bir yörüngeye girmişiz. İşin ilginç tarafı, sergiyi gezenler de durmuşlar bizi izliyorlar. Onlara fark ettirmeden, müzenin kataloğunu alarak çıktım sergiden. Sonra o sergideki o heykelin fotoğrafının fotokopisini aldım. Türkiye’de o zamanlar 90 kadar müze var. Ama benim aklım yalnızca Antalya Müzesi’ne gitti. İstanbul, Ankara, İzmir değil Antalya... Heykelin Antalya ile bağlantılı olduğuna dair bir koşul var zihnimde çünkü. n 6. his gibi bir şey mi? 6. his ya da bir bellek durumu belki. Dönemin Antalya Müze Müdürü Kayhan Dörtlük’ü aradım. “Üstad, sana bir fotoğraf ‘Herkül Güneş, ben Dünya, bekçi Ay...’ fakslayacağım, ona bir bak. Bana öyle geliyor ki bu heykel, sizin müzeniz ile ilgili” dedim. 10 daki baktık, resimle uyuşturduk, bire bir bu. Şimdi yetkililere, ‘Yorgun Herkül’ün üstü bulundu’ diye haber vereceğim” dedi. Şaşırdım tabii. “Sizin müzede iki tane Herkül heykeli olacak, bu hangisi” diye sordum. “Ağabey, kapıdan girince, salona girmeden oradaki heykel” yanıtını verdi. Bunun üzerine çekmecemdeki fotoğrafları çıkardım, daha önce bu heykelin alt kısmını fotoğraflamışım meğer. O da belleğime yerleşmiş. Sonra Leon LevyShelby White kimdir diye araştırmaya başladım. n Kim bu aile? Çok zengin insanlar. Özel koleksiyonları var. Türkiye’den gelen başka eserler de mevcut koleksiyonlarında. Yaşlı ve zengin bir aile. Bu heykelin başka bir özelliği ise eserin yarısı bu ailenin, yarısı ise Boston Müzesi’nin. Onun üzerine araştırmamı sürdürdüm ve ABD’nin ünlü Connoisseur dergisi vardı o dönemde. O derginin genel yayın yönetmeni olan Thomas Hoving’e gittim. Vaktiyle Metropolitan Müzesi’nin de müdürüydü. “Heykel hakkında ne düşünüyorsunuz” diye sordum. Karanlık odadan bir arkadaşını çağırdı; “Fotoğrafhanede bu iki fotoğrafı bir kağıda basıver” dedi. Fotoğrafları bastılar. “İki kere iki dört, bu onun...” dedi. Daha sonra Connoisseur dergisiyle birlikte, ben de Cumhuriyet’te yayımladım bu durumu. ‘İlgilenmediler...’ n Heykelin yurda dönmesi neden uzun sürdü? Heykeli gördüm, şaşırdım. Da ka geçtikten sonra Kayhan’ı ara Cumhuriyet’teki yazım üzerine ha önce hiç görmememe karşın dım. Kayhan, “Ağabey, nasıl bil Kültür Bakanlığı Kaçakçılık Şu “Bu heykeli biliyorum” dedim mezsin bu heykeli? Altı bizim mü besi devreye girdi. Tabii bu ara kendi kendime. Garip bir olay. Bir zede sergileniyor. Arkadaşlarla da 10 kadar bakan değişti. Yani en azından... İlgilenmediler. Gitti gidecek heykel. Zamanaşımı olacak. Sık sık yazılar yazmaya başladım. Ne olacak bu heykelin hali diye sordum. Sonra, bizim New York’taki Karun Hazineleri ile Elmalı Definesi’nin avukatları vardı. Onlar bu kez Leon LevyShelby White ile temasa geçtiler. Bu arada başka bir şey daha oldu. Connoisseur dergisinde yayımlanan fotoğrafı ben o dönemin Perge’deki kazı başkanı Prof. Jale İnan’a gönderdim. Arayıp görüşünü sordum. “Özgen, bu Lysippos’in Yorgun Herkül heykeli. Bergama ekolünden. Heykelin dünyada yaklaşık 52 kopyası var ve bunlar düştüklerinde genellikle böyle kırılırlar. Dolayısıyla illa heykelin Türkiye’dekinin üstünün olması şart değil” dedi. Nasıl bir düş kırıklığı yaşadım anlatamam. New York’tan hemen uçağa atladım, Jale Hanım’ın yanına gittim. Fotoğrafları gösterdim. “Tamam, bu o... Kültür Bakanlığı’na başvuracağım, beni ABD’ye göndersinler, Boston’a” dedi. Rahatladım. O sırada da Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Prof. Engin Özgen, İstanbul’dan Jale Hanım’ın arkeolojiden öğrencisiydi. ‘İlk denemede uymadı’ Jale Hanım, ABD’ye geldi. Heykelin üst kısmının dökümü Boston’a gönderildi. Yalnız parça bir türlü uyum sağlamadı. “Türkiye’ye ait değil” denildi. Jale Hanım vazgeçmedi. İnatla, “Bu heykelin parçası. Kalıbı ben döktüreceğim. Heykelin altındaki silindir kaideyi kaldırsınlar” dedi. Tekrar ABD’ye gelmek istedi ama bu kez “masraf olacağı” gerekçesiyle göndermedi bakanlık. Kendi cebinden uçak, otel ve kargo parasını ödeyerek yeniden ABD’ye geldi. Silindir kaide olmadan deneme yapıldı ve uydu. Boston Müze Müdürü de oradaydı. Bu kez Leon LevyShelby White’lar tutturdular, “Biz bunu geri verelim. Karşılığında ise bize başka bir heykel verin” dedi. Türkiye’den bir heykeli yurtdışına çıkarmak yasak. Ona rağmen böyle bir talepte bulundular. Israr ettik. Aradan yıllar geçti, sonunda heykel Türkiye’ye döndü. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle