17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HAFTA SONU EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: İLKNUR FİLİZ 10 yaşındaki Elif’in dili olan cezaevindeki gazeteci ressam: Zehra Doğan Ülke donuk Doğan, Index on Censorsihp’in bir müze gibi 2019 İfade Özgürlüğü Ödülleri’ne sanat kategorisinde aday gösterildi. Ödül, sansüre karşı sanat, kampanya, dijital aktivizim ve gazetecilikle mücadele edenleri Gazeteci, ressam Zehra Doğan, yaklaşık iki yıldır cezaevinde. Sokağa çıkma yasaklarının olduğu dönemde 10 onurlandırmayı amaçlıyor. yaşındaki bir çocuğun günlüğüne yazdıkla rını haberleştirdiği için “örgüt propaganda sı” iddiasıyla yargılandı ve mahkum edil di. Denetimli serbestlik uygulansaydı, çok önceden özgürlüğüne kavuşa caktı. Siyasi mahpuslarla ay nı koğuşta kaldığı gerekçesiy le bu haktan yararlandırılmı yor. Avukatının itirazı Tarsus hilal İnfaz Hâkimliği’nde karar için köse bekliyor. Zehra ise kurşun ka lemlerle, tükenmez kalemler le, nar kabuğuyla, tentürdiyot, çarşafla, ak lınıza ne gelirse, üretiyor. Mahkeme ka rarlarını bile tuvale dönüştürüyor. Eserle ri demir parmaklıklardan süzülüp insan ların kalbine ulaşmayı başarıyor. Tarsus Cezaevi’nden sorularımızı yanıtlayan Do ğan, “İnsanlarda büyük bir kayıtsızlık var. Fredric Jameson buna ‘duygulanımda künt leşme’ diyor. Bizleri bu durağan, korkunç gri filmden çıkaracak olanlar kadınlardır. Kadın mücadelesine sonsuz inanıyorum. Bu inancım beni güçlü kılıyor” diyor. n Öncelikle seni tanıyabilir miyiz? Böyle bir soru gelince insan durup dü şünüyor... Mardinliyim ama Diyarbakır’da doğdum. Kentin en politik semtinde Bağlar’da büyüdüm. Dokuz çocuklu bir ai lede, öyle Allah’a emanet büyüdüm. Sürekli arayan, kurcalayan, değişen, her seferinde parmağını arı kovanına sokan ama sonra da bu arılar beni neden kovalıyor diye şaşırıp kalan, kendi olmaya çalışan biriyim. n Davan seni nasıl etkiledi? Doğan, 24 Şubat’ta cezaevinden çıkacak. Kadınlara dair, “Gözlerin derinliğinde sonsuz berrak bir yol var. Kadınların gözlerinde bu derin, uzun, gizemli yol çok belirgin. Kadınların gözlerinden çok etkileniyorum. Beni büyülüyor” diyor. Dışardaki destekten güç adığını, mutlu olduğunu söylüyor: Desteğin tek kişiden çıkması lazım. İçerde binlerce kadın var. Her biri ayrı hikaye... Tutuklandığımdan bu yana en çok düşün düğüm şey sanırım İbni Haldun’un “Coğrafya kaderdir” sözüdür. Kürt olmasam, İki yaşındaki Dersim, 3 yaşındaki Ayşe, 5§ yaşındaki Çınar başka bir ülkede doğmuş olsaydım çok daha farklı düşünürdüm. Ölüm, yakılıp yıkılan köyler, kentler, acı, direniş, çığlık, durağanlık ve sonsuz kanıksama, sonsuz bekleyiş... Dışarıyı hiç görmediler Tüm bunların sistematik bir şekilde sürekli devem etmesi, biri bittiğinde yerine bir diğerinin gelmesi insanın karnında kocaman bir irin oluşturuyor. Bunun yüreğinde yarattığı sancı seni sürekli bir devinim halinde olmaya itiyor. Ama bir yandan tüm bunlarla birlikte güçlü olmayı öğreniyor insan. İçer de binlerce kadın tutuklu var. Her biri ayrı hikâye, her birinin anlatılması gereken hikâyesi var. 86 yaşındaki Sise Bingöl, her gece yüksek ateş, öksürük, yüksek tansiyon sorunlarından uyuyamıyor. İçeri girdiğimden beri onlarca çocukla tanıştım. Bulunduğum yerde iki yaşındaki pıyı kapadığında. Yüksek sesten uyuyamıyorlar. Birden yataktan fırlayıp ağlıyorlar. Üçü de ayrı koğuşta kalıyor. Kapının altından birbirlerini çağırıyorlar. “Çınaaar, Dersiiim nasılsın?” diye bağırıyor Ayşe. Rögar kapağına ağzını dayayıp “Çınar beni duyuyor musun” diyor. Müebbet hapisle 26 yıl Elif’i görmek isterim n Davanın konusu notların sahibi o çocuktan haber alıyor musun? Nusaybin’de, sokağa çıkma yasakları sırasında bir süre 10 yaşındaki Elif’in evinde kalmıştım. Onu videoya da çekmiştim. Keşke sırf haberini yaptığım için ceza veren hâkim videoyu da izleseydi. Elif günlüğünü Dersim, üç yaşındaki Ayşe, beş yaşındaki Çınar var. Dışarıyı hiç görmediler. Bir ağacın yapraklarının dokunuşunu, toprağı hiç bilmiyorlar. Çınar, Malta’dan koğuşa her girdiğimizde bağırıyor, ağlıyor içeri girmek istemiyorum diye. Gardiyanlara saldırıyor. Ayşe ile Dersim’de büyük bir öfke var. Kaşlarını çatıyorlar gardiyanlar ka dır içerde olan Songül Bağatır ve birçok kadın ayakta sayım vermedikleri için hücre cezası aldılar. Şimdi infazları yandı ve yatmaları gerekenden daha çoğunu yatacaklar. Arkadaşlar Leyla Güven’e destek için açlık grevinde. Böyle bir ortamda kadınlar yine de gülmeye devam ediyorlar. Gülümsüyorlar ve umutlular. okuduğu sırada arkada patlayan bombaların sesi, kurşun sesleri izleyeni bile rahatsız ediyor. Cezaevinden ilk çıktığım dönemde korkularımla yaşıyorumNusaybin’e gittim. Elif’i de görebilirim diye düşündüm ancak o evlerden eser yoktu. Ne Elif’i, ne diğerlerini göremedim. Neredeler bilmiyorum. Ama bir gün Elif’le yeniden re n Uluslararası Kadın Medya Vakfı’nın Ga sim yapmayı çok istiyorum. zetecilikte Cesaret Ödülü verdiği gazeteci n Ülke gündemini izleyebildiğin kadarıyla ne düşünüyorsun? Donuk, buz gibi bir müze gibi. Belli ki zamanında bu müzede çok güzel şeyler olmuş, mutlu insanların kahkahalarının kalıntıları dikkat kesildiğimizde biraz da olsa tortularını hissettiriyor bizlere. Ama şu an müze acayip. Birtakım objeler var sergilenen. Ama ne oldukları pek anlaşılmıyor. Objelerle uyumsuz parlak ışıklar tepede. Aşırı parlaklıktan, sergilenen şeyleri, bize sunulan işleri göremiyoruz. Artık ne varsa kabulümüz. Girdik bir kere bu müzeye. Bir şeyler dönüyor ama anlamıyoruz. Anlamadığımız için sanırım tepki de veremiyoruz artık. Bir kısmımız da sunulanı alkışlamak zorun kadınlar arasındasın. Sence cesaret nedir? Ben daha çok korkularıyla yaşayan bir kadı nım. Korkularım her zaman daha ağır basıyor. Bu yüzden cesaretin ne olduğuna tam olarak cevap veremem. Bir cevabı var mı onu da bilmiyorum. Yaşar Kemal verir bunun cevabını. O İnce Memed’i anlatırken toplumsal algı ve olgularla uğraşır. Onu tersyüz eder. İnce Memed, cüsseli, korkusuz, heybetli bir adam değil tam tersine iyisiyle kötüsüyle tam bir insandır. Sensin, benim, biziz. Onu İnce Memed yapan kendi olmasıdır. Aynı durumu yine Yaşar Kemal’in Ada Hikâyesi’nde görürüz. Keşke o yaşarken kapısında günlerce bekleyip o çıktığında, koşup elinden öpüp “sağolasın, yüreğine sağlık emice” deseydim... Dünyanın bir sınırı var sanki. Sonra bazılarımız çarpa çarpa da hissediyor. Ben ülkeyi şu an böyle görü Son resim çarşafta: “Bir gece oturduk, düşün bu sınırları kırmaya çalışıyor. İşte bu devinimi yorum. Aşk, sevgi, nefret, öfke, bağlar, ya dük ne yapayım diye. Songül, ‘üç kadın, bir de mize cesaret diyorlar. şam bir tür toplum mühendisliğiyle kontrol kuş kadın yap’ dedi. Ben, Şemal, Rukiye, Kulilk ediliyor, şekillendiriliyor gibi. Maneviyatı bir gecede bu resmi yaptık sizin için...” arka plana attık. Oysa bu toprakların en bü yük yaşam kaynağı maneviyat. Her şey he saplanabilir, ölçülebilir... Ailenden biri öl dürülüyor, tazminat veriliyor. Gidenin yeri ni para dolduruyor, yıkılan evin yerine ye nisini yapıyorlar. Bu kadar basit. Gerçekten herşey bu kadar basit mi? Ben çenesi hiç durmayan, histerik, nevrotik tipli siyasetçi leri görmekten bıktım artık. n Çıktıktan sonra ne yapacaksın? İşime kaldığım yerden devam etmek isti yorum. Ortadoğu’da birçok ülkeyi gezip ka dınların, halkların mücadelesinin haberleri ni ve resimlerini yapmak istiyorum. n Resim yapmanla gazeteci olman ara sında nasıl bir ilişki var? Gazetecilikle sanatı bir görüyorum. Çün kü ikisinde de varoluş çabam var. Kendime göre hakikati ortaya koyma çabası. Resimle rim daha çok savaş temalı. Bunu seçmedim, kendiliğinden oluyor. Yaşananlar, anlatılan lar, tanıklık ettiklerim resimlerime yansıyor. Gazeteci olmasaydım eğer başka temalar seçerdim belki de... Doğan, 2 yıl 9 ay 22 gün hapis cezasına mahkum edildi. 12 Haziran 2017’den beri cezaevinde. Tahliyesinin reddi kararına çizdiği resim... 112 ŞUBAT 2019 CUMARTESİ Sokağa, insanlık yerine kimliklerin dili hâkim oldu Utanmayı ve pişmanlığı kaybettik Taciz denildiğinde ülkemizde genellikle cinsel bir göndermede bulunuluyor; ancak sözlük anlamıyla, yani IŞIK KANSU tedirgin etme, rahatsız etme olarak kullanır sak cinsel boyutu da dahil olmak üzere uğra dığımız bu günlük tacizlerin sayısı artıyor. Ispanağın 7 lira olduğu, her gün, her şeyi bilen birinin tepemizde hiç durmadan konuştuğu; kavganın, istismarın, boğazlaşmanın bini bir para olan bir toplumun gerginliğini “yasa” ile gidereceklermiş, iyi mi! Ciddi ciddi tasarı hazırlamışlar, Meclis’e sunuyorlar. Şaka gibi. Ruh sağlımızı da emre bağlayacaklar: Kafalar ve sinirler düzeltilecek, düzelt! Yaşadığımız sıkıntılı günlerin saptamasını, nedenlerini ve olası çıkış yollarını Türk Psikologlar Derneği’ne sorduk. Derneğin Travma, Afet ve Kriz Birimi’nden Uzman Psikolog Hande Aydın yanıtladı: Artık alenen n Toplumca sokakta, evde, işte neden bu denli gerginiz? İçinde bulunduğumuz gün lerde işe gitmek, çocuğu okula bırakmak, alışve riş gibi gündelik işleyişler için her gün evden çıkan bir insanın akıl ve ruh sağlığını ko ruması oldukça güç... Taciz de nildiğinde ülke mizde genellikle cinsel bir gön Hande dermede bulu Aydın nuluyor; ancak sözlük anlamıyla, yani tedirgin etme, rahatsız etme olarak kul lanırsak cinsel boyutu da da hil olmak üzere uğradığımız bu günlük tacizlerin sayısı artıyor. Bir ürünü ya da hizmeti değer biçildiği kalitede sunmak, işi ni yapan bir görevlinin yetkisi ne saygı duymak, trafikte sıra beklemek gibi medeni yaşamın en temel gerekliliklerinde ciddi bozulmalarla karşı karşıyayız. Bu ahlaki bozulma içinde gü ven duygumuzu bir yere yerleş tiremiyoruz. Albert Camus, bu güveni, insanlarla, insanlığın dilinde konuştuğunda, insanca tepkiler alabileceğine dair bir duygu olarak tanımlamış. Son yıllarda kamusal alana, yani so kağa, insanlık yerine kimlikle rin dili hâkim oldu. İnsanlıktan nasibimizi ne kadar alacağımız, yani bir haksızlığa uğradığımız da ya da bir başarı gösterdiği mizde toplumun diğer bireyle rinden ne kadar empati, tak dir, korunma, destek göreceği miz cinsiyetimize, etnik kimliği mize, medeni halimize, dinimi ze bağlı hale geldi. Karar me kanizmalarımıza etki eden bu kimlik şablonunun keşfi yeni değil. Sosyal psikologlar uzun seneler önce hepimizin deği şen derecelerde böyle bir eği lime sahip olabileceğimiz uya rısını yapmışlardı. Bugüne dair yeni olan ve tedirgin edici olan, bu eğilimlerin hiç olmadığı ka dar alenen sergilenmesi ve be raberinde bir utanma, pişman lık duygusu getirmemesi... n Kardeşliği, sevgiyi, dayanışmayı, paylaşmayı mı unuttuk? Mevcut düzende hemen her gün etrafımızdaki bir kişi AŞIRILIK TEHDİDİ n Ne yaparız, ne ederiz de insancı değerleri yeniden yü celtiriz? Antik Yunan tragedyalarından Oresteia üçlemesinde kamusal alanda refah içinde yaşamaya uygun toplumsal bir düzenin kurulmasına yol açan olaylar anlatılır. Her türden aşırılık ve kibrin toplumsal düzen için tehdit oluşturacağı o dönemde görülmüş ve lanetlenmiştir. Bir diğerinin bakış açısına açık olmak yüceltilen bir özelliktir ve bunu yapamayan tragedya kahramanları ölürler. Korolar farklı bakış açılarını seslendirir dururlar, farklı bakış açılarının konuşma yoluyla çatışması uzlaşma nın ilk yolu olarak teşvik edilir. Ani bir yargıya varma, kan davası gütme gibi refleksif tepkiler yerini genel adalet anlayışına ve rasyonel bir sorgulamaya bırakır. Yüzyıllar önce çekilen acılar ve ödenen bedeller sonrasında geliştirilen bu bir arada yaşama ve düşünme pratiklerinden geriye kalanları iyi ve doğru olana yönelik ısrarımız koruyacaktır. nin, bir canlının zarar gördüğüne, sahiplendiğimiz bir değerin aşağılanışına, anılarımız aracılığıyla ilişkilendiğimiz bir mekânın yıkılışına dair bir haberle uyanıyoruz. Bu tahribat zihinsel ve duygusal onarımı mümkün kılmayan bir sürede, sistematik bir şekilde tekrarlanıyor... Tükenmişlik Toplumsal yaşamdaki şiddet olaylarına baktığımızda (doğrudan zarar verme amacıyla yapılanlar hariç), bu kişilerin kendini ifade etme becerisi ile şiddet eğiliminin ters orantılı olduğunu görürüz. Günlük hayatta bir uzlaşmayı çözme çabamız karşısında karşılaştığımız ani hakaretler, ses yükselmeleri ya da fiziksel tehditler bu tür bir repertuvar eksikliğinin tezahürü... Hayatını devam ettirebilmek için bir kaç yüz kelime ile yetinen bir kesimin benimsediği ve orantısız olarak uygulanan başka bir diyalog biçimi doğdu. Sindirme, korkutma, bezdirme amaçlı, diyalog gibi bir niyet beslemeyen aşırılıklarla karakterize bir despotizm... Oysa insan kırılgan bir varlık. Bir bilet alırken dahi kendimizi diğerine bir ölçüde açıyoruz. Hayatımızın dolaylı ya da doğrudan başkalarına bağlı olduğu gerçekliğini yüzümüze vuran bu ilkel tutumlarla karşılaştıkça da tükenmişliğe sürükleniyoruz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle