17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 17 ŞUBAT 2019 PAZAR EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: SERPİL ÜNAY HABER/Yorum Cebini doldurmayı seven muhterem halkımız! Bugün yazıma “dost acı söyler” diyerek başlamak istiyorum. Görülen o ki, hepimizde bir aldırmazlık söz konusu. Geçenlerde bir arkadaşım dedi ki, “bu aldırmazlık haresinin içinde galiba kendi akıl sağlığımızı az da olsa korumak istiyoruz”. Ben de bu sözü epey düşündüm. Acaba nerede bir yanlış var, neden, biz böyle aldırmaz bir hale nasıl geldik? Sevgili dostlarım, dünyayı yöneten 400 uluslararası şirket, ülkelerin özellikleri hakkında inanılmaz araştırmalar yapıyorlar. Çünkü bu ülkelerdeki insanlar onlar için sadece bir sayı. Ne kadar çok tüketirlerse o kadar iyi. Bu ülkelerde demokrasi yokmuş, insan hakları sürekli çiğneniyormuş asla umurlarında değildir. Öyle gözükmeleri bile oyunun bir parçasıdır. İşte bu mekanizma Türkiye için de geçerlidir. Bir yerlerde (bizim bilmediğimiz) Türkiye’de yaşayan insanların özellikleri anbean tespit edilmektedir. Yani bir zamanlar Mao’nun dediği gibi “Kapitalizm kâğıttan bir kaplan” değil, çok güçlü, ölmemek için her şeyi yapan bir uluslararası mekanizmadır. Şimdi gelelim, bizim çok az bildiğimiz ama uluslararası şirketlerin çok iyi bildiği 80 milyonluk ülkemiz halkının ana özelliklerine. Durum hiç de iç açıcı görünmüyor. Yıllar önce bir blucin firması uçaktan Sultanahmet’e uyduruk blucinler atmıştı ve ahali ağaçlara takılan blucinleri elde edebilmek için ağaçları kırmış, birbirlerini örselemişlerdi. Bugün bu özelliğimiz katlanarak büyüdü. 2 gramlık çay poşeti için kuyruğa girenler az değil. Ülkenin en varlıklı caddesinde bile ben gözlerimle gördüm, hayır lokması için bir kilometre kuyruk vardı. Üstelik o kuyruktakiler az ötedeki baklava dükkânından bunu rahatlıkla alabilirlerdi. Biraz canınız mı sıkıldı, öyleyse daha da sıkmalıyım. İlaçlara 26.5 zam geldi. Bu şu demek, artık bedavaya yakın ilaç alanlar, epeyce bir katkı payı ödeyecekler. Doğrusu ben çok memnun oldum, çünkü eczacı arkadaşlarımın dükkânında, ara sıra yardıma giderim, tuhaf bir gerçeğe tanık olmam bu nedenledir. Şöyle ilk zamanlarda devlet pek çok takviye ürünü de parasız veriyordu. C vitaminleri gibi. Buraya kadar iyi. Sonra bu ülkenin muhterem insanlar işi sadece reçete yazmak olan aile hekimlerine gidip sadece kendisi için değil, eşi, dosttu için de suda eriyen C vitaminleri yazdırmaya başladılar. O kadar çok C vitamini tüketiliyordu ki, ben de merak edip sordum. Yürekli biri şöyle söyledi: “Ayol biz bunu altın günlerinde meyve suyu niyetine millete sunuyoruz.” Sonra ne oldu, C ve benzeri vitaminlerin katkı payı ortadan kalktı. Yani alıyorsan parasını cebinden ödeyeceksin. Sırada Bepanten adlı bir ilaç var, biliyorsunuz yanıklar ve örselenmeler için kullanılır. Ama genç yaşlı pek çok kadın her seferinde dörtbeş tane bu ilaçtan alıyorlardı. Gene sordum söylediler, yüzlerine “maske yapmak için kullanıyorlarmış”. Bir süre sonra o da parayla oldu, sırada antibiyotikler ve antidepresanlar geliyor. O kadar çok kişi antidepresan ve her burnu aktığında antibiyotik kullanmaya başladı ki, bu ilaçlar da raporla verilmeye başlandı. Yani almak için her seferinde doktora gideceksiniz. Şimdi beklenen ilaç zammı geldi. Zaten dışardan ithal edilen ilaç bizim paramızla acayip zamlandı. Bir de üstüne bu zam. Şimdi aile hekimine avuç avuç ilaç yazdıranların ne yapacağını merak ediyorum. Bu arada gerçekten ilaca muhtaç kişilerin de bu ilaçlara ulaşmasını elbirliğiyle engellemiş olduk. Dikkat ederseniz bu ülkede tuhaf bir hal var. Doymak bilmeyen bir insan topluluğuyuz. Vallahi bu ara nereye gittimse, insanların çoluk çocuk cumartesi pazar günleri serpme kahvaltı veren cafelerde sıra beklediklerine tanık oluyorum. Yahu bizdeki bu durum ne? Ya millet param yok diye yalan söylüyor ya da çok para var. Örneğin İngiltere’de önemli bir olay kutlanmayacaksa kimseler kahvaltıya ya da yemeğe dışarı gitmez. Biz galiba bu dönemde aldırmazlığın dibine vurduk. Yani öleceksek ölelim. Bu arada muhalefet partileri muhteşem bir algı yönetimi yapıp tanzim satışlarına başlayan AKP’yi hiç eleştirmesinler. Keşke kendileri başlatsaydı vallahi de billahi de oyları artardı. Bırakın dini mini, muhterem halkımız sadece cebini ve midesini doldurmayı seviyor. 17 ŞUBAT 2019 SAYI: 34101 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça Sorumlu Müdür Ozan Alper Yurtoğlu Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Hafta Sonu: Hilal Köse l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l İzmir Temsilcisi: Hakan Dirik Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur. l Okur Temsilcisi: Cengiz Yıldırım [email protected] l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:25 06:09 06:32 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:50 13:23 16:18 07:33 13:08 16:04 07:53 13:30 16:29 Akşam 18:47 18:33 18:58 Yatsı 20:06 19:51 20:14 On yedi yıldan beri iktidarda olan AKP, Türkiye’yi zaten zararsız konumundan pek hoşnut, karnı tok, sırtı pek muhalefet yokluğunda; tüm eleştirilere kulaklarını tıkayıp “dediğim dedik, çaldığım düdük” zihniyetiyle yönetiyor. Bu yönetim biçimi ve muktedirleri, Cumhuriyetin halk aç kalmasın diye var ettiği tüm kurumlarını satıp savdıktan, düzeneklerini yıktıktan, zor yıllardaki karne ve kuyruklarıyla yıllarca alay ettikten sonra; uzun kuyrukların oluştuğu fiyat tanzim satışları düzenliyor. Üstelik temel ihtiyaçların 2 kg ile sınırlandığı bu satışların gördüğü rağbetle övünüyorlar! Daha doğrusu, övdürüyorlar. Yandaş medyanın yayımladığı röportajlara bakılırsa, yurdumuzda ucuz yiyecek alabilmek için saatlerce sıra beklemekten çok mutlu ve iktidara tanzim satışları için övgüler yağdıran bir kitle var. Nüfusun kuşkusuz hiç de azımsanmayacak yoksul ve üretim çarkının dışında kalan yüzdesini oluşturan bu kitleyi; “Hak etmediğini düşündüğü temel ihtiyaçlarını, kuyruğa girip saatlerce bekleyerek alınca, emek verip çile çekerek hak ettiğine inanan halk” diye tanımlamak, sanırım yanlış olmaz. HHH Osmanlı Devleti’nde, vergilendirilen halka “reaya” denirdi. Sizlerin de çok iyi bildiği gibi tebaa statüsündeki reaya tabanını oluşturan ümmet; memur, asker, zanaatkâr, kulluğu içselleştirmediği; büyük ölçüde de dünyayı izlediği ve yaptığı iş gereği zekâsı geliştiği için yurttaş lık bilinciyle buluştu. Hakkı nı savunmayı, sonuçta pek kazanamasa da öğrendi. Hikmetinden Ama paşasından marabasına, sahip olduğu her sual edilmeyen sultanlık! şeyin Padişah/devlet tarafından bazen keyfi olarak alınıp verilmesine koşullanan Müslüman tebaa; hak etmek nedir, neye hakkı vardır, neye yoktur pek bilemedi... çiftçi ve köylüleri kapsardı. Hatta liyakati, çoğu Bu tebaa içinde elbette tüccarlar zaman verilen rütbe ya da ma da vardı. Ama büyük çapta ticaret, kama değil; rütbe ve makamı seri imalat gibi kapsamlı ekonomik “lütfeden” efendiye vefa hizmeti ve finansal etkinlikler, önce ken sandı! diliğinden, sonra dış dayatmayla Hak etmeden ihsan, nimet, gayrimüslim azınlıkların ayrıcalıklı lütuf dağıtımına; bazen de küfür alanı olmuştu. kıyamet ya da dayak yiyip soyup Padişah, devlet demekti. Tüccar soğana çevrilmeye alıştı... ve imalatçı olmayan Müslüman HHH tebaanın can sahibi; kulluğundan Cumhuriyet, matbaa ve sanayi hoşnutsa paşalık, han hamam, devrimini ıskalayan bu reayadan toprak ve ekmek veren efendi okumuş yazmış bir halk yaratmayı siydi. Kâh velinimet, kâh “zalim hem de çok kısa zamanda başardı. kısmet” olabilirdi. Hoşnut değilse Ticaret ve finans dünyasının hem verdiklerini geri, hem de kel gemlerini gayrimüslimlerden alıp lesini alır, sıkışınca vergi salıp iyi Müslümanlara vermek için, çok gününde ulufe dağıtırdı. acımasız yöntemler de kullandı! HHH Kulluğa koşullanan çok etnili bir 1789 Büyük Fransız ümmetten, “Türk” kimliği altında Devrimi’nden sonra dünyaya ya özgür bir millet yarattı. Kadını ve yılan “yurttaşlık” algısı, zaten mat erkeği yasa önünde eşitledi, ulus baa ve sanayi devrimini de ıskala ve yurttaşlık bilinci aşılamaya ça yan Osmanlı mülküne uğramadı. lıştı. Ticaret ve imalat yapan reaya, Müslüman ümmet, el hak, tica her şeyden önce çoğu gayrimüs rette pek yetenekli çıktı. Nüfusun lim olduğu, yani İslam halifesine yoksul bile olsa görerek öğrenen ya da okuyup yazınca gözü açılan yarısı, kulluğu kolayca terk etti, yurttaşlığı özümsedi ve hakkını aramayı da öğrendi. Ama geniş genelinde dindar, muhafazakâr ya da eril aşiret/ aile baskısından kurtulamayan ve zaten kurtulamaması için cahil bırakılan bir nüfus, toplumsal belleğine yer eden kulluk zihniyetini değiştirmedi. Çünkü bu zihniyeti terk etmek, kadının erkeğe eşitliğini de kabul etmeyi gerektiriyordu ki; kendisi de sultanın eril otoritesine kayıtsız koşulsuz boyun eğen erkek otoritesine dayalı muhafazakârlığın hiç işine gelmedi! HHH Aslında aynı çevrede yetişen, zaten aynı zevksizlik ve görgüsüzlüğü paylaşan; ama az çok eğitim, epeyce de oportünist kurnazlıkla sınıf atlayan AKP muktedirleri, sefalarının ancak “kullanışlı cahiller” sayesinde süreceğini biliyorlardı. İçinden çıktıkları halk tabanına, genetik belleğindeki kulluğa uygun davrandılar. İşsiz güçsüz bırakıp, din ve diyanetle uyuşturdukları yığınları, zaten alışık oldukları ihsan ve ulufe ile geçinmeye koşulladılar. Yandaş medya sayesinde haberlerden bile habersiz, yalan dolanla coşup durulan bir cahiller ordusu yarattılar. Ve bugün, o kuyruklarda üç kuruşa daha ucuz hıyar alıyoruz diye saatlerce beklemekten mutlu insanlar; ne saçmalarsa saçmalasın hikmetinden sual edilmeyen bir sultanlığa inanıyorlar. Hollanda medyası bir de montaj fotoğraf uydurmuş, dalgasını geçiyor. Groentebber Erdogan Verkoopt zelf groente! (Manav Erdoğan Sebze satıyor!) Oysa asıl dalga geçen, bizim adı “malummm” en büyük market zinciri. Patatesin kilosunu dün 2TL’ye indirmiş, Reis ile rekabete girişiyor. Ama kişi başına kota da koymuş. En fazla 2 kilo satıyor. Tıpkı tanzim çadırlarındaki gibi. Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşüren ne yazık ki Reis. Onlar da patatesi 2 TL’ye indirip kota koymakta görmüyorlar bir beis. Çünkü ticaretin esin kaynağı siyaset. Oy için zararına patlıcan, domates satılır da, müşteri çekmek için ucuza patates satılmaz mı? Onlar da patatesin zararını etten çıkarıyorlar. Patates 2 TL! Karşısındaki buzdolabında kuzu bonfile 101.95 TL. “Dokunur” diyenlere dana kuşbaşı da hazır: 44.95 TL. Et met almasanız da cüzdanı boşaltmadan poşet doldurmak hüner istiyor. Vatandaş için kurtuluş belki de eti bırakmakta. Madam Hayganuş da öyle yapmış. Arkadaşlarının gününe gitmiş. Sofrada etlisi zeytinyağlısı nefis yemekler. Madam Araksi ısrarla köftelerden ikram ediyor. Hayganuş “Ben vecetaryan oldum yiyemem!” diyor. “Apla o nedir?” “Ben et yemem. Artık dokunanam bile!” “Eee, yavrus Agop’unki zerzevattır?” HHH Kırk yıl öncenin CHP’li parla lanıp duruyor. Biatın elbette sonu yok. İstanbul’u kaçırsa bile “Dünya Biat Tarihi”ne geçme şansı büyük. İstismarzede... HHH “İyi belediyecilik” vaadine inananlar azaldığı için günde menterlerinden Av. Behiç Sonbay seçim kazanmanın sırrını ısrarla söyler dururdu: “Vatandaş ya korkacak, ya umacak!” Reis’e kulak veren hem korkuyor hem umuyor. Beka ve FETÖ en kestirme korkutma formülü. Birini bırakıyor ötekini gösteriyor. Umdurmak ise en kolayı. Suyun başında olduğu için de bol keseden umduruyor. Kemal Bey ise ne umdurdu, ne korkuttu! HHH Binali Bey “La rahate fid dünya” (Dünyada rahat yoktur) mealindeki hadisi şerif’e karşı çıkan ve bunu Tayyip Bey’e de uygulatmış olan samimi bir siyasetçidir. Başarısının sırrını da siyasetçilere (ve hatta eşlere) içtenlikle tavsiye etmiştir. “Biat et, rahat et!” Sahiden biat ederek, hem rahat etti, hem de tarihin en uzatmalı ulaştırma bakanı oldu. Yetmedi. Başbakanlığa terfi etti. Yetmedi. Görevi bıraktı. “Cumhuriyetin son başbakanı” unvanı ile tarihe geçti. Yetmedi. TBMMM Başkanı oldu. Belli ki rahat batıyor insana. İstanbul sokakları ile Esenboğa Havaalanı arasında Meclis Başkanı sıfatı ve belediye başkan adayı olarak haftalardır do me “beka” sokuldu. Ülkenin değil, kendi kadrolarının, kendi zihhiyetlerinin bekası. 31 Mart seçimleri için, “(ülkeyi) laiklik istismarından kurtarmanın vakti geldi” diye dün bir tür seferberlik ilan etti bile. Bu dileyelim bir “ayaklanma çağrısı” diye algılanmasın. Çünkü tarih çok manidar: “31 Mart Vakası” (1909) diye anılan olayda, sözde din adamları ayaklanan askerleri de arkalarına alarak Meclisi Mebusan binasını basmışlar ve şeriatın eksiksiz uygulanmasını istemişlerdi. Dileyelim, dua edelim de Reis’in “laiklik istismarından kurtarma” çağrısı, kimileri için “şeriatın eksiksiz uygulanması” gibi bir hayali içermesin. İlhan Selçuk, bugünün benzeri bir ortam olmadığı halde, yıllar önce köşesinde soruyordu: “31 Mart ayaklanması laik Cumhuriyete karşı başkaldırı mıdır?.. İrtica dünyanın her yanında var.. Mısır’da, İran’da, Afganistan’da, Cezayir’de, Pakistan’da laik Cumhuriyet mi var?.. Zamanda ve uzamda irtica doymak bilmez bir canavar gibidir; ne verirsen ver, daha fazlasını isteyecektir.” (18 Ekim 1998) Sahi, laikliğin istismarı tehlike ise kimin için ve nasıl bir tehlike olduğunu da bi zahmet söylese. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] KAYIP YAKINLARI İHD ÖNÜNDE Meryem Ana adaleti göremedi Ankara’da 1993 yılında gözaltına alındık tan iki gün sonra cansız bedenine ulaşılan Ankara Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın’ın annesi Meryem Baskın dün sabah yaşamını yitirdi. Meryem Baskın oğlunun faillerinin bulunarak yargılanması için mücadele ediyordu. Sağlık sorunları nedeniyle tedavi gören Baskın’ın cenazesi, dün Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde düzenlenen törenle son yolculuğuna uğurlandı. Cumartesi Anneleri’nden Berfo Kırbayır, Fatma Morsümbül, Zeynep Güney, Kiraz Şahin, Cevriye Altunbaş, Meryem Bulut, Fatime Taşkaya, Kesriye Demir, Makbule Babaoğlu, Ziyneti Türkoğlu, Fincan Bilgin, Koçeri Kurt, Hatice Öztürk, Asiye Karakoç, Hediye Coşkun, Asiye Doğan ve Şahsenem Cihan adaleti göremediler. 725. hafta oturumu Öte yandan, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini arayan Cumartesi Anneleri 725. haftasında İHD İstanbul Şubesi önünde bir araya geldi. Anneler bu hafta, 24 yıl önce gözaltına alındıktan sonra cenazesi kimsesizler mezarlığında bulunan Rıdvan Karakoç’un faillerinin bulunup yargılanmasını istedi. Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç, “Bir 24 yıl daha geçse mücadeleyi bırakmayacağız” dedi. Öte yandan, İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu üyeleri hapishanelerdeki hak ihlallerine, hasta mahpusların sağlık durumuna ve F tipi hapishanelerdeki tecrit koşullarına dikkat çekmek amacıyla dün 360. kez İHD İstanbul Şubesi önünde bir araya geldi. Bu haftaki eylemde hasta mahpus İmam Çelikdemir’in sağlık durumuna dikkat çekildi. l İSTANBUL/ Cumhuriyet Gazeteciye 3 yıl hapis Mezopotamya Ajansı (MA) muhabiri Özgür Paksoy’a, sosyal medya paylaşımlarından dolayı yargılandığı davada 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi. Mahkeme, Paksoy ve avukatının cezanın ertelenmesi talebini de reddetti. l DİYARBAKIR ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] BİLECİK VE SAKARYA İki iş cinayeti daha Bilecik’te dün 250 yataklı devlet hastane sinin inşaatının 4. katında çalışan Afganistan uyruklu Navıd Yaoobı (20) dengesini kaybederek yere düştü. Arkadaşlarının ihbarı üzerine olay yerine ambulans ve polis ekipleri sevk edildi. Sağlık ekipleri yaptıkları incelemede Yaoobı’nın öldüğünü belirledi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Sakarya’nın Hendek ilçesi Yeşilyurt Mahallesi’ndeki ormanlık alanda bulunan Sakarya Orman İşletme Deposu’nda ise Bursa’dan TIR’la tomruk satın almaya gelen sürücü Mustafa Soyalp (40) aracı yükleme alanına yanaştırdı. Odun deposunda TIR dorsesine yükleme yapan sürücü Soyalp, yuvarlanan tomruğun üzerine düşmesi sonucu yaşamını yitirdi. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle