17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Sağnak 10 17 ŞUBAT 2019 PAZAR EDİTÖR: münevver oskay TASARIM: ilknur filiz hafta sonu Üniversitenin çöküşü Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi öğrencilerinin panoya konan özdeş baskı (reprodüksiyon) eserleri, üniversite rektörlüğü tarafından kaldırılmış.  Gerekçe?  “Teşhircilik, çocuk ve kadın bedeninin sergilenmesi...” Bu gericiliğin ardından da yine Yeni Akit denilen paçavra çıktı. “Sanat adı altında rezalet” başlıklı bir haber yapıp öğrencileri hedef göstermişler.  Rektörlük görevlileri, hemen eserlerin sergilendiği panoya koşmuş ve öğrencilere kendi yaptıkları işleri kazıtmış!  YTÜ’deki gericilik, daha önce de gündeme geldi. Geçen yıl yönetmen Emin Alper’e sansür uygulandı. “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi imzacısı olan akademisyenin söyleşiye katılması engellendi, sadece film gösterimine izin verildi. Bu tür baskılar, sadece YTÜ’de değil, birçok üniversitede yaşanıyor. Geçen yıl birine de ben tanık oldum. Vegan Devrimi ve Hayvan Özgürlüğü adlı kitabım yayımlandığında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde öğrenciler söyleşiye davet etti.  Danışman hocalarından izin alıp afişi astılar, duyuru yapıldı. Üniversite dışından geleceklerin adlarını bildirmemiz istendi. Tamam dedik.  Tam her şey hazırken öğrencilerden biri telaşla telefon etti: “Zülâl Hanım, rektörlükten öfkeyle aradılar. Devrim kelimesine takılmışlar. ‘Bu çok radikal. Aşırı gruplar üniversiteye yığılırsa ne olacak? Böyle bir toplantı yapıyorsanız dikkatli olmanız lazım, etkinliği üniversite dışına kapatacağız’ dediler.”  Bir an kulaklarıma inanamadım; gülsem mi ağlasam mı bilemedim... İstanbul’da İTÜ gibi Türkiye’nin ilerici birikimini yansıtan bir üniversiteyi yönetenlerin, devrim kelimesinden korkmasına mı... Devrimci diye bilinen çoğu kişi ile gericilerin, hayvan özgürlüğüne karşı olmak konusunda aynı tavrı benimsediğini bilmemelerine mi... Hangisine daha çok üzülsem bilemedim. Ama düşününce en çok öğrencinin içinde bulunduğu duruma üzüldüm. Yaşam hakkını savunan 19 yaşındaki bir gencin, hayatının baharında karşılaştığı baskı ve sansürden utandım. Rektörlük, sosyal medya hesaplarımızdaki duyuruları da kaldırmamızı isteyince durumu protesto edip söyleşiyi gerçekleştirmemeyi düşündüm. Fakat öğrenciler, “Biz bu üniversitede bir şeyler yapmak istiyoruz ama hiçbir şey yapamıyoruz. Dışarıya kapatılınca katılım az olabilir, yine de gelirseniz bizi çok mutlu edersiniz” deyince gittim.  Eskiden tüm seansları karma olan havuzda haremlikselamlık uygulaması başlatan, dans ve tiyatro etkinliklerini baltalayan da aynı yönetimdi. YTÜ’deki eserlerde insan bedeni görmeye dayanamayan gericilik de, İTÜ gibi, sanata ve bilime sırtını dönen, evrim teorisini bile müfredattan atan, çağdışı yönetimin eseri. Bir gence yaptığı eseri zorla kazıtanlar, onun gözlerindeki aydınlığı ve ruhundaki estetiği peçelemek istiyor!  Giderek artan baskı, şu ya da bu üniversitenin yönetim sorunu olmaktan çok, ülkeye çöken karanlığın sonucudur. Sanatın içine tüküren, anayasadaki laikliği her gün çiğneyen ve ülke yönetimine 17 yıldır hâkim olan ortaçağ karanlığıdır bu.  Bu zifiri karanlık dağıtılmadıkça... Aklın, sanatın ve bilimin sorgulayan yolu açılmadıkça... Aydınlanma şahlanmadıkça, üniversiteden geriye sadece adı kalır... Çünkü aslında bir tür imam hatip okuludur artık.  Şans güvercinleri Kayseri’de piyango bileti satan Gülten Yaşar (50), güvercin ve serçelerle kurduğu iletişim ile dikkat çekiyor. Her gün etrafında toplanan güvercin ve serçeleri besleyen Yaşar, kendi yediği çekirdek, simit gibi yiyecekleri de onlarla paylaşıyor. Çevredekilerin “Güvercinlerin Efendisi” diye seslendiği Yaşar, bu durumdan memnun olduğunu belirterek “Hayvanlar, dünyanın en zararsız varlıkları. Onlarla güzel bir iletişim kurduk. Hayvanlar için en önemli şey güven. Çünkü insanlara kolay kolay güvenilmiyor” diyor. l DHA Herkes deliliğini getirdi mi? Biletsiz, gişesiz tiyatro oyunu ZBAM! tek perdeyle zamanda Selami Üstübi yolculuk yaptırıyor Nihan Şentürk Defne Koldaş Furkan Ak Tuba Karabey KURTULUŞ ARI Kara Kabare oyuncuları her salı, Beyoğlu’ndaki Maya Sahnesi’nden soruyor: “Herkesin hikâyesi yanında mı? Başkalarının hikâyeleri yanınızda mı? Herkesin hayalleri yanında mı? Herkesin önyargıları yanında mı? Herkes deliliğini getirdi mi? Ayak baş parmaklarınız sağlam mı? Aşklarınız yanınızda mı? Hâlâ hayattayız ve bu bizim hikâyemiz.” Bir tiyatro oyunu düşünün, biletsiz izleyebildiğiniz. Size gönülden bir armağan olarak sunuluyor. Oyun kalbinizde bir yerlere dokunursa ve siz de bir armağan vermek isterseniz, Kara Kabare’nin internet sitesindeki ihtiyaç listesine göz atıyorsunuz. HİLAL KÖSE İstediğiniz miktarda nakit para, sahnede lazım olan her şey, atalık tohumdan, kitaba, bir kilo cevizden, avokado yağına, bir şişe viskiye ya da bir saat dans dersine kadar geniş seçeneğiniz var. Zbam, hem çok iyi bir oyun hem de armağan ekonomisiyle sunuluyor olması nedeniyle de çok özel. Kara Kabare’nin üçüncü oyunu. Tek perdelik. Seyircileriyle komün kurmaya karar vermiş bir tiyatro topluluğunun hikâyesi. “Şu an burada tarih yazılıyor olsaydı, neyin tarihe geçmesini isterdiniz” sorusuyla başlıyor. Yaşanmışlıklar üzerinden toplumsal yaralarımıza, bireysel zaaflarımıza, hayalini kurduğumuz dünyaya ve o dünya için kılımızı kıpırdatmayışımıza odaklanıyor. Konu ağır ama oyunu izlemesi çok keyifli, mizahın dozu çok iyi ayarlanmış. Ağlanacak halimize gülüveriyoruz. Oyunun yazarı ve yönetmeni Şirvan Akan. O kadar çok hikâyeyi bir araya getirmiş ki... ‘Karanlığımızda’ zaman yolculuğu yaptırıyor. Sonunda da umudu elden bırakmıyor. Akan’la Zbam’ı ve armağan ekonomisini konuştuk. Farklı etkileşim... n Armağan ekonomisiyle nasıl tanıştın? Sahnede bir söz söylüyorum ama oyunu seyirciyle buluşturma yöntemim sözümle uymuyor. Vicdani rahatsızlık hissiyle araştırmaya başladım. 2012 yılında Zumbara ile tanıştım. Zaman kumbarası. Para yerine saat var. İlk defa zaman ödemesiyle oyun bileti vermeye başladık. Meymenetsiz Musibet’i sahneliyorduk. Sonra yoga, şiddetsizlik eğitimleri derken, 2015 yılında ikinci oyunumuz Kamamberi yazdım. En büyük şansım, çağrı yapınca dostlarımdan yanıt alabiliyorum. Yalnız başıma da kalabilirdim, bu çok trajik olurdu! Kamamber bir kadın oyunuydu. Sadece kadınların emeğiyle sergilendi. Artık Kutsal Ekonomi’nin yazarı ile Charles Eisenstein’den ve armağan ekonomisinden haberdardım. Kamamber döneminde armağan listemizi oluşturduk. n Amaç neydi? Kendi hayalini kurduğumuz dün Yaşama coşkusu olanları anlattı n Zbam’ın hikâyelerini nasıl topladın? Kamamber bitmişti. 15 Temmuz darbe girişimi oldu ve ben her şeye yabancılaştım. Sokakta tank var ve ben armağan ekonomisi yapıyorum. Hiçbir alakam yok herhalde bu toplumla diye düşünüyorum. Yavaş yavaş çıktım o karanlık yerden. O manzara, Zbam’a ilham verdi. Resmi tarihe bir şeyler geçiyor ama yazılan benim gerçekliğim değil. Ben tarihe başka bir şeyin geçmesini istiyorum. Yoga yaparken, şiddetsizlik eğitimlerinde, topluluklarla çemberler yapmaya başladım. İnsanlara sorular sordum. Bir sürü hikâye arma ğan edildi. Üç yılın sonunda o hikâyeleri bir tema etrafında buluşturdum. Oyun çıktı. Bu bizim tarihimiz. n Oyunda hayalller ve hayatlar var... Oyun özlediğimiz dünyayı nasıl kuracağımızla ilgili. Tarihe ne geçiyorsa geleceğe de oradan bakıyoruz. Ben tanktan geleceğe bakarsam çok kötü şeyler görebilirim. Tarihe neyi kaydettiğimiz çok kıymetli. Ben tarihe sesi duyulmayan, kendini dönüştüren yaşama çoşkusu olan insanların isyanlarını, umutlarını, deneyimlerini geçirmek istedim ve buradan geleceğe bakmak istedim. Akan, Hilal Köse’nin sorularını yanıtladı. ONARICI ADALET EĞİTİMİ İSTİYOR Şirvan Akan’ın babası tiyatrocu, annesi dansçı. Akan, Saint Michel Fransız Lisesi’nde okurken oyun yazıp yönetmeye başladı. Mimar Sinan oyunculuk bölümü mezunu. 25 yıllık ti yatrocu. Dansçı, çevirmen ve yoga eğitmeni. Şiddetsizlik alanında çeviriler yaptı. Dostlar Tiyatrosu dahil pek çok tiyatroda görev aldı. Akan’ın şimdiki hedefi onarıcı adalet üzerine arabuluculuk eğitimi almak. Akan, “Helalleşmek lazım” diyor. yayı şu an burada deneyimlemek. Seyircimizle başka türlü bir alışveriş, etkileşim deneyimlemenin yolunu arıyoruz. Kamamber üç sezon kapalı gişe oynadı. Ödül aldı. n Oyunda çarpıcı tespitlerin var. İnsanlara bakınca ne görüyorsun? Bana bir araya gelme ihtiyacı var gibi geliyor. Tüketime dönük şeyler insanı yalnızlaştırıyor. Oyunda da söylediğimiz gibi. Bir noktada sıkılacağız, oynadığımız bilgisayar oyunlarının son seviyesini geçeceğiz, izlediğimiz dizi bitecek ve ‘bir dakika ya, insan temasına ihtiyacım var benim’ diyeceğiz. n Topladığın hikâyeler seni zorladı mı? Beni şifalandırdığını söyleyebilirim ama hiç bana dokunmadı diyemeyeceğim. Başka bir insanın acısını içimden akıtmaya hazırdım ama o kadar da kolay bir şey değilmiş. Günler süren yas duyguları yaşadım. Oyunu yazarken şunu düşünüyordum, bu topluma, bu dünyaya ne armağan edeceğim? Neye ihtiyaç var? Bunu düşünürken şimdi bile gözüme yaş geliyor. Yaşanan acıyı hissetmemek mümkün değil. n Şifalandıkça acı da mı artıyor? Acıyı hissetme kapasitesi artıyor benim için. O acıyı çekmeye izin verirsem, yas ihtiyacımı karşılarsam aynı oranda kutlama ihtiyacımı da karşılayabiliyorum. Diğer duyguları hissedebiliyorum. Bu sürede şunu fark ettim. Nasıl yas tutulacağını bilmiyordum. Toplumsal acılar yaşandığında bazen donuyordum. Tepkim zihinsel bir yerden oluyordu, ‘kahrolsun’ diyordum ama bir şeyi de dönüştüremediğimi görüyordum. Kendime dedim ki bu acıdan kaçamayacağım. Şifa mümkün n Niye hissedemiyordun? Korkuyordum belki. Elimin altında çok fazla dikkat dağıtıcı var. Diziler, sosyal medya, yemek, oyun... Yaşanan şeyler için ağlayacağım ve yas tutmayı öğreneceğim dedim. O zaman, söylediğim politik sözün de daha anlamlı olduğunu gördüm. Şimdi sadece kahrolsun demiyorum. Daha gönülden soruyorum bu toplum için ne yapabilirim diye. n Şifa mümkün mü gerçekten? Benim deneyimimde var. Şiddetsiz iletişimi örnek verebilirim. Hiç umutsuz değilim. Beklediğimiz kişiler bizleriz. Herhangi bir otorite ya da herhangi bir sertifikalı uzman gelip bizi şifalandırmayacak. Ben başka bir insanın dönüşümünü, umudunu dinlediğimde şifalanıyorum. Onun duygularıyla bağlantı kurduğumda, dünyasına yolculuk ettiğimde zenginleşiyorum, bir yandan da şefkatim genişliyor. Şifadan bunu anlıyorum açıkçası. bir gün şakir geldi... n Armağanlar şaşırttı mı hiç? Gönlünden başka bir armağan vermek isteyenler de verebiliyor. Paranın bizden aldığı şey ilişki. Para karşlığı hizmet alıyorum ve nasılsın diye sormama gerek yok. Armağanla alışverişe geçince bir ilişki başlıyor. Bir keresinde büyük canlı bir kara kaplumbağası armağan edildi. Adı Şakir’di. Ama geri gönderdik şartlar yüzünden. Canlı hayvan yazmıyoruz artık listeye. Şakir de hikâyesiyle geldi. İzleyicimizin eski sevgilisi bırakmış... ayrılık çağı bitiyor... n Sonraki oyunun konusu ne olacak? Beni kalpten çağıran bir şey var. Seyirciye neyle barışmak istediğini sormak istiyorum. Dördüncü oyunu bu konuda yazmak istiyorum. Toplumsal barışa hizmet etmek istiyorum, buna ihtiyaç var diye düşünüyorum. Eisenstein, Kutsal Ekonomi’de ayrılık çağı bitiyor diye yazıyor. Doğayı bizden, seni benden ayrı gördüğümüz çağ bitiyor. Bu bilgiyi edindiğim için artık kendimi ayrı göremiyorum. Dayanamıyorum artık insanların, hayvanların doğanın talan edilmesine. Bir şey yapmadan duramayacağım. Ayrı değilim bana da oluyor aynı şey. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle