17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: FUNDA YAŞAR ER 911 ŞUBAT 2019 PAZARTESİ Reislik geri gelsinAvukat Hülya Gülbahar: İstanbul Sözleşmesi’ne karşılar çünkü... istiyorlar ‘ ‘ ‘ ‘Şu anda Türkiye’de yasalar ailede reis filan yok diyor, nikâhlı eşin bile olsa kadın istemezse tecavüzdür diyor. Oysa devlet politikası ve propagandası bu yasaların tam tersi yönde. Ailede, toplumda, devlette reise biat üzerine kurulu bir propaganda var. HİLAL KÖSE Feminist avukat Hülya Gülbahar, Eşitlik İzleme Kadın Grubu’nun (EŞİTİZ) kurucularından ve sözcülerinden. Yıllardır hem kadınlarla omuz omuza mücadele ediyor hem de kadın düşmanı yasaların değiştirilmesi için savaşıyor. Kadınlarla birlikte çok şey başardılar. Evlilik içi tecavüz dahil pek çok suç tanımının yasalarda yer almasını sağladılar. Binbir emekle elde edilen kazanımlar, Şule Çet davasıyla birlikte yeniden tartışma konusu oldu. Öte yandan İstanbul Sözleşmesi’ne karşı yürütülen algı operasyonları sürüyor. Gülbahar, “Bu kampanya çok ciddi. Aslında medeni yasa rafa kalksın, aile reisliği yeniden getirilsin, evlilik içinde edinilen mallar eşit paylaşılmasın ve kadının ev içi emeğine erkekler el koyabilsin, kadının miras hakkı yüzde 50 azaltılsın, 6284 sayılı yasa tümden kaldırılsın, İstanbul Sözleşmesi’nden de imzamız çekilsin isteniyor” diyor. n Şule Çet davasının ilk duruşmasında olanlarla ilgili ne düşünüyorsun? Şule Çet’in ölümü de “sözde intihar”lardan biri olarak tarihe geçecekti. Kadınların çabası ile “tecavüz bağlantılı cinayet” olarak bir kamu davası açılması sağlandı. Şule Çet davası, medyanın, yargının hatta toplumun nasıl bir hayat istediği, kadınlara nasıl bir hayat hakkı tanıdığı konusunda topyekun bir sınava dönüştü n Evlilik içi tecavüz suçu yasalaşalı uzun zaman oldu ama kâğıt üzerinde mi kaldı? Bir anlamda, evet kâğıt üzerinde kaldı, bir anlamda hayır. 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren yeni TCK’nin hazırlık sürecinde kadınlar olarak “evlilik içi tecavüz de suç olmalı” demiş ve bunun mücadelesini vermiştik. Ordinaryüs profesör, tüm ‘KURTULUŞ ARI Yazılı yasalar mı uygulanacak, yüzyılların ceza kanunlarımızın yapıcılarından Sulhi Dönmezer ise “Nasıl yani, uyuyan karımın alışıldık kuralları, gelenek ve üzerinde şehvetimi giderdiğimde, tecavüzcü mü olacağım” diyerek itiraz etmişti. Bizler de “cinsel ilişkiyi, iki taraflı bir görenekleri mi? Erkeklerin işine ikincisi geliyor çünkü bu sayede ‘sevişme’ etkinliği olarak görüyoruz; birinin diğeri üzerinde ‘şehvet giderme hakkı’ olarak değil” demiştik. Bu sözlerimiz nede imtiyazlı cins olmanın tüm nimetlerinden niyle yargılandık. Sayın Dönmezer de vefat etti. Bunu şimdi hatırlatma nedenim, or yararlanıyorlar. dinaryüs profesör de olsa, erkeklerin cin darı sınırlayan her türlü girişime karşı çı sel ilişkiye, Türkçenin en güzel kelimele kıyorlar. Cinsellik sözkonusu olduğunda, rinden biri olan “sevişme” üzerinden de bir kadının kendilerine hayır diyebilme ih ğil, “kadın üzerinde kendi şehvetini gider timalini asla kabul etmek istemiyorlar. Ba me” üzerinden bakmaya 2019 yılında hâlâ rışta mülkleri, savaşta ganimetleri sanıyor devam etmeleri. Şule Çet davasında da bu lar kadınları. En entelektüel, en kadın dos bakış açısının uzantılarını görmüyor mu tu görünen erkekler bile kadını istemedik yuz? Erkekle tokalaştıysa, buluştuysa, bi leri bir ilişkiye zorladıklarında neden red ra içtiyse, onun mekânına gittiyse “onun dedildiklerini anlayamıyorlar, reddedilme şehvetini gidermek zorundadır!” Pardon yi hazmedemiyorlar. Erkek denen o yüce da, neden? varlık, lütfedip seni öpmek, okşamak iste n Kadının ‘hayır’ını öğretemediniz miş, sen ise hayır diyeceksin, üstüne üst bir türlü. lük bir de suç duyurusunda filan buluna Cinsel ilişkiye rıza konusunda kadının caksın. Olabilemez. “Hayır” demesini aramak bile yanlış. Kadı n Evlilik diye çocuk istismarına af ge nın özgür bir rıza ile açık ve net bir “evet” tirilmesi gündemde. Ne düşünüyorsun? demesi gerekir. Açıkça evet dememişse, Bir avuç mağdurun, mağduriyetini gide bu hayır demektir. Dünya hukukunda ye receğiz diyerek çocuk istismarında af ge ni yaklaşım bu. Şu anda birçok ülke huku tirmek, çocuk evliliklerini teşvik etmek, te ku, kadının “hayır” demesini değil, açık ve cavüzcü ile evliliği yeniden hortlatmak de net bir “evet” demiş olması koşulunu arı mektir. Mağduriyet varsa, sosyal devlet yor. Yargı buna direniyor? olarak erken evlilik ve doğum yapmış ka n Neden? dınlara sosyal destek verilsin. Çocukları Kabullenememe ve intikam refleksi. na kreş sunulsun, kendilerine iş bulunsun. “Ama şimdi de erkekler mağdur oluyor” Zaten bunların sayısı ne kadar, onu bile edebiyatı... Kadınlar üzerindeki iktidarları bilmiyoruz. Milyonlarca kız çocuğunun ha Erken evlilik venı kaybetmek istemeyen erkekler, bu ikti yatını ve geleceğini karartmak niye? doğum politikası var ‘Eşitlik yerine erkeğe itaat üzerine kurulu içeriksiz bir adalet savunusu yapılıyor. Erkeklerin de kafası karışıyor, yargının da... Hülya Gülbahar, Hilal Köse’nin sorularını yanıtladı. Şu anda evlilik affı yasasının Meclis’e gelme tehlikesi var. n Şiddet de olsa aileyi bir arada tutma anlayışını görüyoruz. Bu söylemin sonuçlarını değerlendirir misin? Kadınlara aile dışında bir hayat hakkı tanınmak istenmiyor. Mümkün olan en erken yaşta evlensin ve doğurabileceği kadar çok çocuk doğursun, ana politika bu. Kadınlara dayatılan bu aile anlayışı da sorunlu. Erkeğin reisliğini, otoritesini kabul üzerine kurulu, eşitsiz, hiyerarşik. Kadın her türlü özveride bulunarak çalışıp çabalayacak, her türlü şiddeti sineye çekecek ve aileyi bir arada tutacak; bu aileler de toplumu bir arada tutacak. İmkânsız model. Ders kitaplarına bile “erkeğe hizmet ibadettir” yazsan, erkeği kadının tanrısı ilan etsen ne olacak? Buradan sadece ve sadece şiddet doğar ve doğuyor da... Bu yüzden Türkiye, kadına karşı şiddetin her alanda arttığı, kadın cinayetlerinin “cinskırım” boyutuna ulaştığı bir ülke oldu. Şiddet körükleniyor n 6284 sayılı şiddet yasası tam olarak uygulanıyor mu? Hayır. Devlet kadına yönelik şiddeti körüklemek dışında, önlemek için herhangi bir şey yapıyor mu? Hayır. Büyük reklamlar yapılan panik butonu, elektronik kelepçe gibi uygulamalar hep “pilot uygulama” ile sınırlı kalıyor. Koskoca Türkiye’de panik butonu verilen ya da elektronik kelepçe uygulanan vaka sayıları komik ötesi. 2530’u geçmiyor. Size birkaç rakam daha vereyim. 2016 yılında 6284 sayılı şiddet yasası kapsamında koruyucu tedbir kararı verilen 54 bin 269 kadından kaçına yasa gereği geçici maddi yardım ve rilmiş dersiniz? Sadece 10 kadına. Kaç kadına çalışması için çocuk bakım desteği verilmiş? Sadece 6! n 6284 sayılı yasaya ve İstanbul Sözleşmesi’ne karşı yürütülen kampanyaları nasıl değerlendiriyorsun? 6284 sayılı şiddet yasasının ve İstanbul Sözleşmesi’nin aileleri dağıttığı yönünde dev bir propaganda var. Ama rakamlar ortada. Uygulanmıyorlar ki! Uygulasalar, aslında ülkede daha çok şiddetsiz, mutlu ve huzurlu aile, ilişki olacak. Bu kampanya çok ciddi. Devlet bürokrasisinin, yargının, medyanın ciddi bir bölümü, bu kadın hakları karşıtı kampanyayı destekliyor. Önce “boşanmış babalar” sonra “mağdur babalar” olarak, şimdi de sanırım “dağılmış aileler” gibi çeşit çeşit adlar alarak bu kampanyanın başını çeken bir ekip var. Vitrinlerine daha çok kadınları çıkartarak yürütüyorlar kampanyalarını. 24 Haziran seçimlerinde sadece AKP’li siyasetçileri değil, CHP’li, Saadet Partili gibi değişik siyasi görüşlerden siyasetçileri de kattılar kampanyalarına. n Ne istiyorlar? Önce, TBMM Boşanma Komisyonu Raporu’nda olduğu gibi, 6284 sayılı yasada ve Medeni Yasa’da kimi değişiklikler yapılsın, İstanbul Sözleşmesi’nin kimi maddelerine çekince koyulsun diyorlardı. Osmanlı Ocakları gibi kimi yapılar da bu kampanyaya katılınca işin rengi belli oldu. Aslında Medeni Yasa rafa kalksın, aile reisliği yeniden getirilsin, evlilik içinde edinilen mallar eşit paylaşılmasın ve kadının ev içi emeğine erkekler el koyabilsin, kadının miras hakkı yüzde 50 azaltıl sın, 6284 sayılı yasa tümden kaldırılsın, İstanbul Sözleşmesi’nden de imzamız çekilsin isteniyor. Şu anda özellikle boşanan kadının nafakasına göz dikmiş olan bu kampanya çok önemli. İlk tavizi kopardıkları anda arkası çorap söküğü gibi gelecek. Çocuk istismarında “evlilik affı” da bu kapsamda bir talep. Bu kapıyı bir kez açtıklarında, onun da arkası evlilik adı altında çocuk istismarları, tecavüzcü ile evlilik, yasallaştırılmış erkek çokeşliliği olarak gelecek. n Şiddetin ortasındaki kadınlar ne durumda? Sonrasına dair önerilerin var mı? Kadın cinayetlerinin nedenlerine bir bakalım. Kadınlar, siyasi görüşleri ne olursa olsun, şiddetsiz bir hayat için, boşanma hakkı için, çalışma hakkı için, miras payına ve gelirine sahip çıkmak için mücadele ediyor; bazıları bu nedenle öldürülüyorlar. Tek tek mücadele eden bu kadınların hepsi, bu mücadelede canlarını ortaya koyduklarını biliyor ama yine de vazgeçmiyorlar. Vazgeçmeyecekler. Türkiye kadın hareketi çok güçlü bir siyasal ve toplumsal bir hareket. Biz bu anayasayı, yasaları büyük mücadelelerle değiştirdik, bugüne getirdik. Bunu, kadınlar olarak ortak sorunlarımızı siyasi görüş farklılıklarına takılmadan, ortak mücadele konumuz yaparak başardık. Gerektiğinde kendi siyasi partilerimizle, örgütlerimizle de dövüşerek başardık. Türkiye kadın hareketi, feministler, herkes için eşitlik, özgürlük ve adalet vaat eden toplumsal bir güç olarak çaba harcamaya devam edecek. Bu bilinç ve moralle, mücadeleye devam. KADIN ÖRGÜTLERİ TEPKİLİ Canan Güllü Gülsüm Kav ‘Evlilik kılıfı’na karşı uyarı ZEHRA ÖZDİLEK Kadın örgütlerinin mücadelesi ve kamuoyu tepkisiyle üç yıl önce geri çekilen “çocuk istismarcısına evlilik affı” düzenlemesinin yerel seçime iki buçuk ay kala yeniden gündeme getirilmesine kadın dernekleri tepki gösterdi. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü, “Parlamentodaki kadın vekillerin partisi zemini ne olursa olsun bir araya gelerek kendi geleceklerini savunmaları için buradan çağrı yapıyoruz” dedi. Kadın Cinayetleri Durduracağız Platformu Genel Başkanı Gülsüm Kav ise “Farklı paketleri için dolaylı bir şekilde önümüze getiriliyor. Bu yöntemin kendisini hukuk dışı buluyorum. Önümüze getirelen önerme 15 yaş altı cinsel birlikteliklerin ve zorla evlendirmenin affı anlamına geliyor” diye konuştu. ‘Yine sokağa çıkarız’ Raftan indirilip yeniden karşılarına çıkarılması planlanan “çocuk istismarcısına evlilik affı” düzenlemesine tepki gösteren kadın örgütleri gerekirse yine sokağa çıkacaklarını, kapı kapı dolaşacaklarını söyledi. TKDF Başkanı Canan Güllü erken yaşta evliliklerin arttığına değinerek, “2016’nın sonunda TBMM’ye gece yarısı getirilen tecavüz önergesindeki 286 mağdurun affıyla il gili konunun aslında raflarda kalması sivil toplum örgütlerinin tamamen karşı çıkmasıyla oldu. Bugün arka planda konuşulan ve öğrendiğimiz kadarıyla sayının 10 bin olduğudur. Bir buçuk yıl içindeki af telaşıyla erken yaş evliliklerin arttığını gözlemliyoruz. Bu en önemli argümanımız. 286 kişiden 10 bin kişiye gelen süreçte kaç çocuğun canı yandı, kaç çocuk erken yaşta zorla evlendirildi. Bunun arka palanında Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin olması da ayrı bir sorun” ifadelerini kullandı. Zaman aşımı Kadın Cinayetleri Durduracağız Platformu Genel Başkanı Gülsüm Kav ise “15 yaş altındaki çocukla ilişki kurmuş olmayı biz nasıl affederiz” diyerek şöyle devam etti: “‘Yıllar geçti kadın da büyüdü, erkek de 30 yıldır cezaevinde mağdur’ gibi bir durum çok tehlikeli. Çocuğa ve insanlık onuruna yönelik suçlar zamanaşımına tabi değildir. ‘Kadınların kendileri dile getiriyor’ bakış açısı da ‘kadınları zayıf, kocaları başları olduğu sürece geçinebilen varlıklar olarak görme’ konusu da çok tehlikeli. Bu nedenle dışarıda mağdur kadın varsa devletin yapması gereken onun ihtiyaçlarını bir erkeğe, kocaya bağlanmadan karşılamasıdır.” l İSTANBUL KORUMA ÖNLEMLERİ ALINMIYOR Münevver Kızıl’ın adalet isyanı ZEHRA ÖZDİLEK Münevver Kızıl (36), 13 yaşında kızıyla yaşayan bir anne. 5 buçuk yıldır sistematik olarak eski erkek arkadaşı S.T.’nin tehdidine, hakaretine ve şiddetine maruz kalıyor. Rahatsızlığını yargıya taşıyan Kızıl’ın 6 davası Yargıtay’da, 4 davası yargılama aşamasında ve 5 soruşturma süreci var. 17 kere koruma kararı aldıran Kızıl, “Bu kadar hukuki süreç devam ederken hâlâ ortada caydırıcı bir ceza yok. Öldürülen lise öğrencisi Helin Palandöken’in pankartını taşımıştım. Yarın bir gün benim de pankartımın taşınmasını istemiyorum” dedi. ‘Ödül gibi ceza veriliyor’ S.T.’nin adına sahte kimlikle işlemler yapması dahil tehdit ve şiddetine maruz kaldığı ancak bunun karşılığında az miktarda para cezaları aldığından yakınan Kızıl, “Sürekli ev değiştiriyorum. Ama her seferinde evimi buluyor. Adıma sahte hesaplar açıyor. Numaramı herkese dağıtıyor. Aracını üstüme sürdü. Bununla ilgili de savcılık ‘delil yetersizliğinden’ takipsizlik verdi. Sığındığım devlet kapısına artık güvenmiyorum. Hukuka, adalete de inanmıyorum. Ödül verir gibi cezalar ve takipsizlikler veriliyor. Ben o kişi tarafından öldürülürsem eğer bu beni öldüren değil beni koruyamayan devletin suçudur. Onunla uğraşmaktan iş bulamıyorum. Sürekli ev değiştiriyorum. Bir erkek kadar bizim Münevver Kızıl de yaşama hakkımız var. Neden kadın cinayetlerine devlet dur demiyor” diye konuştu. Devletin asli görevi Kızıl’ın avukatı Tuba Torun, devletin koruma görevini işlevsel şekilde yerine getirmediğini belirterek şunları söyledi: “AİHM bu kararla kadına yönelik şiddetin aile içi bir mesele olmadığını, devletin kadınları korumakla yükümlü olduğunu, asli görevi olduğunu vurgulamıştır. İstanbul Sözleşmesi tam anlamıyla uygulanmıyor. Her ne kadar Münevver Kızıl özelinde uzun yıllardır bitmeyen bir takip ve şiddet söz konusu olsa da bu aynı zamanda toplumsal meseledir. Yani suçlu bir kişinin uzun yıllar boyunca yasaların uygulanmaması sebebiyle bir kadının ne derece mağduriyet yaşadığına bu olay özelinde şahidiz. Bu aynı zamanda bir toplumsal sorundur. Devlet ısrarla bu konuda etkin önlemler almamaktadır.” l İSTANBUL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle