25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
H2 ukuk ve20OCAK2019PAZAR cengiz.yildirim@cumhuriyet.com.tr TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN etik OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bir yurttaş olarak Binali Bey’den yaptığı açıklamanın arkasında durmasını ve hukuka uygun davranmasını bekliyorum. Binali Bey, İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adaylığında ısrarlı ise hukuka yani anayasanın emredici kuralına uygun davranmalı ve derhal TBMM başkanlığından istifa etmelidir. Av. EROL TÜRK İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığına aday olan TBMM başkanı Binali Yıldırım, TBMM başkanlığından istifa edecek misiniz sorusuna hukukun olduğu yerde etik konuşulmaz yanıtını vermiş. Binali Bey hukukçu olmadığı için kurduğu cümlenin ne gibi anlamları içerdiğini bilmiyor olabilir. Kendisine hatırlatmayı yararlı buluyorum; Binali Bey, hukuk ve etik birbirinden ayrı düşünülemeyecek kavramlar olup insanlık tarihi kadar eskidir. Çağdaş toplumlarda toplumsal düzenin işleyişinde hukuk kuralları ile etik değerler birlikte değerlendirilmektedir. Hukuk ile etik arasındaki ilişki insanların bir arada yaşamaya başladığı ilk çağlara kadar uzanır ve insan topluluklarının uymak zorunda olduğu temel kuralların bütünüyle ilgilidir. Bu nedenle hukuk ve etik terimlerinin birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Hukuk kuralları etik değerlerin örf ve adetlerin, gelenek ve göreneklerin yazılı metinlere dökülmesi sonucu oluşan ve toplumsal hayata katılan bütün insanların uymak zorunda olduğu kuralların bütünüdür. Hukuk kurallarına uymamanın yaptırımı vardır. Ancak etik değerlere uymamanın yaptırımı yoktur. Sadece toplum baskısı, ayıplanma, kınanma gibi etkenler öne çıkar. Hukuk ile etik arasında kurulacak ilişkide rol oynayan temel etik değerler, aynı zamanda erdemli davranmayı ve ahlaki bir duruşu ifade eder. Anayasanın 94. maddesi Toplumların hayatlarını düzenleyen hukuk kuralları ile etik değerler arasında mutlak bir denge vardır. Hukuk ile etik arasındaki denge etik aleyhine bozulduğu takdirde, yasalar devreye girer ve yasalarda öngörülen yaptırımlar uygulanır. Özellikle özel hukuk alanında ve ceza hukukunda ahlaka aykırı davranışlar kumar, bahis, muhabbet tellallığı gibi eylemler cezalandırılır. Edebe ve ahlaka aykırı sözleşmeler mutlak butlan ile batıldır, yani yok hükmündedir. Binali Bey, yaptığı açıklama ile sanırım AKP genel başkanının istifaya gerek yok sözünden hareketle, AKP genel başkanının açıklamasını yasa kuralı gibi kabul etmekte ve etik değerleri reddetmektedir. Anayasanın 94. maddesinin son fıkrasına göre TBMM başkanı ve yardımcıları, üyesi bulunduğu siyasi partinin meclis içinde ve dışındaki faaliyetlerine katılamazlar. Anayasanın 94. maddesi üzerinde tartışılmayacak kadar açık ve nettir. Anayasanın emredici kuralı mutlak surette uyulması gereken kurallardan biridir. Anayasanın emredici kuralına uymamakla anayasayı ihlal suçu oluşur ve yasalarımızda yaptırımı vardır. Binali Bey, hukukun olduğu yerde etik konuşulmaz açıklamasıyla hukuku kabul ettiğini göstermektedir. O zaman hukuk kurallarına uymak zorundadır. Binali Bey yanlış yönlendirilmiştir, kendisi meclis başkanıdır. Görevine başlarken anayasaya ve yasalara uygun davranacağına, görevini yansız yerine getireceğine namus ve şerefi üzerine yemin etmiştir. Dolayısıyla hukukun olduğu yerde etik konuşulmaz demekle toplumun kendisine olan güvenini kötüye kullanmış olmakta ve toplumun ulaştığı değer yargılarını silip atmaktadır. Hukukun olduğu yerde elbette hukuk kuralları uygulanır. Anayasanın 10.maddesine göre herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye imtiyaz tanınamaz. Binali Bey de her Türk vatandaşı gibi kanun önünde eşit olduğuna göre herkes gibi anayasaya uymak zorundadır. Ben bir yurttaş olarak Binali Bey’den yaptığı açıklamanın arkasında durmasını ve hukuka uygun davranmasını bekliyorum. Binali Bey, İstanbul Büyükşehir belediyesi başkanlığı adaylığında ısrarlı ise hukuka yani anayasanın emredici kuralına uygun davranmalı ve derhal TBMM başkanlığından istifa etmelidir. Hukuk devleti olmanın temel kuralı hukuka uygun davranmaktır. Barışçıl gösteriler ve polis şiddeti Av. MUSTAFA KARADAĞ Anayasanın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. maddesine göre “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Yine Anayasanın 17. maddesinde herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu gibi kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmış, 19. maddesinde ise herkesin kişi hürriyeti ve güvenliğine sahip olduğu ifade edilmiştir. 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen, ülkemizde ise 27 Mayıs 1949 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak geçerlilik kazanan, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin özellikle 1, 3, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 19 ve 20. maddelerinde özetle: Bütün insanların özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğdukları, yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliğinin herkesin hakkı olduğu, hiç kimseye işkence yapılamayacağı gibi insanlık dışı ve onur kırıcı şekilde davranılamayacağı, herkesin yasa önünde eşit olduğu, herkesin anayasa ya da yasayla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurma hakkının bulunduğu, hiç kimsenin keyfi olarak yakalanamayacağı, herkesin hak ve yükümlülükleri belirlenirken bağımsız ve tarafsız bir mahkemede açık ve adil bir biçimde yargılanma hakkının olduğu, herkesin suçu kanıtlanana kadar masum sayılması gerektiği ve suç isnat edilen kişinin savunması için bütün güvencelerin sağlanmasının gerekliliği, herkesin düşünce ve anlatım hakkına sahip olmasının bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını kapsadığı, herkesin silahsız ve saldırısız toplanma, dernek kurma ve derneğe katılma özgürlüğünün olduğu düzenlemelerine yer verilmiştir. Gösteri yürüyüşü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de benzer şekilde yaşama hakkına, işkence yasağına, özgürlük ve güvenlik hakkına, adil yargılanma hakkına, düşünce, vicdan, din ve ifade özgürlüğüne, örgütlenme ve toplanma özgürlüğüne vurgu yaparak üye devletleri bu hak ve özgürlük lerin kullanılmasını sağlamak ve korumakla yükümlü kılmıştır. 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda toplantı; “belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzel kişiler tarafından bu Kanun çerçevesinde düzenlenen açık ve kapalı yer toplantıları”, gösteri yürüyüşü ise “belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzel kişiler tarafından bu Kanun çerçevesinde düzenlenen yürüyüşler” olarak tanımlanmış, aynı Kanunun 3. maddesinde de herkesin önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu hüküm altına alınmıştır. Sembolleşmiş toplantılar Ülkemizde yakın tarihte gerçekleşmiş bir gezi direnişi pratiği var ve bu pratik Türkiye İnsan Hakları Kurumu tarafından rapora bağlanmış durumda. Türkiye İnsan Hakları Kurumu 30.10.2014 tarihli raporda, AİHM kararlarına, AİHS’e, Anayasaya, Venedik Komisyonunun 25.6.2012 tarihli Barışçıl Gösteri Kılavuzuna ve hakkın kullanılmasını oldukça sınırladığı sonucuna varılan 2911 Sayılı Yasaya atıfta bulunularak polisin Gezi olaylarına ve göstericilere müdahaleleri değerlendirilmiş ve genel olarak müdahalelerin amacını ve yasal sınırlarını aştığı, gücün orantısız olarak kullanıldığı tespiti yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin 25.03.2015 tarih 2013/2394 başvuru numaralı kararında da anayasanın 34. maddesinin fikirlerin silahsız ve saldırısız, barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvenceye aldığı tespiti yapılmıştır. Kollektif bir şekilde kullanılan bu hakkın düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı verdiğinin altı çizilmiş ve bunun dışında toplantının ve gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi olmadığına vurgu yapılmıştır. Karara göre, şekli bir yaklaşımla sadece yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale haklı görülemeyecektir.Türkiye’de sembolleşmiş bazı toplantıları (bakın gösteri yürüyüşü demiyoruz) somut olarak değerlendirmek ve paylaşmak istiyorum. Birincisi Cumartesi Anneleri, bugüne kadar, on dört yıl boyunca bir kere bile bırakın saldırganlığı taşkınlık yapmışlar mıdır? İkincisi Ankara’da Yüksel Caddesi eylemcilerinin iki yılı geçkin zamandır etraflarına yan gözle baktıkları görülmüş müdür? Veli Saçılık’a tek kişilik gösterisi nedeniyle yaklaşık iki yüz kez soruşturma yapıldı. Veli Saçılık’a müdahale edilmesini gerektiren, soruşturma yapılmasını haklı kılacak bir tek şikâyet ya da sebep var mıdır? 76 yaşındaki Perihan Pulat hangi kamu düzeni ye da kamu güvenliğini tehdit etti de polis şiddetine maruz kaldı.Silahsız ve saldırısız bir şekilde gösteri yürüyüşü düzenleyen kadın hakları savunucularının şimdiye kadar kime ne zararı olmuştur? LGBT’nin onur yürüyüşü her yıl neden yasaklanır? Göstericilerin halka, başka türlü düşünenlere, hatta kendilerine saldırgan davranışlar sergileyenlere silahlı ya da silahsız bir saldırıları olmuş mudur? Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Ulus Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı’nı ışıklandırmamasını protesto edenlerin silahı veya saldırgan bir hareketi mi vardı? Neden daha anıtın önüne gidemeden yolları kesilir, gösterileri engellenir? Makro Market işçileri sorunlarını kamuoyu ile paylaşmak için Ulus Meydanı’na giderken kime saldırdı ya da nereleri kırdı döktü de daha pankartlarını açamadan engellendiler? Sonuç olarak; toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak bir hak ise bu hakkın kullanımının oldukça geniş bir çerçevede ele alınması gerektiği de bir realite olduğuna göre polisten bu hakkın kullanımına saygı gösterilmesini istemek de eşit değer de bir haktır. Özel’den Usta’ya insan hakları yanıtı Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Leyla Şahin Usta, 12 Ocak 2019 günü Afyonkarahisar’da, sorular üzerine şöyle demişti: “İnsan hakları ihlali denilince aslında somut bir iki tane olay bile gündeme getiremiyorlar. Türkiye’de insan hakları ihlalleri olduğunu söylemek aslında abesle iştigaldir.” CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel, Usta’ya bir yanıt mektubu yolladı; oldukça uzun olan mektubun bazı bölümlerini aşağıya alıyorum. HHH Türkiye, Freedom House raporunda 2018 yılında “Kısmen Özgür” ülkeler kategorisinden “Özgür Olmayan Ülkeler” kategorisine düşürüldü. Raporda, kategori düşüşünün, cumhurbaşkanına olağanüstü güç atfeden anayasa değişikliği, belediyelere kayyım atanması gibi uygulamalar nedeniyle yaşandığı, Türkiye’de örgütlenme özgürlüğü ve toplantı özgürlüğü gibi alanlarda ciddi geriye gidişler olduğu vurgulanmıştır. Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü tarafından yayımlanan Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde ise bir önceki yıla göre 4 basamak daha düşerek 155’inci sıraya gerilemiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye bu endekste 99’uncu sıradayken, çok hızlı bir geriye gidiş tüm kategorilerde olduğu gibi burada da yaşanmıştır. Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde ise Türkiye 113 ülke arasında 101’inci sırada yer almaktadır... İnsan Hakları Derneği’nce 2017 yılında açıklanan Türkiye İnsan Hakları İhlalleri Bilançosu, 2017 yılında yargısız infaz nedeniyle 33 vatandaşın yaşamını yitirdiğini, 19 mahkumun cezaevinde, 3 yurttaşın gözaltında, 12 vatandaşın ise faili meçhul saldırılarla yaşamını yitirdiğini, 46 vatandaşın resmi hata ve ihmal sonucu hayatını kaybettiğini ortaya koymaktadır. Aynı raporda, 133’ü çocuk olmak üzere 5 bin 268 vatandaşın gözaltında, cezaevlerinde ya da toplumsal gösterilerde kolluk güçleri ya da kamu görevlileri tarafından işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı, 2017 yılında 3’ü konser, 3’ü film ve tiyatro gösterimi olmak üzere 41 etkinliğin yasaklanarak ifade özgürlüğünün ihlal edildiği belirtilmektedir... İnsan haklarından sorumlu bir genel başkan yardımcısı olarak, örneğin 440 gündür hakkında iddianame olmadan Silivri Cezaevi’nde tutulan aktivist Osman Kavala’nın durumunu nasıl değerlendirdiğinizi merak etmekteyim. Biz bu tür hukuk garabetlerini eski ortağınız FETÖ ile içli dışlı olduğunuz dönemde, suçlamadan önce tutuklamaların yapıldığı Balyoz ve Ergenekon davalarıyla öğrenmiştik. Bir dönem aynı menzile gittiğiniz ortağınızın yöntemleriyle delilden suçluya değil, suçludan delile giden bir adalet sistemini devam ettirdiğiniz, 440 gündür bir suç uydurmaya çalışırken cezaevinde tuttuğunuz Osman Kavala’nın uğradığı hak ihlaliyle bir kere daha gün yüzüne çıkmıştır... Yine evlatlarını, eşlerini, yakınlarını gözaltında kaybeden ve kamuoyunda Cumartesi Anneleri olarak bilinen gruba yönelen polis müdahalesini, meydanların kapatılmasını nasıl değerlendirdiğinizi de merak etmekteyim. O annelere inen copu ve sıkılan gazı, İçişleri Bakanınız gibi terörle mücadele olarak mı değerlendirdiğinizi yoksa bir hak ihlali olarak mı gördüğünüzü merak etmekteyim... HHH Özel mektubunda daha pek çok örnek veriyor... Ben sadece birkaç tanesini buraya alabildim. Yerel seçimlerin sonucunu sadece ekonomik bunalım değil, bu tür insan hakları ihlâlleri de belirleyecek. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle