25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
kültür EDİTÖR: ORHUN ATMIŞ TASARIM: İLKNUR FİLİZ İki eser de Kırmızı kedi etiketiyle raflardaki yerini aldı ‘İyi ki şiir yazmışım’ Şair Şükrü Erbaş ile şiirle hemhal 40 yılını, kendisi hakkında hazırlanan “Bir Dünya Şarkısı Şükrü Erbaş” kitabını ve yeni şiir kitabı “Otların Uğultusu Altında”yı konuştuk. Şair Şükrü Erbaş sanat yaşamında 40 yılı geride bıraktı. Bu 40 yılın şerefine gazeteci Burak Abatay’ın hazırladığı ve Ahmet Telli, Haydar Ergülen, Semih Gümüş, Zeynep Altıok Akatlı, Eren Aysan, Ethem Baran, Mahmut emrah kolukısa ‘Şükrü Abdal’ deme vakti çoktan gelmiştir” diyor. Katılır mısınız Ergülen’in bu görüşüne?  Bundan onur duyarım. Bunun nasıl bir güzelleme olduğunu, abdallığın bu coğ Temizyürek’in de aralarında bulunduğu 28 ismin yazılarından oluşan “Bir Dün rafyadaki tarihini, gönül zenginliğini, insan sevgisini, söz ve ya Şarkısı Şükrü Erbaş” adlı kitap raflar ses hazinesini azıcık bilen herdaki yerini aldı. Kırmızı Kedi etiketli ki kes, sessizce heves edecektir taba bir de Erbaş’ın yeni şiirlerini topladığı “Otların Uğultusu Altında” adlı bir böyle bir tahta. Ben de ona “Dede Sultan” derim büyük bir sev başka kitap eşlik ediyor. Erbaş ile şair giyle, saygıyla. Sanırım bu da likteki 40 yılını ve yeni kitapları konuş benim Haydar’a yüklediğim bir tuk. n Şairlikte 40 yılı geride bıraktınız... Şöyle bir dönüp baktığınızda bu 40 yıl ne söylüyor size? İyi ki şiir yazmışsın, diyor; iyi ki yazmışım diyorum ben de. İyi ki kalbim, dünyanın bütün mazlumlarının kederiyle ve rüyasıyla çarpmış. İyi ki onca güzel güzel abdallıktır. n Bir diğer şair Ahmet Telli de sizin fıkralara olan merakınızdan bahsetmiş, “Nasıl tutuyor aklında bunca fıkrayı?” diyor. Sahi neden bu kadar fıkra seversiniz? Ah güzel Ahmet abim benim... türkü ve masal, gönül beşiğim olmuş. İyi Peş peşe, peş peşe onlarca fıkki gaz lambasının duvarlara çizdiği o bü rayı, meseli, yaşanmış gerçe yülü resimlerin zamanında büyümüşüm. küstü hikâyeyi anlatırım. O, güİyi ki devrim düşüncesi beni insanların zel gözlerini kısarak güler du hizasına getirmiş. İyi ki Ömür Hanım, o büyük yalnızlık içinde elimden tutmuş. rur. Sadece ben mi seviyorum, olur mu, anlatılana gülen herkes o hın İyi ki elma bahçelerinin, üzüm bağları zır zekâ içinde kayboluyor, yeniden do nın, mısır püsküllerinin rüyasıyla sa ğuyor. Kendisini boğan bu ruhsuz ger bahlara çıkmışım. İyi ki... çekliğe karşı, onu acıyla, öfkeyle çare ‘Küçük bir serzeniş’ siz düşüren trajiğe karşı, gülünç hale getirilmiş kibirden intikam alıyor. Bir ya n Burak Abatay’ın hazırladığı ve 30’a yakın ismin yazılarıyla, çizigileriyle katkıda bulunduğu “Bir Dünya Şarkısı” başlıklı kitap bu 40 yılın ardından sizi anlatan özel bir çalışma. Burak bu kitaptan size ilk bahsettiğinde “Ölmeden mezara koyacaksın beni” demişsiniz. Şimdi kitabı elinize aldığınızda ne hissediyorsunuz diye merak ettim doğrusu. Burak gidip benden habersiz Haluk Hepkon’la konuşmasaydı, sevgili Haluk Hepkon, daha ortada bir şey yokken büyük bir incelikle “evet” demeseydi, ben çaresiz bir saygıyla “peki” demeseydim bu güzel kitap olmazdı. Hani Edip Cansever, Ben Ruhi Bey Nasılım’da “Şöyle ki bir ayakkabı çivisi gibi kendine batar / Şarabıyla batar / Uykusuzluğuyla batar / Gülmesi hüznüne / Konuşması susmasına batar” der ya, ben tam da böyle yaşayan bir insanım. Yazı yazan arkadaşlarıma sıkıntı olmak duygusu, yazılanları okuyacak arkadaşlarıma kendimi övüyormuşum mahcubiyeti, yayınevime durup dururken iş çıkarıyorum kaygısı... Şiirimi seven herkes, toplumsal koşturmalarımı değerli bulan herkes, bana bir şey demeden sessizce yapsa bunu nasıl iyi hissederim kendimi. Burak’a söylediğim sözde elbette acı bir ironi var; bizim kültürümüzdeki ölü seviciliğe varan duyarsızlıkla ya da gecikmeyle ilgili bir küçük serzeniş o söz. ‘Sevgi ve saygıyla...’ şama alanı açıyor. Şiirsel zekânın içinde fıkra dediğimiz yaşama büyüsünün de olduğuna inanırım ben. İroniyle lirizmin birlikte ustaca kullanıldığı şiirler, insanın ruhunu en ücra köşelerine kadar havalandıran şiirlerdir bana göre. ‘Neşet Ertaş bir Tanrıdır benim için’ n Bir de yeni kitabınız çıktı: “Otların Uğultusu Altında”. Neşet Ertaş için de bir şiiriniz yer alıyor kitapta. Ondan bahsedelim mi biraz? Kimdi sizin için “Neşet”? “Otların Uğultusu Altında”, son iki yılda yazılan, daha çok iç sesle okunacak şiirlerden oluşan bir kitap. Birbirinden bağımsız gibi görünen, çok farklı yaşantılara söz düşüren dizelerin birbirini izlediği; nasıl yürüyüp gittiğimiz gerçeklik içinde karşılaşacağımız durumlar bizim irademiz dışındaysa, burada da öyle olsun istediğim bir toplam. Sanırım, en ilgisiz görünen insan halleri bile, bilemeyeceğimiz bir diyalektik içinde hayatımızı dokur durur demeye çalıştım. Bu ne kadar gerçekleşti bilmiyorum. Neşet Ertaş, insanı, insanın avazından yapan bir Tanrıdır benim için. İlk gençliğimde can evime oturmuştur, ben öldükten sonra da oradan inmeyecektir. Bin yıllık Abdal kültürünün toplamıdır, binasıdır. Canımdan süzerek birkaç cümle kurmaya çalıştım. n Şair Haydar Ergülen bir alfabe hazırlamış sizin için, kitapta yer alıyor. İlk maddesinde de “Şükrü Erbaş için ‘Sennur Abla mücadeleyi paylaştığım yoldaşımdı’ ‘DÜNYANIN EN n Bir de “İnce Memed” var kitapta. Hatta Victor Hugo’dan mülhem, “Yaşar Kemal soğumaz, sönmez” yazmışsınız.  ONURLU YOLCULUĞU’ Orta 3’te, sabah 4’e kadar, başım göğsüme düşe düşe, sıçrayıp yeniden sayfa n 40 yılı bir gözden geçirsek, “şiir” nasıl bir yolculuk yapmıştır sizce bu topraklarda? Nereden nereye gelmiştir ya da? Dilerseniz bunu benim şu 40 yılımla sınırlı düşünmeyelim. Dedem Yunus’tan bu yana (elbette çok daha eski zamanlarda da), bu coğrafyanın ve dünya coğrafyasının en onurlu yolculuklarından birisidir şiirle yapılan yolculuk. İnsanı aşkla yüceltmiştir. İnsanı her türlü zorbalığa karşı insan olmanın erdemiyle yüceltmiştir. Sömürünün pisliğine karşı alın teriyle menevişli emekle yüceltmiştir. Dilin billuruyla yüceltmiştir. Yaşamanın, sevmenin ve barışın has bahçeleriyle yüceltmiştir. Benim payıma bütün bu yücelikten bir hece düştüyse kendimi Tanrılar katında hissederim. larına gömüldüğüm bir kitaptır İnce Memed. Bir de yıllar sonra Don Quichotte’yi böyle okumuştum. Sanırım, sonraki bütün okumalarımı İnce Memed’e borçluyum. Andığınız söz, Hugo’nun Homeros için söylediği bir sözdür. Tabii ki Yaşar Kemal’e çok yakıştı. n Ya Sennur Sezer’e ne demeli? “Şiirle emek arasına çekilmiş bir eşitlik çizgisi” diyorsunuz ilk mısrada... Neydi Sennur Sezer’i bunca unutulmaz kılan sizce? Sennur Abla gibi ben de emekle şiir arasına, devrim düşüncesiyle şiir arasına çekilmiş bir haysiyet çizgisi sayarım kendimi. Şiiri de, toplumsal siyasal mücadeleyi de ta içerden paylaştığım bir güzel yoldaşımdı, dostumdu, ablamdı. Kısacık birkaç sözle, bu paylaşımın ölümden sonra da süreceğini göstermek istedim kendime. Özetle, kitapta üç saygı duruşu vardır, insanlarla paylaşmak tan derin bir haz duyduğum. Gazeteci Burak Abatay’ın hazırladığı “Bir Dünya Şarkısı Şükrü Er baş” kitabında 28 ismin şairle ilgili yazıları bu lunuyor. 1720 OCAK 2019 PAZAR İzmir’de açan çiçekler... Fazıl Say’ın konserine Erdoğan gitti ve sonra Twitter coştu. Fazıl Say’ın dehasını, kimliğini, kişiliğini yok sayıp, vay sen Erdoğan’ın önünde nasıl eğilirsin diyenler, herhalde Fazıl Say’ın hiçbir konserini izlememiş olanlardı. Eserin sonunda sanatçının dinleyicilere (sokaktaki adam ya da cumhurbaşkanı hiç fark etmez) selam verdiğini bilmeyenlerdi... Olayın özeti şu: Ayırımcılık, kavga ve gerilimden çıkar sağlama sevdasında olanlara, bu abuk sabuk yorumlar da eklenmiş oldu. ‘Fazıl Say açılımı’ Erdoğan’ın konsere gitmesi de elbet olumlu bir adımdı. Ancak bunun sırf seçim öncesi bir yatırım olduğunu bilmeyen yok herhalde. Şu sırada açılım üzerine açılım dönemi... “Fazıl Say açılımı”ndan sonra “Hapisteki gazeteciler açılımı” görürsek hiç şaşmayın! (İnşallah!) “Cumhurbaşkanını Mozart dinlemeye zorlamak faşistliğin dik âlâsı” sözleri ne denli (ne desem ki...) “mizahi” ve de “dâhiyane” ve de “anlamsızlığın daniskasıysa” önceki akşam söylenen “Çanakkale, İzmir eyvallah; ama Ankara, İstanbul’u isteriz...” türünden sözler de o derecede nokta noktaydı... Artık Fazıl Say çalışmalarına, bestelerine, dünya sahnelerini tutuşturmaya; Erdoğan da AKP propagandası yapmaya dönebilir... En azından Fazıl Say’ı, Ömer Hayyam’ın iki dizesi yüzünden linç eden, düşman belleyen, dinci ve kinci ve de ultra cahil bir güruh, önceki akşamdan sonra sanatçımıza bir tehdit oluşturmaktan vazgeçer... Darısı diğer sanatçıların başına... (Sevgili okurlar, nelerle uğraşmak ve laf anlatmak zorunda kaldığımızı gördükçe inanın, içim acıyor!) Konak’ta kültürel kazanımlar Konser akşamı Ankara’da değil, Konak Belediyesi’nin konuğu olarak İzmir’deydim. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde, dolu bir salonda “Yazarlar Yazarları Ağırlıyor” başlıklı bir program çerçevesinde, günümüzün başarılı genç yazarlarından Barış İnce’nin sorularını yanıtlıyordum. Malum İzmir son günlerde CHP sayesinde aday adaylarının trafiğine kilitlenmiş durumda. Salonun beklentileri edebiyattan çok güncel siyasete kayma meylinde olsa da sohbeti edebiyat ve yazarlara çekmeyi başardık. Konak Belediyesi’nin sadece ocak ayı içindeki etkinliklerine bir göz atmak bile insana farklı bir umut veriyor. Sergiler, konserler, tiyatrolar, söyleşiler, filmler birbirini izliyor. Tek boş gün, tek boş koltuk yok. Etkinliklerin büyük bir bölümü çocuklara, gençlere yönelik. Beni en çok heyecanlandıran gençlik ve çocuk atölyeleri oldu. Neşeli matematik atölyesi. Bilim atölyesi. Astronomi ve uzay atölyesi. Dans atölyesi. Mahalli oyunlar atölyesi. Görsel sanatlar atölyesi. Fotoğraf atölyesi. Felsefe atölyesi. Ülkede bir ilk olan “Filozof Çocuklar Sempozyumu”nu Felsefeciler Derneği İzmir Şubesi’nin katkılarıyla yapmışlar... Fotoğraf atölyesinin “Bunu Ben Çektim: 821. Sokak” kitapçığına bakmak, çok sınırlı olanakları olan, az gelir kesimdeki çocukların, bir el vermeyle neler yaratabileceklerini görmeye yetiyor. Serra Akçan önderliğindeki fotoğraf atölyesinin bu kitapçığındaki duyarlı metinler, İzmirli bir başka değerli yazara, Ahmet Büke’ye ait. Bütün bunlar, çocukların kendilerini bulmaları, özgüven sağlamaları için. Şiddetten, kin ve nefretten uzak kalmaları için. Kendini ifade edebilen, özgür düşünebilen bir gençlik için... Sorgulayan, tartışan ve yalnız kendilerini değil toplumu da dönüştüren, hayata hazırlayan yaratıcı gençler yetiştirmek için... Belediyelerde cinsiyet ayırımcılığı Şimdi sıkı durun: Cumhuriyetin kuruluşundan beri 31 bin erkek belediye başkanı olmuş. Bunların sadece 119’u kadın! Bunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum... Önceki akşam Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş’tan öğrendim... Orantıya vuracak olsak matematiğim iyi değil ama galiba binde 4 gibi bir şey ediyor. Yani “hata payı” bile değil... Dikkat: 119 kadın belediye başkanı derken bunda HDP’nin önemli bir rolü olduğunu da unutmayalım lütfen!!! Şimdi tekrar sıkı durun: Bugün CHP’nin 238 belediye başkanı var. Bunların sadece 6’sı kadın. Ülkenin neresine gidersem gideyim, kadın belediye başkanlarının yarattığı fark derhal göze çarpıyor. Doğuda da batıda da bu böyle. Yukarıda bir çırpıda sıraladıklarım sadece kültürel alandaki etkinlikler. Ancak her alanda kadın başkanlar fark yaratıyor. Sadece kadın oldukları için değil, daha çok çalıştıkları, hayatla iç içe çalıştıkları için... Peki acaba, benim gördüğümü parti başkanları görmüyor mu??? Politik çıkar hesapları, liderleri bu kadar mı kör ediyor? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle