19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ Palamut yüzleri güldürdü Denizlerde av yasağının sona ermesinin ardından yeni sezonda tezgâhın gözdesi palamut oldu. Marmara’da geçen yıl olmayan ve tanesi 30 liradan satılan palamut, bu yıl tezgâhlarda bo yuna göre 10 liradan alıcı buluyor. Tekirdağ Süleymanpaşa Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı İbrahim Pehlivanoğlu, “Bu sene sezon daha bereketli açıldı. Uskumru, mezgit ve geçen yıl olmayan palamut bu sene bol” dedi. 10 [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY IMF reçeteleri huzur getirmiyor IMF, gelişmekte olan ülkelerin krize sürüklenmesiyle bir kez daha kurtarıcı olarak gündeme geliyor. Özelleştirmeyi merkeze alan IMF anlaşmaları, bir sonraki krizin altyapısını hazırlıyor IMF, KÖİ ve Varlık Fonu gibi modellere karşı çıkıyor. Fon yandaş ağları sarsabilir Kur kriziyle birlikte Türkiye için de IMF ihtimali konuşuluyor ancak şimdilik hükümetten böyle bir adım gelmedi. Türkiye’nin IMF’yi tercih etmemesinde, kuruluşun ağır kemer sıkma programının AKP’nin yandaş ağlarını da vurması ihtimali etkili olabilir. IMF’nin Nisan 2018’de yayımladığı Türkiye raporunda, yap işlet devret modeliyle yapılan kamuözel işbirliği (KÖİ) projeleri ve Varlık Fonu gibi uygulamalar eleştirilmiş, bu tür uygulamalarda şeffaflık ve denetim bulunmadığı vurgulanmıştı. Sözleşme değeri 135 milyar doları bulan KÖİ projeleri, AKP’nin kendine yakın sermaye gruplarına kaynak aktarmakta kullandığı önemli bir mekanizma olarak öne çıkıyor. Varlık Fonu da, şu ana kadar kayda değer bir adım atmasa da, dev kamu kuruluşlarının doğrudan Saray’a bağlanması ve sermaye dengelerinin değiştirilmesi için önemli bir araç konumunda. IMF’nin, büyüme hedeflerini düşürmesi ve inşaata dayalı modelden vazgeçmesini istemesi muhtemel. IMF’nin söz konusu raporunda, “işgücü piyasasının esnekleştirilmesi”, kıdem tazminatı reformu, asgari ücretlerin ve memur maaşlarının enflasyona endekslenmesine son verilmesi, geçici istihdam uygulamalarının yaygınlaştırılması, gönüllü özel emeklilik sisteminin zorunlu hale getirilmesi gibi emek karşıtı öneriler de yer alıyordu. AKP’nin bu önerileri IMF’siz de yerine getirmesi bekleniyor. Arjantin ve Türkiye başta olmak üzere gelişmekte olan ülke piyasalarında yaşanan sarsıntılar Uluslararası Para Fonu’nu (IMF) gündemin tekrar ilk sıralarına taşıdı. Arjantin IMF ile anlaşma yoluna giderken, Türkiye şimdilik bu seçeneği gündemine almadı. ABD merkezli küresel finans sisteminin temel araçlarından biri olan ve 1947 yılında faaliyete geçen kuruluş, mali destek karşılığında üye ülkelerden talep ettiği politikalarla büyük tepkilere de neden oluyor. Kamu harcamalarını kısma, kamu istihdamını azaltma, işgücü piyasalarını esnekleştirme, güvencesiz çalışma, bireysel emekliliği teşvik, özelleştirme, sermayenin rahat hareket etmesi için serbestleştirme gibi standart IMF reçeteleri, birçok ülkede olumsuz hatıralar biriktirmiş durumda. İşsizlik katlandı IMF anlaşmalarının en yakın örneği komşu Yunanistan’da yaşandı. 2009’da büyük bir ekonomik kriz yaşayan ülke IMF ve Avrupa Birliği (AB) ile kurtarma anlaşmaları imzaladı. IMF ve AB programları sonrasında Yunanistan’ın ekonomik büyüklüğü, 2008’deki 354 milyar dolar seviyesinden 2017’de 200 milyar dolar seviyesine keskin bir düşüş yaşadı. 2008’de yüzde 7 seviyelerinde olan işsizlik oranı, Mayıs 2018 itibarıyla yüzde 19.5 olurken, özellikle genç işsizlik oranı yüzde 40 seviyelerinde bulunuyor. Son 8 yıldır 400 bin gencin terk ettiği ülkede krize neden olan yüksek borçluluk oranı da gerilemek yerine arttı. 2008’da kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 109.4 iken, bu oran 2018 itibarıyla yüzde 191.3’e yükseldi. Kurtarma paketleri kâğıt üstünde sona erse de IMF ve AB programları, ülkede kalıcı izler bıraktı. Milli gelirler düştü Kemal Derviş, 2001 krizi ve IMF Anlaşması’nın ardından Türkiye’nin gündemine oturdu. IMF ile ilk standby (kredi desteği) anlaşmasını 1961 yılında yapan Türkiye, bugüne kadar toplamda 19 kez bu anlaşmayı yaptı. Toplamda 50 milyar dolarlık kredi anlaşması yapan Türkiye, özelleştirme, işgücü piyasasının esnekleştirilmesi ve sermaye piyasalarında serbestleşme gibi IMF taleplerini yerine getir di. Ancak SEKA örneğinde olduğu gibi özelleştirmeler, Türkiye’nin dışa bağımlılığını artırarak yüksek cari açık ve dolayısıyla yüksek dış borç sorunlarını daha da ağırlaştırdı. 1995 yılında IMF ile anlaşan Meksika’da üç yıl sonra kişi başına milli gelir 1974 seviyesine gerilemiş, bankaların borçlarının üstlenilmesiyle ülkenin dış borcu 560 milyar dolar artmıştı. Asya krizi sonrası IMF ile anlaşan Endonezya’da yoksulluk oranı yüzde 11’den yüzde 60’a çıkmış ve ülkenin ekonomik büyüklüğü (milli gelir) bir yılda yüzde 15 oranında azalmıştı. Son olarak IMF kapısını çalan Arjantin’den de, 95 bin kamu çalışanının işten çıkarılması ve kamu harcamalarında büyük kesintiye gidilmesi talep ediliyor. l Ekonomi Servisi Bir tek Katar güveniyor! Katar Ekonomi ve Ticaret Bakanı Ahmed bin Muhammed bin Casim Al Sani, Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen AlmanyaKatar Ticaret ve Yatırım Forumu’nda AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’nin özel sektörünün, ihracat başta olmak üzere, çok gelişmiş olduğunu söyledi. Sani, “Biz Türk ekonomisinin temellerinin sağlam olduğuna kesinlikle inanıyoruz. Önemli olan ekonominin temelleridir ve bu alana bakmak lazım. Biz Türk ekonomisine güveniyoruz. Bu yüzden de Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani, 15 milyar dolar doğrudan yatırım paketi açıkladı. Biz aynı zamanda yatırımlarımızı çeşitlendirerek yapıyoruz” dedi. Dünya uyarıyor Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları ile uluslararası finans kuruluşlarının raporlarında Türkiye ekonomisinin yüksek cari açık ve dış sermaye akımlarına aşırı bağımlılık gibi yapısal sorunlarına sık sık vurgu yapılıyor. Fitch, Moody’s ve Standard&Poors gibi kredi derecelendirme kuruluşları, TL’deki büyük değer kaybına paralel olarak Türkiye’nin notu nu ‘yatırım yapılabilir’ seviyenin birkaç kademe altına indirmişti. l Ekonomi Servisi Ahmed bin Muhammed bin Casim Al Sani İEF renkli başladı Bu yıl 87. kez gerçekleştirilen İzmir Enternasyonal Fuarı (İEF), renkli etkinlikler, sokak gösterileri, konserlerle ziyaretçilerini dolu bir programla karşılıyor. 16 Eylül’e dek sürecek fuarda çim konserleri, Nazan Öncel’le başladı. Geçen yıl mekanik dev fil The Giant Elephant ile keyifli anlar yaşayan İEF ziyaretçilerini bu kez dev çekirge The Giant Grasshopper karşıladı. Fuarın ilk gününde ziyaretçiler, Sırbistan Halk Dansları Topluluğu – KOLO’ya da yoğun ilgi gösterdi. Nazan Öncel Albayrak’tan birlik çağrısı Amerikan Foreign Policy dergisinde Hazine ve Maliye Berat Albayrak imzalı ve “ABD’nin küresel ekonomiyi yönetmesine güvenilemez” başlıklı bir makale yayımlandı. ABD Başkanı Donald Trump’ın Türkiye’ye yönelik saldırısının ardından dünyanın kendini Washington’ın ekonomik gücünden koruması gerektiğini yazan Albayrak, “Bu ağustos ayında Türkiye ekonomisi küresel haberlerin ana konusu oldu. Bunun sebebi, global ekonomik sistemdeki en büyük oyuncu olan ABD tarafından Türk ekonomisine yapılan sistematik saldırıydı. Bu, Türkiye ve ABD arasındaki ittifak tarihinin en hayal kırıcı anlarından biri oldu. ABD Başkanı Donald Trump’ın yönetimi, NATO üyesi bir ülkenin ekonomisine alenen yaptırımlar ve tarifelerle saldırdı” ifadelerini kullandı. ABD yönetiminin, Avrupa Birliği, Rusya ve Çin gibi ticaret partnerlerini tek taraflı tarifelerle hedef almasının uluslararası ticaret, işbirliği ve istikrarın, devletler arasında daha güçlü ittifaklar kurularak korunması gerektiğini kanıtladığına vurgu yapan Albayrak, “Şimdi, diğer ülkeler Türkiye ile birlikte hareket ederek gelecekteki yapay krizlere karşı ortak bir strateji geliştirmeye katkı sağlayabilir” dedi. l Ekonomi Servisi Türkiye, İran ve Rusya’dan yerel para anlaşması İran Merkez Bankası Başkanı Abdunnasır Himmeti, Türkiye, Rusya ve İran’ın yerel para birimleriyle ticaret yapma konusunda mutabık kaldığını söyledi. Tahran’da önceki gün düzenlenen liderler zirvesinde petrol, gaz ve temel ürünlerin alışverişi ile bankacılık konularında uzlaşıldığını kaydeden Himmeti, 3 ülkenin de ticarette doların devre dışı bırakılması konusunda hemfikir olduğunu belirtti. Himmeti, Türkiye, Rusya ve İran’ın kendi para birimleriyle ticaret yapacağını ve belirlenen kur üzerinden işlem yapılacağını vurguladı. Pazar 9 Eylül 2018 Hoşça kalın Değerli okurlar, görsel ve içerik olarak alıştığınız dört parçalı bir sayfa yok bugün. Haftanın Dem’i, tek parça. İki yıl önce, genel yayın yönetmenliği için görevlendirildiğinde (ertesi ay gözaltına alınıp tutuklanacağını, iftira ve asılsız suçlamalar eşliğinde bunun 17 ay süreceğini, sonra da ağır hapis cezasıyla cezalandırılacağını henüz bilmeyen) sevgili meslektaşım Murat Sabuncu’nun “Hafta içi yazılara ilave bir de geniş haftasonu yazısı olmalı” teklifiyle başladığımız pazar yazıları sona eriyor. Sadece pazar da değil. Bugün bu köşedeki dem’lerin sonu. HHH İnsanın kendi yazısından alıntı yapması tuhaf kaçsa da bazen bir mecburiyet olarak karşısına dikilebiliyor. 28 Ekim 2013 tarihli ilk yazımdan bir cümle: “Hoyrat, hoyrat olduğu kadar tuhaf zamanlardan geçiyoruz.” Son kullanma tarihi hâlâ geçmemiş bu cümleye şaşırarak baktıktan sonra şu bölümü paylaşmak istedim: “Enikonu kayganlaşmış bir zeminde; iyi haberciliği kendine dert eden bir ekibin parçasıydım. Bir bahar akşamı, Ankara temsilciliğini yaptığım gazete tarumar edildi. Arkadaşlarım görevden alındı, ayrılmaya zorlandı. Önce mali; peşi sıra gelen siyasi operasyon, gazetemizi bizim olmaktan hızla çıkardı. Ne gönül bağı kalmıştı ortada ne de heves. Biat hakkımı, gazetecilik ile ‘ekmek parası’ sözcüklerini hiçbir vakit yan yana getirememiş ruhumdan yana kullandım: Gittim. Bir yaz akşamı, her anlamda darmadağın edilen gazetemden hangi sebeple ayrıldıysam; adını aldığı bayramın arifesinde aynı sebeple Cumhuriyet’teyim: Heves ve heyecan...” HHH Kurucusu Atatürk ile, adı, ilkeleri, kökleri, taşıyageldiği saygınlığıyla dünyada bir benzeri olmayan gazetem Cumhuriyet’teki ilk yazım, aktardığım o heves ve eşsiz heyecan ile yazılmıştı. Hatırlı kısmı da Cumhuriyet’in istisnasız her siyasi iktidar döneminde ağır bedeller ödemiş tarihinin gazeteciliğe kattığı sorumluluktan da kaynaklanıyordu. (Sakın ola heves ve heyecan çocuksu bir sorumsuzluğu çağrıştırmasın. Toplumsal sonuçlar üreten bir işi hakkıyla yapmanın biricik önkoşulu gördüm bu iki itici gücü. Hem de bu yaşıma dek.) Bugünkü yazının son oluşu kiminizin “akıllıca” bulmayacağını bildiğim heves ve heyecanın yerini ağır bir üzüntüye bırakmasından kaynaklanıyor. Tartışmalı bir dava süreci sonunda gerçekleşen yönetim değişikliğinin ardından “Atatürk’ün Cumhuriyet’i” başlığını taşıyan dünkü açıklamanın, her duruşmasını izlemeye çalıştığım ağır ceza yargılamasında, Cumhuriyet davası iddianamesindeki çizgi değişikliği suçlamasını hatırlatması üzüntümün nedenlerinden biri. O üzüntü, gitme vaktinin geldiğini haber verirken, şunu söylemek zorundayım: Her türlü “çizgi” ve “yayın politikası” uyuşmazlığı bir yana, olağanüstü bir dönemde gazetecilik yargılanır, kriminalize edilir, meslektaşlarımız maddi unsur içermeyen, delil niteliği taşımayan suçlamalarla aylarca tutuklu kalır, gazetenin yayın politikası suçlama konusu edilir, çocuklarına acı çektirilir, gazetecilik iktidar medyası desteğiyle itibarsızlaştırılmaya çalışılırken dahi Cumhuriyet’te gazetecilik yapıldığının, güç koşullar altında özgürlükçü, çoğulcu bir tutumun benimsenmeye çalışıldığının ve halkın haber alma hakkı için demokratik bir ülkede söz konusu dahi edilemeyecek riskler alındığının tanığıyım. Herkesin kendi vicdanıyla yaşadığı inancı ve birbirine eşit ağırlıkta iki teşekkür ile noktalıyorum: Biri bu süre zarfında, bir gazetecinin hele ki bu konjonktürde ihtiyacı olan en büyük servet saydığım bağımsızlık ve özgürlük duygusunu Cumhuriyet gazetesinde beş yıl boyunca istisnasız her an yaşatan bütün yöneticilere ve meslektaşlarıma. Diğeri: Bu süre zarfında destek veren, dayanışma gösteren, yazılara dair duygu, düşünce ve eleştirilerini cömertçe paylaşan tüm değerli okurlara. Tartışmasız hiç değişmeyecek olansa Cumhuriyet’te yazmaktan, Cumhuriyet’e yazmaktan ömrümce sürecek bir kıvanç ve onur duyduğumdur. Cumhuriyet sonsuza dek yaşamalı. BDDK’den bankalara swap esnekliği Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) swap (TLdöviz takası) işlemlerle ilgili düzenlemede bankaların lehine esnemeye gitti. BDDK açıklamasında, “Konu ile ilgili yapılan değerlendirme sonucunda; yüzde 25 sınırlamasına dahil edilen işlemlerden, bankaların konsolidasyona tabi yurtdışındaki kredi kuruluşu ve finansal kuruluş niteliğini haiz ortaklıklarıyla gerçekleştirdiği işlemlerin hesaplamadan muaf tutulması uygun bulunmuştur” denildi. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle