18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 20 Şubat 2018 12 Yarınki Suriye’nin parçalanmış resmi... Kimse kendi kendini kandırıp aptalı oynamasın: artık Suriye’nin üniter yapıda toprak bütünlüğü, ABD’nin (ve İsrail’in) plan ve operasyonları ile tamamen ortadan kalkmıştır. ABD, Irak ve Suriye’deki Kürdistan ayakları ile birlikte PKK (ve YPG) terör örgütlerini bir maşa gibi kullanarak 600 km’lik sınıra üsleri ve tesisleri ile birlikte yerleşmektedir. 5 bin TIR’lık donanım, şimdilik 30 bin kişilik YPG ordusu içindir. Arkası, milyarlarca dolar bütçe. ABD artık Suriye’de PKK, YPG ve kendi üsleri ile kalıcıdır. ABD bu bölgeyi kontrol ederek çok amaçlı bir sonuca gitmek istiyor: a) bölge ülkelerini yarın da parçalamak ve denetlemek, b) Rusya’nın ve İran’ın, Irak ve Suriye üzerindeki denetimini ve etkisini dengelemek, c) En büyük rakibi Çin’i Ortadoğu kaynaklarından uzak tutmak, d) Stratejik uzantısı İsrail’i bölgede güvence altına almak, e) Bölgeyi Avrupalı büyük rakiplerine kaptırmamak, f) Bölgenin su kaynaklarını kontrol etmek. İşte bu nedenlerden dolayı ABD artık Suriye’de Kürdistan maşası aracılığı ile sürekli olarak kalacaktır. Ya Rusya: Rusya da Suriye’de kalıcıdır. Suriye rejimini kontrol altında tutarak, üsleri sayesinde “ABD’nin bölgedeki tekelini dengelemeye çalışacaktır”. Şimdilik en yakın dostları İran, Suriye, Türkiye ve kısmen Irak’tır. Dolayısıyla Türkiye’nin Güney sınırlarına iki süper güç ABD ve Rusya sürekli olarak yerleşmişlerdir. İran da bölgede ve Suriye’de kalıcı konumda: yalnız Suriye’de değil Irak, Ürdün ve Lübnan’da da var. Ve Suriye’deki Türkiye Ankara da, kendini korumak için, haklı gerekçelerle girdiği Suriye’den çıkamayacaktır: Ankara Şam ile iyi olsa, “geri dönme konusunda anlaşabilirdik”: Afrin ve El Bab bölgesini “dostumuz Şam rejimiyle, anlaşarak bırakabilirdik”. Ama şimdi bu olanak da yok. Çekilirsek oraya PKK ile birlikte ABD yerleşecek, bölge Kandil’e dönecektir. Dolayısıyla Ankara’nın Şam ile, “siyasal İslam kavgası” Türkiye’yi Suriye’nin içindeki sorunlar yumağına kilitleyecektir. 2011’den başlayarak Ankara’nın Şam ile kavgası, ABD’nin, PKK’nin ve YPG’nin 600 km’lik Suriye sınırına yerleşmesine ortam hazırladı. Şimdi bu hatayı düzeltmeye çalışıyoruz. Bir anlamda Ankara da Suriye’de kalıcı. Ancak bizim durumumuz ABD, Rusya ve İran’dan farklı: onlar bölgede yerleşerek etkinliklerini ve çıkarlarını genişletiyorlar. Biz ise “zararın daha da büyümemesi için, üzerimize saldıranları durdurabilmek için o bataklığın içine gömülmek zorunda kalıyoruz”. ABD ile son temas Türk ve ABD Dışişleri arasındaki son görüşme “çözülemeyecek gidişatın komisyona havale edilmesinden başka bir şey değildir”. Ankara, ABD 600 km’lik sınırda ne yaparsa yapsın “ipleri koparmak lüksüne sahip değildir”. ABD de kısa vadede “Türkiye’yi feda etme lüksüne sahip değil”. En az 56 yıl daha vaziyeti idare etmesi gerek. Erdoğan (ve AKP) için de aynı şey söz konusu. Sarraf, Halk Bankası, FETÖ ve diğer sorunlardan dolayı “komisyona havale” her iki tarafın da işine geliyor. ABD bölgedeki uzun vadeli planlarını, AKP ise önümüzdeki seçimleri kazanmayı esas alıyor. İplerin kopması, başta ekonomik kriz olmak üzere aleyhlerine olur. Evet! BOP, Arap Baharı, Esad’ın Esed’e dönüştürülmesi, ABD, PKK, YPG ve zorunlu olarak Suriye’ye girmek durumunda kalmamız… Filmin birinci bölümünde çekiç güç ve 1 Mart tezkeresi vardı… “The End”e doğru yavaş yavaş gidiyoruz… İşin bu noktaya getirileceğini, Türkiye’nin Kürdistan projesine karşı Rusya ve İran ile işbirliğine girerek dengeleme yapması gerektiğini taa 7 Mart 2002’de Harp Akademileri’ndeki Türk ve dünya kamuoyuna açık seminerde söylediğim zaman içimizdeki FETÖ’cüler ve “Batıcılar” bana saldırmışlardı. (*) AKP’nin 16 yıl sonra bu noktaya gelmek zorunda kalması ise ironik bir sonuç değil mi? (*) Yolumun Kesiştiği Ünlüler, syf. 102106, Kırmızı Kedi, 2017 20 Şubat 2018 SAYI: 33739 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:22 06:06 06:29 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:47 13:24 16:20 07:30 13:08 16:06 07:51 13:31 16:31 Akşam 18:49 18:35 19:00 Yatsı 20:09 19:53 20:16 haber TASARIM: BAHADIR AKTAŞ T C ve ABD ilişkilerindeki köşe taşlarına göz atmayı sürdürmeden önce çarpıcı bir alıntıya yer verelim! ABD Savunma Bakanı James Mattis, Brüksel’de “Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (KAAÖ NATO)” toplantısı sırasında görüştüğü Türk Bakan Nurettin ÖzAgecanr Irak’ın işgalinde sıçrama tahtası olarak kullanıldı. (Günümüzde Suriye’de, hem de Türkiye’ye karşı kullanılmıyor mu?) 1959… İncirlik Üssü’ne “Jüpiter Füzelerinin” yerleştirilmesine başlandı. (ABD düşünce kuruluşu “Stimson Center” raporuna göre günümüzde İncirlik Canikli’ye “YPG ile PKK’yi savaştırabiliriz…” dedi! Kavşak Üssü’nde 50 kadar “B61 tipi atom bombası” bulunuyor!) Bu bağlamda ABD’nin, PKK’nin Suriye uzantısı YPG’nin TC ve ABD Nereye? (2)iskeletini oluşturan “Suriye HHH 1959… İngiltere, Türkiye, Yunanistan, Türk ve Rum tem Demokratik Güçleri’ne (SDG)” 2019 bütçesinde 550 milyon dolarlık ödenek ayırdığı da açıklandı. Anımsarsınız İngiliz casusu, arkeolog, Yarbay Thomas Edvard Lavrence (18881935) “Osmanlı İmparatorluğu’nu Ortadoğu’da parçalama başarısını, yöredeki etnik mozaiği birbirine karşı kullanarak elde ettim!” demişti… Anlaşılan Ortadoğu’da Amerikalılar da İngiliz Lavrence’in yöntemlerini uygulamaya başladılar… HHH TC ve ABD ilişkilerindeki köşe taşlarına göz atmayı sürdürelim: 1952… Türkiye’nin ABD’nin öncülüğünde kurulan KAAÖ’ye üyeliğine değinmiştik. barat Örgütü’nü (CIA)” kurdu! 24 Şubat 1944 şifresinde, “Türk ve Nazi istihbaratı arasındaki ilişkiler, ???içero’nun casusluk olayının ipucunu veriyor” diyor ve ekliyordu: “Ankara, bu kanalla İngiliz ve Amerikalıların Türkiye siyasasını öğreniyor! ) 1955… Türkiye, Irak, İran, Pakistan ve İngiltere’nin katılımıyla “Bağdat Paktı” kuruldu. ABD “siyasal gözlemci!” oldu. 1959… Irak, pakttan çekilince yerine kurulan “Merkezi Antlaşma Örgütü (MAÖ CENTO)” Ankara’ya taşındı. ABD’nin önemli ekonomik katkısıyla 2. TBMM binasında ekonomik, kültürel ve teknik işbirliği konularında çalışmalara silcilerinin katılımıyla, Londra ve Zürih antlaşmaları imzalandı, Kıbrıs’ta “bağımsız” bir devlet kurulmasına karar verildi. 16 Ağustos 1960… Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. 20 24 Aralık 1963… Rumlar, Lefkoşe’nin yanı sıra 103 köye saldırdı. Çatışmalarda 360 Türk ve 174 Rum öldürüldü. Kıbrıs’taki Türk Alayının doktoru Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi Mürüvvet ve çocukları Murat, Kutsi ile Hakan da sığındıkları banyoda küvet içinde öldürülmüşlerdi. 30 bin Türk göçe zorlandı. 25 Aralık… Kıbrıs Türk Alayı mevzilere çıktı ve Hava Kuvvetleri’nin savaş uçakları Kıbrıs üzerinde uçmaya başladı. Mayıs 1953… ABD Dışişleri Bakanı başladı. 30 Aralık… İngiltere, Türkiye ve Yu John Foster Dulles, SSCB’ye karşı 1979… Pakistan ve ardından İran da nanistan arasında “Yeşil Hat Antlaşma KAAÖ’nün Ortadoğu’da uzantısı olarak çekilince örgüt sona erdi. sı” yapıldı. “Bağdat Paktı’nı” kurmak amacıyla böl HHH 2 Haziran 1964… Türkiye, Kıbrıs’ta ge ülkelerini ziyaret etti. 1954… Türkiye, İzmir’deki KAAÖ yaşanan çatışmaların artması ve Rum (Kardeşi Allen Dulles, 2. Dünya Askeri karargâhının yanı sıra ABD’nin ların silahlanma kararı alması üzerine, Savaşı’nda, bir ayağı İsviçre’de, bir Adana’da İncirlik Üssü’nü açmasına soydaşlarını korumak için Ada’ya çıkar ayağı İstanbul’da olan Amerikan casusu da olanak sağladı. İncirlik “soğuk sa ma yapmaya hazırlandığını açıkladı. idi. Sonrasında Amerikan “Merkezi İstih vaş” döneminde, Körfez Savaşı’nda ve 5 Haziran 1964… ABD Başkanı Özgen Acar Yabancı basından. Lyndon B. Johnson, Başbakan İsmet İnönü’ye gönderdiği ünlü mektubunda, ABD’nin Türkiye’ye sağladığı silahların kullanılmasına “izin verilmeyeceğini” bildirdi. (Temmuz 1947 Antlaşması’nın 4. maddesi gereğince bu silahların hukuksal sahibi ABD idi!) O ana kadar askeri alanda Türkiye’yi destekleyen Pentagon’daki askerlerin yerini Yunan ve Ermeni “lobisi” etkisindeki Beyaz Saray’ın aldığı bir “dönüm noktası” ortaya çıktı! Türkiye’de ABD karşıtı gösteriler başladı. Bu oluşum KAAÖ üyesi Türkiye ile Varşova Paktı üyesi Sovyetler Birliği’ni yakınlaştırdı. Karşılıklı devlet ziyaretleri başladı. Ankara ile Moskova arasında çeşitli ekonomik anlaşmalar imzalandı. Rusların Türkiye’de kurdukları çeşitli dev tesislerin bedelinin, Karadeniz’den gönderilen taze sebze ve meyvelerle ödenmesine başlandı. Rusya, Kıbrıs’ta Türkiye’ye destek verir oldu. (Devam edeceğiz) Düzeltme: Geçen hafta kullandığımız ABD’nin Ankara’daki ilk büyükelçiliği olan “tren vagonunun” tarihi 1923 değil, 1922’dir… Hukukun iktidarı içinOlaylar ve GOrUSler EDİTÖR:NAZANÖZCAN [email protected] ÜMİT KARDAŞ Eski askeri hâkim Hukuk yoluyla çözüm ve hukuksal güvence sağlanabilmesi hukukun üstünlüğünün benimsenmesiyle mümkün. Hukukun üstünlüğü, temel olarak hukukun bir topluluktaki veya ülkedeki yayılmışlığını ve yetkisinin yüksekliğini ifade eder. Özellikle de devlet ve hükümet yetkisini elinde tutanlara karşı üstünlüğünün altı çizilir. Kral giremez Anlatılan bir anekdot hukukun üstünlüğü ilkesini açıklamakta oldukça aydınlatıcı. 18. yüzyıl sonlarında İngiltere’de yoksul bir köylü, pencerelerinden soğuk rüzgârın girdiği, ısınmakta zorluk çektiği eski bir evde ailesiyle birlikte yaşamaktadır. Durumu gören bir kişi köylüye acıyarak “Yaşadığınız bu hayat sizi mutsuz etmeli” der. Köylü “Hayır” diyerek şu cevabı verir. “Biz burada mutsuz sayılmayız. Evimize soğuk rüzgar, kar, yağmur girer ama kral giremez.” Köylüye özgürlük alanı tanıyan ve devlet otoritesi karşısında güvence veren, hukukun iktidar karşısındaki üstünlüğüdür. Üst kurala uygunluk Devletin zorbalık eğilimlerine ve baskısına hukukun dur dediği yerde hukukun üstünlüğü söz konusudur. Hukukun üstünlüğü ilkesi devletin yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin sınırlandırılması yani devletin hukukla sınırlanması demek. Bu sağlandığı takdirde keyfi yönetim önlenir ve hak ve özgürlükler hukuk tarafından güvenceye alınmış olur. Hukukun üstünlüğünü sağlamada, hukuka uygunluk boyutu önemli. Bunun temel ilkesi ise normlar hiyerarşisinde her alt kuralın bir üst kurala uygun olması. Anayasal bir devlette, anayasa en üst norm olarak kabul edilir. Anayasalı devlet Ancak anayasası olan her devlette hukukun üstünlüğü ilkesi geçerli olmayabilir ve anayasanın üst norm olarak kabul edilmesi sadece şekli olarak kalabilir. Bu durumda anayasa hak ve özgürlükleri koruma işlevini yerine getiremiyor demektir. Bir ülkede anayasaya uygun olmayan normlar ve uygulamalar geçerli ise artık orada “anayasal devlet” yerine “anayasalı devlet” bulunduğunu anlamak gerekir. Anayasal devlet, insan haklarını hukuk tarafından güvence altına almayı, çoğulcu ve katılımcı demokrasinin ve hukuk devletinin evrensel kurallarına uymayı ilke edinen ve uygulayan devlet anlamına gelir. Hukukun iktidarı Bu nedenle “hukuk devleti” tek başına yeterli bir kavram değil. Hukuk devleti AngloSakson dün Devletin zorbalık eğilimlerine ve baskısına hukukun dur dediği yerde hukukun üstünlüğü söz konusudur. Hukukun üstünlüğü ilkesinin hayata geçirilebilmesi siyaset ve bürokrasi kurumlarının bu anlayışı içselleştirecek bir kültür oluşturmalarıyla mümkün. Bir ülkede anayasaya uygun olmayan uygulamalar geçerli ise orada “anayasal devlet” yerine “anayasalı devlet” var demektir. yasında “hukukun iktidarı” (Rule of Law) olarak tanımlanan hukukun üstünlüğünü sağlamanın bir aracı olarak görülür. Burada önemli olan husus anayasal devletin sadece iç hukuka değil esas olarak bağlı olduğu uluslararası sözleşmelerin ve mahkemelerin evrensel anlamda kabul gören ortak değerlerine sahip olarak ulusalüstü hukukla uyum içinde bulunmasıdır. Bizim AYM Nitekim Anayasa Mahkemesi 27.03.1986 tarihli kararında bu durumu anayasaca korunan normlar bloku olarak ifade etti, hukuk devletine verilen anlamı hukukun üstünlüğü anlayışı içerisinde değerlendirdi. Yüksek Mahkeme kararında yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı, anayasadan önce hukuken bilinen ve tüm uygar ülkelerde benimsenip uygulanan ilkelere uygun temel değerler ve anayasa bulunduğu tespitini yaptı. Hukukun üstünlüğü ilkesinin hayata geçirilebilmesi siyaset ve bürokrasi kurumlarının bu anlayışı içselleştirecek bir kültür oluşturmalarıyla mümkün. Ayrıca hâkim ve savcıların bu kültürü edinecek şekilde yetiştirilmeleri zorunlu. Türkiye’nin hali Türkiye hukukun üstünlüğü ve ceza adaleti bakımından ne durumda? Bunu anlayabilmek için dünyada hukukun üstünlüğünü ilerletmeyi amaçlayan bağımsız düşünce kuruluşu Dünya Adalet Projesi’nin (World Justice ProjectWJP) hazırladığı şubat ayı başında basında yer alan ve 3000 uzmanla görüşülerek hazırlanan “Hukukun Üstünlüğü Endeksi”ne bakmakta yarar var. WJP, proje kapsamında yer alan ülkelerin hukukun üstünlüğüne dair olan durumlarını, belirlediği 8 kritere göre inceliyor. Bu kriterler hükümet yetkileri üzerinde kısıtlamanın olması, yolsuzluğun önlenmesi, düzen ve güvenlik, hükümet şeffaflığı, temel haklar, adil hukuk, cezai adalet ve idari yaptırımlardan oluşuyor. Türkiye, bu sene yayımlanan rapora göre 113 ülke arasında 101. sırada yer aldı. Türkiye aynı endekste 2014’te 59, 2015’te 80, 2016’da 99’uncu sıradaydı.  Raporda genel sıralamaların yanı sıra daha mikro ölçekte kategorilere de yer verilmiş. Buna göre Türkiye, yer aldığı Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkeleri arasındaki sıralamasında 13 ülkenin sonuncusu, üst orta gelirli ülkeler sıralamasında da 36 ülkenin 35’incisi olmuş. Söz konusu verilere göre Türkiye Nijerya, Kenya, Madagaskar, İran gibi ülkelerden daha aşağıda. Hemen altımızda yer alan son 11 ülkeden bazıları ise şunlar: Uganda, Etiyopya, Zimbabwe, Afganistan, Bangladeş, Pakistan. WJP endeksine göre Türkiye “iktidar üstünde en az denetimin olduğu ülkeler” arasında 3. sırada. Türkiye’nin üstünde sadece Zimbabwe ve Venezüella bulunuyor. Türkiye, 113 ülke arasında temel haklar kategorisinde 107, kamu düzeni ve güvenliğinde 106, hukuk mahkemeleri konusunda 94, hükümetin şeffaflığı kategorisinde 93 ve düzenleyici uygulamalar konusunda 84’üncü sırada yer aldı. Ceza adaleti konusunda ise 74. sıradayız. Ne yazık ki Türkiye bu kategoride de Senegal, Zambiya, Kazakistan, Mısır, İran gibi ülkelerin aşağısında. AYM istatistikleri Anayasa Mahkemesi de kısa bir süre önce bugüne kadar kendisine yapılan bireysel başvurulara ilişkin istatistikleri açıkladı. Veriler, Türkiye’nin en büyük sorununun “adil yargılanma hakkı” ihlali olduğunu ortaya koydu. Bugüne kadar yapılan 173 bin bireysel başvurunun 137 binini karara bağlayan yüksek mahkeme, 2 bin 536 ihlal kararı verdi. İhlal kararlarının yüzde 78’ini ise adil yargılanma hakkı ihlali oluşturuyor. Adil yargılanma hakkı konusunda 1783 ihlal kararı çıkarken, bunun yüzde 81’i “makul sürede yargılanma” ihlalinden verilmiş. Dibe vuruş Türkiye’nin daha önce de hukukun üstünlüğü konusunda pek parlak bir durumda olmadığı biliniyor. Ancak bu tablo bir dibe vuruşu gösteriyor. Ülkeyi yönetenler bu durumdan etkilenmeyebilirler ancak hukuk güvenliğinden, adil yargılanma hakkından yoksun bırakılmış olan yurttaş mağdur durumda. Özellikle 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak hakkında verdiği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına ilişkin mahkumiyet kararını ne hukuken ne de vicdanen kabul etmek mümkün. Yazarların siyasi cinayetlere kurban gitmesini ya da hapislerde çürümesini seyreden bir toplum intihar ediyor demektir. Uzayan OHAL rejiminin hukuksuzluğu besleyen KHK’leri ve yargının tarafsızlığını koruyamayacak duruma sokulması, bu vahim sonucu doğurdu.Türkiye’nin yuvarlandığı çukurdan çıkacak feraseti göstermesi hayati önemde. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle