23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 1 Aralık 2018 kültür 20 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: İLKNUR FİLİZ Foy, Ali ve Mortensen Lisbeth Salander’in yeni macerası ‘Örümcek Ağındaki Kız’ ve 60’ların Amerikası’nda nasıl yaşandığını anlatan ’Yeşil Rehber’ haftanın vizyonunda öne çıkanlar. İki filmde de başrol oyuncuları dikkat çekiyor Filmin notu 6/10 Yeni bir Lisbeth Salander macerasına ihtiyacımız var mıydı? Bu soruya evet yanıtını verenler bir hayli çok olmalı ki, ‘Ejderha Dövmeli Kız’ romanıyla başlayan ve yazarı Stieg Larsson 2004 yılında ölünde Millenium Üçlemesi olarak kalan romanların ardından 2015’te David Lagercrantz’a yeni bir Millenium macerası yazması için sipariş verildi ve bu hafta vizyona giren “The Girl In The Spider’s Web” (Örümcek Ağındaki Kız) roman formatında yayımlandı. Hatta ardından geçen yıl ‘The Girl Who Takes An Eye For An Eye’ adlı yeni bir macera daha yayımlandı, yine Lagercrantz imzasıyla. Tahminim o ki, bu tavuk daha çok altın yumurtlayacak ve biz (ya da her kim meraklıysa) daha birçok Salander macerası okumaya (ve izlemeye) devam edeceğiz. Lagercrantz aslında zekice bir numarayla orijinal üçlemede yer alan küçük bir detayın üzerine kurmuş bu dördüncü Millenium macerasını. Burada hemen açık edip tadını bozmayayım ama olaylar en nihayetinde Lisbeth’in kişisel tarihindeki bir şeylere denk düşecek ve geçmişle derin bir hesaplaşma yaşayacak kahramanımız. Daha önceki romanlarda (ve filmlerde) olduğu gibi yine araştırmacı gazeteci Mikael Blomkvist ona yardım edecek, ama izleyince siz de göreceksiniz çok da ağırlıklı bir rolü yok filmde. Belki de böylesi daha iyi, zira Blomkvist’i bu filmde canlandıran oyuncu (Sverrir Gudnason) her ne kadar yakışıklı olursa olsun ne Michael Nyqvist ne de Daniel Craig kadar karizmatik. Yönetmen Fede Alvarez (‘Don’t Breath’ adlı müthiş gerilim filmiyle hatırlıyoruz kendisini) filmin gerilim dozunu fena tutmamış belki ama Lisbeth’i yer yer vigilante (intikamcı) bir süper kahramana ya da daha kötüsü neredeyse kadın bir James Bond’a dönüştürerek orijinal üçlemedeki zekâ dolu hikâye kurgusunu ortalama bir aksiyona feda etmiş. Bu yeni romanı okumadığım için bir şey söyleyemiyorum, belki orada da böyledir ama doğrusu Lisbeth’in bu yeni halini çok sevmediğimi belirteyim. Ayrıca filmin merkezindeki nükleer silahlarla ilgili meselenin Lisbeth’in kişisel hikâyesine bağlanmasındaki kuguyu da bir hayli zorlama buldum ve bu bütünde karakter dönüşümlerinin ya da açılımlarının bir hayli göz ardı edildiğini hissettim. Evet, iki saat boyunca sıkılmadan izliyorsunuz filmi, ama ne Noomie Rapace gibi çarpıcı bir keşfe tanık oluyorsunuz (Claire Foy hiç fena değil bu arada kabul edelim, ‘The Crown’daki imajını silmesi çok kolay değildi) ne de “ben ne izledim be öyle” duygusuyla ayrılıyorsunuz sinemadan. Filmdeki zıtlar uyumu... Haftanın diğer filmi ‘The Green Book’ (Ye denilen ve dramla komediyi harmanlayan bir şil Rehber) bizi insanların ‘zenci’ kelime tarzda aktarıyor derdini. Birkaç çarpıcı sah sini hiç çekinmeden ağız dolusu söyledikle ne dışında (Don Shirley’in konser verdiği zen ri günlerin ABD’sine götürüyor ve siyahi bir pi gin malikanede tuvalete alınmayıp, bahçede yanistin güney eyaletlerde çıktığı turneye ta ki derme çatma kulübeye yönlendirilmesi ör nık ediyor. Filme adını veren Yeşil Rehber de, neğin) ırk meselelerine çok da derinlemesine o yıllarda siyahilerin hangi otelde kalıp han girmeyen, daha çok ‘Driving Miss Daisy’ gibi gi lokantalarda yemek yiyebileceğini gösteren bir orta şekerli yöntemi tercih eden filmde iki tuhaf bir seyahat kitabından başka bir şey de li arasındaki dinamikler ve kimya sürüklüyor ğil aslında. Tuhaf ama o günler için maalesef hikâyeyi. Her iki oyuncu da birinci sınıf perfor el altında bulundurul manslar koymuşlar or ması gereken, bugün taya amenna, ama bu baktığınızda utanç ve radan onlara Oscar çı sikası bir rehber... Ger kacağını pek sanmam çek bir hikâyeden yola doğrusu. Mahershala çıkan filmde 60’lı yılla Ali’nin piyano çalmakta rın çok tanınmış olma ki becerisi eğer bir çe sa da adı müzik tarihin kim hilesi yoksa gerçek de anılan Dr. Don Shir Filmin notu 7/10 ten etkileyici ve Morten ley (Mahershala Ali) ile sen da bir hayli kilo ala ona yol boyunca eş rak canlandırdığı Tony lik eden koruması ve şoförü İtalyan asıllı, as Lip karakterinde son derece sağlam bir den len doğuştan ırkçı ama temiz kalpli Tony Lipp ge unsuru koyuyor ortaya. Brooklyn aksanıy (Viggo Mortensen) ile olan yolculuğu ve o yol la konuşan ve Little Richard’ı tanımadığı için culuk boyunca gelişen olaylar sonucu derinle Don Shirley’e “Ben senden daha siyahım, se şen dostlukları anlatılıyor özetle. nin kültürünü senden iyi biliyorum” dediği Daha çok kardeşi Bobby ile birlikte çekti sahne özellikle akılda kalıcı. Yine de son tah ği “Salak ile Avanak”, “Ah Mary Vah Mary” gi lilde hoşça vakit geçirten, genel olarak verdiği bi komedi filmleriyle tanınan Peter Farrelly’nin mesajla politik doğrudan yana ve bir “kendini yönettiği film yine belli bir dozda mizah içeri iyi hisset” filmi olmanın ötesinde çok da iz bı yor ama komedi değil de daha çok dramedy rakmayan keyifli bir seyirlik ‘The Green Book’. FESTİVALDE BUGÜN Sinemayla randevunuz var 22. İstanbul Tiyatro Festivali’nde bugünün programı şöyle: n “Okuma Tiyatrosu: Sahibinden Kiralık”, yazan: Özen Yula, yöneten: Biriken, mekân: Salon İKSV, saat: 13.00. n “Yüz Yılın Evi”, yazan: Yeşim Özsoy, Ferdi Çetin, yöneten ve oynayan: Yeşim Özsoy, mekân: Toy İstanbul, saat: 15.00 ve 20.30. n “Ruhiye”, yazan: Hareket Atölyesi Topluluğu, yönetmen: Zeynep Günsür, mekân: Adahan, saat: 18.30 ve 20.30. n “Gülünç Karanlık”, yazan: Wolfram Lotz, yöneten: Nurkan Erpulat, mekân: Yunus Emre Kültür Merkezi Turhan Tuzcu Sahnesi, saat: 20.30. n “Do Ku Man”, konsept ve koreografi: Filiz Sızanlı, Mustafa Kaplan, mekân: MSGSÜ Bomonti Yerleşkesi, saat: 20.30. NDS’de Barok Gecesi Beste Tıknaz Modiri ve Barış Kerem Bahar viyola ikilisi önceki akşam, piyanistşef Orçun Orçunsel eşliğinde Notre Dame de Sion Salonu’nda konser verdi. Solist, orkestra üyesi ve öğretim üyesi olarak sanatsal çalışmalarını uluslararası boyutta sürdüren ikili konser de Orçunsel’in piyanosu eşliğinde G. P.Telemann’ın ve A.Vivaldi’nin “İki viyola için konçerto”, J. M. Leclair’in “İki viyola için sonat”, G. F. Handel’in “İki viyola ve piyano için sonat”, F. Bridge “İki viyola için Lament” ve J.S.Bach’ın “Brandenburg Konçertosu No. 6” eserlerini seslendirdiler. l Kültür Servisi T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı destekleriyle Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK) tarafından gerçekleştirilen 21. Randevu İstanbul Uluslararası Film Festivali’nin programı belli oldu. 811 Aralık tarihleri arasında gerçekleşecek olan festival bu yıl, Çağdaş Fransız Sineması, Fransız Sinemasının Büyük Ustaları ve İlk Randevu bölümleriyle İstanbullu sinemaseverlerin karşısına çıkacak. Odak Ülke: Fransa Her yıl farklı bir ülkenin sinemasını mercek altına alan Randevu İstanbul Uluslararası Film Festivali 21. yılında “Fransız Sineması”na odaklanıyor. Fransız Kültür Merkezi işbirliğiyle gerçekleştirilen bu bölüm kapsamında festival, son yılların dikkate değer Fransız filmlerinden Türkiye’de gösterime girmemiş olan 8 filmi seyirciyle buluşturacak. Bu filmler arasında Fransa’nın en üretken aktörlerinden Mathieu Amalric’in ikinci uzun met raj yönetmenlik çalışması olan ve adını, hayat hikâyesini anlattığı çok sevilen bir şarkıcıdan alan “Barbara”, yönetmen Thomas Lilti’nin, açılışını Cannes Film Festivali’nde yapan ve övgülerle karşılanan ikinci uzun metrajlı filmi “Hipokrat” ve Fransa’nın, belki de dünyanın en fazla tartışma yaratan yazar kişiliklerinden Michel Houellebecq’in üç acemi suçlu tarafından kaçırılışını hikâye eden sıra dışı bir komedi olan “Michel Houellebecq’in Kaçırılışı” dikkat çekiyor. TÜRSAK Ödülü TÜRSAK Vakfı’nın kültüre ve sanata katkılarıyla fark yaratan isimleri onurlandırmak amacıyla 3 yıl önce hayata geçirdiği TÜRSAK Kültüre ve Sanata Yüksek Katkı Ödülü’nün bu yılki sahibi ülkemizin kültür ve sanat yaşamına sunduğu değerli katkılardan dolayı“Kariyo& Ababay Vakfı”olacak. l Kültür Servisi Taş Heykel Sempozyumu sona erdi Alanya’da 130 Kasım tarihleri arasın da düzenlenen Uluslararası Taş Heykel Sempozyumu dün yapılan kapanış töreni ile sona erdi. 7 ülkeden 10 ayrı sanatçının yer aldığı etkinliğin bu yılki teması “Deniz ve Deniz Canlıları” olarak belirlenmişti. 15. kez düzenlenen ve yöre taşı olan diabazın kullanıldığı organizasyondaki eserlerin, bir süre sempozyum alanında sergilendikten sonra Alanya’nın değişik alanlarına taşınacağı belirtildi. l Kültür Servisi Adalet Ağaoğlu’na fahri doktora Boğaziçi Üniversitesi, Türkçe roman alanındaki özgün ve öncü eserleri ile ülkemizin kültürel ve düşünsel dünyasına yaptığı katkılarından dolayı Adalet Ağaoğlu’na fahri doktora unvanı verdi. 20. yüzyıl Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Ağaoğlu, Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’da düzenlenen törende duygularını şu sözlerle ifade etti: “Bundan 35 yıl önce Boğaziçi Üniversitesi 150. yılını kutlamıştı. Eşim ile birlikte biz çok kitap okuyorduk ve yüzlerce kitabımız vardı. İstanbul’da taşınmak istediğimizde bu kitaplarımı taşımak çok güç olmaya başlamıştı. Boğaziçi Üniversitesi’nin arşivcilikte öncü olması sebebiyle eşim, tüm kitaplarımı, mektuplarımı, belgelerimi buraya verebileceğimi söyledi. Ben de eşimin yol göstermesi ile Boğaziçi Üniversitesi yetkilileriyle görüştüm ve bana çok değer verdiler. Bugün tüm kitaplarım, Boğaziçi Üniversitesi kütüphanesine bağışladım. Bugün bana takdim ettikleri fahri doktora unvanı için tüm Boğaziçi Üniversitesi yetkililerine teşekkür ederim.” Tören sonrası, Zeynep Uysal moderatörlüğünde; Ayfer Tunç Doğan Hızlan ve Nükhet Esen katılımı ile “Edebiyatın Adalet Ağaoğlu Çağı” konulu panel ve “Ölmeye Yatmak” adlı okuma tiyatrosu eseri yer aldı. Boğaziçi Üniversitesi’nin daha önce fahri doktora unvanı verdiği isimler arasında, Ara Güler, Güher Pekinel, Gülsin Onay, Halil İnalcık, İdil Biret, İsmail Beşikçi, Leyla Gencer, Nuri Bilge Ceylan, Orhan Pamuk ve Yaşar Kemal de bulunuyor. l Kültür Servisi İMECE Band başladı Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilen, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile Habitat Derneği’nin 2016 yılında hayata geçirdiği İMECE Projesi’nin sosyal uyum etkinliklerinden biri olan İMECE Band, dün İstanbul’da başladı. Müzisyenlerin yaratıcılıklarını sergileyecekleri etkinlik dört gün sürecek. Farklı müzik türleri ve stillerinin buluştuğu etkinliğin final gecesi 3 Aralık tarihinde IF Performance Hall Beşiktaş’ta gerçekleşecek. Hem Türkiyeli hem de Türkiye’de yaşayan mülteci müzisyenleri bir araya getiren etkinlikte, birbirini hiç tanımayan müzisyenler 3 gün içerisinde yeni gruplar oluşturarak kendi şarkılarını besteleyecekler. Etkinliğin son gününde gruplar, besteledikleri şarkılarla müzik sektöründe deneyimli isimlerden oluşan jüri ve seyircilerin önünde performanslarını sergileyecekler. Öne çıkan performanslar jüri tarafından değerlendirilerek ödüllendirilecekler. l Kültür Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle