19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN bilim ve teknoloji Herkese Bilim Teknoloji Dergisi’nin katkılarıyla hazırlanmıştır. Harvard’a gitmeden, Cumartesi 17 Kasım 2018 11 Harvard’da matematik Dünyada artık birçok üniversite derslerini çevrimiçi ve ücretsiz olarak, ya da çok sembolik ücretlerle sunuyor. Bu durum geleceğin eğitim modelinde amfiler ortadan kalkacak mı sorusunu da akıllara getiriyor İngilizcesiyle Massive Open Online Course (MOOC) adı verilen bu derslerle dünyaca tanınmış üniversitelerin masraflarının çok küçük bir parçası karşılığında, örgün eğitime eş ve hatta daha da üstün olabilecek düzeyde eğitim alınabiliyor. Kitlesel Açık Çevrimiçi Kurslar yani KAÇK şu an çok larla eğitim almak mümkün. Çevrimiçi eğitim sayesinde, dün yanın neresinde olursanız olun kayıt yaptırabiliyor ve yükseköğretim derslerini takip ederek bir sertifikaya sahip olabiliyorsunuz. Çevrimiçi erişim olanağıyla, derse ek araştırmalar ve hatta aynı dersi takip ettiğiniz diğer öğrencilerle bilgi alışve KAÇK’de çoğu eğitim programı ücretsiz. Ancak tabii ki son aşamada sertifika ya da diploma almak için bir ödeme yapılması gerekiyor. Ayrıca sistem kişisel bilgilerinizi kontrol etmek istiyor. Yani eğitim alan kişinin siz olduğundan, bu eylemi başkası adına yapmadığınızdan emin olmak istiyorlar. Türkiye’de de kullanılan alternatif bir eğitim modeli az tanınıyor ama bu yöntemle eğitim alan öğrenci sayısı her geçen gün artıyor. Geldiğimiz noktada 800’ün üzerinde üniversitede açılan 10 bine yakın çevrimiçi derslere, 80 milyondan fazla öğrenci katılım gösteriyor. Çevrimiçi kurs açan okullar arasında Harvard, Stanford, Yale, Zürih, Kaliforniya, Boston, Rice Üniversiteleri, Georgia ve Tokyo Teknoloji Enstitüsü gibi prestijli yükseköğrenim kurumları da var. Çevrimiçi üniversiteler Eğitim konuları ise çeşitlilik gösteriyor; Bilgisayar Bilimi, Matematik, Programlama, Veri Bilimi, Uygarlık Tarihi, Sosyal Bilimler, Eğitim ve Öğretim, Tıp, Kişisel Gelişim, Mühendislik, Sanat ve Tasarım gibi alanlarda ücretsiz ya da cüzi rakam rişi de yapabiliyorsunuz. KAÇK dünya genelinde büyük ta lep alan bir uygulamaya dönüştü. Stanford Üniversitesi’nin 2012’de kurulan ücretsiz çevrimiçi eğitim veren girişimcilik kuruluşu Coursera, ilk yılında Facebook’tan bile daha hızlı bir büyüme ile 2 milyondan fazla aboneye ulaşmıştı. Bu yıl kayıtlı kullanıcı sayısı 31 milyonu, çevrimiçi ders sayısı ise 2.600’ü aştı. Kopya çekmek kolay değil Bu gelişmeler, gelecekte yerleşkelerin yavaş yavaş ortadan kalkabileceği izlenimine neden oluyor. Çevrimiçi eğitim hızla yükseliyorken, bugün tüm üniversiteler bu teknolojiyi kullanmaya ve geliştirmeye başlamazlarsa, yarın geride kalabilirler. Çevrimiçi eğitim ortamında kopya çekmenin önüne geçmek de çok zor. MIT ve Harvard gibi üniversiteler bunu engelleyebilmek için sizin adınıza bir öğrenci kartı oluşturuyor. Her ne kadar eğitiminizi çevrimiçi ortamda alsanız da, sınavları birkaç farklı merkezde aynı anda gerçekleştiriyorlar. Çevrimiçi ve uzaktan eğitim, Türkiye’de de benimsenen bir eğitim modeli. Anadolu Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, İTÜ ve ODTÜ gibi Türkiye’deki birçok üniversite, örgün eğitime alterna tif modelleriyle katılımcılara önemli fırsatlar sunuyor. Özellikle üniversitelerin Sürekli (Yaşamboyu) Eğitim Merkezleri, dış ticaretten programlamaya, pazarlamadan tasarıma kadar sertifikalı eğitim programları ve çevrimiçi dersler veriyor. kAıklalıvkuuzlulanma 7 ZEKÂ n Nedir? Zekânın ölçümü her zaman sorun çıkartmıştır. Bunun nedeni zekânın tek bir “şey” olmamasından kaynaklanıyor. Bu durumda bile farklı IQ testlerinden alınan puanlar incelendiğinde, tek bir IQ türü ölçümünde iyi puan alanların –veya kötü puan alanların diğerlerinden de benzer sonuçlar aldığı uzun zamandır biliniyor. Bütün bu bulgulara dayanarak tek bir genel zekâ faktörünün veya “g”nin etkin olduğu söylenebilir. Genel zekâ faktörünün akademik başarı, gelir, sağlık ve yaşam beklentisi üzerinde belirgin bir rol oynadığı da bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. n Nasıl çalışır? Demek ki yüksek zekâ iyi bir şeydir. Peki bu nereden geliyor? Bu sorunun yanıtında genetik geniş yer tutuyor. 1990’lı yıllarda ilk ikiz deneyinde, ayrı mekânlara büyütülmüş tek yumurta ikizlerinin IQ derecelerinin, birlikte büyümüş çift yumurta ikizlerinin IQ derecelerinden daha benzer olduğu ortaya çıkmış (Science, vol 250, p 223). Ancak bu çevrenin zekâ üzerinde en ufak bir rolü olmadığı anlamına gelmez. Beyin çocukluk evresinde gelişirken beslenme, eğitim ve dış uyarıcıların çok önemli bir etki yarattığı artık biliniyor. Kötü beslenen, iyi bir eğitim almayan çocukların genetik potansiyellerine gerektiği gibi de ulaşamadıkları görülüyor. n Geliştirilebilir mi? Ancak iyi eğitim görmüş ve iyi beslenmiş çocuklarda bile çevrenin etkisi zamanla zayıflıyor. Yetişkin bir insanda genetiğin rolü yüzde 6080’lerde seyrederken, genç çocuklarda genetik etki yüzde 30 civarında. Beğenin veya beğenmeyin, yaşlandıkça yakın aile üyelerine olan benzerlikleriniz artıyor. Zekâ bu kadar önemli bir rol oynuyorsa yetişkinlerin zekâlarını artırmak için ne yapmaları gerekir? Bu konuda iyi haber, tek bir tip IQ’nun yaşam boyu gelişime açık olması. Bilim insanlarının pek çoğu mantıklı olanı bulup çıkartma, benzerlikleri saptama yeteneğini ölçen akışkan zekâ ile bugüne dek öğrendiklerimizin bir toplamı olan kristalize zekâ arasındaki önemli bir fark bulunduğunu söylüyor. Akışkan zekâ yaş ile birlikte yavaşlarken, kristalize zekâ gelişimini sürdürüyor. Dolayısıyla yaşlandıkça öğrenme hızımız yavaşlarken, daha akıllı davranışlar sergilediğimizi iddia edebiliriz. Patatesten ‘plastik’ materyal Doğada çözünemeyen, geri dönüştürülemeyen ve dolayısıyla ekolojiyi tehdit eden plastik kirliliğini önlemek adına her geçen gün yeni bir yeşil icatla karşılaşıyoruz. Patatesten üretilen yenilenebilir materyal de bunlardan birisi. Lund Üniversitesi’nden Pontus Törnqvist’in geliştirdiği ve özellikle yemek endüstrisi açısından önem taşıyan patates plastiği elde etmek için öncelikle patates nişastası ve su karıştırılıyor, ardından katılaşana kadar ısıtılarak kalıplara dökülüyor. Üstelik söz konusu kalıpların metal olmasına gerek kalmadığı için maliyet de önemli ölçüde azaltılmış oluyor. Dolayısıyla ekonomik açıdan daha düşük maliyetli ve her şeyden önce doğaya zarar vermeyen bir ürün elde edilmiş oluyor. Öyle ki bu sözde plastik, toprağa atıldığı zaman sadece 2 ay içinde toprağı besleyen parçalara ayrılabiliyor. Okyanuslardaki mikroplastikleri bir araya getirsek buradan saman yoluna kaç kere gidip geleceğimizi düşünmek yerine eyleme geçmek en doğrusu. Patates plastik de bunlardan biri. Daha bu hafta, Viyana Tıp Üniversitesi ve Avusturya Çevre Dairesi ortaklığında yayımlanan bir çalışmada insan bedeninde mikroplastiklere rastlandığı ve bunun en büyük sebebinin de kullandığı mız pet şişe ve plastik ambalajlı gıdalar olduğu belirlendi. Günlük yaşamımızda fazlasıyla yer alan ve ekosistemi tehdit eden plastiklerin yüzde 90’ından büyük bir kısmının geri dönüştürülemeyeceğini düşünecek olursak bu tarz icatların büyük kitlelere ulaşması bir hayli önem taşıyor. İnsanlık tarihinin en eski kanser vakası İnsanlık tarihinin en eski kanser vakası ve en eski tümörü bulundu. Bir öncü insan türü olan Australopithecus sediba insanına ait bir omurda iyi huylu bir tümörün ve 1.7 milyon yıl önce yaşayan diğer bir öncü insanın da ayağında kemik kanserinin izi tespit edildi. Kanser genelde modern yaşamımızın tipik sonuçları olarak kabul edilmekte. Bu yüzden ilkel atalarımızda tümörlerin çok ender olduğu düşünülüyordu. Fakat son zamanlarda arkeologlar bu düşünceyi çürütebilecek kalıntılar ortaya çıkardı. Önce Neolitik döneme ait bir kadın fosilinde lösemi izleri ve bir Neandertal insanında 120.000 yıllık kanserli kaburga kemiği buldular. Şimdi ise Witwatersrand Üniversitesi’nden Patrick RandolphQuinney tarafından gün ışığına çıkarılan iki fosil, kanserin çok daha eskilere uzandığını gösterdi. Australopithecus sediba’nın kemik tümörü, Johannesburg’un kuzeybatısındaki Malapa mağarasında bulunan 12 yaşındaki çocuk fosilinin omurunda fark edildi. Özel bir röntgen mikrotomografisinin yardımıyla bölge incelendi. Bu, insanlık tarihinde çocukta görülen ilk tümör, hatta bir hominid’de görülen en eski tümör vakası. En parlak galaksi W22460526 komşularını yiyor Evrendeki en parlak galaksi W22460526’nın üç küçük komşusunun kütlesinin neredeyse yarısını söküp aldığı ortaya çıktı. ScienceDaily’nin haberine göre, Atacama Büyük Milimetre/Milimetrealtı Teleskop Dizisi’ni (ALMA) kullanan gök bilimciler, üç küçük galaksiden çıkan maddelerin, çok daha büyük olan ve 2015 yılında keşfedilen W22460526’nın içine aktığını gözlemledi. Şili’de Diego Portales Üniversitesinden Tanio DiazSantos, önceki çalışmalarda W22460526’nın üç refakatçi galaksiye sahip olduğunu tespit ettiklerini ancak komşular arasında ve mer kezi kaynakla etkileşimin izine rastlamadıklarını söyledi. DiazSantos, “yamyam bir eğilimle karşılaşmayı beklemediklerini ancak ALMA ile yapılan derinlemesine gözlemin bunu açıkça ortaya koyduğunu” ifade etti. W22460526’nın, galaktik yamyamlık yaptığı gözlemlenen en uzak galaksi olduğu belirtildi. Galaksiden çıkan ışığın Dünya’ya ulaşması 12.4 milyar yıl alıyor. Dolayısıyla W22460526’nın gördüğümüz hali, evrenin gençliğine denk geliyor. Çalışmanın ayrıntıları Science dergisinde yayımlandı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle