18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 21 Ocak 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY Adalet tersyüz haber 11 Anayasa Mahkemesi’nin Şahin Alpay/Mehmet Altan kararının Resmi Gazete’de yayımlanma sına karşın yerel mahkemeler tarafın dan reddedilmesiyle iç hukuk yolları tıkandı. Hak ihlaline uğrayan yurttaş lar açısından, Anayasa Mahkemesi “etkili bir iç hukuk yolu” olmaktan çıktı. Mahkemelerin, kendisinden üst konum ALİCAN ULUDAĞ da olan ve kararlarına uymak zorunda olduğu Anayasa Mahkemesi’ni yok saymasıyla “yargı sistemi” altüst oldu. AYM’ye direnen yerel mahkeme lerle ilgili HSK’nin inceleme başlatma ması dikkat çekti. Anayasa Mahkemesi’nin Cumhuri yet Kitap Eki Yayın Yönetmeni Tur han Günay ile FETÖ’den tutuklu yazar lar Şahin Alpay ve Mehmet Altan ile il gili verdiği hak ihlali kararının üzerin den 10 gün geçti. Kararda, tutuklama nın hukuka aykırı olduğu vurgulanır ken, tutuklama gerekçelerinde suç iş lendiğini gösteren kuvvetli belirti ile somut olguların gösterilmediği anlatıl dı. AYM, “ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması” için kısa kararını aynı gün İstanbul’daki yargılamayı yapan iki mahkemeye gönderdi. Hükümeti ‘dinlediler’ AYM’nin daha önce Ergenekon, As keri Casusluk ve Balyoz gibi davalar da verdiği kararlar jet hızıyla uygulan mış ve tutuklular tahliye edilmişti. Al pay ve Altan’ın da tahliye edileceğine kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak bek lenen olmadı. İstanbul 13. ve 26. Ağır Ceza Mahkemeleri, gerekçeli kara rın Resmi Gazete’de yayımlanmadığı nı belirterek tahliye taleplerini reddet ti. Mahkemeler bu hamleyle zaman ka zanırken önce Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ AYM’yi hedef alan bir açıkla ma yaptı. Ardından da Başbakan Bina li Yıldırım verilecek kararın “FETÖ ile mücadeleyi zaafa uğratmaması gerek tiğini” belirtti. AYM’ye ağır suçlama Siyasetin konuşmasının ardından akşam saatlerinde toplanan iki mah keme, tahliye taleplerini ikince kez reddetti. İstanbul 13. Ağır Ceza Mah kemesi, AYM’yi “yetki gaspı yapmak la” suçladı ve karar verilmesine yer olmadığına hükmetti. Önceki gün de Cumhuriyet davasına bakan İstan bul 27. Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklu Akın Atalay, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’ın tahliye talebini reddetti. Ana yasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı nı cuma günü Resmi Gazete’de yayım ladı. Mahkemelerin bahanesi kalmadı. Buna karşılık 26. Ağır Ceza Mahkeme si, Altan’ın tahliye talebini 3. kez red detti. Mahkeme, kendisinden üst ko numda olan ve kararı bağlayıcı olan AYM’nin kararını tanımadı. Bireysel başvuru tıkandı 10 günlük sürecin sonunda mahke melerin ihlal kararını uygulamaması nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne ana yasa ile verilen “bireysel başvuru yet kisi” etkisiz hale geldi. Direnme, özel likle bundan sonra çıkacak hak ihlal lerinin uygulanmaması yönünde diğer mahkemelere cesaret verdi. Anayasa ya göre, Anayasa Mahkemesi karar ları kesin olarak yasama, yürütmenin yanı sıra bizzat mahkemeleri de bağ lıyor. Anayasa Mahkemesi’nin Kuru luşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesindeki “Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahke me, Anayasa Mahkemesi’nin ihlal ka rarında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkün se dosya üzerinden karar verir” hük mü de mahkemeler açısından geçer li. Ancak mahkemelerin, anayasayı ve bu yasa maddesini yok sayma sıyla, hak ihlali olaylarında AYM etkili bir iç hukuk yolu olmaktan çıktı. Anayasaya göre kararları bağlayıcı olan AYM’nin yok sa yılmasıyla “adalet sistemi” ters yüz oldu. Alt mahkemenin, yük sek mahkemeyi tanıma dığı bir adalet düzeni oluştu. l ANKARA Mahkemelerin, kararları bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesi’ni tanımaması yargı sistemini altüst etti. AYM etkili bir iç hukuk yolu olmaktan çıktı. Yurttaşlara AİHM’ye direkt başvuru yolu açıldı HSK DE MAHKEMELERİ GÖRMEZDEN GELDİ AYM’nin kararlarına uymayan yerel mahkemelere karşı hiçbir girişimde bulunmaması ise yargıda oluşan kaosun artmasına yol açtı. Yüksek mahkemenin, kararlarını yerine getirmeyen hâkimler hakkında HSK’ye suç duyurusunda bulunma hakkı vardı. Ancak mahkeme, bu yolu denemeyerek, pasif bir konuma çekildi. HSK’nin ise yargıya güveni zedeleyen bu krizde resen inceleme başlatmayarak, tutumu nu retçi hâkimlerden yana kullandı. Altan ve Alpay’ın avukatlarının yaptığı şikâyet, HSK tarafından hemen gündeme alınmayarak, binlerce dosya arasına konuldu. Oysa aynı HSK, tutuklu gazetecileri tahliye eden İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nin heyetini ve savcısını resen toplanarak görevden almıştı. HSK; Alpay ve Altan kararında AYM’yi yok sayan mahkemeler içinse hiçbir işlem yapmadı. Suç duyuru suna, normal şikâyet prosedürleri uygulandı. HSK’de hâkim ve savcılarla ilgili şuana kadar on binin üzerinde şikayet dosyası var. HSK’nin bu nedenle bu şikâyeti gündeme alması uzun zaman alacak. AYM’nin devre dışı kalmasıyla artık hak ihlallerinde son kapı AİHM kaldı. AİHM’nin tutuklu gazetecilerle ilgili önümüzdeki haftalarda vereceği kararın da mahkemeler tarafından uygulanıp uygulanmayacağı bilinmiyor. CUMHURİYET DAVASINDA KOPYALA YAPIŞTIR KARAR Reddi hâkim talebi reddedildi CANAN COŞKUN Gazetemizin yayın politikasının suçlama konusu yapıldığı dava kapsamında savunma hakkı kısıtlanan tutuklu yazar ve yöneticilerimizin reddi hâkim talebi reddedildi. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 25 Aralık 2016 tarihli 5. duruşmasında, mahkeme başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, tutuklu muhabirimiz Ahmet Şık’ın konuşmasını “siyasi” bularak önce engellemiş, ardından da Şık’ı salondan çıkarmıştı. Duruşmanın ikinci yarısında avukatı Fikret İlkiz, Şık’ın salona getirilmesini talep etmişti. Dağ, talebi, “Siyasal temel oluşturan sözlerin yargılamanın düzenini, disiplinini bozacağı anlaşılmıştır” diyerek reddetmişti. Bunun üzerine dava avukatlarından Bahri Belen, Şık’ın sözlerinin kesilmesinin yargılama kapsamında bundan sonra savunma yaparken kullanılan sözlerin kısıtlanacağı tehdidini akıllara getireceğini vurgulayarak, tüm Cumhuriyet davası tutukluları adına tarafsızlığını yitirdiği şüphesi oluşan mahkeme heyetinin reddini talep etmişti. Reddi hâkim talebini değerlendiren İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi, önce savcıdan talep ile ilgili mütalaa Akın Atalay sını sordu. Savcı da, “Duruşmanın düzeni ve güvenliği hususunda ayrıca savunma alma ve tanık dinleme durumları sırası zamanlaması, süresi duruşmayı yöneten mahkeme başkanın inisiyatifinde bir husustur. Kaldı ki bu hususta duruşmada yapılan uygulamanın hâkimin reddini gerektiren bir durum olmadığından hakimin ret sebebinin iadesinde usulsüzlük bulunmadığından itirazın reddi mütalaa olunur” şeklindeki görüşünü bildirdi. Mahkeme heyeti de, 18 Ocak 2018 tarihli kararında bu cümleyi yazım yanlışlıkları ile birlikte kopyalayarak hâkimin reddi talebini reddetti. Aynı mahkeme gazetemizin internet sitesi Cumhuriyet.com.tr’nin yayın yönetmeni Oğuz Güven’i de 55 saniye içinde silinerek düzeltilen bir anons tweeti ne deniyle FETÖ propagandası ve PKK’nin açıklamalarını yayınlamak suçlamasıyla toplamda 3 yıl 1 ay hapis cezasına mahkum etmişti. Murat Sabuncu SİLİVRİ’YE DE RET İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Aralık 2017 tarihli duruşmada, “yargılamanın düzeni, seyirci müdahalesi ve sayı çokluğu” gibi gerekçelerle güvenlik ve düzen konusunda değerlendirme yaptığını belirterek, 9 Mart’ta yapılacak 6. duruşmanın Silivri’de görülmesine hükmetmişti. Gazetemiz avukatları hem bu karara hem de tutukluluğun devamına yönelik karara itirazda bulunmuşlardı. Bu talepleri de değerlendiren üst mahkeme, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin bulunduğunu savunarak tutuklama nedenlerinde değişiklik olmadığını öne sürdü. Yargılamayı yapan mahkemenin kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunan mahkeme, her iki itirazı da reddet ti. Mahkeme, duruşmanın Silivri’de görülecek olmasına karşı yapılan itirazın reddine gerekçe göstermedi. Ahmet Şık Kararı ver üyeliği kapYARGITAY VE DANIŞTAY’DA AÇILAN YENİ KADROLARIN AMACI BELLİ OLDU ALİCAN ULUDAĞ Resmi Gazete’de 24 Aralık 2017 tarihinde yayımlanan 696 sayılı KHK ile Yargıtay’ın üye sayısı 100, Danıştay’ınki ise 16 arttırıldı. KHK’de, yeni üyelerin atamasının en geç altı ay içinde HSK Genel Kurulu’nun yapacağı seçimle belirlenmesi öngörüldü. Yargıtay ve Danıştay üyesi seçilmek için 17 yıllık kıdem şartı da kaldırıldı. Ayrıca Danıştay ve Yargıtay üyeleri, emeklileri ve ailelerinin sağlık giderleri, TBMM üyelerinin tabi oldukları hü kümler ve esaslar çerçevesinde yüksek mahkemenin bütçesinden ödenmesi kuralı getirildi. Yeni üye seçimine gerekçe olarak, yüksek yargının artan iş yükü gösterildi. Oysa istinaf mahkemelerinin 2016 yılında yürürlüğe girmesiyle Yargıtay ve Danıştay’ın iş yükü azalmıştı. Üye takviyesi yapmasının arkasında “milliyetçi ve sosyal demokrat üyelerin” Yargıtay’daki ittifakına karşı iktidar yanlısı üye sayısını arttırmak olduğu basına yansıdı. Gerçeği; ödül kadrosu Ancak yüksek yargı ve adliye kulislerinde, Yargıtay ve Danıştay’ın üye sayısının yeniden arttırılmasıyla dikkat çekici yorumlar yapılıyor. Cumhuriyet’in de yargının önemli isimlerinden teyit ettiği kulislere göre, iktidarın yeni üye atamasının altında “ödül” mantığı yatıyor. İktidarın, ağır ceza mahkemeleri ile başsavcılıklarda “FETÖ ile müca delede” görev alan hâkim ve savcıları, Yargıtay ve Danıştay’a taşıyarak ödüllendireceği belirtildi. Bu konuda, yargıda konuşulanlar şöyle: “Mahkeme ve başsavcılıklarda FETÖ ile etkin mücadelede görev alan hâkim ve savcılar var. KHK ile getirilen düzenleme kapsamında, bu isimlerin birçoğu Yargıtay ve Danıştay üyesi yapılacak. Böylece bunlar bir nevi koruma altına alınacak. Atama için 6 aylık süre getirildi. Eğer atamalar hemen yapılsa, darbe davalarına bakan başkanların değişmesi nedeniyle yargılamalar zaafiyete uğrayacak, FETÖ ile mücadele zarar görecekti. Bu nedenle atamalar, bu sürenin sonunda haziran ayında yapılacak. Böylece devam eden davaların önemli bir bölümü karara bağlanacak. Atama bekleyen heyetler de davaları bitirmek için özel çaba harcayacak. Davasını bitiren mahkeme üyeleri ve savcılar Yargıtay’a atanabilecek.” l ANKARA PRof. dr. SAMİ SELÇUK Yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru üzerine belirlediği “HUKUKU İHLAL” kararının yayımlanması üzerine yapılan başvuruyu iki sakat gerekçeyle reddetmiştir: Birincisi, Anayasa Mahkemesi’nin inceleme sınırlarını aşması. İlk mahkemenin bütün yargıçları bu kanıda olsalar ve gerekçeleri hukuksal açıdan yerinde bulunsa bile ilk mahkeme, bu gerekçeye dayanarak denetim yargılaması yapan bir yargı organının kararına karşı çıkamaz ve denetim yargılamasının kararını uygulamadan alıkoyamaz. Zira böylesine bir iç çelişkiye ve kargaşaya bir bütün olana hukuk düzeni izin veremez. İlk mahkeme yargıçları ya da başka hukuk Bağışlanamaz bir yorum yanılgısı çular elbette bu görüşlerini bir bilimsel yazıda dile getirebilirler, ancak yargı kararında böyle bir gerekçeye dayanarak karar veremezler. Böyle bir işlem, yasaları uygulamakla görevli yargıçların kararlarında uyguladığı yasayı eleştirmesi gibidir ve yetki aşımı (excès de pouvoir) ile sakattır (Jacques Boré, La cassation pénale, Paris, 1985, n. 2180, 2181). Yerel mahkemenin ikinci gerekçesi ise daha da vahimdir. Mahkeme “esastan inceleme yapan temyiz merci kararına dahi direnme hakkı olduğu…” nedenine dayanmaktadır. İlkin Yargıtay’ın temyiz incelemesi maddi olgularla ilgili değil, salt hukuka aykırılıklarla sınırlıdır. Bu bir. İkincisi de hemen belirtelim ki, dünyada hiçbir hukuk sisteminde denetim yargılaması sonucu verilen karara karşı “direnme yetkisi” hiçbir mahkemeye tanınmamıştır. Türk yargılama hukukunda bütün dünyaya inat ve istisnai nitelikte olan bu “direnme yetkisi” (Ceza Yargılaması Yasası, m. 307/3), 1927 yılından bu yana yalnızca Türkiye’de vardır. Bu nedenle Merhum Kunter’in deyişiyle bir “Türk türü direnme yetkisi”dir; bu yüzden de çok çok İSTİSNAİ niteliktedir. Bireysel başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi’nin kararına karşı istisnai nitelikteki direnme yetkisi hiçbir mahkemeye yasalarda tanınmış değildir. Durum budur. Hu kuk fakültelerinin birinci sınıfında hukukta yorum konusu işlenirken Roma hukukundan bu yana iki bin yıldır geçerli olan önemli bir ilke dile getirilir. O da şudur: “İstisnai/ayrıksı hükümler, dar yorumlanır” (exceptiones sunt strictissimae interpretationis ya da exceptio est stirctissima interpretationis). İlk mahkemenin istisnanın temel/ana kuralı sınırlayan kural olduğunu göz ardı etmesi ve “esastan inceleme yapan temyiz merci kararına dahi direnme hakkı olduğu…” gibi çarpık bir gerekçeye dayanması bağışlanamaz bir yorum yanılgısıdır. Böyle bir yaklaşım istisnayı genel kurala dönüştürür. Nitekim olayda yerel mahkeme istisnayı kurallaştırmıştır. Özetle ilk mahkemenin kararı sakattır. Anayasa Mahkemesi’nin kararı hemen yerine getirilmelidir. Afrin aforizmaları Devlete biraz akıl lazım. Yok, şaka falan yapmıyorum. Belki sürekli çay içmekten, sadece erkek erkeğe ortamlarda takılıyor olmaktan ya da ömrünü lojmanlarda, makam odalarında geçirmiş olmaktan kaynaklanıyordur... Ama ciddi bir körlük var. Söz ettiğim insan hakları, vicdan, demokrasi gibi konular değil. Onları bu yazıda geçiyorum. Söz ettiğim, düpedüz çıkarlar. Türkiye’nin uzun ve kısa vadeli çıkarları... Önce şunu hatırlatayım. Ben hiçbir zaman Suriye’deki tüm faturayı Ankara’ya kesenlerden olmadım. ABD’nin, Rusya’nın, Esad rejiminin her türlü günahı işlediği bir ortamda, Suriye’deki bütün arızaları Ankara’ya yüklemeye niyetli değilim. Suriye’de herkes açgözlü davrandı, herkes hata yaptı, Türkiye de... Ama gelinen noktada tam bir akıl tutulması yaşanıyor. Afrin meselesinin bizi neden felakete sürükleyeceğini, savaşın neden yol olmadığını kısaca anlatayım: HATA 1: Sadece “Esad’ı devirmek” üzerine kurulu Suriye politikamız, sadece “Kürt’ü dövmek” şeklinde revize edildi. Böyle vizyon olmaz kardeşim! Nüfusunun neredeyse beşte biri Kürt olan bir ülkenin, tek rasyonel politikası, kendi coğrafyasındaki Kürtlerin “hamisi” olmaktır. Çözüm sürecinin temel mantığı da buydu. Bu yüzden PYD lideri Salih Müslüm üst üste burada ağırlandı, bu yüzden Kobani’ye peşmerge geçişine izin verildi. Abdullah Öcalan’la İmralı’da yapılan görüşmelerde de uzun uzadıya Suriye konuşuldu. Diyeceğim, şimdi Afrin’i aldın, ezdin, geçtin. Sonra ne olacak? Ne kadar tutacaksın? Halen YPG kontrolündeki 78 bin metrekarenin kalan bölümü ne olacak? Kendi ülkendeki Kürtlere verdiğin mesaj, kaybettiğin oy, kopardığın bağlara değecek mi? Afrin’e hâkim olunca bölgedeki Kürt realitesini tersine çevirmiş mi olacaksın, yoksa bütün dünyayı Kürt davasının arkasında durmaya mı iteklemiş olacaksın? HATA 2: Rusya’ya tamamen teslim olmak. Tarihte Rus İmparatorluğu’yla 11 savaş yaptık, tümünü kaybettik. Haliyle bugün ilişkilerin iyi olması, iyi. Ama Rusya’ya bu ölçüde tabi olmak, uçak uçurmak için bile Putin’i ikna etmek zorunda kalmak, Türkiye için acıklı bir durum. Bir NATO ülkesiyken, global ekonomiyle bu ölçüde entegreyken, Moskova ilelebet arkanda duracak sanıp tüm dünyaya yaylım ateşi açmak da, ayrı bir saçmalık. HATA 3: Amerika’yla didişme. Yahu “denge” diye bir şey vardır. Aşırı sevmek ve aşırı dövmek arasında yok mu bunun oluru? Trump’ın bir oportünist olduğunu, Trump politikalarının asla Ankara’nın hayallerindeki gibi gitmeyeceğini görmek için, kâhin olmaya gerek yoktu. Ankara’nın en büyük hatası, ABD’yle ilişkiyi yönetememek, Suriye konusunda Washington’la işlevsel bir ortaklık kuramamak, Rakka meselesinde ayak sürüyerek Trump yönetimini YPG’ye mecbur etmek oldu. En temel tezime dönmek istiyorum. Bölgemizdeki Kürtlerle ilişki biçimi, bu olamaz. Bu devlet, PKK’yle çok kapsamlı bir çözüm süreci götürdü. Derin temaslar oldu. Suriye masaya yatırıldı. Oradan devam etseydik, bugün Gaziantepli işadamları Kobani’de dev tesis yapıyor, Hataylı Afrin’de market kuruyor, Tel Abyad’da Türkiye’den gelen gazeteler okunuyor olacaktı. Türkiye oraların beşeri durumu, yönetim biçimi, hatta ekonomisinde en önemli aktör olacaktı. Türkiye, kendi coğrafyasındaki Kürtlerle genişlemiş olacaktı. Şimdi ise kendi coğrafyasındaki Kürtlerle savaşmak durumunda kalıyor. Böyle saçma vizyon olur mu? 19’uncu yüzyılda mı yaşıyoruz? Bambaşka bir dünya, taşların yeniden karıldığı bir konjonktür var. Hiç düşünmüyor musunuz geleceğin Türkiye’sine ne kadar zarar verdiğinizi? ABD’Lİ SENATÖRLERDEN MEKTUP ‘Türkiye’de LGBT hakları ihlal ediliyor’ ABD Kongresi’nin 34 üyesi ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’a gönderdikleri imzalı mektupta Türkiye’de LGBT hakları ihlallerine dikkat çekti. ABD Kongresi’nin New Yorklu Demokrat üyesi Sean Patrick Maloney ile Demokrat Parti New Jersey üyesi Frank Pallone önderliğindeki mektupta “Türkiye’de LGBT bireyler yıllardır korku içinde yaşıyorlar. Bunun sonucunda dahil olma ve seslerini duyurma fırsatı tanınmadı. Bu uluslararası ortaklarımız olan milletlerden tolerans gösteremeyeceğimiz temel insan hakları ihlalleri” ifadeleri kullanıldı. “Erdoğan rejimi insan haklarını tehdit ederken sessiz kalınamayacağı, Erdoğan’ın azınlıklar, LGBT bireyler ve kadınlar için en temel hakları sağlamadığı” vurgulanan mektupta, “güvenlik gerekçeleriyle” Taksim’de iptal edilen Onur Yürüyüşleri’ne de dikkat çekildi. Tillerson’dan “Türkiye’deki ihlaller ile ilgili konuşması” talep edildi. l Dış Haberler C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle