23 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 10 Eylül 2017 EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN haber 11 Yıkımın Hakkâri’nin Yüksekova ilçesi, düzenlenen operasyonların ardından savaştan çıkmış gibi bir görüntü sergiliyor. İlçede, gölgesindeharabe haline gelen binaların yıkımı devam ediyor. Yüksekova’da neredeyse bütün binalar delik deşik. Operasyonların ardından ilçede ayakta kalabilen az sayıda bina da yıkılmayı bekliyor Yüksekova’ya en son 2013 yılının Ağustos ayında bir düğüne gitmiştim. Sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği günlerde gördüğüm fotoğraflar Yüksekova’nın içler acısı halini her ne kadar gözler önüne serse de içim deki merak duygusu dinmek bilmiyordu. Geçen perşembe gü nü Yüksekova’ya doğ ru yola koyuldum. İl SEYHAN AVŞAR çe merkezine varır varmaz dikkatimi çe ken tek şey, zırhlı araçlar ve polisler oluyor. Yıllar ön ce de Yüksekova’da polis ve Mobe se kameralarının çok olması dikka timi çekmişti ama artık nereye bak sanız polis araçları ve polis memur ları görüyorsunuz. Çarşıdaki yurttaşlarla ve esnaf ile sohbet etmeye başlıyorum. Yurttaş lar dertli... Polisin durmadan trafik cezası yazdığını iddia ediyorlar. Hep si aynı şeyi şöylüyor: Bıktık. Esnaf ise Yüksekova’nın il yapılacağı yö nündeki söylemler nedeniyle umut lu... “Burda çatışmalar yaşanırken, merkezde yaşayanlar bizlere hiç sa hip çıkmadı. Şimdi gelip burdan dükkân almaya çalışıyorlar. Hiç sa tar mıyız?” diyorlar. İlk durağımı 2013’te gittiğim dü ğünün yapıldığı Cumhuriyet Mahal lesi olarak belirleyip, bir araçla hareket ediyoruz. Yol boyunca delik deşik olmuş, boş evler dikkatimi çekiyor. Hepsinin üzerinde kırmızı boya ile kocaman “mahkemeliktir” yazıyor. Şoför yolu işaret ederek “İşte burda hendekler açıldı. Bu hendeklerin altında sahipsiz cenazeler var” diyor. İçimi ürperti sarıyor. Cenazeleri düşünürken şoför bir anda “Gelmek istediğiniz yer işte burası geldik” deyince şok geçiriyorum... Moloz yığınlarıyla dolu boş bir arazideyim. Koskoca mahallede sadece iki ev kalmış. Bir de düğünlerine konuk olduğum aileye ait elma ağacı. Kalan iki ev yeni onarılmış. Çaldığım kapıları açan teyzeler keder ve gözyaşıyla anlatıyor: “Komşularımız göçüp, gitti. Evimizi tamir ettik. Ancak cenazemiz çıkar bu mahalleden” diyorlar. Mahalleden ayrılınca yol boyunca su taşıyan kadınlara rastlıyorum. Mahalleye günde birkaç saat su verildiğini öğreniyoruz. Askerin sitemi Yüksekova’dan ayrılırken üç farklı arama noktasından geçiyoruz. Kimliklerimizi toplayan bir er, gazeteci olduğumu öğrenince sitem ediyor. “Bizler burda ölümle burun burunayız. Televizyonlar, ‘Vuruldu. Şehit oldu. Uğurlandı’ diyor. Hepsi 45 saniye sürüyor” diyor... l HAKKÂRİ Sur’da gergin bekleyiş sürüyor Diyarbakır’ın Sur ilçesinin büyük bölümünde devam eden yıkım çalışmaları genişliyor. Diyarbakır’ın sokağa çıkma yasağı süren 6 mahallesi ile kentsel dönüşüm çalışmaları kapsamında yıkımı planlanan Alipaşa ve Lalebey mahallelerine ek olarak kentte 2 mahallede daha yıkımın başlayacağı belirtildi. Resmi Gazete’de geçen 18 Ağustos’ta yayımlanan Bakanlar Kurulu kararında, kentin simge yerlerinden Fiskaya’daki Dicle ve Feriköşk mahalleleri Bakanlar Kurulu kararı ile afet riski bulunan bölge olarak ilan edildi. Kararın yürütmesi ise daha önce kayyım atanan Yenişehir Belediyesi’ne devredildi. Buna göre, Dicle ve Feritköşk’te yıkım çalışmalarının gelecek yılın başında başlayacağı öğrenildi. Çoğunlukla 1990’dan sonra boşaltılan köylerden gelenlerin oturduğu Dicle ve Feritköşk mahalleleri, kentin yoksul gruplarını oluşturuyor. Sur ilçesinin Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde kentsel dönüşüm projesi kapsamında başlayan yıkım, dün sessizlik içinde sürdü. Çalışmalara hız vermek için, önceki gün mahallenin sokak başlarına, takviye polis ekipleri, TOMA ve zırhlı araçlar gönderilmişti. Evlerin içinde eşyalar varsa da yıkımın süreceği açıklanmıştı. Kutlu Sokak’ta oturan Ayşe Dün’ün evi, içindeki eşyalar ile birlikte yıkılmış, ev sahibi Ayşe Dün ve oğlu Sadık Dün yıkıma karşı çıkınca mahallede gerilim yaşanmıştı. Polisin havaya ateş açtığı olayda, Sadık Dün, Okan Barutçuoğlu ile ismi öğrenilemeyen bir kişi darp edilerek gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınan 3 kişi, serbest bırakıldı. Dün ise yıkım ekipleri, çalışmalarını mahallelinin sessiz bakışları altında ve polis desteği ile sürdürdü. Öte yandan, evlerinden hâlâ çıkmayan birkaç mahalleliye, dün de elektrik ve su verilmedi. İkameti orada olmayanların alınmadığı iki mahallenin etrafındaki polis bariyerleri ise dün de kaldırılmadı. l MAHMUT ORAL / DİYARBAKIR Cinsiyetçilik her yerde Öldürülen trans kadın Hande Kader adına cinsel kimliği nedeniyle ayrımcılığa maruz kalan öğrencilere burs verme projesi Boğaziçi Üniversitesi’nce reddedildi. Aileler rektörlüğe tepkili Daha 22 yaşındayken vahşice öldürülen trans kadın Hande Kader adına, cinsel kimliği nedeniyle ayrımcılığa maruz kalan öğrencilere burs verme projesi geçen günlerde Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’nce reddedildi. Aileler ise üzgün, yeniden çağrı yapıyorlar: “Çok güzel sembol olacaktı, trans çocuklara güç verecekti.” LİSTAG, ağırlıklı olarak lezbiyen, gay, biseksüel, trans, interseks bireylerin anne ve babalarından oluşan bir grup. 2008’den beri farkındalık yaratmak için çalışıyorlar. Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği’nden gönüllü psikiyatr ve psikologlarla her ayın ilk perşembe akşamı bir araya geliyorlar. Toplantılar, yalnızca ailesinde eşcinsel, biseksüel veya trans olduğunu öğrenen bireylere açık ve tamamen ücretsiz. Her gün 10.00 19.00 saatleri arasında telefonun ucunda bir annenin olduğu bir danışma hatları da var. Ya okul ya şiddet LİSTAG annelerinden Züleyha H., çocuğunun cinsel yönelimini üniversite eğitimine başlarken öğrenmiş. Yaşadığı şoku, LİSTAG’la tanışınca atlatmış. Çocuğu, küçük bir şehirde çok zor olacağı için üniversiteyi bırakmak zorunda kalmış. Züleyha anne, “Trans çocuklarımız, üniversite okumakta çok zorlanıyorlar, mezun olamayınca meslek sahibi olamıyorlar ve dolayısıyla iş bulamıyorlar, seks işçiliği yapmak zorunda kalan çok trans çocuğumuz var. Sonrası ölümle burun buruna bir hayat oluyor. Ne yazık ki Hande Kader acı örneklerden biri” diyor. LİSTAG gönüllüsü Günsel Dum da Hande Kader bursuna izin verilmemesi karşısında “Hande Kader çevirmen olmak istiyordu ama olamadı, başka çocuklar ideallerine ulaşabilsin diye bu burs çok önemliydi” diyerek üzüntüsünü dile getiriyor. Fatma annenin mirası yaşayacak Cumartesi Anneleri’nin 650. hafta eyleminde 37 yıl önce Bingöl’de evlerine yapılan baskında gözaltına alınan ve bir daha haber alınamayan Hüseyin Morsümbül’ün akıbeti soruldu. Eylemde HDP Milletvekili Hüda Kaya, kayıp yakınları ve çok sayıda yurttaş katıldı. Eylemde, gözaltında kaybedilen Hüse yin Morsümbül’ün geçen yıl hayatını kaybeden annesi Fatma Morsümbül’ün geçen yıl gönderdiği mesaj okundu. Fatma Morsümbül’ün mektubunda, “36 yıl önce oğlum Hüseyin, Kenan Evren cuntası tarafından gözaltında kaybedildi. Ellerini, kollarını bağladılar, ifadesini alıp beş dakikaya getireceğiz dediler. Bir daha görmedim... Oğlumu gözaltına alan o dönem Bingöl’de Durmuş Kıvrık’tı. Çok insanın canını yaktı. 36 yıldır oğlumu kaybedenlerin yargılanarak cezalandırılmalarını istiyorum” ifadeleri yer aldı. Eylemde konuşan Ali Ocak, “Fatma annenin bize bıraktığı çok büyük bir miras var o mirası bu meydanda her an yaşatacağız” dedi. ‘GELECEĞİ KADINLAR BELİRLEYECEK’ HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, HDP Kadın Meclisi Sözcüleri Besime Konca ile Dilan Dirayet Taşdemir, kadın kimliğine yönelik saldırıları ve kadın sorunları üzerine konuşmak üzere kadın gazetecilerle bir araya geldi. Beyoğlu Kaktüs Kahve’de yapılan toplantıda konuşan Kemalbay, kadınların bedeni, kim liği üzerinden saldırılara maruz kaldıklarını belirterek, “Sistemlerin kadınların bedeni, kimliği üzerinden kendilerini tanımlama, inşa etme, onların üzerine basarak yol almak gibi bir alışkanlıkları ve kolaycılıkları var. Bunun için de en çok kadınlar saldırı altında. Ne giydiğimizden, nasıl yaşadığımıza, nasıl çalıştığımıza kadar bü tün alanlarda bir saldırı altındayız. Eş genel başkanlarımıza, belediye eşbaşkanlarımıza, siyaset kurumumuza yapılan saldırının altında yatan bir sebep de kadınların eşit temsil mekanizmasına yönelik aldığı roldür. Çünkü kadınların siyasete eşit katılımı egemen sistemi en çok korkutan şey” diye konuştu. l İstanbul Cumhuriyet davası bitmeli Cumhuriyet gazetesi davası, temmuz ayında bıraktığımız yerden yarın Silivri’de devam edecek. Bu dava, bu dönemin sembol davası. Kendimi tekrarlamak pahasına söylüyorum; 12 Eylül döneminin sembolü Barış Derneği ve DİSK davaları, 90’lı yıllarda sistemsel çöküşün sembolü “Manisalı Gençler” diye bilinen işkence davası ve 2010 sonrasında Türkiye’nin AB reform sürecinden yavaş yavaş İslamcı bir otoriterliğe sürüklenmesinin şifresi, Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarında gizliydi... Tarihçiler, muhtemelen ileride bu davaları, “rejimi korumak” bahanesiyle devlet aygıtı eliyle demokrasiyi yok etme girişimi olarak tanımlayacaklardır. Cumhuriyet davası da, bu dönemin sembol davası olarak, Türkiye’deki kurumsal iflas ve yargı sorununun en somut ve aynı zamanda en absürt örneği olarak tarihin sayfalarına geçecek. Temmuz sonundaki duruşmada, akıldışı ve inandırıcılığı olmayan iddialara muhatap olan Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinden 7’si, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Malum, Güray Öz’ün öğlen yemek ısmarlamak için aradığı pideci, Akın Atalay’ın 7 yıl önce evinin parkelerini yaptırdığı parkeci, Hakan Kara’nın Bodrum’da tatile gitmek için aradığı turizm şirketi “FETÖ’yle temas” sayılmış, pideci, parkeci ve turizmciyle yapılan bu görüşmeler Türkiye’nin değerli aydınlarını aylarca cezaevinde tutmak için yeterli bulunmuştu. Bence Türkiye artık böyle iddianamelerle iç ve dış kamuoyunca kendini yeterince utandıracak bir performans sergiledi. O yüzden, bir an önce bu saçmalığın bitmesini diliyorum. Pazartesi günü Silivri’de yeniden başlayacak olan duruşmada, halen tutuklu durumda olan diğer Cumhuriyet çalışanlarının serbest kalması, Türkiye için hayırlı olacak tek senaryodur. O zaman ismen zikredelim: Kadri Gürsel, Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık ve Emre İper, ne FETÖ’cü, ne PKK’li, ne de darbeci olmadıklarına göre, bir an önce özgürlüklerine kavuşmalılar. Tabii hayata bizim durduğumuz yerden bakmayan insanlar da var. Her Allah’ın günü yataktan kalkıp “Vay bütün dünya Türkiye’yi yıkmaya çalışıyor. Nöbetçiler, atın herkesi cezaevine!” diye yazılar yazan, kitaplar okuyan, iddianameler düzenleyen ve sahiden de buna inanan insanlar da var. İşte son süreçte Türkiye’de gazetecilik yapmak, doğruları söylemek, bu yüzden çok zor. Karşınızdaki tek kitle, sizin gibi demokrasiyi önemseyen, çoğulculuğa ve ifade özgürlüğüne inanan, tarih bilen ve bu yüzden de Türkiye’deki duruma hayıflanan kitle değil. Dünyayı pek tanımayan, komplo teorileriyle yoğrulan, bunların yarattığı bir öfkeyle her türlü baskıyı meşru bulan bir kesim de var. Siz Fransızca, onlar Çince konuşuyor; demokrasi de aradaki tercümede kaybolup gidiyor. Tane tane konuşsanız bile, o kadar farklı dünyalardan geliyorlar ki, anlaşabilmek mümkün değil. Peki, o zaman ne yapacağız? Ne yapabiliriz? Türkiye’ye daha fazla zarar vermelerini ve tarihsel hatalar yaptırmalarını önlemek için tane tane konuşmaya, anlatmaya devam edeceğiz. Bu yazıyı da öyle bir çaba olarak görün... HÂkim: su o kadar bulanık ki... ‘Erdoğan’ı koruyan polisler FETÖ tutuklusu’ Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Marmaris’te kaldığı otele 15 Temmuz darbe girişimi gecesi saldırı düzenleyen askerlerin yargılandığı davada sanıklarla mahkeme başkanı arasında ilginç bir diyalog yaşandı. Tutuklu sanıklardan eski binbaşı Şükrü Seymen’in savunması esnasında polislerin helikopteri düşürmek için ateş ettiğini söylemesi üzerine araya giren mahkeme başkanı Emirşah Baştoğ, “Helikopterden sivil halka nasıl ateş edildiği ortadadır. Polislerin hangi psikoloji ile davrandığını bilemeyiz. Ayrıca sizinle çatışmaya giren polislerin bir kısmı da FETÖ’den tutuklandı. Su o kadar bulanık ki” ifadelerini kullanması dikkat çekti. l DHA MİLLİ GAZETE HEDEF GÖSTERDİ Trabzon’da yapılacak yoga festivali iptal edildi Trabzon’da 1419 Eylül tarihleri arasında düzenlenmesi planlanan Uluslararası Yoga Festivali’nin iptal edildiği açıklandı. İptal kararının, önceki gün Milli Gazete’nin ‘Yogartık’ manşetinden sonra alınması dikkat çekti. Milli Gazete, yoga ile Myanmar’da hükümetin Rohingyalı azınlığa yönelik şiddet politikaları arasında bağlantı kurmaya çalışmış, Myanmar nüfusunun çoğunluğunun Budist olduğunu ileri sürmüştü. Gazetenin “fesat yayan festival” dediği, Kültür Bakanlığı, Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası ile Arap Turizm Örgütü destekli festival, kısa bir açıklamayla iptal edildi. l AHMET ŞEFİK/TRABZON C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle