Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pazar 29 Ekim 2017 TASARIM: EMİNE BİLGET yorum 27 Berfo Ana’yı da mı unuttunuz? Bugün oldukça sert bir yazı okuyacaksınız. Ne yapalım ki, bu satırların yazarının kulakları reel politika ya da zamanın ruhu gibi palavralara fazlasıyla kapalı. Siz bu reel politikayla oyalanabilirsiniz ama ben canınızı biraz sıkacağım. Birincisi, gerçekten hüngür hüngür ağladım. Neden mi? Dünyanın en komünist, en romantik, en mücadeleci şairi, benim şairim Nâzım Hikmet’in adını taşıyan bir merkezde yılların aşırı milliyetçisi, bakanlık yaptığı dönemde yüzlerce faili meçhul cinayetin altında imzası bulunan Meral Akşener; yeni partisinin kuruluş toplantısını yaptı. Bu nasıl bir iş? İyi ki, Nâzım Hikmet’in mezarı Türkiye’ye getirilmiyor. Çünkü reel politika ya da parasını bastırıp almalar nedeniyle, mezarını bir siyasi rant ortamına çevirirdik. Devam edelim, pek çok aydın birdenbire Meral Akşener’in adı İyi olan partisini övmeye, bir kısmı da hemen yönetim kadrolarında boy göstermeye başladı. Arkadaşlar, bir halk balık hafızalı olabilir ama aydınlarının balık hafızalı olma hakkı yoktur. 33 yıl yaz kış dinlemeden her cumartesi günü, Galatasaray Lisesi’nin önünde oğlu Cemil Kırbayır’ın kemiklerini arayan Berfo Ana’yı da mı unuttunuz? İyilik öyle gökten zembille inmez. Geçmiş temizlenmeden, taraflar karşılıklı birbirlerini affetmeden iyilik rüzgârını estiremezsin! Burada bir anımı anlatmama izin verin. Devrimin 11. yılında davetli olarak İran’a gitmişim. Tahran Üniversitesi’nde Alman dilleri ve Brecht üstüne ders veren bir tiyatro adamı şöyle söyledi: “Devrim öyle sihirli bir sözcük ki, o günlerde Hindistan’da tiyatro eğitimi alıyordum, ülkede devrim oluyor diye duyunca sınırı resmen yürüyerek geçip İran’a girdim. İnanılmaz bir heyecan ve coşku vardı. Ülkedeki komünist partisi, ki çok kuvvetliydi ve yürütücü güçtü, evet komünist partisi ulema takımının desteğini kabul etti. Her şey bir an önce olsun istiyorduk. Ama bu ülkede iki yüz yıldır süren ulema saltanatını hafife almışız. Bir gece vakti, binlerce insanı toplayıp idam ettiler.” Bu anımı özellikle anlattım. Solcular özünde fazlasıyla naif ve romantik olduklarından onlara her kucak açanı, kendilerinden kabul etmek gibi kötü bir huyları vardır. Neden İyi Parti iyi olsun ki? Meral Akşener kimlerle nasıl yüzleşti ki, şimdi tüm kirlerinden arınmış gibi bazı solcular için umut oluyor. Arjantin cuntalardan çok çekmiş bir ülkedir. Ve kayıp çocuklarını arayan analar ilk kez orada Mayo Meydanı’nda toplandılar ve bu yıllarca sürdü, halen de sürüyor. Bazen bu toplantılara, o anaların, kız kardeşlerin oğullarına, kardeşlerine işkence yapmış kişiler geliyor. Sorumlu olanlar sırayla konuşuyorlar, işkenceci de konuşup özür diliyor. Bir belgeselde izledim, işkenceci o kadar içten ağlıyordu ki, oğlu işkencede öldürülen ana ona sarılıp teselli ediyordu. Toplum iyiliğe böyle yüzleşmelerle ulaşır. Yoksa ben iyiyim demekle iyilik olmuyor. Bu arada bu kadar çaresizlik neden? Denize düşmüş de yılana sarılır gibiyiz. Bu kadar mı geçmişimizi unuttuk. İnsanlar bunun için mi öldüler? Bize ne oluyor? Birisi anlatsın... Ayrıca, şişirilen bu yeni parti AKP’den oy filan çalamaz. Çünkü insanlar gerçeği varken, kötü taklitlerini almazlar. Bu arada kerhen Ekmeleddin’e oy veren CHP’liler kendilerini gene bir oyunun içinde bulabilirler. 29 EKİM 2017 SAYI: 33625 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05:57 05:41 06:03 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:24 12:55 15:44 07:07 12:39 15:31 07:27 13:02 15:56 Akşam 18:13 18:00 18:25 Yatsı 19:34 19:19 19:42 Gelmiş geçmiş en büyük tiyatro yazarı William Shakespeare, Venedik Taciri’nin bir sahnesinde oyuncunun ağzından şöyle seslenir seyircilere: “Dünyayı olduğu gibi, yani herkesin kendi payına düşen rolü oynaması gereken bir tiyatro kabul ediyorum!” Henri Bataille ise tiyatroyu sanat felsefesi olarak estetik ölçülere göre tanımlamış ve bence şahane bir laf etmiştir: “Seyretmek ressamlıktır. Acı çekmek, şairlik. Plastikle ru hun birliğinden en mükemmel canlı sanat doğar ki, buna da tiyatro denir!” Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin sanat eğitimine verdiği desteğin başarılı bir sonucu olarak kurum sallaşan Devlet Tiyatroları, 1940’lardan beri dünya çapında tiyatrocular tarafından yönetildi ve dünya çapında tiyat rocular yetiştirdi. Baykal Saran işte bu bü yüklerden biri, yeteneği henüz 19 yaşındayken Muhsin Er tuğrul tarafından desteklenip yıldızlaşan, unutulmaz bir isim. Tiyatroya doğduğu 1956’dan, dünyaya veda ettiği 2006 yılına kadar yerli ve yabancı onlarca önemli eserde başrol oynayan, bazılarında da rejisörlük yapan Baykal Saran Baykal Saran; bir ara Ankara Devlet Tiyatrosu’nu da yönetti. HHH Tiyatro, tutku olduğunca dostluk sanatıdır. DT, Baykal Saran’ı unutmadı. Tiyatro sanatını hem yıldız bir oyuncu, oyun kurucu ve akademisyen olarak “Trajedi dinlendirir, çünkü bilirsiniz ki umut, o pis umut yoktur sonunda.” JEAN ANOUILH (Antigone) Hayatımız tiyatro! sürdüren Lemi Bilgin, o zamanlar Devlet Tiyatroları Genel Müdürü’ydü. 2007 yılında toplanan DT sanat ve yönetim kurulu, her yıl bir sanatçıya Baykal Saran Tiyatro Ödülü verilmesini karara bağladı. DT genel müdürlüğünde çok başarılı Lemi Bilgin, tabii ki AKP iktidarıyla anlaşamıyordu. 2014 yılında Ömer Çelik tarafından görevinden alındı. Ama Baykal Saran Tiyatro Ödülü, yetenekli sanatçıları takdirle desteklemeye devam ediyor. Bu yıl 11.’si verilen ödüle, geçen sezon DT’nin sahnelediği, aziz dostum Roland Topor’un yazdığı ve benim Türkçeye çevirdiğim “Joko’nun Doğum Günü” adlı oyunda Wanda rolünü üstlenen genç sanatçı Zeynep Ekin Öner layık görüldü. Oyunun çevirmeni olarak Akün Tiyatrosu’ndaki törene katıldım. Oyunu, Cumhurbaşkanım Ahmet Necdet Sezer ve hayran olduğum eşi Semra Hanım’la birlikte izledik, sonrasında bol bol sohbet ettik, hasret giderdik. Serap Sağlar, Lemi Bilgin ve daha nice bildiğim ya da yeni tanıdığım tiyatro sanatçısıyla rüya gibi bir gece geçirdim. Mutluyum. HHH Uzun yıllardır, Türkiye’de her alan ve anlamda yaşanan pespayeliğin kültür yoksulluğu ve sanat yoksunluğundan kaynaklandığını; toplumda dindarlık arttıkça genelleşen bir zevksizliğin, dokunduğu her şeyi çirkinleştirmekle kalmayıp sonuçta ahlak, vicdan, insaf gibi insani değerleri de yok ettiğini düşünüyorum... Cehaleti eğitim eliyle yayarak oylarını korumayı ve arttırmayı amaçlayacak kadar yozlaşan muktedirler, bugünlerde kendi kültürlerini yaratamadıklarından endişeli, laik kesim dışında sanatçı yetişmediğinden şikâyetçi. Sanat, özgür ortamda yetişen ve estetik felsefeyle sulanan yaratıcılık yeteneğidir. Özgürlüğü din dogmalarıyla bağlayıp plastik sanatlardan yoğurt kabını, estetikten ise erkeği de kadını gibi yüz çektirip silikon dolgu yaptırmayı anlayan bu zevata sormak isterim: Hanginiz hayatında bir kez tiyatroya, dünya çapında bir resim ya da heykel sergisine gitti? Hanginiz şeyh şıh mıh faraziyeleri ve helal (!) cinsellik rehberleri dışında bir dünya klasiği okudu? Felsefeyi lise, ifade özgürlüğünü tüm ülke müfredatından kaldıran siz değil misiniz? Tabii ki ne gerçek sanatçı yetiştirebilecek, ne de alay konusu olmayan bir kültür yaratabileceksiniz, boşuna debelenmeyin! İyiye de gider şekerim! Bugün en büyük gün. Kutlu olsun. Cumhuriyet Bayramı’nda doğmak büyük şans, büyük ayrıcalık. Resmi kayıtlara göre bugün doğup da “Cumhur” adı verilen 61 bin 704 yurttaşımız var. 29 Ekim doğumlu olup da adı “Cumhur” olmayanlardan Sayın Gül’ün cumhurbaşkanı olması, ilk adının “Allah’ın kulu” anlamına gelmesi, inananlar için elbet bir takdiri ilahi!.. Laik Cumhuriyetin 3. yıldönümünde doğduğu halde, din üzerinden siyaset yaparak partisini 1995 seçimlerinde 1. parti yapan merhum Erbakan’ın ilk adı da “dinin yıldızı” anlamına geliyordu. Bu da bir başka ilahi takdir. Uzun yıllar Hoca’nın talebesi olmakla övünüp kendisine bağlılığını oğluna “Necmettin” ismi vererek gösteren Bilal’in “Babacığı”, Hoca ile arası açıldıktan sonra da bu ismi aile içinde bir daha ağzına aldırmadı. Ama bu takdiri ilahiden çok takdiri siyasidir! Profesör Mehmet Haberal, tiyatro sanatçısı Müjdat Gezen de 29 Ekim doğumlu olup “Cumhur” adı verilmeyenlerden. Aileleri uzak görüşlü imiş. Cumhuriyetin bizzat bir cumhurbaşkanı eliyle sakatlanabileceğini ve “Cumhur” isminin de gözden düşebileceğini çok önceden sezinlemişler demek ki. Nitekim, “Reis” adı verilen bebeklerde bir patlama yaşanıyor. Kesin bilgi! Şaka değil: Gözümüz aydın! Ülkemizde doğan her 2 bin 321 erkek bebekten birine artık “Reis” adı veriliyor. 29 bin 448 yurttaşımızdan birinin adı “Reis”. (www.ismididikle.com) Ne yazık ki, en hakiki “Reis”imiz kayıt dışı olduğundan bu hesaba dahil değil! Önümüzdeki seçimler için cansiperane mücadelesi Cumhuriyeti ilga edip “Reis” adını dünya âlem nezdinde tescil ettirmek için. Tarihteki İtalyan selefi “Duçe” de böyle yapmıştı. İşareti de “Balta” idi. 10 bininci günü dolmadan “işi” bitirilen Melih Gökçek’in, “Emir demir demiri keser!” demesi boşuna değil. HHH Cumhuriyetin ilan edildiği günden beri, “Cumhuriyet düşmanlığı”, “yandaş medya” bir ülke gerçeği: Tarih 31 Ekim 1923 Tevhidi Efkâr gazetesi. “Padişahçı” muharriri Ebüzziyazade: “Haftalardan beri ‘Cumhuriyet.. Cumhuriyet’ diye tepinenler, kafa şişirenler (...) nihayet emellerine ulaştılar.” HHH Birleşmiş Milletler kütüğüne bakılırsa İngiltere, Hollanda, Belçika vs. krallık... Suriye, Irak, Uganda ve Fildişi Sahili de cumhuriyet. Herkesin cumhuriyeti kendine... “Krallıkların” hiçbirinde, bizdeki “kendin pişir kendin ye” rejimi yok. Cumhuriyetimiz 100. yılına hazırlanıyor. Kendisini “Ankara Reisi” gibi gördüğü için işine son verildiği anlaşılan Melih Gökçek’ten kurtuldukları için Kızılay’da oynayacak milyonlar var. Ama gitmesi de giderken söyledikleri de endişe verici: “Genel Başkanım emretti!” diyor. “Çarıklı” değil elbet, tam “Mokasenli Angaralı”! Cumhurbaşkanı’nı işe karıştırmıyor. “Gidişim parti içi bir sorun” demeye getiriyor! Oysa “tezkeresi” eline Külliye’de verildi. AKP Genel Merkezi’nde görüştü de biz mi atladık? Hukuk devleti, demokrasi, seçmene saygı, yasalara sadakatin yerini “Genel Başkanım emretti!” aldı. “Emir demiri keser!” diye eklemesi utanmazlığın üstüne tüy dikmek... Artık ülkeye “Orman kanunu egemendir!” demek! HHH “Hedef 2023” sloganı ise boşuna değil. 100. yıla 6 yıl kala iyimserlik ile kötümserlik arasında gidip geliyoruz: Ne tür bir iyimserlik? Nasıl bir kötümserlik? Kötümser demiş ki: “Bir pavyon patronu bile garsonunu bu kadar rahat kovamaz. Önce Başbakan’ı gönderdi. Sonra bakanları, şimdi de belediye başkanlarını def ediyor.. İşler bundan daha kötüye gidemez!” İyimser ise anında itiraz etmiş: “Gidebilir şekerim gidebilir!” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr tanahmet@gmail.com www.ahmettan.com Türkiye’de internet Türkiye’de 48 milyon Facebook kullanıcısı var. Facebook’ta dünya sıralamasında 8’inci sıradayız. Sadece Facebook’ta ön sırada değiliz. 11 milyon kullanıcısıyla Twitter’da da 8’inci ve 22 milyon kullanıcı sayısı ile Instagram’da ise 4’üncü sıradayız. Sosyal medyayı seviyoruz. Rakamlar etkileyici. Diğer yandan Wikipedia’daki madde sayısına baktığımızda başka bir tabloyla karşılaşıyoruz. Sosyal medyada paylaşım yapmayı severken, ansiklopedik madde yazmayı sevmiyoruz. Wikipedia’da Türkçe madde sayısı yaklaşık 300 bin. İsveç’in nüfusu Türkiye’nin sekizde biri kadar. Ama Wikipedia’daki madde sayısı 3.8 milyon. Türkiye’nin 12 katı. Kaldı ki, “özgür ansiklopedi” olarak anılan Wikipedia Türkiye’de aylardır yasak. Oysa internetteki en önemli bilgi kaynaklarından biri Wikipedia. Türkiye’de internet kullanım oranı yüzde 60. Bir başka deyişle halkımızın yüzde 40’ı internet kullanmıyor. İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerde internet kullanım oranı yüzde 90’ın üzerinde. Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya’da yüzde 80’in üzerinde. İnternet kullanımında dünya ortalamasını yakaladık yakalamasına ama Avrupa ortalamasının epey gerisindeyiz. İnternet hızında da durum yaklaşık olarak böyle. Ancak dünya ortalamasını aşabiliyoruz. Fiber altyapıda çok geri kaldık. Türkiye’de sabit geniş bant değerleri OECD ortalamasının yarısında. En önemli konu ise özgürlükler. Türkiye’de 150’yi aşkın gazeteci cezaevinde. Sınır Tanımayan Gazeteciler’e (RSF) göre Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye 180 ülke arasında 155. sırada yer alıyor. Listeye bakıyorum: Burkina Faso, Tacikistan, Çad, Angola, Cezayir, Cibuti bizden üst sıralarda. İnternet özgürlüğünde de gidişat kaygı verici. Freedom House’un “İnternet Özgürlüğü”ne ilişkin raporunda Türkiye, “İnternetin özgür olmadığı” ülkeler arasında yer alıyor. İnternet özgürlüğünde Bangladeş ve Zimbabve ile başa başız. Türkiye’de engellenen internet sitelerinin sayısını yayımlayan engelliweb sitesi de engellendi. Engellenen sitelerin sayısının 120 bini aştığı söyleniyor. Finans sektörü internette başarılı işler yapıyor. Mobilde ilginç uygulamalar var. Kamuda da önemli projeler var. Ancak bunlar yeterli değil. Türkiye yönünü hâlâ bilgi toplumuna çeviremedi. Türkiye, internetin devrimsel bir gelişme olduğunu hâlâ algılayamamış görünüyor. Böyle giderse 4. Endüstri Devrimi’ni de kaçıracağız. Matbaanın bu topraklara gecikmeyle gelmesinin bedeli ağır oldu. Dijitalleşme ve bilişim teknolojilerinde yaşanacak gecikmenin bedeli daha ağır olur. Web’in kurucusu Tim BernersLee, “Politikacılara programlama öğretelim” demişti. Haklı olabilir. HHH Bu hafta “Türkiye’de İnternet Konferansı” gerçekleşecek. Konferansta ele alınacak konulara bakıyorum: 4. sanayi devrimi, internet ekonomisi, kişisel verilerin korunması, yapay zekâ, veri biliminin gücü, bilgi toplumu ve kimliğin dönüşümü, derin sinir ağları, finans dünyasını dönüştüren dijital para, derin öğrenme, yüz tanıma sistemleri… Her yıl olduğu gibi bu yıl da dolu dolu bir program oluşturulmuş. Konferans, 1995 yılından bu yana yapılıyor. Doç. Dr. Mustafa Akgül, 22 yıldır bu konferansların düzenli olarak gerçekleştirilmesi için yoğun çaba harcıyor. Konferansın amacı, internet kültürünü yaymak, internetin Türkiye için önemini anlatmak. Akgül, “İnternet, demokrasi ve kalkınma için yaşamsaldır” diyor. Konferans bu yıl 24 Kasım tarihleri arasında Bahçeşehir Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek. Girişler ücretsiz. Herkes izleyebilir. Kim bilir, belki bu yılki internet konferansına politikacılar da ilgi gösterir, ne dersiniz? C MY B