23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 5 Haziran 2016 10 Bilmediğiniz cinsellik üstüne ders vermenizden bıktık! Açıkça söylemem gerekiyor, bıyıklı, sakallı, takkeli adamların millete sürekli cinsel hayata dair ders vermelerinden acayip sıkıldım. Bütün bilgileri, cami önlerinde satılan, “dine göre cinsel hayat nasıl olmalıdır” türünden kitaplar ve son yıllarda da interneti istila eden porno filmler olan bu kişilere, bir ders vermek için kolları sıvadım ve ün lü Fransız yazar Anais Nin’in bir mektubunu sizlerle paylaşmaya karar verdim. Kırklı yıllarda, Anais Nin ile Henry Miller, pek bir parasız kalmışlar ve kendilerine sayfa başına pa ra ödeyen bir adam için erotik öyküler yazarak ha yatlarını kazanmışlar. Kendine “Koleksiyoncu” dedir ten bu müşteri, yani pornografi koleksiyoncusu, üs luba filan değer vermiyor, “şiirselliği atlamalarını” ve onlardan geri kalan hiçbir şey kendisini ilgilendirme diğinden yalnızca seks üzerinde yoğunlaşmasını is tiyormuş. Sonunda Anais Nin’in canına tak demiş ve aç kalmayı göze alarak adama unutamayacağı bir ders vermiş. Şöyle bir mektup yazmış: “Sevgili Ko leksiyoncu... Sizden nefret ediyoruz. Seks, apaçık, alışıldık, abartılı ol duğunda, mekanik bir saplantı halini aldığında, tüm gü cünü ve büyüsünü yitirir. Bir can sıkın tısına dönüşür. Seksi, duygular Baştan çıkmaya hazır olun. Resim tabii ki Chagall. la, isteklerle, arzularla, şehvetle, fantezilerle, kaprislerle, ki şisel esinlenmelerle, rengini, tadını, ritmini ve yoğun luğunu değiştiren derin ilişkilerle karıştırmama yanıl gısını herkesten fazla siz öğrettiniz bize. Cinsel etkin liği, onu harekete geçiren bir yakıt olan özellikleri, ya ni düşünsel, düşsel, romantik ve duygusal yanlarını dışarıda bırakarak mikroskop altında incelemekle ne ler kaybettiğinizi bilemezsiniz. Sekse şaşırtıcı doku sunu, o narin dönüşümlerini, uyarıcı öğelerini kazan dıranlar da onlardır. Siz duygusal dünyanızı adama kıllı küçültüyor, onu solduruyor, açlıktan öldürüyor, ona kan kaybettiriyorsunuz. Siz cinsel yaşantınızı, aşkın şehvet duygusuna şı rınga ettiği tüm o heyecan ve serüvenlerle beslene bilseydiniz, dünyanın en iktidarlı adamı olurdunuz. Cinsel iktidarın kaynağı meraktır, tutkudur. Siz o mi nicik alevinizin havasız kalarak sönmekte olduğu nu görüyorsunuz. Tekdüzelik seks için bir ölümdür. Duygular olmadan, buluş yeteneği ve yatkınlık olma dan yatakta hiçbir sürpriz olmaz. Seksin, gözyaşla rıyla, kahkahalarla, sözcüklerle, vaatlerle, kavgalar la, öfkelerle, hasetlerle, korkunun tüm bileşkenleriyle, yurtdışına yolculuklarla, yeni yüzlerle, romanlarla, öy külerle, düşlerle, fantezilerle, müzikle, dansla, uyuş turucu ve şarapla karışması gerekir. Siz, farklı ve benzersiz harikalarla oluşan bir hare min tadını çıkarabilecekken, cinsel organınızın ucun daki periskop yüzünden neler kaybettiğinizi biliyor musunuz? Birbirinin eşi iki saç yoktur, ama siz, söz cüklerimizi saçı tanımlamak için harcamamıza izin vermiyorsunuz; birbirinin eşi iki koku da olamaz, ama bu konularda derinleşmek istesek, yaygarayı koparı yorsunuz ‘Şiirselliği atlayın’ diye. Aynı dokuda iki ten yoktur; ışık, ısı ya da gölgeler asla aynı olamaz; ha reketler hiçbir zaman aynı değildir; çünkü bir sevgili, gerçek aşkın heyecanına kapıldığında, aşk biliminin yüzyıllara dayanan dizgisini uygulayabilir. O ne çeşit liliktir, o ne yaş farklılığıdır, olgunluk ve masumiyette, azgınlık ve sanatta o ne çeşitliliktir. Saatlerle oturup sizin nasıl biri olduğunuzu merak edip durduk. Duy gularınızdan ipeği, ışığı, rengi, kişiliği, mizacı esir gediyseniz, artık tümüyle sararıp solmuş olmalısınız. Seks ırmağına dökülerek onu besleyen dereler ben zeri, küçük küçük onca duygu vardır. Yalnızca cinsel likle yüreğin birlikte atması yaratabilir o coşkuyu.” Hangi cinsellik hakkında her şeyi bildiğini iddia eden eden bir takkeli bu yazılanları anlayabilir. Deh şetli kuşkudayım. 5 HAZİRAN 2016 SAYI: 33114 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.27 03.19 03.52 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.26 13.10 17.07 05.14 12.54 16.49 05.41 13.17 17.09 Akşam 20.41 20.22 20.40 Yatsı 22.29 22.06 22.20 yorum TASARIM: İLKNUR FİLİZ Akıl hastanesine yeni bir hasta gelir, ama isteksiz olduğu çok belli ve hayli debelenmektedir. Bakıcılar kendisini zorlukla zaptetmeye çalışırken, vargücüyle, “Bırakın beni, ben Allah’ın elçisiyim! Yeryüzüne onun emriyle gönderildim!” diye bağırır. Yeni hastanın yanından geçen eski bir müdavim, hasta bakıcıları sertçe uyarır: “Sakın bırakmayın! Ben kimseyi elçi melçi göndermedim!” Günlerdir dilime dolanan bu fıkrayı, kime gönderme yaparak aktardığımı tahmin edersiniz! Fıkrayı dinleyenlerden biri, yaşanmış bir karşıtını anlattı ki, tadından yenmez: Zaman, Yeşilçam’ın beyazperdede Karaoğlan, Tarkan vb. fırtınaları estirdiği yıllar. Mekân, Nasrettin Hoca’nın yurdu Akşehir’deki Saray Sineması. Gençler toplanmış, “Altay’dan gelen yiğit” Kartal Tibet’in maceralarını izlemektedir. Salon tıklım tıklım. Kartal Tibet’in atraksiyonlarıyla heyecanın doruğa tırmandığı sırada, seyircilerden biri dayanamayıp “Allah!” diye bağırır. Aynı anda fuayeden bir ses yükselir: “Söyle kulum!” Türkiye’de ciddi yazı yazmak giderek zorlaşıyor, çünkü hepinizin farkında olduğu gibi aklın kafayı yediği bu zavallı ve yalnız ülkede, bizzat hayatımız fıkra... İki ayaklı fıkralar üreten, iki ayaklı fıkralar tarafından yönetiliyoruz; üstelik eşek şakalarını emir kipinde devlet ciddiyeti diye yutturmaya çalışıyorlar! Örneğin olmayan bir diplomayla dünyada en çok (fahri) doktora unvanı takınan fıkra, bizim ülkede Allah’ın elçisi diye ciddiye alınıyor. Gaipten “Ben Deli deliden anlar... kimseyi elçi melçi göndermedim!” diye larını anlamak mümkün değil! bir uyarı gelmediğinden, zaten zatı ciddi Hele CHP, niçin o Meclis’te bulunu ye almayanın da vay haline! yor, ne işe yarıyor, muhalefet nedir, na İmam bayık, ama sıl yapılır bilmiyor mu, yoksa hatırlamıyor mu; seçmenine pahalıya patlayan bir muhalefet komada! YARSAV kurucu başkanı ve soyadına yaraşır bir hukukçu olan Ömer Faruk Eminağaoğlu, ülkeyi tarumar eden AKP iktidarıyla tek başına bir muhalefet partisi gibi mücadele ediyor. Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçici mezuniyet belgesi ve lisans diploma muamma... Cebimizden beslenen yüzlerce millet vekilinin yapmadığını, sonunda Ömer Faruk Eminağaoğlu hukukçu bir vatandaş olarak yaptı: Recep Tayyip Erdoğan’ın 12. Cumhurbaşkanı seçildiğine ilişkin seçim tutanağının TAM KANUNSUZLUK nedeniyle iptali ve seçimin yenilenmesi konusunda 2 Haziran 2016 ta sı, bu belgeleri inşa eden Marma rihinde YSK’ye başvurdu! ra Üniversitesi’nin ne tarihiyle pa Eminağaoğlu Anayasa ve yasada yer alan ralel (eyvah paralel dedim!) ne de seçilme yeterliliği koşullarının “se diplomaların altında imzası olan akade çim tarihi öncesinde” yokluğu konu misyenlerin kariyer tarihçesiyle uyumlu. su, YSK kararlarında TAM KANUN MHP’yi saymıyorum, çünkü SUZLUK olarak nitelenmekte ve YSK Bahçeli’nin MHP’si muhalefet değildir; bu yoldaki tüm kararlarında konu hak ama CHP ve HDP’nin eğer Erdoğan’ı de kında kendisini herhangi bir süreye de mokratik yollardan iktidardan düşürmek bağlı olmaksızın görevli görmekte. istiyorlarsa; bu diploma işini yargıya ta Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun bu bağ şımaları gerekiyordu. Neden yapmadık lamda YSK’ye sunduğu 29 sayfalık baş vuru dilekçesi, l 10.8.2014 tarihinde yapılan Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin olarak, 12. Türkiye Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ın, ortaya çıkan haklı iddialar karşısında, “seçim tarihi itibarıyla yükseköğrenim yapmış olmak” koşulu taşıyıp taşımadığı yolunda gerekli hukuksal incelemenin yapılarak, “yükseköğrenim yapma” koşulunu taşımadığının saptanması durumunda; l Recep Tayyip Erdoğan’ın 12. Türkiye Cumhurbaşkanı seçildiğine ilişkin tutanağın TAM KANUNSUZLUK nedeniyle iptali ve söz konusu seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi, l İptal kararı ile Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı sıfat ve görevi ortadan kalkacağından, l Bu kararla birlikte de, YSK’nin görev gereği öğrendiği bu tam kanunsuzluk durumunu, TCY’nin 279. maddesindeki düzenleme karşısında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ihbar zorunluluğu altında olması aksi durumun ise YSK için sorumluluk doğurucu boyutu gözetilerek, l Recep Tayyip Erdoğan hakkında, konu ile ilgili diğer suçlar yanında, TCY’nin 204/13 maddesi uyarınca “SAHTE RESMİ EVRAK KULLANMAK SUÇUNDAN” Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulması; isteğini içeriyor. Eminağaoğlu, başlattığı hukuk mücadelesini kazanır, kazanmaz. Ama en azından gerekeni yapıyor, hem de cesurca yapıyor. Türkiye’de onun gibi 100 cesur olsa, koca bir ülke eşek şakasına kurban edilmezdi! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Şehadet şerbeti notları Üzerinden henüz kırk gün geçmedi. 29 Nisan’da şöyle kükremişti: “1919 yılından başlayan tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki son 200 yılımızı, hatta son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyete atlıyorsa biliniz ki o kişi milletimizin de, devletimizin de hasmıdır!” Almanlar, haşa hasmımız falan değil. Bilakis “stratejik ortağımız”. Stratejik hareket ettiler. Tıpkı Amerikalılar gibi onlar da stratejik ortak, ama bir türlü terörün tanımında birleşemiyoruz. Sabah akşam, “Fethullahçı Terör Örgütü” diyoruz. MGK’de karar aldırıyoruz. Ama Amerika, “Fethullah” diyor, “Terörist” demiyor. Tıpkı “PYD denilen örgüt PKK’den farksızdır!” dememize kulak asmadıkları gibi. Ama Almanlar daha stratejik çıktılar. Ümmetin Önderimizin, “Tarihimizi 1919’dan başlatanlar hasmımızdır!” lafı üzerine tarihi hemen öne çektiler. Tarihi, 1915’ten başlattılar. 1453’ten de başlatabilirlerdi. Üstelik Asrın Liderimiz, müthiş bir de pas verdi: 29 Mayıs’ta “Dünyanın En Büyük Dijital Sahnesi”ni kurdurarak Holivut’u kıskandıracak muhteşem bir “şov”un ortasında, 563 yıldır İstanbul’da bir anlamda “işgalci” olduğumuzu dünya âleme ilan etmişti. Bu konuda henüz ve çok şükür Yunanlılardan ve İtalyanlardan bir ses yok. Demek sandığmız kadar çok düşmanımız yokmuş! HHH Acaba Güneydoğu illerindeki bazı ilçeleri, sokakları, özellikle de Nusaybin’i ne zaman yeniden geri alabileceğizfethedebileceğiz? Aslında ne kadar uzarsa o kadar askerimizin güvenlik güçlerimizin lehine. Ümmetin Önderimizin ifadesiyle o kadar çok “şehadet şerbeti” içmiş olacaklar. Ve doğrudan cennete gitmiş olacaklar. Elbette 6 yaşındaki bir şehit çocuğunun tabutu başında söylediği gibi, “Ben babamın cennete gitmesini değil, eve gelmesini istiyorum!” diyenler de çıkabilir. “Şehadet şerbeti istemez. O kola severdi!” diyenler de! Onları da 4+4+4 nasıl olsa yola getirecektir. HHH Yarın ramazan başlıyor. Kuranıkerim okunacak, çokça mevlit dinleyeceğiz. Yüzlerce yıldır dinlediğimiz gibi. Acaba Mevlit’in “şairi” Süleyman Çelebi’nin sözünü ettiği şerbet nasıl bir şerbet ki? Ümmetin Önderimiz sürekli tavsiye edip durduğuna göre Mevlit’e kulak vermek gerek: Tarif aslında mevsime çok uygun. “Susadım gayet hararetten kati, Sundular bir cam dolusu şerbeti, Kardan ak idi, hem soğuk idi, Lezzeti dahi şekerde yok idi. Şerbeti karşımda tuttu huriler, Bunu sana Allah verdi dediler. İçtim anı, oldu cismim nura gark, İdemezdüm kendimi nurdan fark.” HHH Cennette elbette ve inşallah şerbet içilecek. Şerbetten kasıt, serinletici ferahlatıcı soğuk ve tatlı içecek. Ama hurilerin ikramı “şarap” olsaydı yine de sözcüğün serüvenine aykırı olmayacaktı. Tövbe tövbe diyen çıkabilir. Ama çıkmasın. Zira böyle içeceklere o dönemde şarap denildiği biliniyor. Yiyecek içecek tarihçileri şerbetin “keyif verici alkollü içecek” anlanımda kullanılması üzerine özel bir ayrım yapma gereği doğduğunu yazıyorlar. Bu tür özel ve güzel içeceklere şerbet denilmesi âdetten olmuş. HHH Bir ara milletçe “Osmanlıca öğrenin!” talimatı almıştık. Buna binaen “Şrb” kökünden türeyen kelimelerin özünde “içmek” fiili olduğunu belirtelim. “İşrıp” ya da “işrap” emir kipinde ise “iç” demek. “Şerb” içmek, “şerbet” ise sudan gayri özel içecek manasına geliyor. Şerbetin yapıldığı yoğun şekerli öz ise şurup diye adlandırılır olmuş. Meşrubat ise bunların çoğul hali; “Şuruptan mamul içecekler” demek. Meşrubat, artık günümüzde her türlü alkolsüz soğuk içecek için kullanılıyor. HHH Güncel not: Alman kamuoyu, Ermeni kararının tek nedenini “Erdoğan antipatisi”ne bağlıyorlar. Yani o iktidarda olmasa “Türkler Ermenileri kesti!” kararı çıkmayacaktı. Bu, belki de tarihsel bir refleks. 6 milyon Yahudinin günahının bir tek Hitler’e kesilmesi gibi. 7 9 30 33 36 45 6 BİLEN: 3 Milyon 66 Bin 500 Lira 20 Kuruş (1 kişi) 5 BİLEN: 3 Bin 233 Lira 4 BİLEN: 51 Lira 55 Kuruş 3 BİLEN: 7 lira 35 Kuruş Türkiye’nin zenginliği Türkiye neredeyse tek başına Avrupa’ya bedel. Avrupa’da bitki türlerinin sayısı 12 bin 500. Bunun 2 bin 500’ü endemik. Türkiye’de bitki türü sayısı 11 bin. Endemik, yani dünyada sadece bu topraklarda var olan türlerin sayısı 3 bin civarında. Müthiş bir zenginliğe sahibiz. Peki, bu zenginliğin ne ölçüde farkındayız? HHH Üzerinde yaşadığımız topraklar aynı zamanda kuşlar için bir “cennet”. Türkiye’de var olan kuş türü sayısı 465. Kuşların iki büyük göç yolu topraklarımızın üzerinden geçiyor. Her yıl kuzeyden güneye göç eden, 3 milyon kuş geçiyor üzerimizden. Farkında mıyız? Kuşları ve onların cennetlerini ne ölçüde koruyoruz? Ya çocuklarımız? Kuşları, çiçekleri, ağaçları ne ölçüde tanıyor çocuklarımız? Anaokulunda, ilkokulda çocuklar için bestelenmiş kuşlarla ilgili kaç şarkı var? Türkiye’de 161 memeli, 141 sürüngen yaşıyor. 480 deniz balığı ve 236 tür de tatlı su balığı var. Çocuklarımıza okullarda müthiş bir biyolojik çeşitliliğe sahip olduğumuzu ve bunları mutlaka korumamız gerektiğini anlatıyor muyuz? Değerini bilmediğimiz bir şeyi ne kadar koruyabiliriz? tanahmet@gmail.com HHH Uluslarwawrwa.ashmı eDttaon.ğcoamyı Koruma Birliği (IUCN) tarafından hazırlanan “kırmızı liste”de Türkiye’deki 127 balık, 103 bitki, 17 memeli ve 16 kuş türünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtiliyor. Bunların çoğunun adlarını bile bilmiyoruz. Kim bilir, belki yok olup gittiklerinden haberimiz bile olmayacak. Tehdit altındaki 364 türün arasında bugün av turizmine malzeme yapılan boz ayı, yaban keçisi ve yaban koyunu gibi türler de var. HHH Geçen hafta internette haber sitelerinde “Koparana 41 bin lira ceza” başlıklı bir haber yayımlandı. Dünyada sadece Aydın Kuşadası’ndaki Dilek Yarımadası Milli Parkı ve çevresinde yetişen “tüylü çan çiçeği”ni koparana 41 bin lira idari para cezası uygulanacağı anlatılıyordu haberde. Haberi okuyan bir dostum şaşkınlığını şöyle ifade etti: “Bu kadar değerli miymiş bu çiçek?” Ona milli park yetkilisinin sözünü okudum: “Bizim için hazine değerinde” HHH Türkiye sadece biyolojik çeşitlilik açısından zengin bir ülke değil. Güneş ve rüzgâr enerjisi açısından da zengin. Sahip olduğumuz güneş enerjisi potansiyeli Almanya’nın iki katı. Buna karşılık güneşten elektrik elde etmek için yaptığımız yatırım Almanya’nın yüzde biri bile değil. Dünya yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneliyor. Türkiye, güneş ve rüzgâr potansiyeline karşın kömüre yöneliyor. 80 yeni termik santral planlıyor. Oysa kentlerimizde rahat nefes alamıyoruz. Avrupa standartlarına göre havası temiz tek kent var: Çankırı. Türkiye’deki termik santral sayısı 100’ü aşarsa halimiz ne olur? İklim değişikliği, 21. yüzyılda insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük tehdit. Bu sorunun en önemli kaynağı fosil yakıtlar. Çevreciler diyor ki, “Var olan fosil yakıtların yüzde 80’ini toprak altında bırakmalıyız. Yoksa iklim değişikliğini durduramayız. Ve eğer durduramazsak bunun sonuçları felaket olacak.” Doğanın bize ihtiyacı yok. Bizim doğaya ihtiyacımız var. Bunu bir anlasak, ekonomiyle ekolojiyi barıştırabilsek, bu gezegende doğayla uyumlu, sürdürülebilir bir yaşam kursak... Bunları başarmak için fazla zamanımız kalmadı. Dünya Çevre Günümüz kutlu olsun! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle