15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 7 Aralık 2016 14 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Köşemen ‘Eyy Facebook... Eyy Yandex...’ Facebook ve benzeri sosyal paylaşım sitelerinin ilginç bir anlayışı var. Müstehcenlik, hakaret, ırk ayrımcılığı gibi birçok konuda yasalara saygılı hatta aşırı hassaslar. Örneğin FEMEN’in protesto eyleminde göstericinin memelerinin ucunun görünmesi bile o haberin kaldırılmasına yetiyor. Hatta hükümetlere yönelik ağır eleştiri içeren paylaşımları bile uyarıya gerek kalmadan kaldırıyorlar ama iş müzisyenin, sinemacının, yazarın hakkını korumaya gelince akan sular duruyor. Bir kişi Facebook’ta istediği müzik, sinema ya da edebiyat eserini paylaşabilir. Bu işi yaparken sosyal paylaşım sitesi bu eserlerin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunduğunu, eser sahibinden izin almadan paylaşamayacağı uyarısını yapmaz. Çünkü başta Facebook olmak üzere tüm sosyal paylaşım siteleri ne kadar çok içerik paylaşılırsa o kadar çok izleyici kazanacağını, ne kadar çok izleyici varsa da o kadar çok reklam alacaklarını yani para kazanacaklarını bilir. Bu nedenle müzik, sinema ve bilim ve edebiyat eserlerinin paylaşımlarını destekler, kolaylaştırırlar. Bu nedenle de eser sahibi izin alınmadan paylaşılan eserini kaldırtmak isterse o içeriği olabildiğince geç kaldırmak için işi yokuşa sürerler. Şarkıların, film ve dizilerin internet üzerinden çok yaygın olarak paylaşıldığını, müzik ve sinema endüstrilerinin maddi olarak ağır darbeler yediğini, her geçen yıl bu kayıplarının artıp tahammül edilemez seviyeye geldiğini biliyoruz. Benzer bir durum yayıncılık endüstrisi için de yaşanıyor. Dijital kitap korsanlığı çığ gibi büyüyor. Bir çevirmen arkadaşım yaşadıklarını anlattı. Bilimsel ve felsefi eserler çeviriyor. Bir kitabı çevirmek için yıllarını veriyor. Elde ettiği gelir de çok düşük. Tek umudu çevirilerinin tekrar baskılar yapması. Ama bu pek mümkün olmuyor. Yayınevleri bilimsel, akademik eserlerin üniversitelerde fotokopi ile çoğaltıldığını, şimdi buna bir de PDF dosyaların internette paylaşımının eklendiğini söylüyor. İnternette araştırıyor ve Facebook’taki gruplarda çevirilerinin paylaşıldığını görüyor. Bunlardan 4000 üyeli birinin yöneticisine mesaj yazıyor ve çevirilerinin kaldırılmasını istiyor. Cevap bile alamıyor. Facebook’a başvuruyor. Facebook, kitabı grupta paylaşandan istemediği şeyleri çevirmeninden istiyor. Eserin çevirmeni olduğunu ispat etmesi bildiriliyor. Uzun uğraşlardan sonra Facebook o içeriği kaldırıyor. Ama daha onlarca grup ve sayfada aynı eser izinsiz paylaşılmaya devam ediyor. Facebook her grup ve sayfa için ayrı ayrı başvuruda bulunulması gerektiğini bildiriyor. Bu kanunsuz paylaşımlarda Yandex gibi kuruluşların rolü ne diyeceksiniz? Müzik ve sinema eserlerine olduğu gibi korsan PDF’lerin de internet ortamında dağıtılabilmesi için gerekli yeri sağlıyorlar. “Bir dosyayı ya da klasörü paylaşmak için onları yayımlamak gerekir. Yandex Disk’e yüklediğiniz dosyalar bulutta saklanır; internete bağlı herhangi bir cihazdan onlara ulaşabilirsiniz” deniyor. İstediğiniz kitabı tarar, Yandex Disk’e yüklersiniz. Sonra da Facebook’ta bir kapalı grup kurar bu kitapları herkese dağıtırsınız. Grup “kapalı” olduğu için eser sahibi eserlerim izinsiz paylaşılıyor mu diye bile bakamaz. Her şey aksi gitti, şikâyetler arttı, grubunuz kapatıldı, dosyalar paylaşıma mı kapatıldı? Sorun yok hemen yeni grup açar suç işlemeye devam edersiniz. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın fikri haklar konusuyla yakından ilgili olduğunu biliyoruz. Buna rağmen 10 yıldır Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu taslağı yasalaşamadı, hâlâ çalışılıyor. Cumhurbaşkanı’nın sabrı taşmadan, “Eyy Facebook... Eyy Yandex...” diye çağrılar yapmadan yani daha fazla gecikmeden umarız taslak yasalaşır, buna dur denir. Bu yazıyı yazarken bir yandan da televizyondan canlı olarak verilen AdanaAladağ ilçesine bağlı Köprücük köyünde altı çocuk için düzenlenen cenaze törenini izlemeye çalışıyordum. Fakat cenaze namazı bir türlü başlayamıyordu çünkü Adana’dan konvoyla yola çıkan cenaze sahiplerinin bazılarının araçları çamura saplandığı için henüz Köprücük’e ulaşamamışlar; onlar bekleniyordu. Köyde okul olmadığı için çocuklarının okumasını isteyen aileler onları Aladağ’a getirip Süleymancılar cemaatinin yurduna teslim etmişler. Bilindiği gibi 20122013 ders yılından itibaren Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde 17 bin köy okulu kapatılarak taşımalı eğitime geçildi. Köprücük köyü gibi yolu kış aylarında kardan çamurdan geçit vermeyen yerleşim yerlerinde bu sistem uygulanamıyor. Tek çare çocukları daha donanımlı merkezlere gönderip onlara başlarını sokacak bir barınak bulmak. Bu durum başta Süleymancılar olmak üzere çeşitli tarikat ve cemaatlere alan açmış. Türkiye genelinde Süleymancıların 1700 derneği ve öğrencilere yönelik 1300 yurt ve pansiyonu bulunduğu söyleniyor. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’nün ifadesine göre Adana’da bulunan her on yurt ve pansiyondan sekizi Süleymancılara ait. Bunlar, bulundukları belde, ilçe ve ilin adını alarak “Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği”ne bağlı olarak çalışıyorlar. On öğrencinin, dört yaşındaki bir çocuk ile bir eğitmenin yaşamlarına son veren Aladağ’daki yangın faciası, bu derneğe bağlı yurtlarda işlenen ilk toplu cinayet değil. 2008 yılında KonyaTaşkent’te Öğrenci cinayetleri ki bir kız öğrenci yurdunda yaşanan gaz patlaması sonucunda 17 öğrenci yaşamlarını yitirmişti. Bu olayın ilginç, bir o kadar da acıklı olan yanı çocuklarını yitiren ailelerden biri dışında hiçbirinin şikâyetçi olmamasıydı. Açılan dava ise 8 yıldır sonuca varmadan sürüyor/sürdürülüyor. Bakalım Aladağ cinayetinin devam sürecinde nelere tanık olacağız? Merak ediyoruz çünkü süreç “talihsiz” başladı. Önce Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, “Yangın merdivenine açılan kapılar kilitliydi” dedi. Ertesi gün Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak tam tersi bir açıklama yaptı: “Kapılar kilitli değildi” dedikten sonra Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın ifadesine dayanarak yurt binasının 2016 Haziran’ında denetimden geçtiğini, “herhangi bir eksik, kusur bulunmadığını” söyledi. Sonra resmi bilirkişi raporu geldi. Raporda “yangın merdivenine açılan kapıların kapı kollarının bulunmadığı, dolayısıyla açılmalarının olanaksız olduğu; yangının çıkma nedeninin elektrik panosunun uyarı şalterinin işlevini yitirmesi olduğu; yangının hızla büyümesinin nedeninin merdiven boşluğundaki sentetik halı ve halının altındaki kimyasal yapıştırıcı ve binanın çatısının ahşap olması olduğu” belirtiliyordu. Geçen haziranda binayı denetime gelen müfettişlerin tüm bu eksik ve kusurları görmemiş olmaları bir muammaydı! Aladağ faciası geliyorum diyen bir katliamdı. Devlet, bu türden cinayetlere, katliamlara karşı etkili önlemler alacak mı? Doğrusu hiç umutlu değilim. Ortada verilen fakat yerine getirilmeyen o kadar çok söz var ki… Biz yine de doğru bildiklerimizi söylemekten geri durmayalım. Öğrencilere barınma olanakları sağlamak devletin yükümlülüğündedir. Bu yükümlülüğü, her kim olursa olsun dinsel tarikat ve cemaatlere ihale etmek yanlış ve tehlikeli bir yoldur. 40 yıl müsamaha gösterilen, övülerek göklere çıkarılan Fethullah Cemaati 15 Temmuz gecesi tankıyla, topuyla, uçağıyla Fethullahçı Terör Örgütü olarak karşımıza çıkmış, kan dökmüştür. En azından bundan ders alınmalıdır. Doğal ki sözümüz bir musibetten bin nasihat çıkarmasını bilenleredir. Not: Bu yazı geçen hafta yazıldı, fakat teknik bir nedenden ötürü gazeteye ulaşmadı. Yitip gitsin istemediğimden gündemden düşmüş (!) olmasına karşın bu hafta yayımlanıyor. Bizim çocuklarımızOlaylar ve GOrUSler EDİTÖR:NAZANÖZCAN [email protected] VELİ AĞBABA CHP Genel Başkan Yardımcısı, Malatya milletvekili 10Ekim’in üzerinden bir yıldan fazla geçti. O gün sanki hiç güneş doğmadı. 10 Ekim’i kapkaranlık bir gün olarak, “Kanlı Cumartesi” olarak hatırlıyoruz. Aydınlığın düşmanı barbarlar 101 canı, 101 hayatı, 101 dünyayı katlettiler. Barış, emek ve demokrasi için Ankara Gar’ı önünde buluşan insanları, çoluk çocuk demeden öldürdüler. Sadece meydandakileri öldürmediler, kalanların da içinden bir şeyler söküp aldılar. O günden beri kendimi tam hissedemiyorum. İnsanın hatırladıkça yutkunduğu, acıtan bir boşluk var. O gün o meydanda, Malatya’dan dillerinde barış türküleriyle yola çıkan, gençlik kollarımızın da içinde olduğu 12 yol arkadaşımı kaybettim. Daha bir gün öncesinde, birlikte seçim çalışması yapmış olduğum genç kardeşlerimi kaybedeceğim, onları son gördüğümde hiç aklıma gelmezdi. Çığlık sesleri Malatya’da bir konuşma yaparken kulağıma uzatılan telefonla öğrendim patlamayı. İl başkanımıza telefonda “Nasıl hiçbirine ulaşamıyorsunuz” dediğimi hatırlıyorum. Hem içimi korkunç bir üzüntü kaplamış hem de çok sinirlenmiştim. Çocukların ölmüş olabileceğini ima eden herkese bağırıp çağırıyordum. Kimlerin mitinge gittiğini, artık o herkesin bildiği, otobüsteki fotoğrafa bakarak öğrendik. Sonra yavaş yavaş kayıpları öğrenmeye başladık. O andan sonra hafızamdaki en net ayrıntı, tüm gün kulaklarımızda yankılanan çığlık sesleriydi... Ankara Gar katliamında kaybettiğim 12 genç yol arkadaşımın anısına “Bizim ÇocuklarMalatya’nın Barış Güvercinleri” kitabıyla “Baba Ben de Gideyim mi?” belgeselinde onların hayalleri var. Onlara söz verdik, barış hayalini bir gün mutlaka gerçek kılacağız. 10 Ekim katliamında ölen CHP’li gençlerin son fotoğrafı. Gar Katliamı’nda Cumhuriyet Halk Partisi tarihinin en büyük toplu kaybını yaşadık. O tarifsiz acının ardından aralıksız olarak “ne yapmalıyım” diye düşünür olmuştum. Aynı amaç uğrunda mücadele eden, partimiz için büyük emekleri olan bu gülen yüzlü gençler için bir şeyler yapmalıydım. Bu çocukların hayallerini, gelecek düşlerini, kavgalarını, sevdalarını anlatacak, onları sonsuza dek yaşatacak bir şeyler bulmalıydım. Ne yapmalı? İnsanın zihni böyle büyük acılardan sonra basit çözümleri bulmakta zorlanıyor. “Ne yapmalı” sorusunun içimi uzun süre kemirmesinden sonra bir gün Zonguldak seyahati için yola çıkmıştık. Camdan dışarıyı izlerken birbirleriyle şakalaşan, şen şakrak gençler gördüm. Aynı bizim gençler gibiydiler. O an zihnimin bağları çözülmüştü. Bir kitap ve belgesel yapmalı fikri o an oluştu. O gülümseyen yüzler tarihe not düs¸ülmeliydi. Çocuk ları sonsuza kadar hatırlatacak birer belge olacaktı. “Ne yapmalı” sorusundan kurtulunca zihnim “nasıl yapmalı” sorusuna geçiş yaptı. Belgesel ne anlatmalı, kitapta neleri anlatmalıydık. Yol boyunca her detayı en ince ayrıntısına kadar düşünerek Zonguldak’a ayak bastım. Kitabın ismi “Bizim ÇocuklarMalatya’nın Barış Güvercinleri”. O gün yaşadıklarımızın yanı sıra çocukların aşklarını, hayallerini, umutlarını anlatıyor. Okurken güzel yüzleri gözünüzün önüne gelecek. İlk anda düşündüğümüz gibi, onları daima hatırlatacak bir kitap oldu. Bu hayalleri yaşatmak, barış için mücadeleye devam etmek bizlere düşüyor. “Bizim Çocuklar” da bu duyguyu oluşturmak için yazıldı. Belgeselin ismi “Baba Ben de Gideyim mi?” Bir düzen düşünün. Bir baba, barış mitingine katılmak için kendisinden izin isteyen, “Ben de gidebilir miyim?” diyen oğluna “Evet” dediği için “Dilim tutulsaydı da git demeseydim” diyor. Oğluna “Evet” diyen baba yı pişman eden düzene isyan ediyoruz. Belgeselin anlattığı bu isyandır. Sözümüz söz Kitabı yayına gazeteci arkadaşımız Bülent Kutlutürk hazırladı. Değerli dostum Bakırköy Belediye Başkanımız Bülent Kerimoğlu olmasa bu kitap basılamazdı. Tekin Yayınevi de gönüllü olarak kitabın sizlere ulaşmasını sağladı. Belgesel hayali de Mutlu Kerimoğlu sayesinde hayata geçti. Ekibiyle Malatya’da ailelerle görüşüp belgeseli hazırladılar. Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu sayesinde Malatya’ya, barış güvercinlerinin özgürce uçacağı bir park yapılıyor. İstanbul milletvekilimiz Gamze Akkuş İlgezdi de, 12 yol arkadaşımızın istirahatgâhlarının yapımını üstlendi. Kitap ve belgeselin hazırlanmasının arkasında onlarca insanın emeği var. Ama tüm bunların ötesinde kaybettiğimiz yol arkadaşlarımızın hayalleri var. Bizler, geride kalanlar olarak o gülen yüzleri sonsuza dek hatıralarımızda yaşatacağız. Onların mücadelesini, bayrağı devralan gençlere aktaracağız. Barış hayalini bir gün mutlaka gerçek kılacağız. Kitabın geliri ölen çocuklarımızın ailelerine ve öğrenci burslarına gidecek. 9 Aralık’ta “Baba Ben de Gidebilir miyim?” belgeseli Malatya Kongre Merkezi’nde gösterildikten sonra Kadıköy Belediyesi’nin Malatya’da yaptırdığı “Barış Güvercinleri Anıtı” açılacak. Bizim bu çocuklara sözümüz var. Barbarlığa karşı insanlık, savaşa karşı barış, kötülüğe karşı iyilik kazanacak... 7 Aralık 2016 SAYI: 33299 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.35 06.18 06.39 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08.08 13.03 15.22 07.50 12.47 15.10 08.08 13.10 15.36 Akşam 17.44 17.32 17.59 Yatsı 19.11 18.57 19.22 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI Hastanede silahlı[email protected] saldırı: 1 ölü, 3 yaralı Elazığ Harput Devlet Hastanesi Kadın Doğum ve Çocuk Servisi’nde dün akşam Ümit Gürgöze, doğum yapan eşi Tuba Gürgöze (22) ve ziyarete gelen kayınvalidesi Zeynep Demir (47) ile kayınbiraderi Faruk Demir’e kurşun yağdırdı. Kurşunların isabet ettiği Zeynep Demir olay yerinde yaşamını yitirirken, Tuba Gürgöze ile kardeşi Faruk Demir ve koridorda bulunan 29 yaşındaki Sedar Çiftçibaşı (29) yaralandı. Hastane polisi Ümit Gürgöze’yi gözaltına aldı. l DHA [email protected] T.C. SAKARYA 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN ESAS NO: 2016/18 TEREKE Mahkememizde görülmekte olan Tereke davası nedeniyle; Müteveffa 12/09/1993 MOSOKESANGUI DOĞUMLU GİNE UYRUKLU PEDRO LUİS ONDO MİKUE bakımından 1. ilan tarihinden başlayarak 2. ilan tarihinden itibaren 1 yıllık yasal süresi içerisinde mirasçıları tarafından mirasçılık sıfatlarını bildirmek üzere mahkememize başvurulması, kimse başvurmadığı ve hiçbir mirasçı tespit edilemediği taktirde TMK 594. maddesi gereğince işlem yapılacağı hususu tebliğ olunur. MİRAS BIRAKAN: 12/09/1993 MOSOK ESANGUI DOĞUMLU GNİE UYRUKLU PEDRO LUİS ONDO MİKE “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 502125) C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle