21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN ‘AKP denetleyici tüm kurumları kasten yıpratıyor’ BERİVAN AYDIN Pazar 31 Ocak 2016 İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), 2016 Dünya Raporu’nu bu hafta İstanbul’da düzenlediği bir toplantı ile yayımladı. Rapora göre 2015 yılında hükümetlerin korku politikaları tüm dünyada insan haklarını geriletti. Bu anlamda Türkiye’ye de özellikle dikkat çekildi. HRW İcra Direktörü Kenneth Roth, sorularımızı yanıtladı VEDAT ARIK n 2016 Dünya Raporu’nu yayımlamak için niçin İstanbul’u seçtiniz? Bu küresel raporda, geçen yılın iki tedirgin edici eğilimini vurguluyoruz. Birincisi sığınmacı krizine verilen tepki ve mültecilerin haklarına getirilen ciddi kısıtlamalar. İkincisi ise dünya genelinde sivil topluma yönelik artan baskılar. Despot hükümetlerin, halkın örgütlenip hesap sormasından duydukları rahatsızlık giderek artıyor. Türkiye tam da bu iki eğilimin kesiştiği yerde. Mültecilerin büyük kısmı Türkiye üzerinden Avrupa’ya akın ediyor ve Türkiye’de bağımsız seslere yönelik baskılar çoğalıyor. Kenneth Roth’a göre Türk toplumu otoriter rejim için zemin yaratıldığına çok geç olmadan uyanmalı netleyecek tüm kurumları kasten yıpratıyor. n Türkiye’yi sultalar skalasında nereye yerleştirirsiniz? Karşılaştırma yapmayı sevmesem de Türkiye’nin bu küresel raporda bahsettiğimiz otoriter eğilimin somut bir örneği olduğunu düşünüyorum. Bu hükümet eleştiriye karşı giderek buluttan nem kapar bir hal alıyor. Medyada, yargıda ve sivil toplumdaki kritik sesleri tolere etmede isteksizleşiyor. Bir hükümet etrafını siper gibi tahammülsüzlükle çevirdiğinde, otoriter rejim için gerekli zemini yaratır. Bu çok tehlikeli bir gidişattır. Türk toplumunun çok geç olmadan bu duruma uyanmasını umuyoruz. n Avrupa’nın sığınmacı krizine çözüm bulmak uğruna bu gidişatı görmezden gelmesine ne diyorsunuz? AB’nin Türkiye’ye dair tek önceliğinin sığınmacı akınını durdurmak olması çok tehlikeli bir durum. Birlik, son yıllarda Türkiye’de hukukun gerilemesini protesto etme konusunda sesini kaybetti. Bu çok basiretsiz bir tutum. Zira denetimsiz hükümet yüzünden Güneydoğu’daki çatışmalar derinleşir ve ülkedeki istikrarsızlık artarsa, daha çok Suriyeli mülteci kendini güvende hissetmediği Türkiye’den Avrupa’ya gö kaçan ve güvenlik arayan insanların haklarını ihlaldir. ‘Medyaya saldırılar’ n 1993’ten beri HRW yöneticisi olarak Türkiye’yi izliyorsunuz, sizce neler değişti? AKP’nin ilk 56 yılındaki insan hakları karnesi genel olarak olumluydu. Ordu üzerindeki sivil kontrol artmış, Kürtlerin hakları daha çok tanınmış, işkence azalmış ve ifade özgürlüğü çoğalmıştı. Bu gidişatta Avrupa Birliği’nin (AB) tam üyelik kapısını açık bırakması da rol oynadı. Ancak son yıllarda tüm bu kazanımlar geriye dönüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğindeki AKP, hükümeti denetleyen bir dizi kurumun altını oydu. Medyadaki bağımsız seslere saldırılar oldu, bağımsız yargıçlar safdışı bırakıldı. Güneydoğu’daki askeri operasyonları eleştiren akademisyenler terörü desteklemekle suçlandı. Tüm bunlar şuna işaret ediyor: Hükümet, kendisini de n Avrupa’nın kendi sığınmacı karşıtı politikalarına ne demeli? Son örnek Danimarka’nın mültecilerin eşyalarına el koyacak olması... çer... Üstelik onlara yeni Kürt mül sağlamak için kullanılırsa, daAvrupa’da mültecilerin damha çok Suriyeli gönüllü olarak teci dalgası da katılabilir. galanmasından ve İslamofobinin Türkiye’de kalır. Çünkü kendilen AB’nin Ankara ile vardıyükselişinden derin kaygı duyuri için bir gelecek görürler ve bir ğı anlaşma sığınmacı akınlarını yorum. Danimarka’nın son eylemgün eve dönmek istedikleri için durdurabilir mi? leri tek kelimeyle zalimce. SığınSuriye’ye daha yakın kalmak ister macıların masraflara katkıda buTürkiye 2 buçuk milyon Suriyelunmasını istiyorsanız bırakın iş ler. Ancak AB “Buyrun size 3 milli mülteciye kapılarını açıp onlabulsunlar ve normal hayatlar kuryar Avro, lütfen sığınmacıları zor ra barınma ve sağlık hizmeti sağsunlar. Başta kendilerine sağlanan kullanarak durdurun. Suriye sınılarken müthiş cömertti. AB şimhizmetlerin katbekat fazlasını verdi Türkiye’ye 3 milyar Avro rüşvet rını kapatın, Türkiye’ye girişte vigileriyle geri ödeyeceklerdir. Danize uygulayın, Ege’ye açılan botlateklif ederek mültecileri dizginrı durdurun” diyorsa Türkiye buna marka gibi zengin bir ülkenin yoklemesi için baskı yapıyor. Bu pasul ailelerin son eşyalarına, kadındirenmelidir. Çünkü bu zulümden ra mültecilere iş ve eğitim imkânı ların ellerinde avuçlarında kalan takılarına el koyması zalimlik. Danimarka bunu hoşgörüsüz bir devlet imajı çizerek sığınmacıları caydırmak ve diğer ülkelere gitmelerini sağlamak için yapıyor. Ancak ihtiyaç duyulan şey bunun tam zıddı. Avrupa’ya geçen yıl giden 1 milyon sığınmacı, AB’nin 500 milyonluk nüfusunun yüzde 0.2’sine denk. Bu insanları 28 üye ülkeye adil biçimde dağıtacaklarına, Almanya ve İsviçre’ye yığarak aşırı sağcı tepkiye yol açıyorlar. n İnsanları kovmaktan bahsedince akla ABD ve Cumhuriyetçilerin favori başkan aday adayı Donald Trump’ın “Müslümanları ülkeye almayalım” sözleri geliyor. ABD sığınmacı HRW İcra Direktörü Kenneth Roth gazetemize destek ziyaretinde bulundu. krizinde neden bu kadar pasif? (Soldan sağa) Sibel Bahçetepe, Orhan Erinç, Kenneth Roth, Tahir ÖzyurtseABD Suriyeli mülteciler konuven, HRW Türkiye Temsilcisi Emma SinclairWebb, Pınar Ersoy, Akın Atalay. sunda son derece pinti davranı ‘Derin kaygı duyuyorum’ yor. İki binden az sığınmacı almalarının bir sebebi, Başkan Barack Obama’nın risk almaktan korkması. Güvenlik tehdidi oluşturacaklarını öne sürerek sığınmacıları şeytanlaştıranlara geçit verdi. Halbuki mülteciler, ABD’ye turist ya da öğrenci olarak gidenlere hiç uygulanmayan yoğun güvenlik taramalarından geçiriliyorlar. Washington’ın bu hayal kırıcı tavrı üzerine Trump’ın hakaretamiz İslamofobisi eklenince endişeler artıyor, ancak Trump henüz başkanlık yarışını kazanmanın çok gerisinde. ‘Baskı yoğunlaştı’ n Raporunuz “Rusya ve Çin’de sivil topluma yönelik bir kuşaktır görülmemiş baskılara” da dikkat çekiyor ve bunda sosyal medyanın rolünden bahsediyorsunuz. Aralarında nasıl bir bağlantı var? Despot hükümetler sivil toplumlardan hep korksa da günümüzde bu daha da geçerli. Çünkü sosyal medya, sivil toplumun sokaktaki insanları harekete geçirme kabiliyetini artırdı. Bu da yeni baskıları teşvik etti. Rusya ve Çin’de ek bir boyut da var: Vladimir Putin ve Şi Cinping’in halklarıyla yaptığı yazılı olmayan anlaşma. Refahı daha da artıracak, buna karşılık halka hesap vermeden yöneteceklerdi. Ancak anlaşmanın kendilerine düşen kısmını yerine getiremediler. Ekonomileri kötüye gitti, refah artacağına azaldı. Halkın ayaklanmasından korktukları için baskılarını bir kuşakta görmediğimiz kadar yoğunlaştırdılar. ‘Can Dündar ve Erdem Gül’ün ‘Güneydoğu’daki yaralılar cesaretine saygı duyuyorum’ konusunda kaygı duyuyoruz’ n Can Dündar ve Erdem Gül davasını nasıl yorumluyorsunuz? Cumhuriyet’i ziyaret sebebim, bu iki gazetecinin cesaretine saygımdı. Gazetecilik yaptıkları için çok ağır cezai yaptırımlarla karşı karşıyalar. Hangi gazeteci olsa, bu kritik ve tartışmalı askeri ope rasyonu haberleştirirdi. İronik olan, Erdoğan’ın bugünlerde isyancılarla bağından gururla söz etmesi. Ağır silahların kime gittiğinden emin değiliz. Türkiye son günlerde bu ilişki konusunda oldukça açık. Cumhuriyet’in bu bağlantıyı önceden sergilemiş olması ise nedense büyük suç. n Kürt illerindeki operasyonlar ve sokağa çıkma yasaklarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Güneydoğu’da ne olup bittiğini kesin olarak bilmek çok güç olsa da şehirlerin belli kısımlarının harap olduğu belli. Yoğun nüfuslu alanlarda ağır silahlar kullanıldığından endişeleniyoruz, ki bu sivil ölümlerinin reçetesi. Yüzlerce sivilin öldüğü anlaşılıyor. Sokağa çıkma yasakları yüzünden ciddi bir soruşturma yürütülemiyor. Özellikle tedavi hakkını kullanamayan yaralılar konusunda kaygılıyız. Yeni Dalga’nın gizemli imzası Rivette öldü 2009 yılında son filmi ‘36 vues du Pic Saint Loup’u çeken Jacques Rivette önceki gün yaşamını yitirdi dı Jean Luc Godard ve François Truffaut ile birlikte anılan Fransız çağdaş sinema akımı ‘Yeni Dalga’nın gizemli yönetmeni Jacques Rivette, önceki gün 87 yaşında hayata veda etti. Kadınlara dönük filmler konusundaki ustalığı ile bilinen Jacques Rivette, 1991 yılında ‘Harika Bela’ (Beautiful Troublemaker) filmi ile kamera karşısına geçirdiği Emmanuelle Beart gibi beyazperde yıldızlarını da sinema tarihine kazandırdı. 1966 yılında ilk filmi ‘Nun’ (Rahibe) ile sansüre uğrayan Rivette’in ölümü üzerine, Fransız Cumhurbaşkanı Hollande da ünlü yönetmenden “kadınla A rın ‘sineast’ı” olarak söz eden bir taziye mesajı yayımladı. Ticari sinemanın kaidelerini reddederek setlerde senaryonun dışına çıkmasıyla meşhur, 13 saatlik “Out 1” filmi gibi radikal projelere de imzasını atan Jacques Rivette’in beyazperdeye olan ilgisi Jean Cocteau okuyup, “Güzel ve Çirkin”i beyazperdeye taşımasıyla başlamıştı. Fransız Sinematek’inde film izleyerek kendini yetiştirmiş olan Jacques Rivette, eleştirmen yönü ve Cahiers du Cinema dergisine yaptığı katkılarla da tanınıyordu. Sanatçının son filmi, 2009 yılında çektiği ‘36 vues du Pic Saint Loup’ adlı yapıtı oldu. l Kültür Servisi 13 saatlik film ‘Kadınların ‘sineast’ı’ Jacques Rivette C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle