27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 12 Temmuz 2015 EDİTÖR: AYŞEGÜL ÖZBEK haber 15 Güçlü aday, uzak aktör MHP, koalisyon arayışlarının kilit partisi oldu ama tüm formüllere mesafeli Siyaset güzeldir... kinci Dünya Savaşı’nı en çarpıcı anlatan filmlerden biri olan Hayat Güzeldir’i izleyip etkilenmeyen sanırım yoktur. En kötü koşullarda bile yaşama tutunacak dal arayan ve bulan bir direnç. İnsan zaten aradığını bulur. Yeter ki ne aradığını bilsin. Bugünlerde Ankara elbette Hayat Güzeldir filmini aratacak bir savaş ortamında değil. Ancak umut arayışı en az oradaki kadar elzem. Oysa gerçek şu ki, bir süredir bu sütunda vurguladığımız gibi bugün Türkiye 6 Haziran’dan daha iyi durumda. Geçen gün yolda karşılaştığım bir tarih öğretmeni canının çok sıkkın olduğunu söyleyip saydırmaya başladı: “Başımı yastığa koyamıyorum. Ne oldu bizim verdiğimiz oylara... Hâlâ bunlar başta olacaksa bizim çabamızın ne anlamı kaldı... Ola ki bir daha seçim diyecek olursanız ne yapacağımı bilmiyorum...” Sözünü nezaketle kesip sordum: “7 Haziran akşamı ne hissettiniz?” “O gece sırtımdan büyük bir yük kalkmış, kamburum inmiş gibi olmuştu” dedi. “Hah işte” dedim, “o senin başarındı unutma...” HHH Öğretmen karamsarlıkta kararlıydı. Meclis Başkanlığı’ndan başladı, AKP’nin tek başına iktidarı devam edecekmiş gibi arttırdığı atamalarla devam etti... Sözünü de şöyle bağladı: “Recep zamana oynuyor, oyalıyor. 300’ü geçeceğini hissettiği bir anda seçim deyip daha vahşi gelecekler...” Böyle olasılık yoktur demek mümkün değil. Ancak Türkiye böyle bir olasılığa mahkum da değil... AKP iktidarına karşı olan kesimlerde bu bakış baskın... Yarından tezi yok, bu karamsarlığı aşmak, üstümüze çökmeye niyetli kara bulutları kovmak gerekiyor. Türkiye 13 yıldır AKP dayatmalarının kıskacında olduğu için bugünkü ortamı ister istemez yadırgıyor. Belirsizlik endişesine kapılıyor. Durumun daha da kötüye gideceğinden endişe ediyor. Bir an kendisine dönüp, acaba yanlış mı yaptım diye düşünüyor. Oysa medyasıyla, devletiyle, partisiyle, her şeyiyle üstüne gelen Erdoğan’ı oyun dışı bıraktı. Devamını da parlamentoya bıraktı... HHH Halk diliyle soralım: Parlamento becerebilecek mi? Ne olursa olsun, yeni bir hükümet kurulmasa bile parlamento topluma umut vermek zorunda. Umut yoksa da üretecek... Genel tanımlama ile siyaset umut üretme sanatı değil mi? Bu sütunun yazarı, içi boş Polyannacı bir iyimserliği sevmez ama, umut veren hiçbir ışığın olmadığı anda bile başarı yarın gelecekmiş heyecanıyla mücadele etmeyi sever. Türkiye değil bir kişinin, küresel bir gücün bile istediği gibi at oynatamayacağı bir ülke. Bağımsız yaşamayı genlerine katmış bu ülkenin seçmeni de iktidarı oylarıyla değiştirmenin de tadına varmıştır. Bütün mesele o değişim ve değiştirme dilini yakalamaktır. Bunun için mücadele etmek, halkın umudunu yükseltmek güzeldir... Siyaset güzeldir... Siyaseti yaparken Sabahattin Eyüboğlu’nun şu sözünü hiç unutmadan: “Yalanların en alçağı halka ve çocuklara söylenendir. Çünkü her ikisi de çabuk inanır!” İ eçimin kilit partisi hiç kuşkusuz HDP’ydi. Ancak, 8 Haziran’da başlayan sürecin kilit partisi MHP oldu. Önce koalisyonlara mesafeli, sonra HDP’li formüllere kapalı olduğunu açıkladı. En kalın kırmızı çizgileri çizdi. Koalisyonun hem en güçlü adayı, hem en uzak aktörü oldu. Kendinden çok bahsettirdi. Kızgınlıkların, hayal kırıklıklarının, suçlamaların öznesi haline geldi... MHP’nin taban dinamikleri, ideolojik referansları ve siyasi pratiği göz önüne alınarak olup bitene yakından bakınca, MHP’nin hangi gerekçelerle ve hangi sonuçlar için bu pozisyonları aldığı biraz daha netleşiyor. Karmaşık gibi görünenler basitleşiyor, bazen de basit görünen çetrefilleşiyor. S KEMAL CAN KİMDİR? MHP üzerine araştırmalarıyla tanınan Kemal Can, “1990’lardan 2000’lere MHP Devlet ve Kuzgun” ve “Devlet, Ocak, Dergâh” kitaplarının (Tanıl Bora ile beraber) yazarıdır. MHP, 7 Haziran’da oylarını yaklaşık yüzde 25 arttırdı ve 7,5 milyon oy aldı. “Anavatanı” diyebileceğimiz İç Anadolu ve İç Ege’de artış yüzde 30’ların üzerinde, metropoller ve kıyılarda ise ortalamanın altında. AKP’den kaçan oyların büyük bir bölümünün MHP’ye aktığı ya da MHP’ye gelen oyların AKP ağırlıklı olduğu açıkca görülüyor. Fakat bu tablonun kalıcılığı ve trendin böyle kalıp kalmayacağı çok tartışma Geldikleri gibi giderler lı. Bazı araştırmalar seçimden birkaç ay önce MHP’nin yüzde 18 sınırına kadar tırmandığını ve sonra bu oyların bir kısmının AKP’ye geri döndüğünü gösteriyor. Seçim sonrası anketler de, mevcut pozisyonlarla girilecek yakın erken seçimde MHP’nin gerileme olasılığına işaret ediyor. Daha önce de defalarca yaşandığı gibi AKP ile MHP arasındaki oy geçişinin yönü ve hızı tekrar tekrar değişmeye açık. AKP’ye ders vermek için MHP’ye gelen seçmenlerin dersin devamında ısrarcı olup olmayacağı belirsiz. Bu geçişkenliği çok iyi bilen MHP kurmayları, hem koalisyon, hem de seçim için argüman üretmek, pozisyonlarını her durum için tekrar anlatmak zorunda. Seçim sürecinde MHP oylarında yaşanan dalgalan manın en belirleyici nedeni “Kürt meselesi”ydi... Tayyip Erdoğan’ın zaman zaman hükümeti bile eleştirerek yürüttüğü “Kürt sorunu” karşıtlığı, seçim sürecinde MHP için genişleme alanını fazlasıyla tıkadı. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Erdoğan’ın bu hamleleri için, “Milliyetçiler o kadar saf değildir” demişti ama galiba Erdoğan’ın söylemi Kürt oylarını kaybetme pahasına bir başka sonuç üretti. MHP, şimdi esas meselesini geri almak istiyor. Koalisyona da girse, muhalefette de kalsa, seçime de gitse bu “mesele” MHP’ye gerekli. Sadece siyasi bir fırsat olarak değil, bir tür varlık nedeni olarak. Seçim kampanyasında bile görülmeyen HDP düşmanlığının birden zuhur etmesi, sa dece ve ağırlıkla HDP ile ilgili değil. Çok daha gerilimli zamanlarda, Bahçeli HDP yöneticileriyle sıcak pozlar vermiş, son olarak “güvenlik paketi” sırasında iki parti açık işbirliği yapmıştı. Fakat ciddi bir oy kaybı riskiyle sonuçlanacak erken seçim tehdidi kapıdayken koşullar değişiyor... Blok meselesi MHP oy oranını koruyabilmek için CHP’nin önerdiği “muhalefet bloku” macerası yerine, doğal genişleme alanı (Milliyetçi Muhafazakâr, Sünni Türk) “sağ blok” içindeki pozisyonunu tahkim etmek istiyor. Ama “blok” demeden. Bu yüzden siyasi pozisyonunun sınırlarını çizen dört koşulundan biri “kutuplaşmanın” sonlandırılması. Bir yandan “siyasi doku su birbirine uygun partilerin işbirliği”nden bahsederken, bir yandan “AKP CHP koalisyonu en iyisidir” diyor. MHP, AKP’nin yönettiği (veya neden olduğu) “kutuplaşmanın” aleyhine olduğunu yıllardır görüyor ve şimdi bunu değiştirebilecek bir fırsat doğduğunu düşünüyor. Gezi ve 1725 Aralık süreçleriyle tırmanan ve seçim kampanyasında zirveye çıkan “bunlar” parantezinde kalmak istemiyor. MHP’de diğer muhalefet partileri gibi pozitif bir blok algısı yok. Bu yüzden Bahçeli CHP’nin “muhalefet bloku” önerisine “koltuk tedarikçisi” gibi alışılmadık aşırılıkta tepki veriyor. Bu yüzden Yusuf Halaçoğlu, olası bir CHP işbirliğinde “AKP’liler bizi dinsiz partiyi desteklediler diye suçlar” diyor. Kuruluş kodları göreve 0’lardan beri “ideolojik omurgalı bir kitle partisi” olmaya çalışan MHP, özellikle Bahçeli döneminde atak ve kriz evrelerini hep asli kodlarına, “fabrika ayarlarına” dönerek geçti. Bahçeli böyle Genel Başkan oldu, 1999 seçim başarısı böyle geldi. 2002 seçim travması böyle atlatıldı. AKP’nin kuşatması ve taarruzları böyle bertaraf edildi. MHP “başarı” kılığında gelmiş ve ciddi tuzaklar içeren bir eşikte “asli kodlarını” yine göreve çağırıyor. Semboller, slogan sözler eşliğinde daha köşeli bir pozisyona çekilen MHP, refleks ve reaksiyonlarını da bir üst perdeye taşıyor. Taban ve kadro hassasiyetlerini öne alan tutum, Çin protestolarındaki “ayarsızlığı” hoş görmeye varan bir psikolojik vasat üretiyor. Son dönemde öne çıkan MHP sözcülerinin ve genel olarak MHP’nin dili sertleşiyor. “Gerilimin tarafı olma yasakları” gevşetiliyor. Ancak, bu hâlâ giderek tırmanacak bir gerilim politikasından çok, oyunu yüksek elle açma hamlesi gibi duruyor. 9 MHP tabanının sokaktaki ‘çekik gözlü’ avı parti yönetiminden sert tepki görmedi. MHP’yi nasıl bir pozisyona hazırlandığının kristalize bir özeti gibi... MHP, Baykal Erdoğan görüşmesiyle başlayan süreci Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstererek, son tur pazarlıklarını da “geçersiz oy” açıklamasıyla karşıladı. Çünkü, daha önce değindiğimiz, “gerilimi geri alma” ve “bloktan çıkma” stratejisinin sözden icraata geçmesi ve görünür hale gelmesi için Meclis Başkanlığı seçimi uygun bir zemindi. HDP konusundaki dirençle, “gerilimi geri alma” kararlılığının altı, “AKP destekçiliği” suçlaması pahasına kalınca çizilmiş oldu. CHP’ye karşı gösterilen tavır da, MHP’yle işbirliği zemini aramanın standartlarını koyuyordu. “Uygun seviyede” yapılmayan başvurular geri çevrilebilirdi. MHP, yan aktör olmayı kabul etmiyor, “yüksek protokol” talep ediyordu. Bunun sadece CHP’ye ilişkin bir mesaj olmadığı da çok açıktı. MHP sandıkta kazandığını masada kaybetmemek için, önüne gelecek her seçenekte kullanabileceği imkânlar devşirmek istiyor. AKP’nin alacağı pozisyona göre biçimlenip sürüklenmek yerine kendi pozisyonunu baştan tarif etmeye çalışıyor. Ali İsmail portresi 3. kez silindi Koalisyon Alternatifleri TBMM Başkanlığı seçimi Meclis Başkanlığı seçiminde yaşananlar ve bu yaşananları tarif biçimi, seçim sonuçlarının Devlet Bahçeli’den Çankaya ‘fanus’u açıklaması HP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, geçen günlerde Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan ile yaptığı röportajda, “Sarayı terk etmeli ve Çankaya fanusuna girmeli” ifadeleriyle ilgili Twitter hesabından açıklamalarda bulundu. Bahçeli’nin, Twitter hesabından yaptığı açıklamaların tamamı şöyle: M “Hatırlarsanız bir gazeteyle yaptığım röportajda aynen şöyle dedim: ‘Sarayı terk etmeli ve Çankaya fanusuna girmeli.’ Peki kim? Siz biliyorsunuz! Fanus; süslü, ayaklı fener demektir. Yine Fanus; değerli eşyaları tozdan korumak için üzerlerine kapatılan yarım küre biçimindeki cam kaptır. Çankaya Fanusu, binlerce yıllık Türk devlet geleneğinin simgeleştiği, toplandığı ve özümsendiği tarihi bir emanettir. Çankaya Fanusu, kurtuluş mücadelesinin neticesinde kurulan milli ve üniter Türk devletinin namus ve haysiyet sancağıdır. Bu fanus çatlarsa, tarihsel süreklilik kopar. Bu fanusa saygı duyulmazsa Türkİslam asırlarının kutlu hatı raları teker teker buharlaşır. Şahsen dediğim fanustan kaçanlara, yerlerini ve yapmaları gerekenleri hatırlatmaktır. Bundan gocunmak, rahatsız olmak anlamsızdır. Çankaya fanusu saray kapanının panzehridir. İnsanı ferahlatır, aklını başına getirir, huzura erdirir, ufkunu değiştirir. Öfke, tamah, haset ve hıyanet ten kurtuluş için fanusun şifasına, fanusun marifetine ihtiyaç vardır. Benden söylemesi. Ne güzel de söylemiş H.Bektaş Veli; ‘Muhabbet ne zaman cana değdi, can dirildi. Akla uygun geldi, geleni gideni anladı. Can marifetle dirilir.’ Dirilmek ve yeniden doğmak isteyen düne baksın, dünüyle hesaplaşsın.” l Haber Merkezi skişehir’de iki yıl önce Gezi Direnişi sırasında polisler ve eli sopalı kişilerce dövülen ve beyin kanaması geçirerek ölen 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz için Anadolu Üniversitesi’nde bir grup öğrenci Yunus Emre Kampusu’ndeki alışveriş mağazalarının olduğu binanın duvarına Korkmaz’ın portresini yaptı. Daha önce 2 kez rektörlük talimatıyla silinen portre Ali İsmail’in ölüm yıldönümünde 3. kez silindi. Öğrenciler ise portreyi yeniden yapacaklarını söyledi. l CAN HACIOĞLU/ ESKİŞEHİR E C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle