10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 12 Temmuz 2015 EDİTÖR: AYŞEGÜL ÖZBEK haber 13 VERGİDE NASRETTİN HOCA KURALLARI Bugün Cumhuriyet’te okuyacaksınız: Bilgi Üniversitesi’nde yapılan bir deney, Türkiye’de verginin rıza duygusuyla değil, ceza korkusuyla verildiğini kanıtlıyor. Bu topraklarda kolektif yarar değil, kişisel zarar kaygısı güdülür. Bu teşhisi ilk koyanlardan biri, Nasrettin Hoca’dır: Cimri göle düşmüş, yüzme de bilmediğinden çırpınıyormuş. Ahali yetişmiş. “Ver elini” diye seslenmişler. Cimri boğuldu boğulacak; sesleri duyuyor, su yutuyor, elini uzatmıyor. Hoca koşup gelmiş. Ahaliyi kenara itmiş. Elini uzatmış: “Al elimi” diye bağırmış. Cimri uzanıp tutmuş Hoca’nın elini; kurtulmuş. Ahali hayretle bakarken durumu izah etmiş Hoca: “Bunlar öleceğini bilse hiçbir şeyini vermez; anca al dersen alırlar.” Poyrazlodos, karayelkeşişleme ‘Aşkolsun’ Star yine yakaladı ayır deniz üstüne bir yazı değil. Mesela Marmara Adası’nın bir ordan bir burdan esen rüzgârlarından filan söz edecek değilim. Kestirmeden söyleyeyim: Koalisyon rüzgârları üstüne bir Tırmık bu. Haftalardır yazıya oturduğumda “Bugün koalisyon üstüne yazmayacağım. Bana da ve herhalde okura da gına geldi bu temcit pilavından” diyorum ve çoğu kez o yazı koalisyon üstüne oluyor. Mesela bugün “Bir pazar yazısı hafif ve neşeli olmalı, gülümsetmeli” diyen o yazılı olmayan meslek kuralına uyacak ve haftayı Ahmet Hakan arkadaşımla dalga geçen bir Tırmık’la noktalayacaktım… Umarım biliyorsunuz. Yani eğer Cumhuriyet’in yanı sıra bir başka gazete daha okuyorsanız (“Buna niye ihtiyaç duyayım ki” dediğinizi duyar gibiyim) ve bu başka gazete Hürriyet ise görmüşsünüzdür. Ahmet Hakan haftalardır koalisyon barometresi yayımlıyor. Bence o barometre bozuk. Sabah gazeteyi açıp bakıyorsunuz, Ahmet’in barometresi yağmur gösteriyor. Ama öğleden sonra hava günlük güneşlik oluveriyor. Sabahleyin barometrede AKPCHP koalisyonu görünüyor, akşamüstü CHP o kapıyı sımsıkı kapatmış falan filan. Bunları hatırlatıp “Ahmet, abi sözü dinle, sen o barometreyi çöpe at” diyecektim. Çünkü Devlet Bahçeli AKP ile koalisyonun kapılarını sımsıkı kapatacak sözler etmişti. CHP sözcülerinin “kırmızı çizgilerimiz” demeden çizdikleri kıpkırmızı çizgiler ile Davutoğlu’na “Gelmesen de olur” mesajı vermekteydiler. Bunun üstüne bu işlerden çok anlarmışım gibi “Erken değil tekrar seçim” başlıklı birTırmık döktürmüş ve “Koalisyonu kim, kiminle, nasıl kuracak gibi olmayan olasılıklarla vakit geçirmeyelim. Ufukta tekrar seçim var, kolları sıvayıp o seçime hazırlanalım” gibi akıllar vermiştim. “Bu yazıyla okurlar benim ne kadar akıllı ve ileri görüşlü bir gazeteci olduğumu muhakkak anlayacaklardır” diye kendi kendime şişinirken önce Devlet Bahçeli konuştu. Sanki birkaç gün önce “Cumhurbaşkanı o saraydan inecek Çankaya fanusuna girecek. 1725 Aralık yolsuzluk dosyaları muhakkak açılacak. Çözüm süreci derhal çöp sepetine atılacak. PKK’liler gelip teslim olacak. Elebaşılar hapishaneye girecek. Silahlar devlet envanterine teslim edilecek” gibi koalisyon protokolü yazan, böylece AKP’ye “Olmayacak duaya amin diyeceksen gel görüşelim” diyen kendisi değilmiş gibi döktürmeye başladı. Bizim Cumhuriyet’in haberini aktarıyorum: “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, koalisyon hükümetinde yer almak için ‘esnettiği’ 4 koşulunu açıklarken, ‘MHP, bu dört maddeye hürmetle beraber riayet ve refakat gördüğü takdirde Türkiye’nin siyasi istikrarsızlık yaşamaması için beklenilen fedakârlıkları çekinmeden gösterecektir’ sözleriyle AKP ile koalisyona yeşil ışık yaktı. ‘Derhal ve acilen diyalog ve mutabakat zemini oluşturulması’ gerektiğini vurguladı…” Eh böyle diyen birine AKP’nin tepesindeki siyaset bezirgânları “riayet ve refakat” göstermezler mi? MHP koalisyon kapısını epey aralar da bunun hem ülke içinde hem Suriye topraklarında savaş patlatacak bir hükümet olacağını bilen ve gören CHP durur mu? Kılıçdaroğlu koalisyonun koşullarını bile ayrıntıladı. Yine Cumhuriyet’ten aktarıyorum: “CHP yöneticileri Kılıçdaroğlu’nun ‘başbakanlık pazarlığı yapıyor’ algısı yaratılmaması için olası bir AKPCHP hükümetinde kabine dışı kalmayı önerebileceği, parti genel başkanlığını sürdürürken bir başka CHP’linin başbakan yardımcısı olarak hükümete yer alabileceği değerlendirmelerini yaptı. Kılıçdaroğlu ‘Bakanlar Kurulu’nu şurda burda topladınız diye ekonomik kriz çıkmaz. Sistem de kilitlenmez. Cumhurbaşkanı neyi kilitleyecek, ne yetkisi var? Yasayı iade ederse aynısını kabul edersem onaylayacak’ dedi.’ Eh AKP’liler de uzatılan eli itecek değil ya. Ağır toplardan Beşir Atalay tekrar seçimi bir kenara, tartışmaya da noktayı koydu: “Şu anda gündemimiz ortak hükümettir.” HHH Ben bir poyrazdan, bir lodostan, derken karayelden, o geçmeden keşişlemeden esen koalisyon rüzgârlarıyla baş edemeyecek, siyasal analizler döktürüp açığa düşmekten kurtulamayacağım. İyisi mi siz başınızın çaresine kendiniz bakın… Rıza mı, Teoman mı? Çocuk, öğrenme sürecinde neyi görürse onu taklit eder. O yüzden çocuk eğitmenleri, ana babalara, çocuklarına rol model olmalarını tavsiye ederler. Toplumlar da öyledir biraz… İnsanlar meslek seçerken, damat seçerken, oy verirken kimin ödüllendirilip kimin cezalandırıldığına bakar; ona göre hizalanır. Peki, Türkiye’nin rol modelleri kim? “İşte bunun gibi olmalıyım” dedirtecek kimi BİZİM ROL MODELİMİZ KİM? H Rıza Sarraf Teoman Coşkun Dudak vitrine çıkarıyor bu ülke? Küçük bir örnekle cevaplayalım. Teoman Bey, havaalanında kargolardan sorumlu memurdu. Bir gün şüpheli bir kargo içinde illegal nakledilen 1.5 ton külçe altın buldu. Altınlar Rıza Sarraf’ındı. Sarraf altınlarını kurtarabilmek için devreye girdi. Daha sonra ortaya çıkan telefon kayıtlarında “Neler vaat ettim, yok, adam almıyor” dediği ortaya çıktı. Teoman Bey, hemen bir tutanak düzenleyip altınlara el koydurttu ve dün Hürriyet’in manşetine yerleşen o tutanakla devlete tam 57 milyon TL kazandırdı. Sonuç ne oldu? Altın kaçakçılığı ve memura rüşvetle suçlanan Sarraf dışarıda; bakanlardan takdir belgesi alıyor. Teoman Bey, önce sürüldü, sonra hakkında görevi kötüye kullanmaktan soruşturma açıldı. Söyleyin şimdi: Bizim çocuklarımıza “İşte bunun gibi ol” diye örnek göstereceğimiz rol modelimiz hangisi? Rıza Bey mi? Teoman Bey mi? Cevap verelim: Bugünün rantiyeciler dünyası için Rıza Bey… Ama yarın ve ilelebet Teoman Bey olacak. İleri derecede oral ilişki, nasıl yani? Yeni nesil hatırlamaz 1980’lerde epey fırtına koparmış “İslama Göre Cinsel Hayat” kitabının yazarı o. Son dönemde eskisi kadar popüler değildi. Daha çok “Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın babası “Olarak konuşuluyordu. Ali Rıza Demircan herhalde “yeniden gündeme geleyim” diye düşündü ve TRT ekranlarında veciz bir cümle kurdu: “İleri derecede oral ilişki haramdır.” Merak etmeyin burada “ilerisini nedir, gerisini nasıl olur” tartışmayacağız. Ama programın moderatörü Pelin Çift’in bu sözlerden sonra gülme krizine girmesiyle Demircan’ın söyledikleri, olayı daha da ilginç hale soktu: Yaa Pelin kardeş, çok rahat konuşuyordun ama şimdi soru yöneltemiyorsun. Muhtemelen Çift de o anda böyle derin bir tespit karşısında ne sorsa anlamsız kalacağını düşündü... Her fırsatta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a olan “aşkını”, medyaya onun misyonunu sürdürmek üzere girdiğini söyleyen işadamı Ethem Sancak’ın gazetesi Star’ın dünkü manşetinde, Doğu Türkistan eylemlerinde yapılan saldırıların “yeni bir Gezi tuzağı” olduğu yazıldı. Ne de olsa Erdoğan 28 Temmuz’da Çin’e gidecekti. “Uygurlar üzerinden Gezi tuzağı” başlığıyla yayımlanan haberde, Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı insan hakları ihlalleri gerekçe gösterilerek Çin lokantaları, turistler ve Tayland Konsolosluğu’na yapılan saldırıların asıl amacı Türkiye ile Çin arasındaki ticaret hacmi” denildi. “Ağaç bahanesiyle sokağa dökülen Geziciler dev projelerin durdurulmasını istemişti” şeklinde spot yazılan habere göre, Uygurları bahane ederek saldırıları düzenleyen “provokatörler”in hedefinde Türkiye ile Çin arasındaki milyar dolarlık füze anlaşması ve teknoloji transferleri var. Gazetenin bu müthiş tespiti üzerine insan ister istemez düşünüyor: Geziciler de bu işe iyi hazırlanmışlar ama. Gözlerini çektirmişler, çarşafa girmişler hatta ülkü ocaklarına kayıtlarını yaptırmışlar. E, tabii ne de olsa çok güçlü bağlantıları var. Ne diyelim patronuna da sana da “aşkolsun” Star. Cerattepe böyle olmasın CENGİZ İNŞAAT BU HALE GETİRDİ M aden çıkmadan önce yemyeşil doğası, tütün, üzüm, pamuk gibi tarım, arıcılık faaliyetleri olan Murgul, Damar köyündeki maden faaliyeti sonrası yarattığı istihdamla ilk yıllar ciddi gelişme sağladı. 63 yıllık maden faaliyeti sonrası ise tablo terk edilmiş bir köy, dinamitle çatlamış evler ile Cengiz İnşaat’ın 750 işçisiyle bakır madenciliğine devam etmesi. Artık ne temiz hava var, ne içme suyu hatta ne de sokaklarda insan. Burası Cerattepe’nin kaderinin benzemesini istemediği maden köyü Damar. Artvin’de 20 yıl önce ilçeler dahil 230 bin olan nüfus şu an 160 binlere inmiş durumda. Burada maden faaliyeti yürüten de Mehmet Cengiz’e ait Cengiz İnşaat. O küfrün her harfi bir ihale yle bir işadamı düşünün ki, kadınları, anneleri, bu ülkede yaşayan herkesi parasıyla aşağıladığı küfür, yaptığı her işle yan yana anılan bir imzaya dönüşmüş olsun. m e d iğ Ç Ve Türk yargısının 8 r e Tok bin TL tarife biçtiği o imzayı, milyarlarla katlaya katlaya, memleketin cümle sathına atmaya devam etsin... 90’lı yıllarda Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı dönemi ve Karadeniz Otoyolu vesilesiyle adı duyulmaya başlayan Mehmet Cengiz, bugün, “Can alıcı kamu ihaleleri ona verildiği için mi bu kadar güçlü, yoksa çok güçlü olduğu için mi can alıcı ihaleler ona veriliyor?” sorusunun anlamını yitirdiği bir iktidar aktörüdür artık. Dünyanın 100 doğal ormanından biri olan Cerattepe’deki maden faaliyeti için, Rize İdare Mahkemesi’nin iptal ettiği “ÇED olumlu” raporuna, küçük değişikliklerle yeniden geçerlilik kazandırabilen, bunu yaparken devletin bakanlığının, sahaya girerken silahlı jandarmasının desteğini alacak kadar kudretli bir aktör. Ö Dolayısıyla, Cengiz’in, proje ve ihale niyetine, kadınları anneleri ve bu ülkede yaşayan herkesi parasıyla aşağıladığı o küfür, bir küfürden çok daha fazlasıdır. O küfürün hikmeti Özenle büyütüldüğü AKP iktidarı boyunca, her bir harfe neredeyse bir proje düşecek biçimde nakış Mehmet Cengiz 10 yılın seyri gibi dizilen ihalelerin yan yana gelMehmet Cengiz’e dair yaygın kamuoyu mesiyle yazılmış, küfür görünümlü bir şirfarkındalığı, Sabahatv satışı için oluştuketokrasi hikâyesidir. rulan 630 milyon dolarlık fona dair tapeler Hem yeryüzünde yeşile yönelmiş, hangi aracılığı ile oluşsa da, Cengiz’i AKP nezörgütlü gaddarlık, argodaki “yeşil”e duyudinde vazgeçilmez kılan şirketokrasisinin lan büyük ihtirastan beslenmemiş ki? en az on yıllık bir geçmişi var. Doğru düzgün ÇED raporu hazırlan80’lerde kurulan şirketin, 90’larda Limadan 3. havalimanı inşaatı için kesimak ile birlikte üstlendiği Karadeniz len ve kesilecek olan yüz binlerce ağaç Otoyolu’ndan sonraki, palazlanma atağı da o küfürlü imzaya dahildir bu yüzözelleştirme ihaleleriyle başlıyor. den; 10 yıl önce özelleştirmeden aldı2004’te Eti Bakır, 2005’te Eti Alüminğı Eti Alüminyum’un yanında hediye ediyum, 2006’da Ankaraİstanbul Hızlı Tren len Oymapınar Barajı da. Devletin elektproje kesimleri, 2007’de Ilısu Barajı, Ordu rik ürettiği Oymapınar’ın lisansının değiştiHavaalanı, 2009’dan itibaren Meram, Akrilip Cengiz’e özel otoprodüktör yapılışı da deniz, İstanbul Boğaziçi, Çamlıbel ve Uluyine AKP iktidarının Cengiz’e “karşılıksız” dağ Elektrik dağıtım şirketleri (Limak ve bir jestidir. Kolin ile birlikte), 2013’te Eti Bakır MaCengiz şirketlerine yapılan devlet jestzıdağı Fosfat, 3. havalimanı ve son olaleri saymakla bitmez. Beş yıl önce hatır lı tutardaki bir vergi borcu silinmiştir sözgelimi. Yoksul üniversite öğrencilerine verdiği üç kuruşluk harcı, temerrüt faizi işlete işlete yıllarca takip eden, asgari ücretten vergi alan bu devletin Maliyesi, bir şirketin 422 milyon TL borcunu neden siler? Ne karşılığında vazgeçer vergi alacağından? rak da özel şirket ihalesi olarak Akkuyu Nükleer Santralı’nın deniz hidroteknik yapılarının anahtar teslim ihalesi. Bu liste, Cengiz’in aldığı bütün kamu ihalelerini kapsamıyor. Mesela, 2009’da TMSF’den satın alıp restorasyon aşamasında esrarengiz bir yangına kurban giden Hüseyin Avni Paşa Köşkü de Cengiz’in devlet eliyle malvarlığına kattığı önemli değerlerden biriydi. Kamunun değerlerini, kamu ihaleleriyle ve yanına santral gibi hediyelerle malvarlığına katan, vergi borcu silinen, “topal ördek” konumundaki hükümet döneminde bile, yeryüzünün en nadide ormanlarından birine girebilen Cengiz’in; her bir harfi bir kamu ihalesinden oluşan o küfürü, işte bu nedenle bir küfürden çok fazlası. Geçenlerde yitirdiğimiz Latin Amerikalı gazeteci Eduardo Galeano, “Halk, bu düzeni doğal ve sonsuz olarak kabul ettmesi için evcilleştiriliyor. Sistem vatanla özdeşleşleştiriliyor, rejimin düşmanı hain ya da dış mihrak ilan ediliyor” diye yazdığında takvimler 1976 yılını gösteriyordu. Bu kitabın yazılışından 40 yıl sonra, Cerattepe’de o büyük küfüre karşı sergilenen direniş ise işte bu nedenle, yerel bir direnişten çok fazlası. l ANKARA C M Y B Fotoğraf: VEDAT ARIK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle