28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 13 Mayıs 2015 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY 20 KONUK YAZAR NEDİM GÜRSEL enan Evren öldü. 98 yaşında, yani ortalama bir ömrün 2530 yıl fazlasını yaşadı. “İdamlar için elim titremeden imzayı attım” diye göğsünü gere gere dolaştı. Gazeteciler (onlar kendilerini bilir) önünde saygıyla eğildiler, onu okullara götürdüler 12 Eylül darbesini anlatması için! Gençlere alkışlattılar!.. Çok önemli sanayiciler, fevkalade korunaklı evinde yaptığı uyduruk resimleri almak için kuyruk oldular. Onun temsil ettiği askeri cunta ve onların kurduğu hükümetlerin yaptığı anayasayla, bugünkü iktidar partisi semirdi ve biz hâlâ yüzde 10 barajıyla uğraşıyoruz. Kimse öldü diye sevinmesin! Hele de kendim de dahil solcular! Baştan sona kazananlar onlar oldu. Dünyanın her ülkesinde askeri darbe yapanlar daha sonraları yargılandılar ve ömür boyu hapse mahkum edildiler. Kimileri kaçtı. Şili’yi, Arjantin’i, Yunanistan’ı anımsayın. Ne konuşup duruyoruz, yok “Ermeni soykırımıyla yüzleşelim, ‘yok’ 67 Eylül olaylarıyla yüzleşelim.” Bir ülke düşünün, askeri darbe yapanlar bile muteber adam sa K Boğazkesen şıkpaşazade “Tevarihi Âli Osman” da Rumeli hisarı’nın yapılış nedenini şöyle anlatır: “Diledi kim Rum Eline geçe. Eyitdiler: ‘Devletlü Sultanım! Gelibolu Boğazı’nı kâfir gemileri gelüb bağladı’ dediler. Hünkârı aldılar. Doğru Koca Eli’ne getürdiler. İstanbul’un üsti yanında, boğazda Akçahisar’a kodılar. Atası geçdügi yerden Rum Eli’ne gecdi. Akçahisar’ın karşusına kondı. Halil Paşa’ya eyidür: ‘Lala! Bunda bana bir hisar gerekdür.’ Elhâsıl ol arada heman buyurub hisarı yapdurdı” . II. Mehmet (o zaman daha Fâtih değildi) Bizans’ı kuşatmadan önce, Pontus’tan gelebilecek askeri yardımı önlemek amacıyla Rumelihisarı’nı üç ay gibi çok kısa bir sürede yaptırdı ve ona “Boğazkesen” adını verdi. Ben de bu adı hem ülkemizde hem de yurtdışında en fazla ses getiren romanıma vermekte bir sakınca görmedim. Çünkü Fatih dönemi şiddetin günlük yaşamda olağan bir kader gibi yaşandığı, boğazkesenlerle kesilen boğazların birbirine karıştığı ve bu eylemlerin hesabının sorulmadığı bir dönemdi. Hünkâr, devletin esenliği için de olsa, evlat katlini yasallaştırmış, devşirme sisteminin gelişmesiyle birlikte sarayda kul statüsündeki hizmetkârların sayısı çoğalmıştı. Padişah bu insanlar hakkında yargısız ölüm cezası verme yetkisine sahipti. Yalnızca onlar hakkında mı? On dokuzunda ikinci kez tahta çıkar çıkmaz ilk işi, yine Âşıkpaşazade’nin deyimiyle “daha süt emen kardeşi şehzade Ahmet’i makamına göndermek”, yani katletmek olmuştu. Bizans düştükten sonra ise sıra, babası II. Murat’a da hizmette kusur etmemiş Çandarlı Halil Paşa’ya gelmiş, bu büyük devlet adamını Boğazkesen’in bizzat kendi adını taşıyan kulesine hapsettirdikten sonra ortadan kaldırmıştı. Bugün de, cumhurbaşkanı makamında oturan zat, beş yüz yıl önceki gibi muhalif yurttaşlarını cezalandırma, onlara düpedüz hakaret etme yetkisini kendinde görüyor. Elinden gelse onların da kellesini alacak. Neymiş? Rumelihisarı’ndaki eski mescit kendi deyimiyle “aslına rücu” etmeliymiş. Buna karşı çıkanlar, o mescidin yerindeki amfitiyatroyu yaşatma  ya çalışanlar “cibiliyetsiz”miş. Oysa Hisar’dan az ötede, Emirgân’da bir cami var, isteyen orada ibadetini yapar. Ama o güzelim kıyıda başka tiyatro yok. Ben Galatasaray’da öğrenciyken Rumelihisarı’nda yaz gecesi birbirinden güzel oyunlar sahneye konur, hiç üşenmez, Beyoğlu’ndan kalkıp bu oyunları izlemek üzere Boğaz kıyısına gelirdik. Burçlardan çıkan Hamlet’in hayaletiyle ürperdiğimiz de olurdu, usta oyuncuların şaklabanlıklarına kahkahalarla güldüğümüz de. Artık ne gülen ne de sanattan tat alan bir Türkiye var. Yerli yersiz, saçma sapan gerekçelerle ecdadıyla övünen, bir yandan AB’ye girmek isterken öte yandan fetih ideolojisiyle beyni yıkanan bir ülkede yaşıyoruz. Fransa’da cumhurbaşkanı çıkıp adaşı I. François ya da “Güneş Kral” lakaplı 14. Louis’yle övünmeye kalksa tımarhaneye kapatırlar. Ya da en azından, Comedie Française’de Moliere’in bir oyunundaymışlar gibi, kahkahayla gülerler. Benimse ağlamak geliyor içimden. Bir cumhurbaşkanı, tiyatroyu seven, sanatın yeşermesini, gelişmesini, yaygınlaşmasını isteyenlere çok ağır sözlerle hakaret edebiliyor. Ve bu söylem yalnızca toplumda değil aydın ve gazeteciler nezdinde de taraftar bulabiliyor. Boğazkesen’in günün birinde böylesine düzeysiz bir tartışmaya yol açacağını bilemezdim. Anadoluhisarı’ndaki evimizden yıllarca seyrettim onu. İstanbul’daki hayatımın ayrılmaz bir parçası değildi yalnızca, bir romanımın kahramanları arasındaydı. Horasan kireç harcı yedirilmiş tuğla ve kiremitlerin parçalarıyla kamalanmıştı surları. O surlarda Edirneli taş ustalarının hüneri, Anadolu ırgatlarının alın teri vardı. Kulelerin doğrama ve ahşap işlerinde, kemerlerle kirişlerde, burçların kurşun kaplama külâhlarında da... Yapı tamamlandığında Ebced hesabıyla şu tarihi düşmüşlerdi: “Adın Boğazkesen virüben Han kal’anın Tarihin itti vakıa İstanbul üstüne”. Benim de Ebced hesabıyla bugüne tarih düşüp cumhurbaşkanına “sanata kıymayın efendiler”, demek geliyor içimden, hatta kendisinin üslubuyla başka şeyler de söylemek istiyorum ama belki bir duyan olur kadılar katından! Kenan Evren ölmüş diyeler... yılıyor. Ne yüzleşmeleri? Bence hepimiz başımızı önümüze eğip bir düşünmemiz gerek! Neden Latin Amerika ülkeleri bu yüzleşmeyi yapabildi de biz neden böyle bocaladık? Ne olur her şeyi stratejik önemimizden dolayı bizi rahat bırakmayan emperyalist güçlere bağlamayalım. Hele de “Özal hükümetlerinin uyguladığı politika nedeniyle insanlar apolitik oldular” hiç demeyin! Eğer bir ülke darbecileriyle yüzleşmeyi başaramamışsa bunda en çok solda olanların payı vardır. Geçenlerde küçük bir gruba “Nasıl oldu da Şilililer, Arjantinliler darbecileri yargıladı ve tüm faili meçhul cinayetler ortaya çıktı” diye bir soru sordum . Pek bir yanıt gelmedi, sonra yaşça küçük biri, bu konuda araştırma yapan bir sosyoloji öğrencisi şöyle dedi: “Latin Amerika’da bir direnme geleneği var. İspanyollara başkaldırdıklarından beri sürekli direnişteler, ayrıca Küba’nın başarısı onları çok etkilemiş, Che’nin bir aziz olduğu behicak@yahoo.com.tr Latin Amerikalı iki lider... Allende, cuntayla savaşırken öldü. Fidel, Küba devriminin yapıcılarından. Gel de kıskanma... yer Latin Amerika. Ayrıca sürgüne gidenler öylesine birbirlerine tutunmuşlar ki, bir de dilin İspanyolca olması dünyanın dikkatinin Latin Amerika’ya çevrilmesinde önemli rol oynamış. Öte yandan cunta konusunda, öldürülen devrimciler konusunda çok fazla film yapılmış, bu filmler örneğin ‘Saklı Tarih,’ ‘Güney’, ‘NO’ gibi dünyayı etkilemiş. Sadece dünyayı mı, en çok Latin Amerika ülkelerindeki yaşayanları etkilemiş. ” Söz açılınca yanıtlar tek tek gelmeye başladı: Biri, “Biz de hem aydınlar hem de halk konformist! Özellikle köylerden çok göç alan bir ülke Türkiye. Elbette köylülük tutucudur, onların kısa zamanda kentlerde değişeceklerini ummak hata olur. Böyle olunca da herkes kendi kabuğuna çekilmiş, Latin ülkelerinde her gösteri yürüyüşü en çok yüz bin kişi oluyor, bizde Gezi dışında böyle büyük bir miting, bir gösteri olmadı.” Yanıtlar sürüyor, içimizden biri gördüğü bir belgeseli anlatmaya başladı. Latin Amerika ülkelerinden Arjantin’de çekilmiş. Seçimler olmuş, sol başa geçmiş ve ülke şimdi kendi acı tarihiyle tek tek bireyler olarak yüzleşmek durumunda. Cunta boyunca her pazar Plaza de Mayo Meydanı’nda toplanan anneler örgütlüyor bu eylemi. Bizdeki Cumartesi Anneleri gibi. Her pazar işkence görmüş ya da sürgüne gönderilmiş ya da bir yakını ölmüş bir Arjantinli, bu suçları işlemiş bir resmi devlet görevlisiyle karşı karşıya geliyor. Çok sakince mağdur Arjantinli başına gelenleri tek tek anlatıyor ve resmi devlet görevlisi sessizce onu dinliyor. Sonra o da kalabalığa yaptığı işkenceleri, uyutup bir nakliye uçağına bindirdiği devrimcileri nasıl denizin ortasına attıklarını anlatıyor. Ve kalabalık mağdurla suçlunun el sıkışmasını istiyor, suçlu gözyaşları içinde mağdurdan bağışlamasını diliyor ve o bağışlıyor. Yeni bir yaşam için, çocuklar için, ölenler için… Sonra suçlular tek tek toplu mezarların yerlerini gösteriyorlar… Mezarlardan çıkan kemikler tek tek gömülüyor. Bir soluk alın, bunları yaşayanlar var, ya biz? Biz sosyal medyada eceliyle ölen ve yaşamı boyunca hiçbir bedel ödemeyen bir darbeciye “devlet töreni yapılsın mı yapılmasın mı?” bunu tartışıyoruz. Devlet töreni mi? Acı bir gerçek söyleyeceğim, bu ülkede darbecilerin anayasası yüzde 95 gibi bir oyçokluğuyla kabul edildi. Neden cuntanın baş temsilcisi devlet töreniyle gömülmesin ki, malum devlet her zaman zalimlerin bir oyuncağıdır. Bence tören münasiptir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr HARBİ SEMİH POROY T.C. TATVAN İCRA DAİRESİ TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI 2014/43 TLMT. Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: TAŞINMAZIN Özellikleri: Bitlis ili Tatvan ilçesi Sahil Mahallesi Van Şosesi mevkii 286 ada 209 parsel Zemin Kat A Blok 3 No’lu bağımsız bölüm sayılı asma katlı dükkan(Bilirkişi raporuna göre taşınmaz şehir merkezine yaklaşık 600 m mesafede, TatvanVan karayoluna sıfır mesafede olup, alt yapı ve belediye hizmetlerinden faydalanmaktadır.Taşınmaz üzerinde Bodrum + Zemin + 6 katlı betorname yapı mevcuttur. Taşınmaz asansörlü ve kaloriferli olup, alanı 150 m2’dir. Dükkanın yer kaplamaları fayans, duvarları plastik boyalıdır. Yapı 3 yıllık olup, yıpranma oranı %4’tür. Kıymeti: 282.696,00 TL KDV Oranı: %18 1. Satış Günü: 08/07/2015 günü 10:00 10:05 arası 2. Satış Günü: 04/08/2015 günü 10:00 10:05 arası Satış Yeri: TATVAN İCRA DAİRESİ Satış Şartları: 1 İhale açık artırma suretiyle yapılacaktır. Birinci artırmanın yirmi gün öncesinden, artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada tahmin edilen değerin %50’sini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden, ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada da malın tahmin edilen değerin %50’sini rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı isteğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi, KDV, 1/2 tapu harcı ile teslim masraları alıcıya aittir. Tellâliye resmi, taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanunu’nun 133’üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve keilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 İ.İ.K.nun 127. Md. uyarınca tebligat yapılamayan alakadarlara gazete ilanı tebliğ yerine geçecektir. 7 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2014/43 Tlmt. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 06/05/2015 “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 77794) İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına eyh Sait isyanının bastırılmasından hemen sonra TBMM 4 Mart 1925 günü “Takriri Sükun” (Huzurun Sağlanması) kanununu kabul etti. Kanunun 1. maddesi şöyleydi: “İrticaa ve isyana ve memleketin nizamı içtimaisini (toplumsal düzen) ve huzur ve sükununu ve emniyet ve asayişini ihlale bâis (bozmaya yönelik) bilumum teşkilât ve tahrikat ve teşvikat ve teşebbüsat ve neşriyatı (örgütlenmeleri, kışkırtmaları, yüreklendirmeleri, girişimleri ve yayınları), Hükümet, Reisicumhurun tasdikiyle ve re’sen ve idareten men’e mezundur (kendi başına yasaklamaya yetkilidir). İş bu ef’l erbabını (bu eylemleri işleyenleri) Hükümet, İstiklâl Mahkemesi’ne tevdi edebilir.” Bu kanun salt Kürtlerin değil, İslamcıların ve sosyalistlerin de her türlü örgütlenme, siyasi ve basınyayın faaliyetlerine karşı işletildi. İki yılda bir uzatılan bu yasanın yerine daha sonra Türk Ceza Kanunu’nda çeşitli yasa maddeleri, Terörle Mücadele Yasası ikame edildi. TCK’nin 140,.141., 142. ve 163. maddeleri nedeniyle ülkede cezaevi koğuşlarını içeriden görmemiş aydın kalmadı. Kürtlere neredeyse “k” harfini telaffuz etmeleri bile yasaklanırken, kurulan tüm sosyalist ve İslamcı partiler ardı ardına yasaklandı. HHH Lozan Antlaşması’nın 38. maddesinin ikinci bölümünü anımsayalım: “Herhangi bir Türk uyru Ş Ulusçuluk, ulus devlet ve Kürtler (5) lerce Kürt genci Diyarbakır Cezaevi’nde işkenceden geçti. 19811989 yılları arasında işkenceye maruz kalan 34 kişi öldü, yüzlerce kişi sakat kaldı. Bu kişilerden 25’i aldığı ağır darbeler sonucu, 5’i açlık direnişi sonucu yaşamını yitirdi. Tutuklulardan 5’inin kendini asarak, 4’ünün kendini yakarak intihar ettiği biliniyor. Fakat cezaevindeki işkenceci görevlilerden hiçbiri ceza almadı. 31 Ağustos 2009 tarihli Radikal gazetesinde yayımlanan “Üç Yılını Cehennemde Geçirdi” başlıklı yazıda Selim Dindar anlatıyor: “Ben siyasi biri değilim. Bu konularda birikimim yok. Ama 12 Eylül, Kürt sorununa herkesin dikkatini çekti, bu sorunu dünyaya duyurdu. Cezaevindeki vahşet olmasaydı, Kürt meselesi bu ülkede bu kadar erken açığa çıkmazdı. Diyarbakır Cezaevi’ndeki insanları birer militan haline getirdiler. Bunların yüzde 80’den fazlası dağa çıktı. İnsanın oradaki vahşeti gördükten sonra normal yaşama dönmesi çok zordu. ‘PKK hareketi 1984’te patladı’ derler ya, bu tarih, Diyarbakır Cezaevi’nden ana tahliyelerin olduğu tarihtir.” Gerçekten de 1980 ve 1983 yılları arasında gerçekleşen işkence ve öldürme olayları,Güneydoğu bölgesindeki silahlı Kürt hareketinin temelinin atılmasında rol oynadı. Diyarbakır Cezaevi’nden çıkanlardan büyük çoğunluğu dağa çıktı, PKK’nin ana gövdesini oluşturup büyümesini sağladı. Sürdüreceğiz. ORHAn ERİnÇ İcra Kurulu Başkanı AKIn ATALAY Genel Yayın Yönetmeni CAn DünDAR Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü Ayşe Yıldırım Başlangıç Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı ğunun, gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiç bir kısıtlama konulmayacaktır. Devletin resmi dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır.” Bu yükümlülüklerin tümü yok sayıldı. Bırakın Kürtlerin mahkemelerde kendi dillerini kullanabilmelerini, Kürtçe her türlü basın, yayın ve müzik yasaklar kapsamına alındı. Güneydoğu ülkenin her açıdan en geri kalmış/bıraktırılmış bölgesiydi. Takriri Sükun Kanunu ve ardılı yasalarla gelen baskılar bölge insanlarını hayatlarından iyice bezdirdi. Güneydoğu’da yeraltına inen örgütler kendilerine gelişmek için uygun bir zemin buldular. RizgarîAla Rizgarî, Özgürlük Yolu/TKSP, DDKD/KİP, KUK, TKDP, Têkoşîn, PKK gibi örgütlenmeler arasından PKK (Partiya Karkerên Kurdistan Kürdistan İşçi Partisi) öne çıktı. HHH 12 Eylül 1980 darbesi, PKK için Diyarbakır’da bir “okul” oldu. Bin l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Grafik: Ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Bulvarı 1352 S. 2/3 Ahmet Rasim Sok. No: 14 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Çankaya 06550 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Cüneyt Arcayürek, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. nAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İstanbul 03.55 05.42 13.08 Ankara 03.45 05.29 12.52 İzmir 04.16 05.55 13.15 İkindi 17.00 16.43 17.04 Akşam 20.21 20.03 20.22 Yatsı 21.58 21.37 21.53 C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle