28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 11 Mayıs 2015 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: ZARİFE SELÇUK Yunanistan ve Bulgaristan’ın gerisindeyiz. Dünya Ekonomik Forumu’na göre Türkiye seyahat ve turizmde rekabet açısından 141 ülke arasında ancak 44’üncü olabildi. ünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından açıklanan 2015 Seyahat ve Turizm Rekabet Endeksi’nde ilk sırada İspanya yer alırken, Türkiye bütün iddiasına rağmen listenin ancak 44’üncü sırasında kendine yer bulabildi. WEF verilerine göre, endekste bu yıl 5.31 puanla ilk sırada olan İspanya’yı 5.24 puanla Fransa ve 5.22 puanla Almanya takip ediyor. Bulgaristan 22’nci sırada yer alırken Malezya da 25’inci sırada kendine yer bularak Türkiye’yi sollayan ülkeler arısında yer aldı. Turist sayısında dünya 6’ncısı, turizm gelirlerinde ise dünya 11’incisi olan Türkiye genel değerlendirmede 4.08 puan alarak 141 ülke arasında 44’üncü sıraya yerleşirken, 4.36 puanla 31. sırada kendine yer bulan Yunanistan’ın gerisinde kaldı. Güvenlik alanında 121, ka Türkiye turizmde rekabette sınıfta kaldı Türkiye’nin Turizm Rekabet Endeksi karnesi kötü dınların işgücüne katılımında 128’inci sırada yer alarak sınıfta kalan Türkiye, kültürel kaynaklarını turizm sektöründe etkin kullanmada 16’ncı, hava taşımacılığı altyapısında yine 16’ncı sırayı alarak iyi performans gösterdi. WEF endeksinde değerlendirilen birçok farklı kriter arasında, siyasi kurallar ve düzenlemeler, çevresel sürdürülebilirlik, güvenlik, sağlık ve hijyen, seyahat ve turizmin önceliği, hava ulaşımı altyapısı, kara ulaşımı altyapısı, turizm altyapısı, bilgi ve iletişim teknolojileri altyapısı ve fiyat rekabeti bulunuyor. Kaliteli doğal çevre sıralamısında Türkiye 4.2 puanla 82. sırada kendine yer bulabildi. Sürdürülebilir turizm sıralamasında 4.7 puanla 54. sırada yer alan Türkiye tanıtım ve pazarlamada ise 4.8 puanla 58. olabildi. Ekonomi Servisi ekonomi 9 Düzey! elecekte Türkiye siyasetinin tarihini yazacak olanlar, bir ay sonra yapılacak milletvekili seçimlerinin düşünce yönünü nasıl değerlendirecekler? Bir bütün olarak bakıldığında sorunun tek bir yanıtı var: Ülkenin düşünce düzeyi hızla düşüyor. HHH Geçen hafta ülke siyasetinin diline doladığı kavramlar şunlardır: Kuran, Kâbe, Diyanet, Cahiliye, Umre ve Hac. Değil Kuran’ın Türkçesine, Türkçe ezandan da nefretini saklamayan Cumhurbaşkanı, elinde Kürtçe Kuran ile Diyarbakır’da halka seslenirken HDP ve CHP’ye dinsel göndermelerle saldırıyor. Geçmişte Pensilvanya’ya gidişi yaşamsal(!) bir tartışma yaratan Başbakan, Kâbe’yi Taksim ile eşdeğer tuttuğu gerekçesiyle HDP eş genel başkanına en sivri oklarını atıyor. HDP eş başkanı Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) tümüyle kaldırılacağını vurgulayınca ve bu kurumun başkanının milyonluk makam aracını gündeme getirince kıyamet kopuyor. DİB Başkanı, HDP eş genel başkanını din konusunda cahil olmakla suçlayabiliyor; o aracı da ibreti âlem için yani herkese örnek olsun diyerek geri vereceğini söylüyor. İlginçtir, devletin lüks otomobil kullanan hiçbir görevlisi DİB Başkanı’nı örnek almıyor! MHP AKP’yi Kuran üzerinden eleştirirken, ana muhalefet CHP de boş durmuyor. AKP hiçbir kanıta dayanmadan CHP iktidara gelirse imam hatipleri kapatacak suçlaması yaptığında, CHP anında, geçmişte imam hatipleri biz açtık diyerek bu konuda tarihine sahip çıkıyor! Yetmiyor, bir CHP sözcüsü, AKP’nin yaptıklarıyla Cahiliye devrinin hamurdan yaptıkları putu yiyen Arapları andırdığını ayrıntılı olarak anlatıyor ve “Dine en büyük zararı AKP verdi” diyor (Cumhuriyet, 6 Mayıs). Bir başka CHP sözcüsü de iktidara gelirlerse Hac ve Umre harçlarında indirim sözü veriyor. HHH Kuşkusuz siyasal İslama ilişkin konular gündeme getirilebilir. Ancak burada hiç unutulmaması gereken iki nokta var. Birincisi, dine dayalı bu anlatımların tamamının tek bir amacı var seçimlerde daha fazla oy almak. Burada din siyasete alet edilmiyor; siyaset, toplumun ana sorunlarını unutuyor, dönüşü olmayacak bir biçimde iliklerine kadar dinselleşiyor. İkincisi siyaset söylemi iyice daralan Türkiye, hukuk, eğitim, ekonomi, çevre gibi en temel konuları ve de özgürlük, eşitlik ve erdem gibi en yaşamsal değerleri bunların 2015’te yerküre üzerinde ulaşmış oldukları birikim düzeyinde ele alamıyor; bunların yerine 14 asır öncesinin anlayış ve kavramlarına bağımlı kılınıyor. HHH Oysa bugünlerde insanlığın II. Dünya Savaşı sonrasında faşizme karşı kazandığı büyük zaferin 70. yılı tüm özgürlükçü dünyada büyük bir coşku ile kutlanıyor. II. Dünya Savaşı’nın ağır sıkıntılarını çekmiş olan Türkiye halkı o büyük özgürlük şöleninin dışında tutuluyor. Yine bugünlerde bir İtalyan kadın, uzay yolculuğu sırasında teknolojik olarak ilk kez gerçekleştirilen bir makine ile pişirdiği kahveyi yudumluyor ve yukarıdan dünyaya el sallıyor. Türkiye halkı, insan yaratıcılığının ulaştığı o göz kamaştırıcı sürecin de tümüyle uzağına düşürülmüş bulunuyor. Yaşanmakta olan düşünsel ilkelleşme, siyasette ilkelliğe sarılanların çıkarına işliyor. Buna karşılık toplum bir bütün olarak çok zarar görüyor. HHH Gazetemizin 91. yaş günü nedeniyle, tüm Cumhuriyetçileri ve bu yıl Yunus Nadi Ödülü alan sanatçıları içtenlikle kutluyorum. G D Çevre de kötü Yunanistan önde Yol kalitesi de düşük Bazı kategorilerde Türkiye’nin endeksteki yeri şöyle: Oto yol kalitesi sıralamasında 40. sırada. Demir yolu kalitesi sıralamasında 48. sırada. Liman kalitesi sıralamasında 57. sırada. Satın alım gücü endeksinde 80. Koruma altındaki alan sıralamasında 131. Zeybekci: 1500 lira asgari ücret diyene haddini bildirin konomi Bakanı Nihat Zeybekci, bazı partilerin asgari ücretle ilgili vaatlerinin hayata geçmesi halinde şirketlerin zora gireceğini savunarak, “Bunların söylediklerinin muhatabı, Türkiye’deki işçi, işveren sendikalarıdır, TOBB, sanayi ve işadamları dernekleri, ihracatçılar, üreticilerdir. Biz edebimizden susuyoruz. Siz bunların haddini bildirin. Bunlara karşı susmayın” dedi. Zeybekci, “Şimdi diyorlar, asgari ücret şu rakam olacak. Buradaki bütün sanayicilere soruyorum, devletin cebinden bir kuruş çıkacak mı? Şu rakam olduğu zaman, bir şirketin gelirleri, yaptığı işin maliyetleri sabitse, giderleri değiştiği zaman o şirket 300 kişiyle yaptığı işi 200 kişiyle yapmak zorunda kalır. Yapamadı mı, batar. Kapılar kapatılır, kepenkler indirilir” diye konuştu. Siyasi partilerin vaatle E ri konusunda kimseyle istişare etmediğini öne süren Zeybekci sözlerini şöyle sürdürdü: “Sizlerden hiç görüş aldılar mı? Size hiç soran oldu mu? Bugün havada uçuşan sözlerin ve vaat lerin tek muhatabı sizlersiniz, devlet değil. Bugün asgari ücret bin 500 lira diyen adama sorarlar; senin belediyelerinde taşeron işçiler aylık bin lira alıyor bunları hala görmüyor musun?” 13 Mayısta’ki faciada 301 madenci hayatını kaybetmişti. Soma’da 5 bin kişiye psikososyal destek HAZAL OCAK Patateste spekülasyon kuşkusu inceleniyor Patates fiyatlarında son aylarda görülen olağan dışı artış tartışma yaratırken, Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, 312 bin tonluk patates stoğuna dikkat çekerek, müfettişlerce çalışma yürütüldüğünü söyledi. Canikli “Stok yaparak fiyatlar özellikle yükseltilmeye çalışıldığı şeklinde bir sonuç ortaya çıkarsa bununla ilgili çok ciddi müeyyide söz konusu” dedi. Patates üretiminde azalma olmadığını belirten Canikli, “Firma bazında tek tek kontrol ederek bir çalışma yaptık. İlk bulgulara göre, yaklaşık 312 bin tonluk bir stok olduğu gözüküyor” diye konuştu. Ekonomi Servisi oma maden faciasının 1. yılı yaklaşırken faciadan etkilenen kişilere psikososyal destek sağlamak amacıyla harekete geçen Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği’nin (APHB), Borusan Holding’in desteğiyle başlattığı dünyada bir ilk olan mobil SomaDA (Soma Dayanışma Ağı) projesi hayata geçirildi. Faciada yaşamını yitiren S madencilerin aileler ile sağ kurtulan madenciler ve ailelerinin travma sonrası yaşamsal bir denge kurmasına destek vermeyi amaçlayan projede, şu ana kadar 875 kişi ile 2 bin 777 bireysel görüşme yapıldı. Proje şu ana kadar yaklaşık 5 bin kişiye ulaştı. Borusan Holding Üst Yöneticisi (CEO) Agah Uğur, Borusanlı çalışanların girişimleriyle bu projeye destek verdiklerini söyledi. irleşik Krallık (İngiltere, İskoçya, Galler BK) genel seçimleri Türkiye için de yararlı olabilecek gözlemlere olanak veren bir süreç sergiledi. Seçimlerde, hükümetteki Muhafazakâr Parti, liderliğinin en iyimser beklentilerini aşan bir başarıyla tek başına hükümet kuracak sayıya ulaştı. İşçi Partisi, beklentilerin gerisine düşmekle kalmadı, tarihsel olarak kurucularının geldiği ülkede, İskoçya’da adeta siyasi haritadan silindi. Geçen seçimlerde verdiği sözlerin hiçbirini tutmayan Liberal Parti tamamen çöktü. UKİP (Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi) oylarını artırmakla birlikte meclise yalnızca 1 temsilci sokabildi. Buna karşılık SNP (İskoçya Ulusal Partisi) 2010’da milletvekili sayısını 6’dan 56’ya yükseltti. Seçimleri kaybeden partilerin liderleri hemen istifa ettiler. B İngiltere seçimleri üzerine gözlemler sağlık sistemi Muhafazakâr PartiLiberal Parti koalisyonunda adeta çöktü ama, ülkede en zengin yüzde bir, servetine servet kattı. Kampanya süreci boyunca medya yorumcuları, “iyi” ekonomik verilere karşın halkın neden hâlâ “ama beni etkilemiyor” algısının devam ettiğini tartıştılar. Muhafazakâr Parti, kolay anlaşılır sorunlardan oluşan, ne kadar deneyimli olduklarını, İşçi Partisi’nin yönetemeyeceğini vurgulayan ama aynı zamanda temsil ettiği sınıfın çıkarlarına sıkı sıkıya bağlı bir seçim propagandası yürüttü. Buna karşılık İşçi Partisi ve Liberal Parti, Muhafazakar Parti’den farklı oldukları noktaları gösteremediler. Muhafazakâr Parti’nin, denk bütçe, açık azaltma, kemer sıkma programını Berraklık, istikrar ve umut Bu seçimler, “berrak”, tutarlı propagandanın oy getirdiğini gösterdi. Muhafazakâr Parti, ekonomik hedeflerine ulaşamamıştı, muhafazakâr seçmene verdiği “göçmenliği sınırlayacağım” sözünü tutamamıştı, uygulamakta ısrar ettiği kemer sıkma politikaları ülkede bir “yoksulluk krizi” yaratmıştı, BK’nin “medarı iftiharı” (esas olarak dayandığı mali sermayenin programını) benimsediklerini ama bunu, daha ılımlı, daha dengeli, uygulamalarla daha adaletli bir biçimde yapacaklarını anlattılar; ırkçı, yabancı düşmanı savlar karşısında açık bir hat sergileyemediler. Neoliberal politikalar altında bunalan, UKİP’in hem serbest piyasacı, hem Avrupa Birliği ve yabancı düşmanı, ırkçı İngiliz ulusalcısı çizgisinden korkan seçmen bu propaganda hatlarından pek bir şey anlayamadı. Bunlara karşılık, SNP (bir ulusalcı parti), hem İskoçya halkının çıkarlarını savundu, hem de tüm BK için kemer sıkma politikalarına, “yetti artık”, biraz da yoksulların, çalışanların refahına odaklanalım, eğitimi, sağlık sistemini güçlendirelim diyen berrak ve umut verici, iyimser bir hat izledi. Bu iyimser hattı, yabancı düşmanı politikalara, “yabancı göçmenler olmasa ne sağlık sistemi ne eğitim sistemi çalışır” diyerek sert biçimde karşı çıkarak güçlendirdi. Küreselleşme, kriz, ulus devlet Bu resme bir adım geri çekilerek bakınca şunları düşünmek de olanaklı. Kapitalizmin 1980’lerde gelişen, 1989’dan sonra egemen olan “tek yol neoliberalizmdir, küreselleşmedir, ulus devlet zayıflayacak, ulusalcılık (tüm nüansları yok sayarakemperyalizm olgusunu gizleyerek) en büyük düşman” diyen “ruhu” şimdi artık çürüyor. Neoliberalizmin kemer sıkma politikaları artık işlemiyor. Bir taraftan ulus devletler parçalanıyor, diğer taraftan ortaya yeni etnik olarak homojen ulus devlet projeleri çıkıyor. Bu sırada ABD’nin hegemonya sistemi zayıflarken, “ulus devlet”, “ulusal ekonomi”, küreselleşmenin, mali krizin tahribatına karşı halklarını (ve yerli kapitalizmi) koruyabilecek, halkçı politikaları uygulayabileceken önemli kurum olarak belirmeye başlıyor. Aynı anda ekonomik krizin baskısı altında yabancı düşmanı milliyetçilik artıyor. Ulus devlet bu noktada, ya yabancı düşmanlığını kullanacak, ya da buna karşı mücadele edebilecek araçlara sahip bir kurum olarak önem kazanıyor. İskoçya Ulusal Partisi (SNP), bugünün koşullarında ulus devletin hem bir “ekonomik savunma” hem de ırkçılığa karşı mücadele için kullanılabileceğini düşündüren bir hat izledi, bunu tüm İngiltere’yi kucaklayan, açıkça ve iyimser bir dille savundu, İskoçya’da çok da başarılı oldu. Demirçelikte Çin tehdidi büyüyor Türkiye’nin Çin’den gerçekleştirdiği demirçelik ithalatı bu yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık 4 katına çıkarak 566,7 bin tona yükseldi. Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Veysel Yayan, ithalattaki hızlı artışta Çin’den yapılan alımların önemli etkisi bulunduğunun altını çizerek Yayan, Çin’den gerçekleştirilen ithalatın mart ayı sonu itibarıyla 2014’ün ilk çeyreğine oranla yaklaşık yüzde 284 artığını anlattı. Yayan, “Bunu tüm yıla yayarsanız 2 milyon 250 bin ton civarında ithalat anlamına gelir ki bu da Çin’in en fazla ithalat yaptığımız ülke konumuna yükselmesine yol açar. Bu, Türkiye ekonomisinin kaldırabileceği bir durum değil” diye konuştu. Ekonomi Servisi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle