18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 11 Mayıs 2015 diktatörün ölümü EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Alacağımız var 2 Eylül askeri darbesinin acısı her cumartesi Taksim’de Galatasaray Lisesi önünde ‘‘Cumartesi Anneleri”nin buluşmasıyla yaşanmaya devam ederken, 528. oturumun ardından 80 darbesini gerçekleştirip DAMLA 7. Cumhurbaşkanı olan YUR Kenan Evren cumartesi gecesi hayatını kaybetti. Evren’in adını bir an ağzından düşürmeyen evlat acısı yaşayan Cumartesi Anneleri ve bu kişilerin yakınlarıydı. Evren’in ölümünün ardından 1980 darbesiyle birlikte gözaltında kaybolanların yakınları Cumhuriyet’e konuştu: 12 KONUK YAZAR ERTUĞRUL MAVİOĞLU 12 Eylül darbesinin ardından gözaltında kaybedilenlerin yakınları, darbenin mimarı Kenan Evren’in kendileriyle yüzleşmeden öldüğüne dikkat çekiyor 1 12 Eylül yan hücrede ölen arkadaş demekti Erdal’ı 3 ayda astılar, Evren’in cezasını 11 ay onamadılar ayrettin Eren 20 Kasım 1980 günü gözaltına alındıktan sonra, bir daha haber alınamadı. Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren, “Kenan Evren insanlık suçu işlemiş, insan bile diyemeyeceğim bir varlıktır. 11 ay önce yargılandı, cezalandırıldı. Ancak bu devlet 3 ayda Erdal Eren için infaza karar verip uygularken, Evren’in kararını 11 ayda onamadı. Bu ülke hâlâ Kenan Evren yasalarıyla yönetiliyor. Bu memlekete verilen zararı ortaya koyuyor. Kenan Evren bizimle yüzleşmeden öldü. Ne zaman öldüğü, öleceği beni hiç ilgilendirmiyor. Bizimle yüzleşmeden, cezası onanmadan ölmesi sadece üzdü. O cezanın onanması halka örnek teşkil edecekti. Bugün kimse benzer sahneleri yaşamayacağımızın garantisini veremez. O ölmüş ne ki bizim yakınlarımızın kemikleri getirilmedi, bizler yaşarken öldük” diye konuştu. H ıllar geçtikten sonra 12 Eylül darbesini henüz gerçekleşmeden öğrenmiş bazı kişiler ortaya çıktı ve “Biz biliyorduk” diye söze başlamak moda oldu. Ben, 12 Eylül’ü önceden bilen müneccimler arasında yoktum. Ama ne yalan söyleyeyim, hissettirmişlerdi; üstelik darbe olduğunda başımıza nelerin geleceğini uygulamalı göstererek… 1980’in ağustos ayıydı ve tutulduğumuz Davutpaşa Cezaevi’nde birden büyük bir operasyon başlatıldı. Otomatik silahları ve o zamanlar yeni icat edilmiş olan gaz bombalarıyla koğuşlarımızın içine daldılar, üzerimize ateş açtılar. Demir çubuk ve kalaslar havalarda uçuştu, cop ve sopalar sırtımızda parçalandı. Gün bittiğinde geride çok fazla yaralı arkadaşımız kalmıştı ve benim de aralarında olduğum bir grup tutuklu tecrit koğuşuna kapatılmıştı. Hemen açlık grevine başladık lakin kısa ama olgun cezaevi tecrübemiz daha ilk günden hiçbir şey elde edemeyeceğimizi, elde etsek bile bunun çok geçici bir kazanım olacağını kulaklarımıza fısıldamıştı. Yine de sürdürdüğümüz eylemi, üstün körü bir pazarlık ile gasp edilen eşyalarımızın ancak yarısını geri alarak nihayete erdirdik. Zaten çok geçmedi, yaklaşık iki hafta sonra; sabahın kör vakti, uykularımızın en ağır saatinde, DevYol’cu Zafer’in “Kalkın ihtilal oldu” sözüyle yatağımızdan sıçradık. Evet, darbe olmuş, sesi sonuna kadar açılmış hoparlörlerden çalınan askeri marşlar, Zafer’i teyit etmişti. Sabah erkenden koğuşlarımıza silahlarıyla muzaffer bir edayla girdiler ve Binbaşı Adnan dedi ki: “Bundan sonra sayımları suratınız duvara dönük ve ayakta vereceksiniz. Her şey değişti artık, itaat eden canını kurtarır. Direnişçiler için kışlanın ortasına mezar kazdırıyorum. Bu çukurları leşlerinizle doldurmaya can atıyorum.” Adnan binbaşının sözleri bittiğinde iki arkadaşımızı kollarından çekip götürmüşler, yandaki boş hücreye koymuşlardı bile. Biri Behçet’ti ki, yıllar sonra 1 Mayıs mitinglerinden birinde gördüm onu. Yine güleç, yine heyecanlı ve heybetliydi. Diğeri İrfan Çelik’ti. İrfan’ın gece yarısı kendini kalorifer demirlerine astığını, ancak ertesi sabah öğrenebilecektik. İrfan’dan ötürü, 12 Eylül benim için öncelikle yan hücrede ölen arkadaştır. Sonra işkence sesleri arttı, hepsi kulaklarımızda birleşti ve 12 Eylül benim için kocaman, acı dolu bir çığlık oldu. O zamanlar 12 Eylül’ün neden gerçekleştiğine dair ekonomik, sosyolojik boyuta ve emperyalistlerin muradına pek dikkat edecek durumda değildik. Kelepçeler birkaç diş daha sıkılmıştı ve her geçen gün sokaklarda, dağ başlarında katledilmiş arkadaşların haberleri geliyordu. O nedenle 12 Eylül sadece bileklere değil, yüreklere de oturan kan oldu. Sırta inen cop, kalas oldu 12 Eylül; yakılan kitap, erken gelen kış, karanlık hücre, görüş yerinde aşağılanan anne, lime lime edilen insanlık oldu… Bunca acıya, zulme rağmen gidecek yerimiz de yoktu üstelik ve o yüzden benim için 12 Eylül, sırtımızın dayandığı duvardan bile kuvvet alıp, yükselttiğimiz direniş de oldu aynı zamanda. Gencecik yaşta elimizden alınmış olan özgürlüğümüzü, bir daha asla elde edemeyebilirdik. Dahası binbaşıların, albayların, generallerin kışla içine kazdırdıkları çukurların bedenlerimizle doldurulma ihtimali şaka değildi. Gerçi o zamanlar tecrübesizdik ama cuntaya karşı direnmek, el yordamıyla bulduğumuz en doğru yoldu. Lakin acılara göğüs gerilmese, bunca ölüm göze alınmasa, Kenan Evren gibi faşist bir diktatörün sonu asla gelmeyecek; henüz mevta bile olmadan, canlı bir cenazeye dönüşmeyecekti. Y Hep yarım kaldık Açlık grevi ve pazarlık Gözaltında kaybedilen Nurettin Yedigün’ün kardeşi Muzaffer Yedigün: Annem hep ‘Sen öbür dünyaya da gitsen Kenan Evren, iki elim yakanda olacak’ derdi. Benim annem yüzlerce acı çeken anadan biriydi. Bugün o kadar yaşlı ki Evren’in ölümünün bile farkında değil. ‘Oğlumun kemikleri’ sözü ise hâlâ dilinde. Evren bu ahlarla 98 yaşına kadar yaşadı. Bu insan bizlerin ailelerini böldü, evlatlarını aldı. Bizler hep yarım kaldık. Onun için biz hakkımızı helal etmiyoruz. Eğer öbür dünya diye bir şey varsa , ahiret varsa hesap sorulacağına inanıyoruz. Biz 35 yıldır ne bayram gördük, ne düğün. Bizim evimizde hep gözyaşı oldu. Ağabeyimin cenazesini görmediğimiz için hep bir umutla bekledik. Babam 98’’e kadar cenaze aradı. Devlet ise hep 3 maymunu oynadı. Bizim arayışımız devam ediyor, Evren ölmüş kalmış bize ne. O adam rahat uyumayacak. Ancak Evren için, bu cani, katil için devlet töreni yapılırsa devlet bir daha 3 maymunu oynamış olur. Eğer tören olursa ağabeyimin, yakınlarımızın kemikleri sızlar. Gözaltında kaybedilen Süleyman Cihan’ın kardeşi Ahmet Cihan: Annem 1 haftadır yoğun bakımda. Bu haberi de ona iletemedik. Ancak yaşayan iki sanığın da cezalandırılmasını ilettiğimizde yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. Kenan Evren sadece bir semboldü. Şu anda ölümünün bir hükmü yok. Çok ocak yaktı, bunun cezasını da tam anlamıyla ödemedi. 12 Eylül’le tam bir hesaplaşma olmadı. Başbakanlık, TBMM, CHP, biz 2 aile davalara müdahildik. Dava kamuoyunun vicdanını inciten bir yöntemle gerçekleşti. Şahin’in düzmece raporlarına itaat edildi. Yapılan bir yargılama değildi, hukukçu olarak bunu çok iyi biliyorum. Sıcak yataklarından ifade verdiler tanığım. Bu süreç yaşanmışken, cenaze töreni için de iktidarın tutumunun farksız Çukurları doldurmak Ölümünün hükmü yok Anamın yüzüne bakamadı umartesi Anneleri’nin sembol isimlerinden Berfo Kırbayır, Şubat 2013’de hayata gözlerini yumdu. Ömrünün yarısını 80 darbesi döneminde gözaltında kaybettiği oğlu Cemil Kırbayır’ın kemiklerini arayarak geçiren ‘Berfo Ana’, ölümünden bir gün önce “Oğlumun davasını çözün, kemiklerini bulun. Beni onlarla gömün. Kenan Evren nerede?” demişti. Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır şunları söyledi: “Onurlu yaşam kimsenin malına, namusuna, canına zarar vermeden yaşamaksa bu insan onurlu yaşaolacağını beklemiyorum. Ancak devlet tören düzenlerse yüreğimize hançer bir daha saplanır. İktidar da kendini öldürmüş olur. C İşkence sesleri madı. Onurlu yaşam insanların yüzüne bakabilecek cesarette olmaktır. Bu insan Berfo Anamızın yüzüne bakabildi mi? Onurlu yaşayan alacaklı olmalı verecekli değil. Evren hesap veremedi. Bu toplum ondan alacaklıydı. Berfo Ana ölmeden önce mahkemeye tekerlekli sandalyeyle giderken, Evren gelmemişti. Berfo Ana hep ‘Neredeysen çık gel, yüzleş’ diye seslendi. Biz yıllardır kemiklerimizin peşindeyiz. Hâlâ da öyle. Alacağımız var.” Zihniyet değişmedi Gözaltında kaybedilen Veysel Güney’in yeğeni Doğan Güney: Biz ölmelerini hiç istemiyorduk. Azap çekmelerini istiyorduk. Ölüm darbeciler için bir kurtuluş yolu. Evren’i toprağın bile kabul edeceğine inanmıyorum. Biz ölse de bu mücadelenin peşindeyiz. Bir devir ölümle kapanmadı. O günün Evren’i bugünün Recep Tayyip Erdoğan. Canlı bir cenaze... İkbal Eren İşkenceyi sıradan hale getirdi Kenan Evren’in ölümü yabancı basında geniş yankı buldu. Gazeteler darbe döneminde yaşananları anımsattı 2 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren’in ölümü, dünya basınında da geniş yankı buldu. New York Times gazetesi, uzun yıllar Türkiye muhabirliğini yapmış Stephen Kinzer’in kalebinden Kenan Evren’i okurlarına aktarırken, “Kenan Evren, Türkiye’nin 1980 darbesinin lideri 97 yaşında öldü” başlığını kullandı. Kinzer, Evren’in Türkiye tarihinin en ağır baskılarını uygulamış askeri darbenin lideri olarak 30 yıl sonra yargılanmayı beklerken 1 97 yaşında öldüğünü aktardı 1980’de Türkiye’nin anarşiye yenik düşmüş bir halde olduğunu, “siyasi çetelerin birbirlerini öldürdüğünü” ve silah sesleri ile bombalamaların “rutin hale geldiğini” savunan Kinzer, askeri liderlerin Türkiye’de 1979’daki İran İslam Devrimi’ne benzer bir kalkışma ile düzenin yok olacağından korktuklarını yazdı. Kinzer, Evren liderliğindeki 5 kişilik cuntanın 500 binden fazla insanı siyasi itham Asmalyalım da... larla hapse koyduğunu, işkencenin sıradan hale getirildiğini belirtti. Bazıları işkence sonucu 300 kadar insanın gözaltında öldüğü, 50’sinin asıldığını, pek çoğunun “intihar ettikleri” şeklinde kayda geçirildiğini anlattı. Yazıda, Evren’in ünlü “Asmayalım da besleyelim mi” sorusu aktarıldı. 2012’de Türk savcıların hakkında cuntanın hayatta kalan son isimleri olarak Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında dava açtığını belirten Kinzer, Evren’in 2012’deki duruşmaya hastaneden vi deo ile katılarak “Tarihi olaylar yargılanamaz. Bir sağdan bir soldan astık. Bu yolla taraf tutmadığımızı kanıtladık” sözlerine de yer verdi. The Guardian gazetesi ise darbe zamanında Evren’in “kahraman” gibi görüldüğünü ancak 2014’te devlete karşı işlediği suçlardan ötürü ömür boyu hapse çarptırıldığını yazdı. Evren’in darbesinin sol ve sağ milislerin sokak çatışmalarını sona erdirirken, tutukluma, işkence ve yargı Çatışmalar bitti ama sız infazları beraberinde getirdiği belirtildi. BBC de “Eski Türk Cumhurbaşkanı ve darbe lideri Kenan Evren öldü” başlıklı haberinde Evren’in 90’lı yaşlarında yargılanıp hapse mahkum olduğu anımsatıldı. Darbe sırasında 600 binden fazla insanın gözaltına alındığı, 50 idamın gerçekleştirildiği, bütün siyasi partilerin yasaklandığı özellikle de solcuların hedef alındığı aktarıldı. Evren’in modern Türk tarihinin en acımasız askeri darbesinden ötürü hiçbir zaman pişman olmadığı anımsatıldı. Cenazeye katılmayın İnsan Hakları Savunucular Derneği (İHSD) Genel Başkanı Ali Akbaş, Kenan Evren için devlet töreni düzenlenmemesini istediklerini bildirdi. Evren’in darbe yaparak, makamını yasa dışı yollarla ele geçirdiğinin mahkeme kararıyla tescil edildiğini ifade eden Akbaş, “Yargılanma aşamasında dahi, ‘bu gün olsa yine darbe yapardım’ diyen Kenan Evren’e devlet töreninin yapılması, darbeleri ve devletin makamlarını yasa dışı yollarla ele geçirmeyi meşru bir davranış olarak gösterecektir.1.” dedi. Akbaş, yurttaşlara ve resmi erkana cenazeye katılmama çağrısında da bulundu. l KOCAELİ /AA C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle