28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 11 Mayıs 2015 KULTUR B Blind Guardian KüçükÇiftlik Park’ta... Alman öncü progpower grubu Blind Guardian 14 Mayıs’ta saat 20.00’de KüçükÇiftlik Park’a konuk olacak. Birbirinden başarılı stüdyo albümlerinin yanı sıra mükemmel bir canlı performans grubu olarak dünya çapında onlarca festivalde ana grup olarak sahne alan topluluk onuncu stüdyo albümü “Beyond the Red Mirror”dan parçalar çalacak konserde. (0 212 231 30 45) EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Antik AŞ müzayede evinde düzenlenen açık artırmada Burhan Doğançay’ın yapıtı satıldı ‘Mavi Güzel’e 1 milyon 50 bin TL urhan Doğançay’ın “Blue Beauty” (Mavi Güzel) isimli tablosu 1 milyon 50 bin TL’ye satıldı. Antik AŞ müzayede evinde dün düzenlenen açık artırmada Erol Akyavaş, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Avni Arbaş, Abidin Dino, Ali Çelebi, Sabri Berkel, Ergin İnan ve Turan Erol gibi modern Türk resminin us 19 ta isimlerinin eserleri de satıldı. Açık artırmada Erol Akyavaş’ın “Soyut”u 303 bin, Ali Çelebi’nin “Uçurtma Uçuran Çocuk”u 227 bin, Avni Arbaş’ın “Atlar”ı 126 bin, Sabri Berkel’in “Soyut”u 151 bin, Ergin İnan’ın “Soyut”u 130 bin, Turan Erol’un “Altındağ”ı 107 bin TL’ye satıldı. l Kültür Servisi ‘İkinci taraf’ ayağa kalk! “Mutluluktan pay almaya çalışanlar” ile kendi kişisel menfaatlarını “düşünmeden adım atanlar” o aşamada ayrılıyor. Ne yazık ki “birinci taraf” genellikle daha kalabalık oluyor. “İkinci taraf”ın payına cenazeler, sahipsiz mezarlar, cezaevleri, sürgünler, dağılan hayatlar düşüyor. 1982’de Diyarbakır Cezaevi’nde ölüm orucu başladı. Eylül ayında peşpeşe ölüm haberleri gelmeye başladı. Kasım ayında 12 Eylül Anayasası ve Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığı yüzde 92 gibi bir oranla kabul edildi. 2 Aralık 1982’de İstanbul Üniversitesi Senatosu Kenan Evren’e, Hukuk Fakültesi’nin önerisi doğrultusunda, ‘Fahri Hukuk Doktoru’ ve ‘Fahri Hukuk Profesörü’ unvanı verdi. Elinde kim bilir kaç üniversitelinin kanı vardı. En önemlisi hukuku katletmişti. Ne acı değil mi? Diktatör 98 yıl yaşadı ıstıraba, zulme boğduğu, hayatları darmadağın ettiği bu topraklarda. Üstelik bunun çok uzun bir kısmını, bırakın hesap vermeyi, Erdal Eren, Kenan Evren’in “Asmayalım el üstünde tutularak, pohpohlanarak, da besleyelim mi” gaddarlığıyla idam ağırlanarak, televizyonlarda, gazeteedildiğinde 17 yaşındaydı. lerde sık sık boy göstererek yaşadı. 98 muş. Şöyle başlıyor yazısı: “Bir zayaşında öldü. Erdal Eren onun “Asmamanlar çocuklar gibi şendik ve Ali yalım da besleyelim mi” gaddarlığıyla Kocatepe söyleyince bizler de katıidam edildiğinde 17 yaşındaydı. lıp Tuna’dan kafilelerle geçerdik... ‘Bundan böyle düşünerek atın adımİki taraf larınızı/Elbet bir gün mutluluktan Pazar günü bir “gazeteci” bir yayana alırız payımızı.” Tabii ki yazızı yazmış, başlığını da “Düşünmeden adım atanların hali ortada” diye koy nın konusu 12 Eylül veya Kenan Evavaalanındayız. Ben ve iki kızım. Biri 3, diğeri 1.5 yaşında. Sema’ya “Kızım adın Güzin, sakın unutma” diyorum, Zeynep’e de “Seninki de Tülin” diye hatırlatıp, prova yaptırıyorum. Çocuklar tatlı tatlı gülüyorlar, “Babam nerede?” diye soruyorlar. Çok tedirginim. Kızlarımın babası olan Sarp Kuray darbe olacağını ve herkesin üzerinden silindir gibi geçeceğini haber almış, beni ve çocukları kurtarmak için yurtdışına çıkarıyor. Kendisi de sonra gelecek. Başka kimliklerle yolculuk ediyoruz. Ülkeyi terk etmek istemesem de buna mecbur oluyorum. 29 yıllık yaşamın terk edilmesi ve 15 yıla yakın sürecek sürgün böyle başlıyor. Türkiye’de birkaç kuşağın hayatını paramparça eden 12 Eylül darbesinin başı, diktatör Kenan Evren 98 yaşında öldü. Ne acı değil mi? 650.000 kişiyi gözaltına alan, 50 kişiyi idam eden, on binlerce kişiyi hapislerde çürüten, yüzlerce kişiyi işkencelerde kaybeden, Mamak’ta, Diyarbakır’da tarihin yüz karası bir zulmü kendi insanlarına reva gören darbenin başındaki adam 98 yıl yaşadı bu topraklarda, cumhurbaşkanı oldu, netekim ressam da oldu. Anlı şanlı iş adamları tablolarını satın almak için kuyruğa girdiler, belediyeler sokaklara onun ismini verdiler, adını taşıyan liseler açıldı, okullar açıldı. Halbuki onun elinde Fatsa’nın seçilmiş belediye başkanı iken gözaltına alınan ve cezaevinde ölen (Terzi) Fikri Sönmez’in, hatta liselilerin bile kanı vardı. Ne acı değil mi? Temmuz ‘Gerçek, hiçbir yalana benzemeyen bir şeydir...’ aşlık, geçen yüzyılın Orta Avrupalı deneme yazarlarından Mánes Sperber’e ait. Kulağa da güzel geliyor aslında. Ama gerçeğin ne olduğunu açıklamaya yetecek kadar somut mu? Diyelim ki bu saptamanın yardımıyla neyin yalan olduğunu daha bir kolay anlayabildik. Ama yalanlar apaçık ortaya çıkınca, geride yalnızca gerçek oldukları kuşku götürmeyen gerçekler mi kalacak? Geçtiğimiz cuma akşamı Oyun Atölyesi’nin yeni oyunu “Hansel ve Gretel’in Öteki Hikâyesi”ni seyrettiğimden bu yana, “Gerçek nedir?” sorusu yine peşimi bırakmaz oldu. Hani neredeyse şöyle diyesim geliyor: “Ne gereği vardı tam da şu sıralarda ve içinde yaşadığımız bu ortamda böyle bir oyunu seyretmenin? Çarpıtılmış gerçeklerle örülü bir dünyada paşa paşa yaşayıp gidiyorduk işte!” B H Diktatör öldü, peki ama Anılarımızı çalamazsınız... arbe öncesi, İstanbul’daki evimizden ayrılırken kızlarım pencereye ellerini koyup küçük avuçlarının izlerini bırakmışlardı. Şimdi onların el izleri 6 yılı aşkın bir süredir hapiste yatan babalarını, Sarp Kuray’ı ziyarete gittikleri cezaevinin cam bölmelerinde kalıyor. Devletten alacağımız hiç bitmiyor, çünkü biz hep “ikinci taraf”tayız. Şimdi Kenan Evren’e devlet töreni yapılacağından söz ediliyor. Bence yapın, size zaten bu yakışır, üstelik daha tutarlı olur. Ama bilin ki imam cemaate “Hakkınızı helal ediyor mu D sunuz?” diye sorduğunda, ben de bu ülkenin bilinen bilinmeyen mezarlıklarında yatanlarla, işkencelerde katledilenlerle, ömürlerinin baharında idam edilenlerle, cezaevlerinde gençlikleri söndürülenlerle, sürgünlerde hayatları darmadağın edilenlerle, Mamak’ta, Diyarbakır’da ölenlerle, Cumartesi Anneleri’yle, kızlarımla, paramparça edilmiş hayatımla, tüm “ikinci taraf”la birlikte ayağa kalkacak ve “Hayır, etmiyorum!” diye haykıracağım! Anılarımızı çalamazsınız, biz buradayız, unutmadık ve unutmayacağız! ren değil, ama yazar açısından bir talihsizlik sonucu diktatörün öldüğü güne denk gelince ilginç çağrışımlar yaratıyor insanda. “Adımlarını her zaman düşünerek atmış” o “gazeteci”nin malikânesinde diktatörü nasıl ağırladığı, vb değil sözünü etmek istediğim. Ya da bugün de adımlarını gayet düşünerek atmakta, durmadan “mutluluktan payını almaya çalışma” koşusunu başarıyla sürdürmekte olduğu da değil. O sadece bir prototip, adını bu nedenle anmıyorum. Ama aktardığım sözleri bir “ruh hali”ni gayet iyi özetlediği gibi, bu halin günümüzde de sürdüğünü yansıtıyor. Baskı dönemleri yekpare değil aslında, farklı aşamalardan oluşuyor. Bu aşamalardan biri, baskıyı yapanın her şeye hâkim göründüğü, görece “istikrarı” sağladığı ve o devrin sanki hiç bitmeyeceği izlenimini uyandırmayı başardığı bir zaman dilimi. Bu aşama sadece aydınların, gazetecilerin, sanatçıların değil, tüm toplumun yüzüne gerçek bir ayna tutuyor. “Mutluluktan pay almaya çalışanlar” ile kendi kişisel menfaatlarını “düşünmeden adım atanlar” o aşamada ayrılıyor. Ne yazık ki “birinci taraf” genellikle daha kalabalık oluyor. “İkinci taraf”ın payına ise cenazeler, sahipsiz mezarlar, cezaevleri, sürgünler, dağılan hayatlar düşüyor. Ben bu yakın tarih kesitiyle ilginç yüzleşmelerden birini, sürgünden döndükten sonra televizyonda “Deli Mavi” şarkısına çekilmiş klibi gördüğümde yaşamıştım. 12 Eylül’den sonra yağmalanan evimden alındıktan sonra kim bilir hangi ellerden geçmiş bir fotoğraf, annemin ve kendi 5 yaşındaki halimin sararmış sureti bana televizyon ekranından bakıyordu. Yeni Türkiye aklı sıra acılarımızla alay ediyor, anılarımıza bile el koyuyordu. Daha doğrusu yaşayıp gittiğimizi sanıyorduk! Üstelik Beat kuşağının en büyüklerinden Allen Ginsberg’in şu satırlarını okuduğumdan bu yana aradan epey zaman da geçmişti: “Gerçek diye bir şeyin olduğuna inanmıyorum. Sadece bakış açıları var, o kadar...” Ama “Hansel ve Gretel’in Öteki Hikâyesi” gerçek konusunda neredeyse hiçbir açık kapı kalmasına olanak tanımıyor. Gerçek bir dünyada gerçeklerin ve yalanların yanından geçip gitmeyi neredeyse yasaklıyor. Oyunun ABD’li yazarı Neil LaBute, konuya damardan giriyor: “Gerçekler acıtır!” Peki tiyatro sahnesi bu kadar sarsıcı, bunca acıtıcı olabilir mi? Eğer Ali Altuğ gibi bir yönetmen bir oyun metnini böylesine bir beyin fırtınasının sahne diline aktarabilmişse, eğer karakterlere hayat verenler, Ayça Bingöl ve Salih Bademci adlarında yaşları genç, ama daha şimdiden sırılsıklam “tiyatro insanı” olabilmiş iki sanatçı ise, eğer oyunun sahne tasarımı Barış Dinçel gibi bir usta tarafından dekordaki tavan penceresinden sahneye yansıyan her şimşeğin yeni bir yalanı tuzla buz etmesini sağlayan bir kurgu ile gerçekleştirilmişse, eğer bir Tolga Çebi’nin müziği yalnızca eşlik etmenin sınırlarının çok ötesine geçip aynı zamanda sahnede olup bitenlerin yorumculuğunu da üstlenebilmişse, ve nihayet bir Haluk Bilginer’in çevirisi omurgasında Türkçenin argo dilinin bütün inceliklerini yansıtabiliyorsa – evet, bütün bunlar varsa ve olmuşsa eğer, o zaman o oyunun simgelediği tüm gerçekler de acıtır! Sanatın tokadı rahat bırakır mı? Tarantino’nun yeni filminden ilk kareler önetmen Quentin Tarantino’nun yeni filmi “The Hateful Eight”’te yer alacak karakterlerin fotoğrafları yayımlandı. ABD’de yayımlanan Entertainment dergisinin kapak konusu olarak seçtiği filmden yaklaşık yirmi fotoğraf dergide kullanıldı. Filmde Kurt Russell, Samu Kurt Russell ve Samuel Jacson. Y el L. Jackson, Tim Roth, Michael Madsen, Jennifer Jason Lee ve Bruce Dern gibi isimler rol alıyor. Film ABD iç savaşı sırasında ödül avcısı olan John Ruth ve Daisy Domergue’in ırk karşıtı Red Rock Ruth’un kellesini teslim etmek üzere aramaya koyulmalarıyla başlıyor. l Kültür Servisi Oyunun yazarı, kanımca Beat Kuşağı’nın has mirasçılarından. Bu kuşağın bireysel ve toplumsal bağlamda “gerçekleri hasıraltı etme” suçunu işleyenlere karşı acımasız tutumu, “Amerikan Rüyası” adı takılan madalyonun bütün öteki yüzlerini de sergilemekteki kararlılığı LaBute’ta da varlığını aynen sürdürüyor. Yıllardır gerçekleri saklamanın ve hep yalanlara sığınmanın neredeyse geleneksel bir siyasete dönüştüğü ülkemiz açısından bu oyu, aslında ne kadar kabarık sayıda “öteki hikâyelerle” karşı karşıya olduğumuza yönelik çok güçlü bir uyarı. Neil LaBute ve Beat Kuşağı mirası 68. Cannes Film Festivali Onur ödülü Agnès Varda’ya u yıl 68’incisi düzenlenecek Cannes Film Festivali’nin kapanış töreninde yönetmen Agnès Varda’ya onur ödülü (Palme d’honneur) verilecek. Fransız yönetmen festivalinin onur ödülünü alacak ilk kadın sinemacı olacak. Çok sayıda belgesele imza atan 30 Mayıs 1928 doğumlu olan Fransız yönetmen “Yeni dalga” akımının öncülerinden kabul ediliyor. Daha önce Atın Palmiye kazanmamış, dünyaca ünlü isimlere verilen Cannes Film Festivali’nin onur ödülü 2002’de Woody Allen’a, 2009’da Clint Eastwood’a, 2011’de Bernardo Bertolucci’ye verilmişti. Festival bu yıl 1324 Mayıs tarihlerinde düzenlenecek. l Kültür Servisi B 03/05/2015 tarihinden itibaren nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. ŞÜKRÜ GÖKSU C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle