28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 11 Mayıs 2015 EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ haber 7 aptalca olursa olsun, her ne kadar kişisel garezlerden kaynaklandığı açık olursa olsun, bir düşmanlık ifadesi olarak ötekine oranla daha derine işler ve daha uzun kalır. Bu da çok aptalcadır, ne de olsa düşmanlar.. herhangi bir dayanıklı yaşantının gerekli bir parçasıdır, sağlamlığının en önemli kanıtıdır.” Soğanı Soymak kitabında Günter kendisinden “feci şekilde yanmış ve dolayısıyla çelişkiye merhametsizce uyarlanmış savaş çocuğu” diye bahseder. Cevap vermekte yeterince hızlı davranamadığım son mektubunda bana, Günter otobiyografisinin son paragrafını yankılıyordu: “Dünyanın ayarı yeniden kaçtı, karanlık anıları getiriyor bana, savaştan yanmış çocuğa.” Ana karakterlerimden birine, Owen Meany’ye, Oskar Matzerath’ın baş harflerini vermiştim. Ve yirmi yıldan daha önce, Viyana’da bir öğrenciyken –1962 ya da ’63 olmalı– Teneke Trampet’i İngilizceden okumuş olmama rağmen, Almanca bir baskısını taşıyordum. Die Blechtrommel’in bir nüshasına sahip olmak kızlarla tanışmanın bir yoluydu. Kötü talih sonucu, ev sahibem kitabı taşıdığımı görmüştü; ev sahibemle buluşmaya çalışmıyordum ve bana kötü kötü bakmıştı. “Ne? Beğenmediniz mi kitabı?” diye sormuştum, nüshayı tutarak. Söylediğini tekrarlamam benim için zor – Avusturya usulü söylemekten bahsediyorum. Avusturya usulü. Deneyeceğim. Ev sahibem, “Tabii, tabii – bu benim sosisim, ama Günter Grass biraz kaba.” İnanın bana: İngilizcede daha iyi ifade edilmez. “Evet, evet – bu benim için sosis, ama Günter Grass biraz nezaketsiz.” Biraz mı? Günter kendisinden “pek çok yazar gibi çocuksu” diye bahsederdi. Aynen öyle. Behlendorf’ta Günter ile Ute’nin evinde bir gece, sadece dört yaşındaki en küçük oğlum Everett için İngiliz bir ninniyi İngilizce söylemişti. Ben şarkı söyleyemem, ama deneyeceğim – sadece birazını. “Bir adam gitmiş biçmeye, gitmiş çayır biçmeye. Bir adam köpeğiyle gitmiş çayır biçmeye. İki adam gitmiş biçmeye, gitmiş çayır biçmeye.” Ve böylece uzayıp gider – on köpeğe kadar. Viyana’da soğuk bir kış günü, kimse soyunmak istemezken, Ringstrasse’deki güzel sanatlar akademisine gidip resim dersleri için canlı manken olmayı önermiştim. “Amerika’dan tecrübem var” demiştim, ama Oskar Matzerath model olduğu için model olmak istemiştim. Ve tabii bu, kızlarla tanışmanın başka bir yoluydu. Teneke Trampet’teki Yahudi oyuncak tüccarını hatırlar mısınız? Adı Sigismund Markus’tu ve Naziler kendisini öldürmeye zorlamıştı onu. Oyuncak tüccarı öldüğünde, küçük Oskar son teneke trampetini göreceği günün geldiğini anlar. Oskar yas tutar – sadece kendisi için değil zavallı Markus ve de ebediyen Yahudileri yüzünden suçlu olacak Almanya için. İşte Oskar’ın sözleri: “Bir zamanlar bir oyuncak tüccarı vardı, adı Markus’tu ve bu dünyadan giderken dünyadaki bütün oyuncakları alıp yanında götürmüştü.” Oskar’ın nasıl hissettiğini biliyorum. Günter Grass oyuncak tüccarlarının kralıydı. Şimdi bizden ayrıldı ve dünyadaki tüm oyuncakları alıp götürdü. Çok teşekkür ederim. ‘Türkiye’deki Yayıncısı ve Çevirmeni Kırmızı Kedi Yayınevi’ GÜNTER GRASS İÇİN ize yazar ve dostum Günter’den bahsedeceğim. Ne yazık ki İngilizce konuşmak zorundayım. İyi Almanca konuşamıyorum – söylemek istediklerimi söyleyebilecek kadar iyi değil. Bunun için üzgünüm. Günter Grass Teneke Trampet’i sadece otuz bir yaşındayken yazdı – olağanüstü bir başarı, kısa zamanda bir benzeri mümkün olamaz, belki de hiçbir zaman. Artık yazar kalmadı – yani kimse Willy Brandt için seçim konuşmalarıyla birlikte Otuz Yıl Savaşı’nın sonunda, 1647’de geçen, aynı zamanda Prusya’da patatesin kökeninin tarihiyle beraber erkek şovenizmini sorgulayan, konuşan bir balığın bulunduğu bir roman yazamaz. Ve Örtlich betäubt (Lokal Anestezik) romanında Günter’in Berlinlilerin bilincine ulaşmak amacıyla bir köpeği yakan bir öğrenciyi hayal ettiğini de unutmamalı. Köpekyakan öğrenciden çok da farklı olmayan, Rudi Dutschke adında gerçek bir radikal vardı. Kafadan Doğumlar’da Günter kendisinden “bir Alman çocuk kitabından çıkmış devrimci” diye bahsetmişti. Günter, Rudi Dutschke hakkında ayrıca şunları söyledi: “İstekleriyle coşardı... İdealleri dörtnala kendisinden kaçardı... Öngörüleri kitaplara indirgendi.” Bu Günter’i üzmüştü. Evet, Günter benim kuşağım hakkında biraz eleştireldi. “Bir kuşak kendisini bu kadar çabuk nadiren tüketir. Ya ezilirler ya da risk almaktan vazgeçerler” diye yazmıştı. Peki, tamam – biz iktidarda kalma açısından eksik bir kuşağız. S KONUK YAZAR JOHN IRVING Oyuncak tacirlerinin kralı Sizin açınızdan da Günter’in eleştirel olduğunu hatırlattığım için beni affedin. “Ülkemizde her şey büyümeye ayarlanmıştır” diye yazmıştı. “Asla tatmin olmayız. Yeterli olan bize asla yetmez. Hep daha fazlasını isteriz... Rüyalarımızda bile üretkenizdir.” Eleştirilerinden ben de kaçamamıştım. Evet, Günter benim hakkımda da eleştiri yapabilirdi. Bir gece New York’ta –yemek yemiştik, vedalaşıyorduk– biraz endişeli gözüktüğünü düşündüm. Gerçi bu pek alışılmadık değildi ama beni şaşırtmıştı; benim için endişelendiğini söylemişti. “Bir zamanlar olduğun gibi öfkeli gözükmüyorsun” demişti bana. Bu seksenlerde olmuştu. Doğal olarak, o zamandan beri öfkeli olmaya çabaladım. Deniyorum! Artık yazar kalmadı – onun gibi kimse kalmadı. 1920’de, Joseph Conrad Gizli Ajan romanına yeni bir giriş yazmıştı. “Eylemimi meşrulaştırmak için her zaman eğilim göstermişimdir. Savunmak için değil. Meşru kılmak için. Haklı olduğumda ısrar etmek için değil, ama sadece sapkın bir niyetim, dürtülerimin altında insanlığın doğal duyarlılıkları için gizli bir küçümsemem olmadığını açıklamak için” diye yazmıştı Conrad. Günter’in de böyle söylediğini hayal edebiliyorum. Soğanı Soymak kitabını yazarken, haklı olduğunda ısrar etmiyordu; kendisini açıklıyordu. Ve bu sadece onun hikâyesi değildi – o bir yazardı! Acaba gazeteciler gerçekten Günter’in kendilerine yıllar önceden hikâyesini anlatmalarını mı bekliyordu, böylece onlar yazabilecekti? Günter Grass’ı okuyan herkes için, o her zaman “soğanı soyarak” yazıyordu. Tıpkı, “Gençliğin aptalca gururuyla kabul ettiğimi, hiç geçmeyen bir utanç duygusuyla savaştan sonra gizlemek istedim” diye yazdığı gibi. Okurları için, o “hiç geçmeyen utanç duygusu” en başından beri mevcuttur. Teneke Trampet’te vardır, Kedi ve Fare’de vardır – Soğanı Soymak kitabından çok önce utanç vardır. Elbette düşmanları oldu. Thomas Mann, “Hepimiz yaralarımızı taşırız” diye yazmıştı. “Övgü her zaman yaralarımız için mutlaka iyileştirici merhem olmasa da yatıştırıcıdır. Buna rağmen.. övgüye yönelik hassasiyetimizin kötü niyetli aşağılamayla kindar tacizlere yönelik kırılganlığımızla ilişkisi yoktur. Bu taciz her ne kadar Yangın kısa sürede söndürüldü. Suriyelilerin evini ateşe verdiler Başakşehir Güvercintepe’de Suriyelilerle mahalleli arasında gerginlik yaşandı. Kısa sürede büyüyen olaylarda, Suriyelilerin kaldığı bir ev ateşe verilirken iki grup arasından yaralananlar olduğu belirtildi. Mahalleli bir grup, itfaiyenin müdahalesini engellemeye çalıştı. Çevredeki yurttaşların araya girmesiyle sakinleşen gruptakiler, itfaiyenin yangına müdahalesine izin verdi. Yangın söndürülürken binanın birinci katında hasar oluştu. Olay sırasında apartmanda kimsenin olmadığı belirtildi. Güvenlik önlemleri dün de sürdü. l İSTANBUL / Cumhuriyet Değişim iyidir Güray Öz Tarih boyunca böyledir. Her yenilik, değişim, çağa açılma geniş insan kitlelerini tedirgin eder. Hele kültür düzeyi düşük, kitap okuma oranı yüzde bire yakın, gelir dengesi son derece bozuk, dini bağnazlığın yaygın olduğu toplumlarda bu tepki çok daha fazla olur. Bunların tipik örneklerini Osmanlı’dan bu yana kendi toplumumuzda da görürüz. Örneğin sarık yerine “fes” giyerken de çıkarırken de; Kılık Kıyafet ve Şapka Devrimi’nde; ilk bisiklete binildiğinde, ilk radyo dinlendiğinde ve ilk televizyon evlere girdiğinde... İlk kez 1969’da Neil Armstrong Apollo 11’le Ay’a “ayak bastığında”. (Gaziantep Fevzipaşa Ortaokulu’nda Türkçe, tarih, coğrafya derslerinde “Çocuklar insanoğlu Ay’a ayak bastı, dünya yeni bir çağa girdi” dediğimde, çocuklar, “Nasıl olur öğretmenim?” diye şaşırmışlardı. Ben de “bilim ve akılla” demiştim. Şaşkınlığı saldırıya döndüren cami hocası ise “Allah’ın nuruna ayak basılır mı? Mesut Hoca denen sapık çocuklarımızı zehirliyor...” diye fetva vermişti! Gerisi uzun bir öykü.) Cumhuriyet gazetesi eski Ankara Temsilcisi ve “kumpas”la Silivri’de tutuklu kalan, oradan CHP Milletvekili seçilen Sevgili Balbay, CHP’nin 1718 Temuz 2012 “Demokrasi ve Değişim Kurultayı”na şöyle bir mesaj göndermişti: “... Sevgili dostlar, değişim rüzgârları esmeye başlayınca akıllı insanlar değirmen kurar, korkak insanlar duvar örer.” Bu iletisiyle Balbay, değişimden yana olduğunu, özgün güzel bir sözle belirtmişti. Sayın, sevgili, duyarlı Cumhuriyet okurları; Can Dündar’ın Genel Yayın Yönetmeni olmasıyla Cumhuriyet gazetesi köklü bir değişime uğramıştı: Sayfa düzeniyle, çok nitelikli ve çok sayıda yazar kadrosuyla; Kürt ve Ermeni sorunlarına gerçekçi, bilimsel ve insani boyutta cesurca yaklaşımıyla; içerik yönünden zenginliğiyle ve en önemlisi “okur”un her türlü görüş ve eleştirisine açık olmasıyla.. klasik, dar kadrocu, seçkinci.. yapısından sıyrılmıştı. Övgüler, yergiler, ağır suçlamalar; Cumhuriyet’i Atatürkçülükten sapmakla suçlayanlar... Ama çoğunluk yeni Cumhuriyet’i çok sevdi. Ben de çok sevdim. Cumhuriyet okuru olup da “Bundan sonra ben Cumhuriyet okumayacağım” diyenlere bir önerim: Lütfen bir hafta, karşılaştırmalı olarak yeni Cumhuriyet’i okuyunuz. Eminim Cumhuriyet’i yine çok seveceksiniz ve “Ben Can Dündar’a, yeni Cumhuriyet’e, Okur Temsilcisi Güray Öz’e haksızlık etmişim” diyeceksiniz. Mesut İzgili Yazarlar, köşeler, sorumluluklar umhuriyet gazetesinin çok demokratik bir gazete olduğundan kimse kuşku duymamalı. O kadar ki, köşe yazarlarımız gazetenin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda yazabiliyor, tüm okurlar adına konuşabiliyor, özetle gazeteye nizam verebiliyorlar. Ne var ki bu durum önemli sakıncalar içeriyor. Gazete yönetimi konusunda kısa bir bilgiye izin verin. Gazeteyi Genel Yayın Yönetmeni ve Yazıişleri’ndeki arkadaşlar hazırlıyor. Gazetenin idari ve diğer tüm işleri için de İcra Kurulu görevlendirilmiştir. Her iki yönetim de Vakıf Yönetim Kurulu’na karşı sorumludurlar. Önümüzdeki dönem daha aktif olması beklenen Yayın Kurulu da Vakıf yönetimine yayınlarla ilgili görüş bildirme görevindedir. Köşe yazarlarımızdan okurlarımızın beklentisi ise dünyada, Türkiye’de olup bitenler, ekonomik sosyal politik olabildiğince geniş bir alanda fikir üretmeleri, okurlarının fikir geliştirmelerine karınca kararınca yardımcı olmaları, entelektüel gelişime katkıda bulunmalarıdır. Sahip oldukları özgürlük sınırsızdır. Hiçbir kimse hiçbir kurul onlara “neden böyle yazdın” demez, diyemez. Bu kuşkusuz eleştirilemeyecekleri anlamı taşımıyor. Okurlar eleştirebilir, öteki köşe yazarları eleştirebilir, onları okuyan, izleyen, dünyanın, Türkiye’nin aydınları, yazarları, çizerleri ve kuşkusuz eleştirdikleri eleştirebilir. Yani köşe yazarı, alabildiğine özgür fakat yazdıklarının kimi zaman sert bir şekilde eleştirilmesine hazır olan kişidir. Peki köşe yazarları gazetelerinin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda da fikir geliştiremezler mi? Kuşkusuz geliştirebilirler. Ama bunu köşelerinde değil, çok yakınlarında kimi zaman bir koridor kadar yakın olan arkadaşlarıyla fikir alışverişi tarzında yapsalar daha iyi olacaktır. Örneğin bir köşe yazarı böyle bir “eleştiriyi” Bilim Teknoloji ekindeki köşesinde “tüm okurlar adına” konuştuğunu vurgu üstüne vurgu yaparak gazete yönetimini neredeyse tehdit eden ifadelerle C yapmamalıdır. Bu arada hiç kimsenin okurlar adına konuşmaya hakkı olmadığını bilmem belirtmeye gerek var mı? Cumhuriyet’in 5060 bin arasında satın alarak okuyan, toplam 500 bin dolayında okuru var. Bu veri Cumhuriyet’in kendi bulgusu değil, gazetelerin okunurluk oranlarını araştıran kuruluşa aittir. Üstelik Cumhuriyet okuru çok farklı görüşlerde, geniş bir düşünce zenginliğine sahip bir kitledir. Demek ki hiç kimse “ben okurlar adına konuşuyorum” dememelidir. Köşe yazarlarının geniş özgürlük alanını “daraltan” bir iki sınır çizgisi var. En başta geleni Cumhuriyet Yayın İlkeleri’dir. Örneğin bu ilkeler, yazara, çizere, muhabire, gazetede çalışan her kişiye sosyal medya dahil söylediklerinin, yazdıklarının, çizdiklerinin gazetenin kurumsal kimliğini zedeleyici üslupta olamayacağını, bu ilkeye aykırı yazıp çizemeyeceğini söyler. Kuşkusuz bu sınırlama gazetedeki köşeleri de kapsar. Örneğin gazetede bir siyasi partinin yöneticisi ile yapılmış bir söyleşinin “kendin sor kendin yanıtla” şeklinde yapıldığını iddia etmek bu türden bir davranıştır; ağır bir suçlamadır. Bir köşe yazarı bir siyasinin söylediği her kelimeyi, her cümleyi en acımasız bir şekilde eleştirebilir ama gazetesini “neden onunla iki sayfa söyleşi yaptın” diye eleştiremez. Bu satırları Okur Temsilcisi olarak yazdığım için üzgünüm. Bu arada adı Okur Temsilciliği olmakla birlikte ben de okurlar adına, hele hele tümü adına konuşmuyorum. Okur Temsilcisi’nin görevi okurların eleştirilerini, dilek ve önerilerini gazete yönetimine iletmek, tartışmalı haber ve yorumlarda taraflar arasında hakemlik yapmak, yapılan yayının Yayın İlkeleri’ne uygun olup olmadığı gözlemektir. Okur Temsilcisi Vakıf Yönetimi’ne karşı sorumludur. Hiç yazmak istemediğim bu yazı da görevimin bir gereği. Yazarlarımızın Yayın İlkelerimize uygun davranmalarının gazetemizin başarısına büyük katkı sağlayacağından eminim. Balıkesir’in Bandırma İlçesi’ne 12 kilometre uzaklıktaki Çinge Mahallesi’ndeki 3 kümeste görülen kuş gribi üzerine itlaf çalışmalarının ardından karantina devam ediyor. Jandarma, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ekipleri, kuş gribi vakasının görüldüğü 3 kilometrelik alana hayvan giriş çıkışına izin vermiyor. Önlemler devam ederken, karantiya bölgesine 2 kilometre uzaklıktaki özel bir şirkete ait yumurta üretimi yapılan kümeste de kuş gribine rastlanması üzerine Balıkesir Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğüne bağlı ekiplerce itlaf çalışmalarına başlandı. Ekipler tarafından itlaf edilen tavuklar çuvallara doldurularak kuyulara gömüldü. Tesislere giriş ve çıkışlar kapatıldı. l Haber Merkezi Bir tesiste daha kuş gribi Ermeni sorunu Yeni gelen, kimilerince “liberal” olarak nitelenen grupla birlikte epeyce bir değişiklik oldu Gazete’de. Uğraşlarında kolay gelsin ama 36 yıllık bir okur olarak öğrenmek istediğim bir konu var: Artık Cumhuriyet kurumsal olarak Ermenilere soykırım yapıldığını kabul ediyor mu? Saygılarımla... M. Aydın Akça Okur temsilcisinin notu: Cumhuriyet gazetesi pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da farklı görüşleri, farklı yaklaşımları ve konunun farklı boyutlarını okurlarına duyurmak konumundadır. Kuşkusuz yazarlarımız da konuyu kendi bakış açılarından özgürce yazma hakkına sahiptirler. Gazete herhangi bir konuda kurumsal görüş belirtme gereği duyduğunda bunu Vakıf Yönetim Kurulu olarak yapmaktadır. Eyleme sivil polisler müdahale etti. Protestoya tekmeli müdahale Taksim’de, İran’ın Mahabad kentinde tecavüzden kurtulmak isterken, çalıştığı otelin dördüncü katından atlayarak intihar ettiği belirtilen Farinaz Hosreveni icin, eylem yapmak isteyen bir gruba polis müdahale etti. Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi bayrağı taşıyan gruba polisler müdahale etti, ellerindeki bayrağı almaya çalıştı. Türkiye’ye gelen Suriyelilerden oluşan gruptan bazılarının direnmesi üzerine polis 5 kişiyi gözaltına aldı. Bu sırada küçük çaplı arbede yaşandı. Aralarından kadın ve çocukların da bulunduğu yaklaşık 100 kişilik grup, çevik kuvvet ekiplerinin gelmesiyle, Tarlabaşı Caddesi yönünde dağıldı. Gözaltına alınan 5 kişi, polis merkezine götürüldü. l DHA KISA... KISA Müfessih de ne? 6 Mayıs. 20. sayfada bir yazarımız şöyle yazmış: “Bunca cahilleştirme çabasına karşı hâlâ sokağa dökülüp hakkını aramayı akıl edebilen halk da müfessihlerin beslediği kolluk güçleri tarafından şiddetle bastırılır.” Müfessih ne demektir? Hiçbir şey demek değildir. Çünkü Türkçede böyle bir sözcük yoktur. Olmayan sözcüğün anlamı da olmaz. Yazar ne demek istiyor peki? Olasılıkla, tefessüh etmiş anlamına gelen “kokuşmuş” demek istiyor. Türkçesi varken, yabancı kökenli sözcük kullanma merakı insanı böyle çıkmazlara sokuyor işte. Yalnız kendini değil, gazetesini de zor duruma düşürüyor. Tabii buradaki sorumluluk kendisi kadar düzeltmene de ait. İyi bir düzeltmen olabilmek birçok özellik gerektirir: Merak, bilgi, dikkat, özen ve kuşkuculuk... Saygılar... Emre Yazman Şu Sinema TV Gazetenizin görünümünün yenilenmesinden sonra TV sayfanızda devamlı Sinema TV yayınlarının görüntüleri öne çıkmaya başladı. Geçenlerde başka bir okur buna değindiği halde, iki gündür sanki inat gibi Sinema TV filmlerinin açıklama/ reklamlarının sayısı da ikiye çıktı! Sinema TV ancak paralı bağlantılarda izlenmektedir ve birçok kişinin paralı bağlantısı olmadığı için izlenememektedir. Bu paralı kanal yerine ücretsiz kanalların ağırlıklı olması gerekmez mi? Saygılarımla... Dr. Ahmet Girgin ÖDP’li Grammeşin toprağa verildi İstanbul Kadıköy’de kadınları taciz eden bir gruba karşı çıktığı için bıçaklanarak öldürülen ÖDP ve Birleşik Haziran Hareketi üyesi Bahadır Grammeşin, Edirne’de son yolculuğuna uğurlandı. Grammeşin’in cenazesine ÖDP, Birleşik Haziran Hareketi, Eğitim Sen, HTKP, KP ve FKF’den arkadaşları katıldı. KÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş, katillerin peşini bırakmayacaklarını söyleyerek “Bu olaylar yaşanmayana kadar mücadeleye devam edeceğiz” dedi. EPostanız olsun ki yazışabilelim Son dönemin Cumhuriyet’ini dikkatle izliyorum, umarım sizin için iyi olur. Bazı yazarlarınızın eposta adresleri yok, bazılarının var, geri geliyor. “Ben yazımı yazarım, hoşuna gitmiyorsa, okuma!” tavrında bir çoğu. Sevgili Ahmet İnsel’in bir görüş ve bir makale ile medeni olmasını kutluyorum, darısı başımıza. Kendisi epostasını koyma medeniliğini de gösterirse ona soracağım: “Konuyla ilgili kaç bin yüz demiyorum sayfa yazı okudu, paylaşırsa sevinirim.” Saygılarımla... Cengiz Akyol C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle