19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 MART 2015 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Çocukluğunda kalp ritmi bozukluğu tedavisi gören genç diyetisyenin son tweeti 7 ‘Aşk üç kişiyle yaşanmaz’ SİBEL BAHÇETEPE Ulus’taki evinde ölü bulunan ve ünlü isimlerin diyetisyenliğini yapan Yelda Kahvecioğlu (30) dün Arnavutköy Tevfikiye Camisi’nde kılınan cenaze namazı sonrası, toprağa verilmek üzere memleketi Antalya’nın Gazipaşa ilçesine gönderildi. Camide, anne Güler, baba Abdullah ve abla Derya Kahvecioğlu, duvak konulan tabuta sarılarak uzun süre gözyaşı döktü. Cenazeye Kahvecioğlu’nun yakınları ve arkadaşlarının yanı sıra sanatçı Bergüzar Korel, Erkan Petekkaya, eski manken Ebru Destan, Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar, gazeteci Rasim Ozan Kütahyalı, Nagehan Alçı da katıldı. Kahvecioğlu’nun annesi, gözyaşları içinde kızının fotoğrafına sarılarak “Daha çok erkendi” diye ağıt yaktı. Abla Derya Kahvecioğlu “Kalk artık. Kardeşim sen uyku nedir bilmezdin. 2 gündür yatıyormuşsun zaten. Kalk ablası” dedi. Babasının sakinleştirmeye çalıştığı Derya Kahvecioğlu “Korkma kardeşim, yanındayım. Gitti bir taneciğim, minicik kardeşim. Gül kokulum gitti. Melek oldu, uçtu. Herkese yardım eder, kimseyi kırmazdı. Gelmeyecek artık bir daha. Tertemizdi, hiçbir şeyi yoktu onun. Yatağındaydı, uyurken gitmiş kardeşim, kalp kriziyle gitti. Kötü yazmayın, yazanlar kendinden utansın. Allah korkusu vardı onun. Cehenneme attırmaz o kendini. Hiç kendini öldürür mü o. Kimsesiz çocuklar derneği kurmuş. Kitaplar yazdı” diye gözyaşı döktü. Kahvecioğlu’nun son yazdığı “Aşk 3 kişiyle yaşanmaz! Yaşansaydı aşk olmazdı. Hep birilerini mutlu etmek için yaşadın. Ne onları mutlu edebildin. Ne kendin mutlu kaldın. Ya sonra? Aşk, en yüksek özgürlük biçimidir. Ask rastgele yaşamayı sona erdirir, hayatın farkına varırsın... O Kadın...” gibi tweetleri ise akıllarda soru işaretleri bıraktı. Ortaokula giderken kalp ritmi bozukluğu nedeniyle uzun süre tedavi gördüğü belirtilen ve ilk belirlemelere göre kalp krizinden öldüğü tahmin edilen Kahvecioğlu’nun, sağlıklı yaşamla ilgili bir kitap yazdığı ve bu kitabı da birCenazeye el kaç gün içinde çıkarmayı düşündüğü öğBergüzar Kor . dı renildi. tıl ka de A) Manevi annesi olduğunu söyleyen Ay(Fotoğraf: DH şe Küçük ise Kahvecioğlu’nun mide sorunu olduğunu ve son 3 haftadır mide ilacı aldığını belirterek “Çilingir yardımıyla eve girdik. Kızım evinde yatağında uyuyordu. Herhangi bir darp izi yoktu. Kalp krizi teşhis konuldu. Adli tıpta da gerçek sonuç ortaya çıkacak” dedi. Ünlü diyetisyenin ablası Derya Kahvecioğlu yıkıldı. Bu Toprağın Yazarı Yaşar Kemal “Arkadaşım heykelci İlhan Koman İsveç’teyken benimle büyük bir İsveç yazarının tanışmak istediğini söyledi” demişti yıllar önce kendisiyle yaptığımız bir röportajda Yaşar Kemal, arkasını da şöyle anlatmıştı: “İlhan’ın gemisinde onunla çok uzun konuştuk. Gemiden ayrılırken son sözü şu oldu: ‘Bunca yazarla tanıştım. Faulkner’ından Solohof’una kadar, bir tek sürgün olmayan yazar seni gördüm.’ Üç yıllık İsveç konukluğumun son günleriydi. Sonra bunu düşündüm, ben bir sürgün yazar mıydım, hayır ben bir sürgün yazar olamazdım. Çukurovalıydım ve uzun yıllar İstanbul’u yaşamıştım ve İstanbul’da kendimi sürgün saymıyordum. İsveç’te de değildim. Ölünceye kadar İsveç’te kalsam gene kendimi sürgünde saymayacaktım. Nereye gitsem memleketlerim benimle oraya geliyorlardı. Çukurova’yı İstanbul’da, İstanbul’u Stockholm’da yazdım. Her zaman sürgün olabilirim, ama hiçbir zaman sürgün bir yazar olamam.” Bu kadar sahici, bu kadar ayakları yere basan, kökleri bu kadar sağlam ve bu kadar bu topraklara ait, bu toprakların insanıydı Yaşar Kemal... Çukurova’ya ait olduğu kadar İstanbul’a, İstanbul’a ait olduğu denli tüm Türkiye’ye aitti. Onun için bıraktığı boşluk bugün doldurulmayacak ölçüde büyük. Sadece edebiyatıyla değil; efsanevi kişiliği, kimliği ile de arkasında çok derin iz bırakıyor cüssesi büyük, kalbi büyük, sanatı büyük romancı. Onun için kendimizi bu kadar eksilmiş hissediyoruz. “Türkiye’yi Türkiye yapan bir büyük değeri yitirdiğimizi” her türlü duyumsuyoruz. Bunu, kendi adıma ben şimdiye dek başka kimseyle olmadığı denli yoğun hissediyorum. Benim doğduğum, benim tanıdığım ve benim bildiğim Türkiye’nin; “benim Türkiye’min” bir koca çınarının, bir ana direğinin (daha!) yok olduğunu, devrildiğini fark ediyorum. İçimdeki yalnızlaşma katlanıyor. Neden bu kadar yalnız kaldık, neden bu kadar yalnızız diye düşünüyorum... “Türkiye’nin daha çok yazarı olmalıydı” diyen Yaşar Kemal’in sözleri aklıma düşüyor gene... “Herkes acı, zulüm iyi gelir yazarlara diyor, yalan o!” diye açmıştı Yaşar Kemal bu gerçekçi tespitini Gazeteciler Cemiyeti’nde yaptığı bir konuşmada ve eklemişti: “Nâzım Hikmet’le konuştum bir gün. Yaşar, o kadar hapishanede yatmasaydım benim nasıl şair, nasıl romancı olduğumu görürdünüz, dedi. Ve doğruydu bu. Nâzım Hikmet’in söylediği doğruydu. O kadar zulüm görmeseydi Nâzım, dünyaya daha büyük şiirler getirirdi ve dünya edebiyatını zenginleştirirdi. Çok büyük bir şairdir insanlık için, övündüğümüz bir insandır, bizim de yolumuzu o açtı. Yani kendi yolumuzu açan, ilk defa bizi halka yönelten, halk şiirine yönelten, halk diline yönelten Nâzım Hikmet’tir. Biz Anadolu’dan, o dilin içinden geldik ama bilinçli olarak bizi oraya yönelten Nâzım Hikmet’tir. Türkiye bir zulümler ülkesidir. Kolay kolay iyi yazar çıkmaz bu ülkeden.” Bir yanda “zulümler ülkesi”.. Bir yanda o kertede beter ve başedilmez olan “belkemiksizlik illeti”... Yaşar Kemal, aynı konuşmasında bütün güncel sorunlarımızın da anası olan “belkemiksizlik” felaketine de değinmişti... “Türkiye’nin bütün felaketi bu belkemiksiz aydınlar yüzündendir!” demişti: “Sağı olsun, solu olsun. Döneklik en büyük belamız. Çürümüş kişiler toplumu da çürütüyor. Sovyetler Birliği varken bizde de komünistler, sosyalistler vardı. Üstelik aşağı yukarı hepsi de zulüm görmüş ve görüyorlardı. İşkencelerden geçiyor, aç bırakılıyor, öldürülüyorlardı. Dönekler parmakla gösterilecek kadar azdı. İkinci, dahası da Üçüncü Dünya Savaşı denilen Soğuk Savaş’tan sonra insanlarda yoğun değişiklik oldu. Sovyetler Birliği’nin sönmesi, Sovyetler’e bel bağlamış birçok insanı etkiledi. Dönekler, politikadan el çekenler çoğaldı, kimi açıkça sosyalizme düşman oldu. Bu kişiler, kraldan çok kralcı oldular. Dönekliğe geçmeyen arkadaşlarına ya düpedüz düşman oldular ya da eski arkadaşlarının yüzüne bakamadılar. Dönek insanlar, döneklikle kalmayarak eski düşüncelerine, arkadaşlarına düşmanlık ettiler... Bizde çürüme yaman oldu. Çürüme hastalıktan daha hızlı sirayet eder, insanlığın baş belasıdır. İnsanlık içinde en çok, en çabuk çürüyenler de döneklerdir. Çürüyenler yanındaki yöresindekiler de, ülkesini birlikte çürütebilirler diyebiliriz. İşte bizim dönekler, ülkemizin biraz çürümesine de yardım ettiler.”* Evet Yaşar Kemal artık yok. Ve bizler biraz daha yalnızız. * Yaşar Kemal, “Binbir Çiçekli Bahçe”, Yapı Kredi Yayınları; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 14 Ocak 2005 tarihli konuşmasından... Yelda Kahvecioğlu 30 yaşındaydı. Avukat Fidel Okan: Kabataş görüntüleri ortaya çıkınca Elif Çakır beni aradı ELİF ÇAKIR AĞLAMIŞ Domuz gribi öldürdü SİVAS (DHA) Sivas’ta yüksek ateş şikayeti ile 19 Şubat’ta Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne başvuran özel güvenlik şirketi sahibi işadamı Mustafa Atar, domuz gribi Attar olarak bilinen H1N1 tanısı konduktan sonra 1 Mart’ta yaşamını yitirdi. Bir hastanın daha domuz gribi teşhisiyle tedavi altında olduğu, durumunun kritik olduğu açıklandı. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Faktültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Gökhan Gökçe, Mustafa Atar’ın kendilerine 19 Şubat’ta akciğer enfeksiyonu ve buna bağlı bazı bulgularla müracaat ettiğini belirterek “Biz hastayı görür görmez şikâyetlerinden anladığımız için direkt yoğun bakıma yatırdık. Şikâyetlerinin hızlı ilerlemesi ve yapılan değerlendirmeler sonucunda domuz gribi şüphesi düşünüldü. Hastamız zaten bu şüpheyle yatırıldığı için tüm tedbirler alınmıştı. İzole bir odaya alındı. Gerekli tüm tedbirler alındı. Ankara’ya gönderdiğimiz testlerin sonucu pozitif geldi. Zaten hastamıza uygun tedavi uygulanmaya başlamıştı ama hastamızı, şikâyetlerini giderek artmasına bağlı olarak yoğun bakımda mekanik vantilatör dediğimiz cihaza bağladık. 1 Mart’ta hastamızı çoklu organ yetmezliği ve sepsise ve akciğer yetmezliğine bağlı olarak kaybettik” dedi. Atar’ın hastalanmadan bir süre önce yurt dışına çıktığı ve virüsü buradan kapmış olabileceği değerlendiriliyor. Atar’ın dayısı Kurban Çelik, domuz gribi teşhisiyle öldüğü bilgisinin kendilerine verilmediğini, konuyu basından öğrendiklerini söyledi. Çelik, “Ailesinin yakından ilgilenen insanların bilgilendirilip önlem alınması gerekirdi. Hastanenin verdiği ölüm kâğıdında domuz gribi yazmıyor” dedi. Hastaneden verilen begede Atar’ın bulaşıcı hastalık nedeniyle öldüğü belirtildi. Hastane hastanın geldiği andan itibaren yanına kimsenin yaklaştırılmadığını, aileye de durumla ilgili bilgi verildiğini söyledi. Atar’ın yakın tarihlerde yurt dışına çıkmadığı, yurt içi seyahatlerde bulunduğu, döndükte sonra rahatsızlandığı kaydedildi. İŞADAMI HAYATINI KAYBETTİ l Kadın cezaevinde işkence iddiası İstanbul Haber Servisi Gezi Direnişi sırasında Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu’nun gelini Zehra Develioğlu Kabataş’ta bebeği ile birlikte bir grubun saldırısına uğradığı iddialarını gündeme taşıyan gazeteci Elif Çakır’ın avukatı Fidel Okan’ın açıklamalarının ardından başlayan tartışma sürüyor. Okan, kendisine tepki gösteren Elif Çakır’ın “Kabataş Yalancısı” olarak ömrünün sonuna kadar o gelinle beraber anı Elif Çakır lacağını vurguladı. İlk yazısında adından hiç bahsetmediği Elif Çakır’ın sosyal medya üzerinden kendisiyle ilgili açıklamalarına tepki gösteren Okan “Bir grup yazar benim asıl suçluları koruduğumu iddia etmiş… Mehmet Metiner, İsmet Berkan ve Balçiçek İlter ile ilgili bir şey yazmamış olmam da sosyal medyada eleştirilmiş. Şimdi hem bütün bu iddialara yanıt vereyim” dedi. Okan, Çakır’ın iddia ettiği gibi kendisinden vekalet talebinde bulunmadığı belirterek Çakır’dan görüntüler yayımlandıktan sonra suç duyurusunda bulunmak için vekalet aldığını kaydetti. Okan suç duyurusunda bulunduktan sonra soruşturmaları takip etmediğini söyledi. Okan yaşadığı süreci Facebook üzerinden şöyle anlattı: “Kabataş görüntüleri yayımlandığı gün akşam üzeri telefonda görüştük. Sosyal medyada linç girişimleri çoktan başlamıştı. Hüngür hüngür ağlıyordu. Her tarafa sorup soruşturduğunu Valiliğe, Emniyete kendisine görüntüler yok dediklerini ondan sonra haber yaptığını söylüyordu. Bazı gazetecilerin kendisine Twitter’dan hakaret ettiğini söylüyordu. Telefonda feryat figan ağlıyordu. Hakaret eden bazı kişilere dava açmak istediğini söyledi ben de dava açamayacağını ancak suç duyurusunda bulunabileceğini söyledim. Birkaç gün sonra Zehra Develioğlu’nun avukatının açıklama yaptığı gün telefonla görüştük. Suç duyurusunu kadının aleyhine yapalım dedim.” Okan, Çakır’a “Bu kadın bir yalancı, kesinlikle seni kandırmış, burada yapılması gereken tek şey var. Suç duyurusunu bu kadın aleyhine yapalım…Çünkü ben bu kadının doğru söylediğine kesinlikle inanmıyorum. Hatta kadının avukatının beyanlarında bu olayın senin tarafından abartıldığı yönünde dolaylı ifadeler var” dediğini aktardı. Okan “Bana göre Çakır baştan sona kadının anlattığı düzmece bir hikâye ve yalanlara inanmış, toplumu da bu yalanların arkasından sürüklemeye çalışmıştır. Zaten yakında gelinin ailesinden birileri konuşmaya başladığında, ki bu olacak. Savunacak hiçbir şeyi kalmayınca ‘Kabataş Yalancısı’ olarak ömrünün sonuna kadar o gelinle beraber anılacak. Tüm bunlar yaşanmadan belki yapacağı son bir şey vardır. Sadece bir özür…” dedi. ‘Türkiye bir zulümler ülkesidir’ ‘Başbakan’a ‘Feryat figan ağlıyordu’ nasıl hırsız SİBEL BAHÇETEPE Kocaeli Gebze M Tipi Kadın Cezaevi’ndeki kadınların şiddete ve keyfi uygulamaya maruz kaldıkları ortaya çıktı. Şiddete maruz kalanlardan MKP davası hükümlüsü Özlem Aydın, “Saçlarım yolundu, yere yatırıldım, kafam iki defa beton zemine vuruldu, tacizde bulundular. Bu hapishanede kadına şiddet var” diye haykırdı. Aydın’ın avukatı Meral Hanbayat, son 1,5 aydır Gebze Cezaevi’nden birçok tutuklu ve hükümlüden benzer şikâyetlerin geldiğini belirterek “Mahkumlar yasadışı asker aramasına dayatılıyor. İtiraz edildiğinde de işkenceye maruz kalıyorlar” dedi. TKP/ ML davası tutuklusu Serda Göçer’in kazağının ters çevrilerek başına kapatıldığı ve yerlere vurularak darp edildiği, Kader Fındık’ın ise saçlarıyla boğulurcasına darp edildiği öne sürüldü. Özlem Aydın, cezaevinden avukatına gönderdiği faksta yaşadıklarını özetle şöyle anlattı: “9 Şubat 2015’te gideceğimiz Gebze İnfaz Hâkimliğindeki duruşma öncesi, Xray cihazının orada asker araması dayatıldı. Kabul etmediğimizde ise hapishane personeli amirlerinden aldıkları talimatla, kimi arkadaşları yerlerde sürükleyerek askere teslim ettiler. Asker kadınlar ise saldırıp arama odasına koydular. Burada arama yapılmıyor, işkence yapılıyor. Odaya beni aldıklarında saçlarım yolun dersin’ tacizi du, yere yatırıldım, kafam iki defa beton zemine vuruldu. Arama odasında yere yatırılıp dizlerimin üstüne oturdular, kadın askerlerden biri dizini anal bölgeye bastırdı. Bütün bedenimi bastıra bastıra, evire çevire elden geçirdiler. İki defa kalbime baskı yapıldı, memelerimi en iğrenç, sapıkça şekilde evirip çevirdiler. Diğer arkadaşlarımdan Zeynep Gonca Karakoç saldırıdan sonra koğuşunda bayıldı. Gamze Eroğlu’nun kolu fena halde ezildi. Kader Fındık’ın alnı beton zemine çarpmış. Eylem Baş’ın sırtına tekme ile vurulmuş. Banu Özcan’ın yüzüne dizle çökülmüş, sırtına tekme ile vurulmuş. Yıldız Keskin’in boynunu tırmıklamışlar. Kadın avukatlardan duyarlılık bekliyoruz.” Avukat Hanboyat ise cezaevindeki aramayı infaz memurunun yaptığını, askeri personelin arama yetkisinin olmadığını söyledi. Hanbayat “Müvekkilim suç duyurusunda bulunmuş, biz de dilekçe vererek takip edeceğiz” dedi. Yeni Demokrasi Aileleri Birliği’nden Tekin Yıldız ise Aydın ve arkadaşlarının disiplin cezaları nedeniyle mahkemeye götürüldükleri 9 ve 16 Şubat’ta iki kez darp edildiklerini belirterek “Özlem Aydın, disiplin cezası nedeniyle gittiği mahkemede savunma yaparken ‘başbakan hırsız’ demiş, bunun üzerine kadın jandarmalar ‘sen başbakanımıza nasıl hırsız dersin’ demiş. Bunun gibi başka tutuklulara da taciz ve hakaretlerde bulunulmuş. Dayatılan uygulama insanlık dışı” dedi. ‘Bu kadın bir yalancı’ ‘En büyük belamız döneklik’ ‘Sadece bir özür...’ Ailesi: Bilgi verilmedi Arama değil işkence Mahkeme yalanı belgeledi İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı Direnişi sırasında Divan Otel’de molotofkokteyli hazırlandığı iddiasının gerçekdışı olduğu mahkeme kararıyla onaylandı. Gezi Parkı protestoları sırasında iktidara yakın A Haber, “Gündem Özel” adlı programda, “Divan Oteli, işgalcilerin toplanma merkezi oldu. Eylemciler, 5 yıldızlı Divan Otel’de ağırlandılar, otelde molotofkokteyli hazırladılar. Divan Otel’in otoparkında yaralı tedavi edildi” şeklinde haber yapmıştı. Otelin sahibi Koç grubu, kanalı RTÜK’e şikâyet etti. Ancak RTÜK, AKP’li üyelerin oylarıyla, ceza vermedi. Koç, işin peşini bırakmadı ve RTÜK kararını mahkemeye taşıdı. İstanbul Anadolu 24’üncü Sulh Hukuk Mahkemesi otoparkın, Divan Otel’e değil, İSPARK’a ait olduğunu ve molotofkokteylinin hazırlandığı söylenen oda ve banyoların da Divan Otel’e ait olmadığına karar verdi. RTÜK, mahkemenin bu kararı üzerine A Haber’e geçen hafta uyarı cezası vermek zorunda kaldı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle