17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ŞUBAT 2015 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 13 Maden işletmesine sigorta Sektör küçüldü Mehmet Kalkavan, Türkiye sigorta sektörü dünya ile kıyaslandığında, ortalama prim üretiminin dörtte birine ancak ulaştığını söyledi. Türkiye’de kişi başına prim üretiminin 150160 dolar olduğunu belirten Kalkavan, “Dünya ortalaması 600 doların üzerinde. Büyük dünya devletiyiz diyoruz ama dünya ortalamasını tutturamamışız. Ortalamayı yakalamak için dört kat yolumuz var. Gelişmiş ülkelere baktığımızda bu zaten 70008000 dolarlara çıkıyor” dedi. Sektörün 12 yıldır yüzde 510 arasında reel büyüme gösterdiğini ifade eden Kalkavan, 2001 krizinden sonra ilk kez 2014’te reel küçülme yaşandığını söyledi. Kalkavan bunun nedenlerini şöyle anlattı: “2012 yılında 1.2 milyar trafik sigortası zarar edince 2013’te trafik sigortası primi yüzde 38 arttı. Ciddi oranda bir artış gerçekleşti. O artışın sonrasında bu sene trafik primlerimiz yerinde saydı. Primin de yüzde 26’sı oradan gelince o yüzden yüzde 6.4 gibi büyüyebildik. Prim üretimi, 2014’e 19 milyara çıktı. Ama enflasyon çıkardığımızda küçülme yaşadık.” Kalkavan sektörün teknik kârının 812 milyon lira olduğunu belirtti. iş kazalarını azaltır Genel Sekreteri Mehmet Kalkavan, maden sektöründe 4 TSB işveren mali sorumluluk sigortası olsa hem iş kazalarının azalacağını hem de madenci babasına ayakkabı yollamak yerine daha fazla şey yapılabileceğini söyledi. PELİN ÜNKER Vurgun Düzeni Kırımı... Böyle olur vurgun düzeni kırımı... Hakhukuk ayaklar altına alınıp üretmeden, insanı, doğayı kollama kaygıları olmadan, haksızlıklar, yağma, vurgun üzerinden kurulan kuralsız kirli çıkar düzenlerinde kırım noktasına geliş kaçınılmazdır... “Sistemin krizi”nin yaşanmasının kaçınılmaz olduğu günlerde yaşanacaklar; toplumsal çatışmaların, şiddet üreten boyutları, derinliği, vahşetin dozu, toplumun birbirine düşman edilmiş, cepheleştirilmiş tarafları arasında haksızlıklar, yağma, vurgun düzenlerinde yaratılmış uçurumun derinliği ile doğru orantılıdır... Düzenden paylarını alanlar, ne hak edip etmediklerini ne de değirmenin suyunun nerelerden geldiğini sorgularlar. Dahası paylaşımındaki haksızlıkları, uçurumu bile çok fazla sorgulamazlar... Onlar için kıyamet, kaynakların kendileri için de kuruması, tükenmesi noktasında patlar... Umursamadıkları, ötekileştirdiklerinin en doğal hak aramalarına kendilerinden düşebilecek haksız payların kaygısı ile duydukları tepki, kendilerinin kaybetmeye başlamaları ile, haksızlık ve suçluluktan da beslenen bilinçaltı öfkeyle düşmanlığa, şiddete çok hızlı, acımasız dönüşüverir. Şiddet görmüşün şiddet uygularken daha acımasız olabilmesi, iktidar gücünü yakalamış vurgun, yağma düzeni sahiplerinin diktatoryal şiddet eğilimleri, kaybetme ile korkunun bileşkesinde insanlık dışı, sınır tanımaz boyutlara geçişleri ürettiği içindir ki ülkemiz ve dünyadaki şiddetin tırmanışına akıl sır erdiremiyoruz... HHH Suçu düzgün gazetecilik yapmaya çabalamak olan Nuh Köklü, yıllarca işsiz kalmasına karşın onurlu dik duruşu, yaşam sevinci, insani değerlerini, toplumsal sorumluluklarını yitirmeme çabası ile aykırı örnek, ötekilerdendi... Arkadaşları ile kartopu oynamanın bedeli bıçaklanmış, yerde acı içinde cankurtaran gelmesini beklerken son sözleri “Ne olur bu bir rüya olsun” olmuş... Dönemin Başbakanı’nın, Gezi eylemlerinde yaşanmış palalı esnaf örneği yetmezmiş gibi, arkasında durmalarından övündüğü esnafa “askerdir, alperendir, şehittir, gazidir, kahramandır, asayiş polisidir, adaleti sağlayan hâkimdir..” bilinçaltı kodlamalarının anlamını sadece anımsatmakla yetinelim. İçeri girip alıp geldiği ve Nuh’u bıçakladığı eyleminden sonra, bıçağını elinde sallayarak, gülerek yaptığı gözlemlenmiş telefon konuşmasından sonra “Bana bir şey olmaz... Deli raporum var...” sözlerinin anlamı üzerinde biraz duralım... Meclis’te 5 yaralı ile noktalanan kavganın toplumsal okuması, topluma şiddet saçması üzerinde ise daha ciddi durmaya çabalayalım... Her türden yumruktekme, yetmez topuz fırlatma görüntüleri, en ayıplısı çoğunluk iktidar partisi milletvekillerinin itiraflarından ortaya çıkan sonuç tabloda.. Gerçek demokrasinin geçerli olduğu hiçbir ülkenin parlamentosunda görülmeyen kavganın, şiddet uygulama odağının iktidarları milletvekillerinin oldukları gerçeğinin anlamı üzerinde kara kara düşünelim... Egemen güç dayatması ile açıklamak yeter mi? Aday listesine yeniden girebilme yolunun Meclis’te iyi adam dövmeden geçtiğini söylemek olsa olsa kara mizah olmalı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Saray’dan yaptığı çağrılarla, Cumhurbaşkanlığı görev ve sorumluluklarına ilişkin tüm anayasal, yasal hükümleri sürekli ayaklar altına alarak, başkanlığa geçiş için en az 400 milletvekili kazanılması talimatını, bir daha, bir daha, AKP’ye, seçmenine dayatması... Ne menem bir cepheleştirme, öfke, şiddet üretme kaynağıdır? Uzmanları açık açık anlatabilseler ya... HHH İktidarlarının 10 yıllık sürecinde 20092013 arasındaki istatiksel şiddet suçlarına ilişkin veriler de öğretici... Yargıda mahkumiyetle sonuçlanmış rakkamlar üzerinden şiddet artışı 10 yılda 2 kat artmış. Cinsel suçlarda patlama yaşanmış, aynı dönemlerdeki mahkumiyet kararı sayılarındaki artışın 8 kat olması herhalde dünya rekorlarını da katlamış. Öldürme suçları mahkumiyetlerinde aynı yıllarda artış 4 kat, yaralamalarda da 4 kat yaşanmış. Kadın cinayetleri patlaması yüzde 1400 artışla dudak uçuklatıyor... Vurgun düzeni kırımının toplumsal okumasını yapmaktan ne kadar uzak olduğumuzun medyatik bir örneği üzerinde de düşünmemizde yarar olabilir... Bizi oyalarlarken haklı olarak Yunanistan’ın AB’de kayırılmasını azıcık kıskanırız ya... Düş kırıklığına uğratmalarının travmasında, kaynak destek aktarımlarını da çok doğal kıskanıyorduk. Arkasından Yunanistan’ın borç ödeme krizi, toplumsal krizi, sokak eylemlerinin yaşandığı sıcak günlerde bizim ekonomi otoriteleri alaycı Yunanlıları çalışmadan yazı geçiren sonra aç kalan ağustosböceklerine benzetirlerdi... Hakları gaspedildiği için sokaklara çıkan, direnen emekçiler sosyal devlet kazanımlarının borç uğruna el konulması, ücretlerinin aşağı çekilmesine karşı çıkıyorlardı... Üretmeden tüketmede o tarihlerde bizde yaşananlar çok daha vahimdi... Başarılı büyüme övgüleri düzülen iktidarın icraatları, 90 yıllık Cumhuriyet birikimlerinin yağmalanması, özelleştirmelerle kamu kaynakları satışları, ihalelerde haksız kayırmalar, ranttan yaratılan vurgunlar, piyasalara sıcak kirli para girişleri sorgulanmadı.. Şimdi vurgun düzeni kırımı günlerindeyiz... İktidar odaklı baskı, şiddet üretiminin okuması olabilir mi? Davutoğlu’nun madenciye zorunlu hayat sigortası 4 Başbakan önerdiğini hatırlatan Kalkavan, “Bu, hayatlarını kaybederler ama tazminatını ödeyelim demek. Halbuki o işyeri denetlenir maden ruhsatı sigortaya göre verilirse iş kazaları azalabilir” dedi. Türkiye Sigortalar Birliği (TSB) Genel Sekreti Mehmet Kalkavan, maden sektöründeki iş kazalarına dikkat çekerek bu problemi çözmek için gelişmiş ülkelerde olduğu gibi maden ruhsatının sigortaya bağlı olması gerektiğini söyledi. Zorunlu sigortanın yeni yeni gündeme geldiğini ifade eden Kalkavan, “Gelişmiş ülkeler bu işi sigortaya bırakmışlar. Ruhsat verirken diyorlar ki, sen şu sigortayı getir. Şimdi mesela Sayın Başbakan hayat sigortası diyor. Kimisi ferdi kaza diyor. Ancak işveren mali sorumluluk sigortası daha uygun. Sigortacı gelip madeni inceleyecek. Risk denetimini yapacak. Bu maden standarlara uygun mu değil mi ona bakacak ve eksikliklerini gidermesini isteyecek. Giderirse sigorta yapacak. Yani bu maden standartlara uygun, meydana gelecek zararlarda ben kefilim diyecek. Ruhsat da sigortası olana verilecek” dedi. Kalkavan, hayat sigortasının kazaları azaltmada etkili bir unsur olmayacağını ifade ederek “Bu şu demek: Hayatlarını kaybederler ama tazminatını ödeyelim. Halbuki öyle değil. O işyerinin denetlenmesi gerekiyor” diye konuştu. Türkiye’de işlerin hep bağışlarla yürüdüğünü ifade eden Kalkavan, bu kötü bir şey olmasa da sigorta halka iyi anlatılsa ve yaygınlaşsa sigorta havuzunda biriken paranın ihtiyacı olana gideceğini ifade etti. TSB Genel Sekreteri, vatandaş sigorta konusunda fazla bilgi sahibi olmadığı için yaptırdığı sigorta ile ilgili herhangi bir riskle kar Devlet bu işe el atmalı Türkiye’de 14 tane zorunlu sigorta olduğunu belirten Kalkavan, “14 tane sigorta yapıyorsunuz, evde anne baba bilmiyor, okulda eğitimi de yok, nerede öğreneceksiniz bunu? Kimse bilmiyor. Bu yüzden devlet olarak buna bir el atılması lazım” dedi. Kalkavan şöyle devam etti: 4 Bizde hep usul şu. Bir çocuk bir vitrindeki oyuncağa bakıyor, bunu sosyal medyada paylaşıyorsunuz, çocuğa oyuncak yağıyor. Madenci babasının zor bir sürecin ardından kameralara ayakkabısı yansıyor, babaya ayakkabı yağıyor. Bu çok güzel bir duygu ama bunun yerine bu insanlar sigorta teminatı altında olsa daha faydalı olur. 4 Trafik kazasında sizin kusurunuz yokken yaralanırsanız trafik sigortası ödüyor. Mesela bir araba size çarptı ve kaçtı, bunu da trafik sigortası güvence hesabından karşılıyor. Güvence hesabında şu an 900 milyon üzerinde bir para bulunuyor. 4 Trafik riski ile birlikte 200 bin liralık bir ferdi kaza sigortasının yıllık primi 180 lira. 10 ay taksit yapabiliyorsunuz. Başınıza bir şey gelse yakınınıza 200 bin lira para ödüyor. Bunların anlatılması lazım. 4 Bir diğer önemli zorunlu sigorta türü tıbbi kötü uygulama. Bir hekim kazayla bir insana zarar verirse tedavi esnasında kusuruyla onun verdiği zarar sigortadan karşılanıyor. Her hekimin işlem başına 400 bin liralık bir sigorta teminatı var. 4 Seyahatlerde zorunlu koltuk sigortası var. Asansörler sigortalı olmak zorunda. 4 Sigorta şirketleri uzun yıllar sonra ilk kez kâr etti. Yani bu para dağılıyor, sigorta şirketine kalmıyor, biraz fazla kâr olunca şirketler rekabetten fiyatı aşağı çekiyor. Mesela 600 dolara ulaşabilsek ülke çapında, 200 bin liralık sigorta primi 180 liradan 130 liraya inecek. Çünkü sayı arttıkça prim düşüyor. Havuz büyüyor. 4 Benzin istasyonunuz varsa tehlikeli maddeler sigortanız olması lazım. Etrafa vereceğiniz zararı koruma altına almış oluyor. Ruhsat verilirken bu sigortayı arıyorlar. Ama takibi yok. Yıl sonu yenilemeyebiliyorsunuz. Zorunlu sigortaların takibine ilişkin yönetmelikle sigorta yenilenmezse kamu otoritesi ruhsatla ilgili işlem yapabilecek. Para boşa gitmiyor Mehmet Kalkavan şılaşmazsa parasının boşa gittiğini düşündüğünü söyledi. Sigortanın boşa giden para olmadığını vurgulayan Kalkavan, “Bu bir imece. Bir havuz oluşturuyorsunuz, o oluşturduğunuz havuzdan o ilgili riskten dolayı zarar görenlerin parasını ödüyor sunuz. Sigorta havuzunda biriken para ihtiyacı olana gidiyor. Bu havuzdan; sigortalının tazminatı ödeniyor, acenteler komisyon alıyor, hasar olduğunda eksperlerin ücreti, tamir masrafları vs alınıyor” dedi. KISA... KISA... 4 Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun (EPDK), akaryakıtta tavan fiyat uygulaması dün gece başlatıldı. Fiyatları iki ay süre ile EPDK belirleyecek. Buna göre akaryakıt fiyatlarının 910 kuruş ucuzlaması bekleniyor. Açıklamada, “Uluslararası piyasalarda ve döviz kurundaki fiyat değişimlerine nihai fiyatlar artıp azalabilmektedir” denildi. 4 Merkez Bankası şubat Beklenti Anketine göre, 2015 sonu döviz kuru (Dolar/ TL) beklentisi bir önceki anket döneminde 2.41 TL iken, bu anket döneminde 2.50 TL’ye yükseldi. 12 ay sonrası döviz kuru beklentisi ise bir önceki anket döneminde 2.44 TL iken bu anket döneminde 2.54 TL olarak gerçekleşti. 4Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği açıklamasına göre, kurulan şirket sayısı ocakta bir önceki aya göre yüzde 20.32, kapanan şirket sayısı ise bir önceki aya göre yüzde 5.49 oranında artış gösterdi. Ocakta 344 adet yabancı ortak sermayeli şirket kurulurken, bunların 101’i Suriye, 31’i İran ve 19’arı Alman ve Irak ortaklı şirketler olarak ilk üç sırayı aldı. Koç’ların anılarındaki Vehbi Koç u Koç Topluluğu’nun kurucusu Vehbi Koç, vefatının 19. yılında ‘Ülkem Varsa Ben de Varım!’ diyerek bıraktığı eserleriye anılıyor. Rahmi Koç’a göre Vehbi Koç’un iş felsefesi, “Ben alacaklarımı alamayabilirim fakat borçlarımı son kuruşuna kadar ödemeliyim” idi. Ekonomi Servisi Koç Holding’in kurumsal dergisi Bizden Haberler’in şubat sayısı Vehbi Koç için özel bir içerikle hazırlandı. Vehbi Koç’un iz bırakan özelliklerini ve hatıralarını, Koç Ailesi’nin anılarından derledi. Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi M. Koç: Vehbi Bey, aile birliğine çok önem verirdi. Demokratik idare tarzını, biz çocukları için de uygulamış, bizler arasında hiçbir zaman ayrım yapmamıştır. Hatta doğumlarımız bile Ankara Keçiören’deki bağ evimizde aynı ebe hanım ile aynı odada olmuştur. Aynı eğitimleri almışızdır. Bana dediklerini bazen yaptık, bazen yapmadık. Kendisi de kararlarımız ile her zaman mutabık olmayabilirdi ama saygıyla karşılardı. Her sabah saat 08.30’da kendisini telefonla arardım. Telefonda çok konuşmayı sevmezdi. Hatırını sorardım, talimatlarını alırdım ve telefon hemen kapanırdı. Şimdi aynı şekilde Mustafa, beni arar, telefonda dertleşiriz, fikir alışverişinde bulunuruz, aynen babamın bana yaptığı gibi, ben de ona bazı konulardaki fikirlerimi söylerim ama karar, tamamen senindir, derim. Her konuda fevkalade disiplinliydi, sigara içmesinden, uyku saatine; yürüyüşünden, tasarrufa kadar… Lüzumsuz masrafa tahammülü yoktu. Bunun sebebi de birçok varlıklı ailenin sıfıra indiğini gördüğündendi. Ayağını, yorganından, bir metre kısa uzatırdı. Yaşam felsefesini özetlerken de bunu vurgulamıştır: “En lüks hayatı yaşayabilir, en lüks yerlerde oturabilir, en lüks arabalara binebilirdim. Bunların hiçbirini yapmadım. Çocuklarıma ve iş arkadaşlarıma kötü örnek olmak istemedim. Davranışlarımdan dolayı pişmanlık hissine hiç kapılmadım. Hayata bir daha gelsem, yaptıklarımı aynen tekrarlar ve devam ettiririm.” İş felsefesi de, “Ben alacaklarımı alamayabilirim fakat borçlarımı, son kuruşuna kadar ödemeliyim” idi. Rahmi Koç Mustafa Koç Vehbi Koç Suna Kıraç ‘Her köşede onun izleri var’ Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç: Vehbi Bey’in bize emanet ettiği topluluk her köşesinde onun izlerini taşıyor. Onun bizlere aşıladığı ve damarlarımıza işleyen memleket sevgisi, çok çalışma gayreti, kurumsallaşmaya verdiğimiz önem, üstün iş ahlakı, hep daha iyi olma tutkusu, ülkemize ve insanlığa faydalı olma düsturu yolumuza ışık tutmaya devam ediyor. Anılarından derlenerek Rıdvan Akar tarafından kaleme alınan “Ömrümden Uzun İdeallerim Var” kitabında Suna Kıraç şöyle diyor: Ben annemin sakin suları yerine “Babasının kızı” denilmesine yol açan fırtınalı bir denizde yaşadım. Gönlünüzce değil, Vehbi Koç’un kızı olarak yaşamanız gerekiyor. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanvekili Ömer M. Koç: Dedemiz Vehbi Bey başarılı bir işadamı olmasının yanı sıra toplumsal sorunların çözümünde her bireye sorumluluk düştüğüne inanan gerçek bir hayırseverdi. 95 yıllık ömründe yaptığı hizmetlerin en önemlilerinden biri de Türkiye’deki ilk özel vakfı kurması ve bu alanda öncülük etmesiydi. Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Semahat Arsel: Babam Vehbi Koç, yalnızca iş yaşantısı ile değil, geleneklere bağlılığı, yüksek değer ölçüleri ve düzgün aile yaşantısıyla da bizler için hep önemli bir örnek teşkil etti. Babam kadar disiplinli olamasak da ortam ve zamana göre samimiyetle nasihatlarını uygulamaya çalıştık. Hayatı boyunca gireceği her işi detaylıca incelemeyi prensip edinmişti. Ne ben ne de kardeşlerim maddi gücümüz son derece yerinde olmasına rağmen şımartılarak büyütülmedik. Greve yasak hukukçuları isyan ettirdi 18 Avrupa ülkesinde örgütlü bulunan avukatlar, metal işçilerinin grevlerinin ertelenmesi nedeniyle Başbakan Davutoğlu’na mektup gönderdi. MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Birleşik Metalİş Sendikası’na üye işçilerin grevinin hükümet tarafından “milli güvenlik” gerekçesiyle ertelenmesi Avrupalı hukukçuları da isyan ettirdi. Avrupa’nın 18 ülkesindeki avukat örgütlerini temsil eden Avrupa İnsan Hakları ve Demokrasi İçin Avukatlar Derneği (ELDH), metal sektöründeki grevin yasaklanmasını protesto etmek ve yasağın geri çekilmesi için çağrıda bulunmak amacıyla, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na mektup gönderdi. ELDH Genel Sekreteri Thomas Schmidt mektubunda, Bakanlar Kurulu’nun grevleri “milli güvenlik” gerekçesiyle yasakladığına inanmakta güçlük çektiklerini belirterek, “Meşru grevleri bu şekilde yasaklıyor olmanızı şiddetle protesto ediyoruz. Bu durumu, işçilerin en temel haklarından biri olan ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, uluslararası sözleşmeler ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün kararları ile güvence altına alınmış olan grev hakkının açık ihlali olarak görüyoruz” dedi. Temel işçi haklarına, özellikle de grev hakkına Türkiye’de saygı gösterilmediğini kaydeden Schmidt, “Her gün, Türkiye’de gerçekleşen ağır işçi hakları ihlallerinin haberlerini alıyoruz. Yakın zamanda madenlerde yaşananlar da bunun bir örneği. Bu durum bir son bulmalı” dedi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle