17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 ŞUBAT 2015 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Nuh; ‘Ekmek almaya gidersen, minibüse binersen, kartopu oynarsan ölürsün’ diyen ‘Yeni Türkiye’ felsefesine ‘yaşamak istiyorum’ diyerek direnmeye çalıştı ama olmadı 7 Erdoğan’ın esnafı ERK ACARER Henüz Özgecan Aslan cinayetinin acısı tazeyken yeni bir ölümle sarsıldık. Meslektaşımız Nuh Köklü, önceki gün saat 23.00 sıralarında Kadıköy Yeldeğirmeni Mahallesi Karakolhane Caddesi’nde bir esnaf tarafından vahşi bir biçimde öldürüldü. Tek suçu arkadaşlarıyla birlikte kartopu oynamaktı. Tuhaf bir savaşın ortasında ve çivisi çıkmış memleket havasında, kara bir leke sürüldü yiNuh Köklü ne hayatımıza. Nuh giderken son sözlerini yüreğimize kazıdı: Asla normalleştirip kabullenemeyeceğimiz bu yeni cinayetin ortasında söyleyeceğimiz tek şey var artık! Gerisi suskunluk: “Bizi ülke çocuklarının, gençlerinin ve arkadaşlarımızın yasını tutmaya alıştıramayacaksınız!” Sabahın ilk saatlerinde, meslektaşımız Nuh için, olayın olduğu sokakta bulunan, taziye yerine dönüştürülmüş bir kafede, henüz şoku üzerinden atamayan tanıklarla bir aradayız. Hemen hepsinin gözü yaşlı, ağlıyoruz. Ağız birliği etmiş gibi ilk cümleleri aynı oluyor. “Nuh çok neşeli biriydi, bu nefret cinayetidir. Neşeli olma halini çekemediler.” Nuh Köklü’nün arkadaşı avukat Tamer Doğan, vahim olayın nasıl gerçekleştiğini hüngür hüngür ağlayarak anlatmaya çalışıyor: “Yeldeğirmeni Dayanışması olarak, ‘iç güvenlik paketini’ protesto etmek amacıyla Altıyol’da özgürlük nöbeti tuttuk. 1314 kişiydik. Eylem bittikten sonra kardan adam yaptık. Güle oynaya kartopu oynayarak geri dönüyorduk. Karakolhane Caddesi’nin hemen başında aktar dükkânı olan ve hayvan maması da satan Serkan Azizoğlu adlı kişi, küfürler ederek dışarı çıktı. ‘Camı kırarsınız, bunun fiyatı kaç para biliyor musunuz? Uzaklaşın buradan’ diye bağırdı. Hiçbir anlam veremedik.” Doğan, daha önceden tanıdığımız bu kişiyi üslubu konusunda uyardık diye sürdürüyor: “Nuh, neden böyle konuşuyorsun, ‘Bize niye ulan diye hitap ediyorsun’ diye sordu. Dükkân sahibi, aynı üslupla ‘İstediğimi yaparım. İçeride silahım var. Zaten raporluyum. Onu alır hepinize sıkarım. Elimi kolumu sallayarak da çıkarım’ diye karşılık verdi. İçeri girdi ve bir beyzbol sopası alarak tekrar dışarı çıktı. Arkadaşlarımızdan ikisi koluna girdi, ben sopayı aldım. Avukat olduğumu, sopanın üzerinde parmak izi bıraktığını ve onu delil olarak polise teslim edeceğimi söyledim. Fakat durmadı! Yeniden içeri koştu, bu kez de bir ekmek bıçağıyla döndü. Sema isimli arkadaşımız, dükkânın kapısında kendini siper etti.” Doğan, kentin orasında işlenen cinayeti kan donduran ifadelerle aktarmayı sürdürüyor: “Gerçek bir katliamdan döndük. Sema’ya da bıçak salladı. Bıçak arkadaşımızın omuzunu sıyırdı. Onu itti yere düşürdü. Bu arada Kadim adlı bir başka arkadaşımıza saldırdı. Bıçakla göğsünü sıyırdı. Kadim yaralandı zannettik. Serkan Azizoğlu adlı şahıs durmuyordu. Bu kez de karşı kaldırımda, çöp bidonunun yanında duran diğer arkadaşımıza koştu. Ona da bıçak savurmaya başladı. Emrah bidonla beraber yere düştü. O sırada Nuh yanımda duruyordu. Emrah’ı kurtarmak için müdahale etti. kayıp sırt üstü düştü. Azizoğlu döndü ve bıçağı arkadaşımızın kalbine sapladı. Nuh kalktı birkaç adım attı ve yığıldı. İnsanlar çığlık atmaya başladı. Katil, aynı sözleri tekrarladı: ‘Bana bir şey olmaz, hapse girer hemen çıkarım’ diye bağırdı. Dükkânın içine girdi, kanlı ellerini ve bıçağı yıkadı. Bu sırada gülüyordu. Tehditlere de devam etti. bunun üzerine mahalle halkı üzerine yürüdü. Dükkân camından içeri düştü. Cam da bu sırada kırıldı. Bazı yerlerde yazılıp söylendiği gibi kartopu gelmedi yani. Bizler bu sırada yaralı arkadaşımızla ilgileniyorduk. Nuh yerde yatarken; ‘Keşke bu bir rüya olsa, daha ölmek istemiyorum’ dedi. Ambulans geç gelir diye çağır Özgecan ve Devlet Şiddeti... Nefret söylemini yasal koruma altına alan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı, şimdi de devlet şiddetini koruma altına almaya çalışıyor. Televizyonlardaki kimi tartışmalarda dile getirilen nefret suçu kavramı ile AKP’nin aynı kavramın içini boşaltarak Türk Ceza Yasası’nda yaptığı değişiklikle getirdiği tanım örtüşmüyorsa, “şiddet” kavramı da benzer bir tehlikeyi yaşıyor. Özgecan’ın karşılaştığı acımasızlığın yeşerdiği ortamın sorumluluğunu taşıyanlar, birkaç demeçle kurtulacaklarını sanıyorlar ama yanılıyorlar. Kadınları giyimkuşamlarına, çalışıp çalışmadıklarına ve özel yaşamlarına göre bölen, kendi kafalarına uymayanları olmadık tanımlarla aşağılayarak suçlayanlar, hedef gösterenler, seçimde bunun hesabını da vermek zorunda kalacaklar. HHH AKP’nin yasa yapmada iki özelliği öne çıkıyor. Öncelikle yasa maddelerini, kendi işlerine geldiği gibi kullanabilmenin önünü açacak biçimde kurguluyorlar. Ve öyle madde gerekçeleri yazıyorlar ki, sanırsınız dünyanın en demokratik hukuk ilkelerini yaşama geçiriyorlar. Tasarı ya da önerinin sunumunu “reform” olarak yandaşlarına anlattılar mı işleri kolaylaşıveriyor. Getirilen kuralların anayasaya ya da uluslararası antlaşmalara aykırı olması da umurlarında değil. “İptal edilene kadar uygularım. İptal kararı geriye geçerli olmadığı için yaptığım yanıma kâr kalır. Yeni başkan, yürürlüğün durdurulmasından yana olmadığını açıkladığına göre 7 Haziran seçimine de istediğim gibi ulaşırım” diye düşünüyor olmalılar. HHH Devlet şiddetini yaşama geçirmenin son örneği “İç Güvenlik Paketi”. Ülkenin doğusu ile batısı arasındaki “kamu düzeni” tanım farklılığı AKP’nin İç Güvenlik Paketi’ni nasıl uygulamaya niyetlendiğini de gözler önüne seriyor. Silahsız ve saldırısız gösteri düzenleme hakkı, topun ağzındaki haklardan birine daha katı biçiminde dönüşecek. İktidarın hoşuna gitmeyen pankartlar ve atılan sloganlar bile silah değerinde sayılacak. Özellikle de seçim propagandası aşamasında... HHH Kapıda bekleyen devlet şiddetini özetle anlatmanın yolu, Şair Eşref’in (184622.5.1912) bir dörtlüğünden geçiyor. Abdülhamit döneminde de olduğu gibi Babıâli’den ve heyetten maksat hükümet. Yüz yıldan fazla bir süre geçmiş ama Şair Eşref bugünü de anlatıyor: Bizdeki sanatı taklid edemez Avrupalı Sanma ahengi umumiye bu heyet kapılır. Milletin ağzı açıldıkça kilit vurmak için Babı Âli’de ne sanatlı anahtar yapılır. Ahengi umumi: Bugün için AKP’ye oy vermeyen yüzde 50 küsur. Gazeteciler ve arkadaşları Köklü’nün öldürüldüğü yere karanfiller bıraktı. KARTOPUYLA UĞURLANDI Köklü’nün cenazesi, Adli Tıp Kurumu’ndan alınıp Kadıköy’deki evine götürüldü. Köklü’nün cenazesini almaya gelen yüzlerce kişi, cenazeyi cenaze arabasına kartopu atarak, “Hırsız Katil Erdoğan”, “Nuh’un Katili AKP’nin düzeni” sloganlarıyla uğurladı. Berkin Elvan’ın babası ve Kobani’de ölen Suphi Nejat Ağırnaslı’nın annesinin de katıldığı anma töreninde, Köklü’nün cenazesi “Yiğidim Aslanım” şarkısıyla Ankara’ya uğurlandı. Erdoğan Zanlı sabıkalı çıktı ne demişti? 26 Kasım 2014 tanihinde Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından düzenlenen 4. Esnaf ve Sanatkârlar Şurası’na katılan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan şöyle konuşmuştu: “Bizim medeniyetimizde, bizim millet ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkâr gerektiğinde askerdir, alperendir. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hâkim, hakemdir...” ‘Elimi kolumu sallayarak çıkarım’ Serkan Azizoğlu Cinayet büro amirliğinde ifade veren Serkan Azizoğlu kendisini korumaya çalıştığını iddia ederek, “Dükkânımın önünde kartopu oynuyorlardı. Onları uyardım. Dikkat edeceklerini söylediler. Ancak bir süre sonra tekrar oynamaya başladılar. Bu sırada cama bir kar topu gelince tekrar dışarı çıktım. Elimde onları korkutmak için beyzbol sopası vardı. Ancak hep birlikte bana saldırdılar. Beni darp edip elimden sopayı aldılar” dedi. O hırsla dükkânına girip bıçağı eline aldığını söyleyen Azizoğlu “Dışarı çıktığımda gene bana saldırdılar. 45 kişinin arasında kaldım. Beni yere yıktılar. Kendimi korumak için bıçağı sağa sola salladım. Bu sırada beni yine darp ediyorlardı” dedi. Bu arada aktar dükkânını ruhsatsız olarak işlettiği belirlenen zanlı Serkan Azizoğlu’nun “aile içi şiddet” ve “sahtecilik”ten suç kaydının bulunduğu ortaya çıktı. Azizoğlu çıkarıldığı mahkeme tarafından ‘kasten adam öldürmek’ suçundan tutuklandı. lir mi? Bu dükkâna yirmi yıl para kazandırdık. İçimiz yanıyor. Çocuklar kar görmüş, kartopu oynamışlar. Bundan güzel ne var? Benim esnafım işini bilir mantığının geldiği nokta bu.” 15 yıldır Yeldeğirmeni’nde yaşayan Hüseyin Kemal Çağı da cinayetin, kesin bir biçimde nefret suçu olduğuna dikkat çekiyor: “Pırlanta gibi bir çocuktu. Dünya yurttaşıydı. Nefret suçlarından nefret ediyoruz artık. İktidar kendi suçlarını kapatabilmek için nefret yayıyor.” Nefret cinayetinin işlendiği yerin hemen yanında bir kız öğrenci yurdu bulunuyor. Yurt müdürü öğrencilerin, Nuh Köklü’nün, son sözlerini, “Bu keşke bir rüya olsa, ölmek istemiyorum” sözlerini duyduklarını ve uzun süre ağladıklarını söylüyor. Müdür, pek çok öğrencinin, olayı telefonlarının kamerasıyla görüntülediklerinden de söz edip, sonrasında polislerin, savcılık izni olmadan öğrenci telefonlarını toplayıp, karakola götürdüğünü anlatıyor. Telefonların, içindeki görüntülerin silinmiş olarak geri getirilmesi ise, vahim bir soruyu akla getiriyor: “Polis, Erdoğan’ın yaratmaya çalıştığı esnaf tipini ve katili koruyor mu?” Ankara’da yaşayan ve bir gün önce gülümseyen Nuh’un cenazesini almaya gelen yakınları konuşabilecek durumda değil. Ağır yaralanan ve arkadaşları tarafından Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan ve burada yaşamını yitiren Köklü’nün cenazesi enişte, ağabey ve yenge tarafından alındı. Cenaze Ankara’da 78 yaşındaki acılı anne tarafından karşılanacak. Köklü’nün ağabeyinin ağzını bıçak açmazken, yaşlı annesiyle birlikte Ankara’da kalan ablası şunları söylüyor: “Kardeşimin ne parada ne pulda gözü vardı. İnsanlık için çalıştı ama onu bu öldürdü.” madık; üç arkadaşımız, Kadim, Halit ve Ferdağ, onu bir taksiyle hastaneye götürdüler. Arabada da; ‘Ölmek istemiyorum’ demiş. Son sözü bu olmuş. Nuh hastaneye girerken yaşamını yitirmiş. Akıl erdiremiyoruz, daha dün o dükkândan sokak kedileri için mama almıştı.” Bir başka tanık Selin Görkem de katilin kimliğiyle ilgili ipuçları veriyor: “Bu esnafla daha önce de sürtüşmemiz olmuştu. Ali İsmail Korkmaz anısına park açılışı olduğunda, dükkânın önüne astığımız, ilanları öfkeyle yırtmıştı. 2 ay önce, mahalleden birinin yaşlı annesini tartaklamış. Kadınları sözle ve bakışlarıyla taciz ederdi. Bazı kadınları taciz ettiğini de öğrenmiştik. Maalesef Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Benim esnafım, gereğinde polis, savcı ve hâkimdir’ sözleri bu tip kişilere cesaret veriyor. Bu adam Erdoğan’ın tarifinin altından çıkan esnaf tipidir.” Olay sırasında yaralanmaktan son anda kurtulan Sema Özdemir ise, Köklü’nün kişiliği hakkında bilgi verirken, bu ölüm nefret suçudur diye anlatıyor: “Toplumda tahammülü azalttılar. Biz her şeye rağmen mutlu ve neşeli olma yolunu seçtik. Nuh da, çok keyifliydi. Neşeliydi. Her durumda yüzü gülerdi. Onu neşeye, mutluluğa tahammül edemeyen zihniyet öldürdü.” Taziyenin olduğu “Alamut” isimli kafenin işletmecisi Devrim Sarıçam, “Olay aynı anlatıldığı şekilde yaşandı” derken, en çok katilin kadınlara saldırdığına şaşırdıklarını anlatıyor. Uzun süredir, mahalle sakini olduğunu aktaran Sema Meşin adlı vatandaş da çarpıcı yorumlarla olayı değerlendiriyor: “Kartopu oynuyor diye bir adam ölebi ‘Erdoğan cesaret veriyor’ mahkum oldu Fırıncılar Ablası: İnsanlık için çalıştı Mahalle halkı isyanda Gezi Direnişi sırasında Taksim’de palasıyla bir kadına saldıran Sabri Çelebi ile Eskişehir’de polislerle birlikte 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz’ı döven fırıncı kamuoyunun büyük tepkisini çekmişti. 3 fırıncı İsmail ve Ramazan Koyuncu ile Muhammet Vatansever’e verilen 8’er yıl hapis cezaları 6’şar yıl 8’er ay hapis cezasına indirildi. Ebubekir Harlar adlı sanığa ise 8 yıl hapis cezası verilirken suç yardım düzeyinde kaldığından 3 yıl 4 aya indirildi. Bu sanığın tutukluluk süresi göz önüne alınarak tahliyesi kararlaştırıldı. O cesedin sırrı çözüldü nİstanbul Haber Servisi Pazar gecesi bir otomobilin çarpması sonucunda ölen Musa Kapuci’nin yaklaşık 5 kilometre bir aracın altında sürüklendiği kaza aydınlatıldı. Ölen kişinin yanında bulunan beyaz renkli sol dikiz aynası dış kapağını inceleyen polis barkoddan aracın marka ve modelini belirledi. MOBESE ve EDS kameralarını inceleyen ekipler sol dikiz aynası olmayan otomobilin Betül Ö’ye (31) ait olduğunu belirledi. Fatih’te otomobiliyle yakalanan ve ehliyeti olmadığı belirlenen Betül Ö. çıkarıldığı mahkemece, kazaya karışan 3 aracın bulunduğu ve kusur durumunun henüz tespit edilemediği gerekçesiyle adli kontol tedbiri uygulanarak serbest bırakıldı. Gazeteciler: Greve çıktı, Bu bir nefret cinayeti işten kovuldu N CAMA KARTOPU ATMAK SERBEST! Beyoğlu esnafı dükkânlarına “Camlarımıza kartopu atmak serbesttir” yazıları asarak Köklü’nün öldürülmesini protesto etti. Twitter’daki @beyogluesnafi hesabından yapılan açıklamada “Camlarımıza kartopu atmak serbesttir. Camımıza, vitrinimize gelen halkımızın umudu olsun, kartopu olsun! Plastik mermi, biber gazı kapsülü olmasın yeter!” denildi. MUHABİRLİK VE EDİTÖRLÜK YAPTI İstanbul Haber Servisi Basın meslek örgütleri gazeteci Nuh Köklü’nün öldürülmesini protesto etti. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yaptığı yazılı açıklamada, “Nuh Köklü’nün öldürülmesi, halkı birbirine düşman etmeye yönelik ‘benim esnafım aynı zamanda polistir’ söyleminin yarattığı en kötü sonuçlardan biridir. Nefret cinayetidir” denilerek ailesine, yakınlarına ve basın çalışanlarına başsağlığı dilendi. Türkiye Gazeteciler Sendikası, “Acımız tarifsiz. Köklü’yü aramızdan alan katil Serkan A.’nın en ağır cezaya çarptırılması için elimizden geleni yapacağımızı ve sürecin takipçisi olacağımızı ilan ediyoruz” açıklamasında bulundu. Basın Konseyi’nden yapılan açıklamada da “Arkadaşımız için, adalet istiyoruz” denildi. Açıklamada özetle şu ifadelere yer verildi: “Bu olaylar, nefret sözcüklerinin rahatlıkla kullanıldığı Türkiye’de yaşanmaktadır. Bir daha yineliyoruz. Başta TBMM üyeleri olmak üzere, tüm medya dilinin ayrıştırıcı, ötekileştirici, nefretten arınmış olmasının öneminin, ne denli büyük olduğunu hatırlatıyoruz.” Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu yazılı açıklamada “İlçemizde yaşanan ve tüm yurttaşlarımızı üzüntüye sevk eden cinayet, ülkemizde uzun süredir görülen öfke ve cinnet halinin bir yansımasıdır” dedi. uh Köklü 20022003 senelerinde bianet’te editör olarak çalıştı, haberler yaptı. O dönemde farklı bir imzayla medya elestirileri de yazdı. İspanyolca öğrenmek için Latin Amerika’ya gitti. Oradan çarpıcı haberler geçti. Latin Amerika dönüşü Hürriyet ve Radikal gazetelerinde muhabirlik ve editörlük yaptı. Köklü, Açık Radyo’nun program ve yazarları arasındaydı. Daha sonraki yıllarda Sabah gazetesinde çalışmaya başladı. 13 Şubat 2009’da greve çıkan ATVSabah çalışanlarından olan Nuh Köklü, o dönem Türkiye Gazeteciler Sendikası işyeri temsilcisiydi. Köklü, greve çıktıktan sonra işten çıkarılan 10 gazeteciden biriydi. NTV’de program editörü olarak da çalışan Nuh Köklü Mayıs 2014’te işten çıkarılmıştı. 46 yaşında hayata talihsiz bir şekilde veda eden Köklü, Aralık 2008’de Express dergisine verdiği röportajda kendini şöyle tanımlıyordu: “Ben de korkuyorum, Köklü, Pınar sonuçta şövalye değilim ki, iş bulamama korkusunu yaşıyoÇekirge rum. Herkes korkuyor, ona rağile birlikte men birbirimizi koruduk kolla“Profili dık, birlikte olmaya çalıştık. Bu Olmayan bir tercih. Biri sormuştu, ‘KarKadın” adlı deşim niye illa ısrar ediyorsun?’ kitabı kaleme dedim ki “Torunuma anlatmak almıştı. için, ona miras bırakacağım.” ‘Ben de korkuyorum’ C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle