19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 ŞUBAT 2015 PERŞEMBE 4 HABERLER İktidar Balkonuna Çıkıp, Muhalefetin Bel Altına İnen Medya Patronu İdam Cezası Özgecan Aslan’ın hunharca öldürülmesi karşısında toplumun tüm katlarından fışkıran büyük tepki, şu karanlık günlerde ufak da olsa bir tesellidir. Ancak, önce bağıran, öne atılan sonra düşünen bir toplumda görülen çarpıklıkları, bu olayda da bir kez daha yaşadık. Tutucu kesimlerde, hep bir tarafa sinmiş, durmakta olan idam özlemi yeniden depreşti. Bu özlemin bakan düzeyinde bile dile getirilmesi, durumun vahametini artıran bir etken. Korkarım, pırlanta gibi genç kızımızın böylesine vahşice öldürülmesi karşısında duyulan haklı tepki, hepimizin içinden taşan öfke, idam cezasının ihya edilmesi yönündeki isteklerin yoğunlaşmasına neden olacaktır. Demokrasi yolunda bizden fazla yol almış toplumlarda benzer durumlarda da bu tür gelişmelere tanık olundu. Toplumsal çılgınlığın ve baskının her türüne doludizgin koşan bir toplum için durum daha da büyük bir tehlike oluşturuyor. Bu tehlike görmezden gelinemeyeceğinden idam bıkmadan usanmadan tartışılmalıdır. Yaşananlar ve araştırmalar göstermiştir ki, çağdaş toplumlar için idam cezası anlamsız bir vahşet olmaktan öteye geçmez. Tabii çağdaş toplumlardan söz ediyoruz. Çağdaş toplum derken, bir gerçeği vurgulayarak başlayalım işe: Demokrasilerde ceza bir intikam aracı değildir. HHH Cezanın intikam olduğu, kısas yönteminin uygulandığı dönemlerde, bu mantıkla insanların ölümüne sebep olmuş hayvanların bile mahkemede yargılanıp, ölüm cezasına çarptırılarak, halkın önünde alenen infaz edildikleri olayların yaşandığı İngiltere’yi “İdam Cezası” adlı eserinde Arthur Koestler ayrıntısıyla anlatır. Eğer Ceza Hukuku’nun bir intikam aracı olduğu görüşüne hak verirseniz, Koestler’in anlattığı uygulamayı da yadırgamamanız gerekir. Modern Ceza Hukuku’nda cezanın amacı toplumsal düzeni korumaktır. Cezanın devlet tarafından verilip infaz edilmesi de bu yüzdendir zaten. Aksi olmuş olsaydı, cezanın bizzat zarar gören tarafından kesilmesi ve uygulanması gerekirdi ki, durum böyle değildir. Cezaların toplumu koruması, suçlunun toplum içinden uzaklaştırılması, tehlike oluşmaktan çıkarılmasının yanı sıra, aynı zamanda cezaların caydırıcı niteliğinden de kaynaklanmaktadır. Modern ceza sistemlerinde cezanın en büyük işlevi bu caydırıcılığıdır. Az gelişmiş toplumların az gelişmiş kafalarında ise şu saçma yargı yer etmiştir: Ceza ne kadar ağır olursa, caydırıcılık niteliği de o kadar etkin olur. Oysa bu tümden yanlış bir görüştür. Yapılan araştırmalar ortaya koymuştur ki, cezaların caydırıcılığı onların ağırlıklarıyla orantılı değildir, mutlaka uygulanabilirlik gibi başka etkenler daha önemli rol oynamaktadırlar. HHH Demek oluyor ki, ölüm cezasının caydırıcılığı diğer cezalardan daha fazla değildir. Zaten ölüm cezalarının infaz şekli de onun ibret olacağını savunanlara hak verir biçimde yapılmasını gerektirirken hiç de öyle olmamaktadır. Gerçekten de eğer ibret olması isteniyorsa, idam cezaları, o zaman bunu uygulayan ülkelerde, neden meydanlarda, herkesin gözü önünde yapılmıyor, hatta televizyonlardan naklen yayımlanmıyor? Bu çelişkiyi “La Peine Capitale” adlı eserinde çok çarpıcı biçimde ele alır Albert Camus. Kaldı ki, ölüm cezalarının kentin ana meydanında herkesin gözü önünde alenen infaz edildiği dönemlerle ilgili olarak da çok ilginç bir olguyu nakleder Arthur Koestler. Koestler’in belirttiğine göre, bir zamanlar yankesicilik suçunun cezasının idam olduğu İngiltere’de, yankesicilik suçlarının en sık işlendiği yerler ve anlar da infaz olayları sırasında, infazın gerçekleştiği meydanlar olmaktaymış. Yapılan araştırmaların hepsi, idamın diğer cezalardan daha caydırıcı olmadığını ortaya koymuştur. İdam cezası anlamsız bir vahşetten öte bir şey değildir. Çok şükür ki, çok büyük acısına karşın, bu gerçeği gören Özgecan’ın babası Mehmet Aslan gibi insanlarımız da var. O birrrr Seyid (peygamber soyundan)... O birrr Türkiye İşçi Köylü Partili... O birrr işadamı.... O birrrr medya patronu... O birrr Erdoğan yakını... O birrr iktidar balkonundan lideriyle kitleleri selamlayan... O birrrr... Beyaz Show’a çıksa belki de “o birrr”ler yüzünden program biter. Öyle o bir ki... Ethem Sancak... Siirtli. Emine Erdoğan’ın memleketlisi yani. Seyid olarak dualarla yolcu edildiği İstanbul’da üniversite okurken Türkiye İşçi Köylü Partisi’ne katılınca ailesinin küstüğü isim. O dönem partinin yayın organı olan gazetede de çalıştı. “Maoculuk günlerinden İslami çizgideki partilere destek noktasına gelişini”, “sosyalizmin çöküşü ile İslamiyeti incelemeye başladım. İslam tarihini okudukça kendi gerçeğimi buldum” diye anlatacaktı. (Fatih Vural söyleşisi) İlaç dağıtım şirketinin yanına medyayı ekleyişinin nedenini ise şöyle tarif etmişti: Tayyip Erdoğan hareketini savunmak için medyaya girdik. Açık sözlü işadamının iktidarla aynı kareye girdiği fotoğraflardan en unutulmazı, 30 Mart seçimlerinin ardından AKP Genel Merkezi’nin balkonundan verdiği oldu. Seçim galibiyetini kutlayan Erdoğan ve ailesiyle birlikte partililere el salladı. Sancak, “medya kuvvetlerini” tahkim etmek istediğinde Star gazetesinin yanına Akşam ve Güneş gazeteleri ile 360 Televizyonu’nu da ekleyecekti. Ancak artık onun gibiler için yeni bir misyon vardı: Erdoğan hareketini savunmaktan Erdoğan hareketi için saldırmaya evrilen bir misyondu bu. Saldırının son örneği “fuatavni”nin “DM’den (Direk Mesaj) CHP’lilerle yaptığı konuşmalar” adı altında yapılıyor. fuatavni’nin Emre Uslu olduğu iddiasıyla birlikte. Önceki gün CHP’li Umut Oran ve Akif Hamzaçebi’nin “gizli mesajları” diye bazı metinler yayımladılar. İki vekil herkesin anlayacağı basitlikte yanıt verdiler: Gerçekte var olmayan bu Twitter yazışmalarını kim üretmiştir? Birbirini takip etmeyen insanlar Twitter’da direkt mesaj gönderemezler. Bu en basiti. Teknik çelişkilere girmiyor, bu tezgâhı tamamen reddediyoruz. Ama Sancak, medya kuvvetleri durmadı ve esas bombayı dün patlattı. Star, Akşam ve Güneş “üretilip servis edildiği şüphesi kuvvetli” ortak manşetlerle çıktılar: Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve 45 CHP’linin 18+ kasedi var. Şimdi burada bir es verelim. Gazetenin manşetine göre “kasetler” Gülen’in kasasında. Aynı gazete Sayfa 14’teki manşete göre, “kasetler Gülen’in kontrolünde”, DM yazışmaları diye sunulan metinlerde ise (fuatavni ile bir polis yazışması diye servis ediliyor) “Hoca’nın bilgisayarcıları sakladı internet üzerinde”. Kendi içinde bile çelişen metinlerle bu ülkenin ana muhalefet lideri ve 45 vekilini itham eden, bel altı vuran gazetecilik. Yayımlamadan önce muhataplarına haberle ilgili tek soru sormayan. Şimdi Sancak medya kuvvetlerinin komutanı Ethem Sancak’a sormak lazım: Gerçekliği tartışmalı bu manşetler atılırken, şu anda hangi sıfatı kullanıyorsanız artık; Seyid kimliğiniz, Maocu kimliğiniz belki de en önemlisi insan kimliğiniz sızlamadı mı? Erdoğan’ın gözlerinde ‘Şimşek’ çakacak Ekonomide küçük kıyamet 24 Şubat Salı günü kopacak. O gün saat 14’te Merkez Bankası Erdem Başçı faiz kararını açıklayacak. Başçı zor durumda. Çünkü üzerinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “faizleri indir” baskısı var. Seçime gidilen dönemlerde Erdoğan’ın bu baskıyı sık yaptığını Başçı’nın Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, Mayıs 2014’te olduğu gibi baskılara boyun eğdiğini biliyoruz. Ancak bu kez durum farklı. Erdoğan artık hükümetin başında değil. Üstelik hükümetten iki kritik isim de Erdoğan’a rağmen Başçı’nın yanında. Bu isimler Ekonomiden Sorumlu Bakan Ali Babacan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek. Bunu perde arkasından da yapmıyorlar. Açıkça demeç veriyorlar. Dün Mehmet Şimşek, CNN Türk’te Hande Fırat’ın sorularını yanıtladı. Şimşek, “Merkez Bankası’na A. Babacan ilişkin tartışmalar yatırımcı nezdinde bir miktar tedirginliğe sebep olabiliyor. Merkez Bankası’nın fiyat istikrarını gözeterek rasyonel bir zeminde karar vermesi gerekiyor. Enflasyonun kalıcı şekilde yüzde 5 ve altına inmesi gerekir dolayısıyla enflasyonla mücadelenin sürmesi lazım” diye konuştu. Ali Babacan da “Merkez Bankası’ndaki yetkin ekibimizin doğru zamanda doğru M. Şimşek kararlar aldıklarına inanıyoruz” demişti. 24’ünde hiç olmazsa 25 baz puan faiz indirmesi beklenen Başçı; bu destek açıklamaları ve dünya petrol fiyatlarındaki yukarı gidiş (46 dolardan 55 dolara) içeride buna bağlı zamlarla enflasyon riskleri nedeniyle hiç indirim yapmayabilir. O zaman Erdoğan’ın gözünde “şimşekler” çıkacağından emin olabilirsiniz. Hakan Fidan’ın kendini dinlemeyerek siyasete gidişi üzerine o istemesine rağmen ekonomi yönetiminin direnci. Ne istese olurdu eskiden. Bu da “yepyeni Türkiye”... Ethem Sancak Erdoğan AİHM’nin zorunlu din dersiyle ilgili kararı kesinleşti. Türmen hükümeti uyardı: O karar uygulanmalı TÜREY KÖSE Halkevleri’nin 83. kuruluş yıldönümü töreninde verilen ödülü gazetemizin Ankara Temsilcisi Erdem Gül, KESK Başkanı Lami Özgen’in elinden aldı. ‘Halkın Hakları Ödülü’ Cumhuriyet’e ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Halkevleri 83. kuruluş yıldönümünde 5.’si düzenlenen Halkın Hakları Ödül Töreni’nde Paris’te Charlie Hebdo dergisindeki katliamın ardından çıkan ilk sayısında dergideki bazı karikatürlere yer veren gazetemiz “Gerici ve baskıcı saldırılara rağmen basın özgürlüğünü savunmaya devam etmesi” nedeniyle ödüle değer görüldü. Ödülü gazetemizin Ankara Temsilcisi Erdem Gül, KESK Başkanı Lami Özgen’in elinden yazıişleri adına aldı. Halkevlerinin 83. kuruluş yıldönümü “Gerciliğe karşı mücadele” yürüyüşü ile başladı. Yürüyüşün ardından Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Halkın Hakları Ödül Töreni düzenlendi. Gazetemizin yanı sıra, CNN Türk’ten Göksel Göksu “Soma’nın Gelinleri Kömür Karası” ve “Ölüm Yolunda Ezidiler” belgeselleriyle, FOX TV’den Fatih Portakal, Ali İsmail Korkmaz davasındaki karara ilişkin yorumlarıyla, Fehim Taştekin Ortadoğu’ya ilişkin yaptığı haber ve yorumlarıyla, İMC TV Kobani’den yaptığı yayınlarla, Sendika.org ve Çapul TV muhabiri Murat Bay Kobani’den yaptığı haberler ve yayınlarla, Evrensel Gazetesi muhabiri Sevda Karaca da kadın haklarına ilişkin yaptığı haberlerle “Halkın Hakları Basın Ödülü”ne değer görüldü. ANKARA AİHM Büyük Daire, Türkiye’nin zorunlu din dersleriyle ilgili karara itirazını gündeme almayınca karar kesinleşmiş oldu. Eski AİHM yargıcı, CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen, “Karar kesinleşti, hükümet uygulamak zorunda, başka seçenekleri yok. Din dersinin zorunlu olmaktan çıkarılması gerekiyor. İster seçimli yaparlar, ister çekilme hakkı verirler” dedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 16 Eylül 2014’te Mansur Yalçın ve diğer 14 kişinin zorunlu din dersiyle ilgili şikâyetini haklı bularak, Türkiye’nin zorunlu din dersleri sistemini değiştirmesi yönünde karar verdi. İstemeyen öğrenciye din kültürü dersine girmeme hakkı verilmesini sağlayacak biçimde sistemin değiştirilmesi istendi. Türkiye bu karara itiraz etmek istedi, ancak AİHM Büyük Daire itirazı gündeme almadı ve karar kesinleşti. Türmen, bundan sonra yapılması gerekenlerle ilgili şu değerlendirmeleri yaptı: l Hükümet ister seçimli yapar, ister çekilme hakkı verir. “Çekilme” şöyle olur: Zorunludur, fakat istemeyenler başvururlar dersten çekilirler. Eğitim Şurası’nda “O karar kesinleşmedi” dedi. Şimdi kesinleşti. l Kararın uygulanması için anayasada değişiklik gerekiyor. Şimdi hükümet buna sığınacak. Anayasada değişiklik zor, gerekli çoğunluğu sağlamak lazım, diyecektir. Bunlar da geçerli olmaz. Getirsinler anayasa değişiklik önerisini, biz destekleriz, HDP de destekler. Ya da anayasa değişikliği olmaz. Zorunlu kalır, fakat “çekilme hakkı” tanınabilir yasayla. l Hükümetin bu kararı uygulamaması diye bir şey söz konusu olamaz. Bundan sonra Bakanlar Komitesi’ne gelecek. Kitaplarda biraz değişiklik yapmak yetmez, diyecekler. Uygulanması için “zorunlu” olmaktan çıkarılması gerek, diyecekler. Bu süreçte birtakım müeyyideler uygularlar. Uygulanmıyorsa Bakanlar Komitesi “karar uygulanmıyor” diye tekrar AİHM’ye gönderebilir. AİHM tekrar karar verebilir. Uygulanmazsa kademeli biçimde artan baskı olur. Bu, AİHM’den, Avrupa Türmen Konseyi’nden çıkmaya kadar gider. Yılmaz: Sünni olmayanlara baskı kanıtlandı FİGEN ATALAY Avukat Hasan Cem Yılmaz, AİHM’nin zorunlu din derslerinin hak ihlallerine neden olduğuna dair vermiş olduğu karara karşı Türkiye’nin yaptığı itirazı reddetmesiyle bu kararın kesinleştiğini vurgulayarak şu değerlendirmeyi yaptı: “AİHM kararları ‘tespit’ hükmündedir. Türkiye, anayasanın 90. maddesine göre AİHM kararlarını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine göre uygulamak zorunda. Bu kararın özünde ‘din dersinde bir mezhebin mensuplarının kurallarını veriyorsun, Hıristiyanları, Musevileri özellikle Alevileri ayrıştırıyorsun, beyan üstüne muaf tutman da hak ihlalidir. Ya tamamen kaldır ya da bilimsel bir noktaya çek’ deniliyor. Bu ret kararından sonra bu konuda dava açanlar, mahkemenin yeniden yargılama yapmasını ve çocukların din dersinden muaf olmasını isteyebilirler. Tazminat alabilirler. Genel olarak Türkiye için önemi ise Türkiye yıllar sonra bir kez daha Sünni Hanefi mezhebine mensup olmayan halklarına baskı uyguladığını AİHM kararıyla kanıtlamış oldu.” Alevi öğrencilerin iki yönlü hak ihlaline uğradıklarına dikkat çeken Yılmaz, “Milli Eğitim Bakanlığı, bu ders zorunludur, TEOG’da sorulur diyor. Çocukların puanları bu yüzden düşük geliyor. Çocuklar, zorunlu din dersine girmek istemediği için baskıya uğruyor, ayrıştırılıyor” dedi. Yargıtay Başkanı Cirit, Özgecan cinayetini değerlendirdi: Toplumun genlerini düzeltmek gerekiyor 28 Şubat davasında sürpriz Kazan şikâyetçi olmadı sanıklar teşekkür etti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) – REFAHYOL hükümetini devirmeye teşebbüs iddiasıyla açılan 28 Şubat davasında mağdur sıfatıyla ifade veren dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, sanık askerlerden şikâyetçi olup olmadığı sorusuna “Hayatımın en zor kararı ama gelinen noktada her insanda vicdan var. Bende de var onun için şikâyetçi değilim” yanıtını verdi. Kazan, duruşmadan ayrılırken emekli Orgeneral Çevik Bir’in arasında bulunduğu sanıklarla tokalaştı. Sanıklar, mahkeme salonunda söz alarak teşekkür etti. Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve ikinci Başkanı Bir’in arasında bulunduğu 103 sanığın yargılandığı davaya, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye devam edildi. Duruşmada zaman zaman duygusal anlar yaşayan Kazan, savunmasını “Keşke olmasaydı, buradaki arkadaşlar için de değerli arkadaşlarım var” sözleriyle tamamladı. ‘İdamın tartışılması gerekir’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, yargı muhabirleriyle bir araya gelerek, gündeme ilişkin mesajlar verdi. Özgecan Arslan cinayetine ilişkin sorulara yanıt veren Cirit, “Trajik bir olay. Çok davalı bir toplum olduk. Toplumun genlerini düzeltmek lazım. Sevgiyi, saygıyı ve empatiyi geliştirmemiz lazım” dedi. Cirit, idam cezasının geri getirilmesi tartışmalarına ilişkin, “İdamı daha önce kaldırdık ama Özgecan’ın ardından toplumun yüzde 80’inin idaİsmail Rüştü Cirit mın geri getirilmesi konusunda mutabakata varacağını düşünüyorum. İdamın tartışılması gerekir” dedi. Yargıtay’nın yeni başkanı Cirit, y argı muhabirleriyle dün Yargıtay Evi’nde öğle yemeğinde bir araya geldi. Cirit, şu mesajları verdi: l Özgecan cinayeti, trajik, toplumu derinden sarsan bir olay. Sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, empatiyi geliştirmemiz gerekir. Bir trafik uyuşmazlığında bile silahlar çekilebiliyor. Dizilerde her akşam 500’er kişi ölüyor... Bu da ister istemez toplumun şiddete eğilimini artırıyor. l (Yargıtayın bazı kararları da iyi hal indirimleri nedeniyle eleştiriliyor. Bu konudaki değerlendirmeleriniz nedir, sorusuna) Biz yasaları uygulamakla yükümlü insanlarız. Yasaları uygularken hislerimiz, duygularımız olmaz, yasa neyse odur. l 4 temel konuda Yargıtayımızı rahatlatacak yasal düzenlemeyi yaptık. Bunu bakanlığımıza sunduk. 18 günlük çalışma takvimi içinde çıkarırsak Yargıtay’ın gerçekten önü açılmış olacaktır. Yasayla ilk derece hâkim ve savcıların yargılamasını başkanlık divanının seçeceği 5 kişilik heyet yapacak. l Adli yıl açılış törenlerimiz teamül gereği. Bu yıl adli yıl açılış töreni yapacağız. Barolar Birliği Başkanı’nın konuşup konuşmayacağı meselesini Başkanlar Kurulu’na soracağız. l Anayasa Mahkemesi’nin yanındaki PTT arazisine yapılacak Yargıtay’ın yeni binası adalet, hukuk, özgürlük, demokrasi kulesi yapmayı düşündüklerini söyledi. Ediz Hun: Belki ilkel ama idamsa idam Antalya’da turizmcilerle bir araya gelen sinema sanatçısı Ediz Hun, Özgecan Aslan’ın öldürülmesiyle ilgili konuşurken sineği dahi öldüremeyeceğini söyledi ve ekledi: “Bunlara tedbir lazım, idamsa idam. Taviz verilmemesi lazım. Bilmiyorum belki ilkel bir düşünce bağışlayın, ama yok yok.” Hun bir başka soru üzerine Cumhurbaşkanıyla Kanal İstanbul’u konuşmak istediğini belirterek “Yüzde 100 yanlış bir proje. İmkân olursa ağabey olarak bazı şöyler söylerim” dedi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle