19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 15 Ekim 2015 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN LİSTEDEN ÇIKTILAR Patlamadan 3 gün önce istihbarat gelmesine karşın olayı önlemeyen hükümet, katliamı PKK’ye yıkıp kurtulmak isterken olayın IŞİD tarafından yapıldığı ortaya çıktı aşkentte barış mitingine yönelik 97 kişinin öldüğü canlı bomba saldırısına ilişkin yürütülen soruşturmada, akılları karıştıran gelişmeler yaşandı. Olayın çözülmesi devlet içinde cemaatle hükümetin güç savaşına dönüştü. İddiaya göre olay nedeniyle zor duruma düşen hükümet, bombacılardan birinin PKK’li olduğu havası yaratmak istiyordu. Hatta, Ankara’da bomba patlayacaALİCAN ğını önceden haULUDAĞ ber veren Twitter hesabını kullanan ve PKK üyeliği ile suçlanan iki kişinin, dün gözaltına alındığı basına sızdırıldı. Ancak bu sırada saldırıyı Adıyaman Dokumacı grubuna bağlı IŞİD üyeleri Yunus Emre Alagöz ve Ömer Deniz Dündar’ın yaptığı ortaya çıktı. Ankara katliamına ilişkin soruşturmada “garip olaylar” yaşanıyor. Bu olay nedeniyle suçlanan hükümetin, iddiaya göre rahat nefes almak için olayda PKK bağlantısı bulmaya çalıştığı belirtildi. Söz konusu siyasi baskı, soruşturmayı yürüten savcılık makamlarına da yansıdı. Adliye kulislerinde “kükümet olayı PKK’nin üzerine yıkıp canlı bombalardan birinin PKK’li olduğunu açıklayacak” iddiası konuşuldu. Oldukça stresli ve gergin görünen soruşturma savcıları, patlamadan bugüne ısrarla iki canlı bombanın kimliğinin tespit edilmediğini söyledi. Ancak dün ilginç gelişmeler yaşandı. Saldırıdan haber 13 B Ekim Ankara katliamını yapan iki canlı bombanın DNA testi sonu10 cu ortaya çıkan kimlikleri medyada yayım İspanya’da 11M ve sonrasını hatırlayalım Y.E. Alagöz önce “Bomba Ankara’da patlayacak” tweet’ini atan @DrBereday adlı hesabı kullanan iki kişinin Diyarbakır ve Şanlıurfa’da gözaltına alındığı haberi Anadolu Ajansı’na düştü. Saldırıdan 9 saat önce bu hesaptan atılan hesabı kullanan Diyarbakır doğumlu Erhan Ö. (44) ve Suruç doğumlu Mehmet Serdar P. (35) gözaltına alındı. Haberde Erhan Ö’nün bölücü terör örgütünün çok sayıda eylemine katıldığı, daha önce 2 kez gözaltına alındığı belirtildi. Zanlının, söz konusu hesabı birinci derecede bir yakınının telefonu üzerinden kullandığı tespit edildi. Dün ANF’de yer alan haberde Erhan Ö’nün MİT’e çalıştığı ve havuz medyasında program yapan Balıkçı lakaplı İlhami Işık ile de irtibatlı bir kişi olduğu kaydedildi. Haberde Erhan Ö’nün kimlik bilgilerine de yer verildi. Mehmet P’nin (35) ise 1997 yılından itibaren Şanlıurfa ve Diyarbakır’da PKK/KCK terör örgütü içinde aktif faaliyet yürüttüğü, zanlının, terör örgütünün illegal in Ö. D. Dündar Yunus Emre Alagöz ve Ömer Deniz Dündar IŞİD’in Türkiye’deki intihar bombacıları arasında yer alıyordu. Liste dünkü Cumhuriyet’te yayımlanmıştı. ternet sitelerinde müstear isimlerle yazılar yazdığı ve haber sitelerinde çalıştığı öne sürüldü. lerden birinin adını verip, bu kişinin PKK’li olduğunu açıklayacağı öne sürüldü. Ancak öğlen saatlerine doğru bu planı bozan bir gelişme yaşandı. Canlı bombaların daha önce emniyetin açıkladığı IŞİD’in 21 kişilik intihar eylemcileri listesinde yer alan Yunus Emre Alagöz ile Ömer Deniz Dündar olduğu belirtildi. Saldırı sonrası bölgede bulunan MOBESE kameralarından ikinci bombacının kimlik bilgilerine de ulaşıldı. DNA testleri de uyuşan Ömer Deniz Dündar’ın, Yunus Emre Alagöz’le Gaziantep’ten Ford Focus ve Citroen marka iki ayrı araçla Ankara’ya geldikleri belirlendi. Saldırı öncesi, Y.Ş. ile birlikte bölgede keşif yaptıkları tespit edilen canlı bombaların, Suriye’den Türkiye’ye geçiş yaptıkları ihtimali üzerinde duruluyor. Kimliklerin tespit edilmesinin ardından dün sabah Gaziantep’te Y.Ş. ile iki aracın sahibi gözaltına alınarak Ankara’ya gönderildi. Gaziantep’te saklandılar T Bomba eğitimi aldı Haberde, Mehmet P’ye ilişkin şu bilgiler verildi: “Mehmet P’nin 2013 yılında yargılandığı davada, Kobani’de bomba eğitimi aldığının tanık ifadeleriyle kayıtlara geçtiği, 20132014 yılları arasında söz konusu davadan dolayı tutuklu kaldığı belirlendi. Zanlının, 7 Haziran seçimlerinde bir siyasi partiden (HDP) aday adayı olduğu da tespit edildi.” Bu haber yayımlanınca gündem yarattı. Sosyal medyada başta Ak troller olmak üzere bir çok kullanıcı, eylemi PKK’nin gerçekleştirdiği yönünde algı oluşturmaya çalıştı. Hatta Erdoğan’ın başdanışmanı Mustafa Varank da gözaltına alının iki kişinin “sicilini” paylaştı. Kulislerde bu haberden sonra hükümetin ikinci bombacı olarak, olayda hayatını kaybeden Üç gözaltı daha MİT’e çalışıyor iddiası Ak troller devrede erör nitelikli kayıp şahıs olarak aranan Yunus Emre Alagöz, Suruç katliamını yapan Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün ağabeyi. Alagöz kardeşler ile Dündar, Adıyaman’da İslam Çay Ocağı’na gidip geliyorlardı. Adıyamanlı Dokumacı grubuna bağlı olan bu isimler, Suriye’de IŞİD saflarına katılmıştı. Zaman zaman Türkiye’ye dönen bu kişiler, ifadeleri alınıp serbest bırakılmıştı. Dündar’ın kardeşi de halen Suriye’de IŞİD saflarında savaşıyor ve Türkiye’de canlı bomba olarak aranıyor. Alınan bilgiye göre, Suruç katliamından bu yana aranan Alagöz ve Dündar, saldırı öncesi Gaziantep’de IŞİD’in uyuyan hücrelerinde kaldı. Zaman zaman Suriye’ye yasadışı yollarla geçen ve eylem talimatını burada alan ikili, bombaları ise Antep’te hazırladı. ‘PKK’liler gözaltında’ Baba: Polis aldı, bıraktı R adikal’e konuşan Ömer Deniz Dündar’ın babası M. Dündar, oğlunun 2013 yılında Suriye’ye gittiğini, 2014 yılında Türkiye’ye geldiğini, Türkiye’de 8 ay kaldıktan sonra tekrar Suriye’ye gittiğini söyledi. Baba M. Dündar, şunları kaydetti: “Benim oğlum böyle bir şey yapamaz. Oğlumu Suriye’den geri getirmek için defalarca emniyete gittim. 2014 yılında Adıyaman’a geldi. 8 ay yanımda kaldı. Oğlumu Emniyet’e şikayet ettim. Emniyet’e, ‘bunu alın cezaevine atın’ dedim. İfadesi alındıktan sonra oğlum serbest bırakıldı. 8 ay sonra Suriye’ye gitti. Evliydi, bir çocuğu vardı. Sekiz aydır hiç konuşmuyorduk. Şimdi ben ne yapacağım? Oğlumun böyle bir saldırı yaptığına dair emniyetten bana bir bilgi verilmedi’ dedi.” Adıyaman’daki IŞİD yapılanmasının merkezi olduğu ortaya çıkınca kapatılan İslam Çay Ocağı’nı kimse kiralamıyor. Medyaya karartma gibi yayın yasağı K IŞİD’cilerin çay ocağını kimse istemiyor Ankara’da geçen cumartesi günü 97 kişinin yaşamını yitirdiği bombalı katliam, daha önceki Diyarbakır ve Suruç’taki bombalı saldırılar nedeniyle gözlerin çevrildiği Adıyaman’da, herkes IŞİD ile anılmaya isyan ediyor. Suruç bombacısı Şeyh Abdurrahman ve Ankara saldırısında adı geçen Yunus Emre Alagöz’ün aileleri Suruç saldırısının ardından kenti terk etti. Çocukları IŞİD’e katılan bazı ailelerin şikhâyetinin ardından geçen yıl ocak ayında kapatılan ve Cumhuriyet’in 23 Temmuz 2015’te haberleştirdiği İslam Çay Ocağı’nın bulunduğu işyerini kiralayanlar da burasının herkesin IŞİD’in merkezi olarak gösterildiği için iş yapamadıkları gerekçesiyle kapattı. Aylardır boş olan işyerinin bulunduğu sokaktaki esnaf iş yapamamaktan şikâyet ediyor. Yurttaşlar ise Adıyaman’ın IŞİD’le anılmasından rahatsız. ‘Kasıtlı bir zafiyet var’ FIRAT KOZOK CHP’nin Adıyaman raporu, Ankara saldırısını önleyebilecek ayrıntılar barındırıyor nkara’daki barış mitingine saldırı düzenleyenlerin Adıyaman’daki IŞİD yapılanmasının elemanlarının olduğunun ortaya çıkmasının ardından devlet yetkililerinin sorumluluğu tartışılırken çok çarpıcı bir ayrıntı gündeme geldi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, “Adıyaman’da gittiğimiz aileler 3 ismi işaret ediyordu. Burada büyük ve kasıtlı bir zafiyet var” dedi. Suruç katliamının ardından Adıyaman’a giderek incelemelerde bulunan CHP heyetinin raporunda Suruç’taki canlı bomba Şeyh Abdurrahman Alagöz ile iki kişi A nin çocukları kandırıp örgüte götürdüğü belirtilmiş, Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) aracılığıyla Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na hitaben Eylül 2013’te iki farklı şikâyette bulunulmasına karşın bu kişiler hakkında uzun bir süre hiçbir işlem yapılmadığı, durumun, “görmezden gelindiği” vurgulanmıştı. CHP’nin bu raporundan 2 ay sonra gerçekleşen Ankara katliamının 5. gününde Suruç bombacısı Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün ağabeyi Yunus Emre Alagöz’ün kamera kayıtlarında görüldüğü bilgisi ortaya çıktı. Bu tablo, Adıyaman’da nasıl bir ihmaller zincirinin yaşandığını da gözler önüne serdi. Ağbaba, “İki ay önce ‘Suruç’tan sonra daha büyükleri olacak’ dedik. Bu ismi başsavcıya, valiye verdik. Daha fazla isimleri de verdik. Gittiğimiz bütün aileler 3 kişiyi işaret ediyor. Birisi Yunus Emre Alagöz, diğeri Hacı Yusuf Kızılbay, diğeri Salih Küçüktaş. IŞİD’e katılan Mehmet Işık’ın annesi de bu isimleri işaret ediyor. Orhan Gönder’in ailesi de bu ismi işaret ediyor. Bir anne, ‘Benim oğlum Abdurrahman Alagöz olunca mı tutuklayacaksınız’ diyor” dedi. Ankara’daki saldırının “bile bile lades” olduğunu ifade eden Ağbaba, şöyle devam etti: “Yunus Emre Alagöz’ü Adı Aileler işaret ediyor yaman sokaklarında herkes konuşuyor, herkes bu ismi tanıyor, herkes bu ismi işaret ediyor. Mehmet Işık’ın annesi, polise gidiyor. Polis, ‘Senin oğlun Adıyaman’da suç işlemedi, senin oğlun Suriye’de suç işlemiş, birşey yapamayız’ ifadesini kullanmış. Bizim gördüğümüzü devlet görmüyorsa ya kör olması lazım, ya da farklı düşüncelere kapılmak lazım. Yüzyılın zafiyeti. Devletin Adıyaman’da bilinen bir adamı kontrol edememesi zafiyetten daha büyük bir sonuçtur. Hele herkesin izlendiği, dinlendiği ve fişlendiği bir dönemde. Hükümetin derhal bu işi bırakması, istifa etmesi lazım, artık bu ülkeyi yönetemez.” l ANKARA atliamı IŞİD üyelerinin gerçekleştirdiğinin ortaya çıkmasıyla savcılık, kapılarını basına kapattı. Saat 15:30’da Anayasal Düzene Karşı Suçlar Soruşturma Bürosu Savcılığı, nöbetçi sulh ceza hâkimliğine başvurarak kamu güvenliği gerekçesiyle soruşturmayla ilgili yayın yasağı talep etti. 3. Sulh Ceza Hâkimliği de yayın yasağı koydu. Savcılık kaynakları, “Olay aydınlatılana kadar yayın yasağı alındı” dedi. Soruşturma savcılığının yayın yasağı talebinde, yazılı ve görsel medya organlarında yapılan yayınlarda olaya iştirak etme şüphesi bulunan kişilerin, bulundukları şehirlerin ve kullandıkları araçların bilgilerinin yayınlanarak olayın aydınlatılmasının, şüphelilerin yakalanmasının ve irtibatlarının deşifre edilmesinin engellenmesi ve kamu düzeninin bozulması riski meydana geldiği belirtildi. lanırken, Başbakan Davutoğlu, “Bu saldırılarda hem DEAŞ (yani IŞİD) hem PKK etkin rol oynamaları ihtimali yüksek örgütler” diyordu. Canlı bombaların kimlikleri, Ankara katliamının Suruç ve Diyarbakır katliamlarını yapan şebekenin işi olduğu ihtimalini çok güçlendirirken Başbakan ve birçok AKP sözcüsü, katliamı şöyle ya da böyle PKK’yle ilişkilendirmek derdindeydi. Davutoğlu’na göre, mademki PKK 20 Temmuz’dan beri onlarca sivili, polisi, askeri öldürmüştü, bunu da yapmış olabilirdi. Ama zinhar Adıyaman merkezli cihatçı örgütlenme kesinlikle ağza alınmamalıydı. “İslam Çay Ocağı”nda onlarca gencin cihatçı çete tarafından devşirilmesi değildi bu suikastların ana kaynağı. Seçmenin beyni PKK üzerinden HDP nefretiyle yıkanmalıydı ki, 1 Kasım’da seçmen 7 Haziran’daki sonucu yeniden iktidarın önüne koymasın. İki felaket tellalı budalasının patlama öncesi yolladığı mesajlar ve elbette bu kişilerin geçmişte PKK bağlantılı oldukları iddiası, ortada koskocaman duran, Adıyaman’la sınırlı kalmayan cihatçı terör şebekesi olgusunu perdelemek için Başbakan’ın sarıldığı malzemelerdi. 1 Kasım’da seçmenin elinin AKP’ye 7 Haziran’da Meclis çoğunluğunu kaybettiren partiye oy vermeye gitmemesi için kullanılacak her yol mübahtı. Bu tablo, İspanya’da 11 Mart 2004 sabahı, Madrid’e giden banliyö trenlerinde art arda patlayan 10 bomba sonrası yaşanan siyasal gelişmeleri hatırlatıyor. 192 kişi ölmüş, 1800’ü de yaralanmıştı. Bu saldırıları kimin yaptığı ile ilgili ipucu kırıntısı daha ortada yokken muhafazakâr Halkçı Parti lideri, Başbakan Aznar, saldırıyı “Ayrılıkçı terör örgütü ETA’nın yaptığı kesin” dedi. Genel seçimlere 3 gün vardı. Kamuoyu anketleri, partisinin çok az farkla önde gittiğini gösteriyordu. Aznar, bu vesileyle partisi etrafından bir milliyetçi toparlanma elde edip, seçim zaferini güvenceye almak istiyordu. ETA ile müzakere yapılmasının gereğine işaret eden muhalefetti esas hedefi. ETA iddiayı hemen yalanladı. Ardından bir kısmı Fas kökenli, radikal İslamcı çevrelerde dolaşan kişiler gözaltına alındı. İki gün sonra El Kaide’nin saldırıyı üstlenen bir video kasedi yayımlandı. Aznar ve çevresi iddialarını sürdürdü. Halkçı Parti teröre karşı kitlesel yürüyüşler düzenledi. Ama 13 Mart’ta hava bir anda Halkçı Parti aleyhine döndü. Aznar’ın yalancı olduğunu iddia eden gençler sokağa döküldü. Ve 14 Mart seçimlerinden Aznar ve partisi beklenmedik bir hezimetle çıktı. Kararsız ya da muhalefete küskün seçmen Aznar’ın şeytani oyununu görmüş ve onu cezalandırmıştı. 17 Mart’ta da Aznar’ın saldırının ETA tarafından yapıldığı iddiasını yaymaya devam etmeleri için büyük medya grupları yöneticilerini şahsen aradığı, medyayı manipüle ettiği ortaya çıktı. Ama iş burada bitmedi. Bombaları koyanlardan 7 kişi, olaydan birkaç gün sonra kıstırıldıkları evi havaya uçurarak intihar etti. Kimlikleri, geçmişleri ETA ile hiçbir ilişki kırıntısına işaret etmiyordu. İşin merkezinde İspanya’ya yerleşmiş radikal İslamcı şebekeler vardı. Buna rağmen, Halkçı Parti’nin bir dizi komplo uzmanı, İspanyolların 11 M ismini verdikleri bu katliamın, “El Kaide ile bağlantılı çalışan ETA terör örgütü” tarafından yapıldığı iddiasını bugün dahi dile getirmeye devam ediyor! İspanya’da seçmenler iktidarı yalan söylediği, medyayı çok bariz biçimde manipüle ettiği, vahim bir toplumsal sorunu kaşıyıp kanatmaya çalışarak oy devşirmeye çalıştığı için sandıkta cezalandırdı. Türkiye’de de bombacıların kimlikleri açıklandığı gün bile, gerçeği gizleme çabası içinde ısrarla “DAEŞPKKPYD” amalgamı yapan Başbakan ve onun yol göstericilerine seçmen 1 Kasım’da uygun yanıtı verecek mi? 1 Kasım AKP’nin değil, esas Türkiye seçmen topluluğunun vereceği büyük bir sınav olacak. Sosyal medya da Hâkimlik de yasaklama kararında, olayla ilgili basında olaya iştirak etme şüphesi bulunan kişiler ile ilgili birtakım bilgilerin yayımlandığının müşahade edildiği, bu durumun soruşturmanın sağlıklı yürütülmesini engellediği, talebin milli güvenlik, kamu düzeni ve güvenliği ile toprak bütünlüğü ile alakalı olduğu belirtilerek, bu nedenle soruşturma tamamlanıncaya kadar soruşturma dosyası kapsamı hakkında yazılı, görsel ve sosyal medya ile internet ortamında faaliyet gösteren medyada her türlü haber, röportaj, eleştiri gibi yayınların yasaklanmasına karar verildiği belirtildi. Taner Yıldız ne demek istedi? ski bakan Taner Yıldız, ortada hiçbir iddia yokken, “Ucu dışarıda da olsa, mutlaka ama mutlaka onların tamamını ortaya çıkartmak bizim görevimizdir. Herhangi bir belgenin örtbas edilmesi söz konusu değildir. Bu manada kamuoyuyla paylaşmayacağımız hiçbir konu yoktur” dedi. Bu açıklama, “emniyette delil mi karartılıyor” sorusuna neden oldu. Çünkü 10 Ekim’deki saldırıdan üç gün önce istihbaratın, emniyeti “Barış mitingine yönelik bombalı eylem olacak” şeklinde uyardığı ortaya çıkmıştı. Örtbas edilmek istenen belgenin istihbarat yazısı olup olmadığı merak edilirken, tüm süreç devlet içinde yeni bir güç savaşını ortaya koydu. İddiaya göre emniyet içindeki gruplar, saldırının sorumluluğunu birbirine yıkmak istiyor. Dink cinayeti ile 55 kişinin öldüğü Reyhanlı saldırısında da önceden istihbarat gelmiş, fakat olayı bazı emniyetçilerin örtbas ettiği ortaya çıkmıştı. E C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle