25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 OCAK 2015 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 4 çocuğa hapis cezası ANTALYA (DHA) Gezi Direnişi sırasında 1 Haziran 2013’te Antalya’nın Çallı kavşağında düzenlenen eylemlere katıldıkları için haklarında dava açılan 13 çocuk, dün hâkim karşısına çıktı. Antalya 3. Çocuk Mahkemesi’ndeki davada S.E., E.K., B.K., E.Ö., M.B.Y., İ.Ş., C.Ç., B.T.İ, B.K., Y.N., L.B., U.B.D. ve B.D’nin “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” suçundan beraatına karar verildi. Mahkeme B.T.İ., L.B., U.B.D. ve B.D. hakkında, görevli memurlara karşı direnme suçlamasına ilişkin yeterli somut deliler elde edilemediği gerekçesiyle beraat kararı verdi. Aynı davada M.B.Y., İ.Ş. ve B.K. adlı üç çocuğa ise görevli memurlara direnme suçunu işledikleri, birden fazla kişiyle, silahtan sayılan cisimlerle polise karşı zincirleme olarak bu suçu işledikleri gerekçesiyle 15’er ay hapis cezası verildi. Bu cezalar 18 yaşını doldurmadıkları ve samimi beyanlarından dolayı 8’er ay 10’ar gün hapis cezasına düşürüldü. 3 çocuğun daha önce sabıkaları olmadığı için hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 3 yıl süreyle denetime tabi tutulmalarına hükmedildi. Davada B.K. adlı çocuğa ise Cumhuriyet Meydanı’ndaki eylem sırasında fiber polis noktası kulübesini devirerek üzerinde zıplamak suretiyle kamu malına zarar verdiği gerekçesiyle 1 yıl hapis cezası verildi. Bu ceza 18 yaşını doldurmadığı ve samimi beyanda bulunduğu için 6 ay 20 güne düşürüldü. Kamu zararı giderilmediğinden ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığından hapis cezası 4 bin TL para cezasına çevrildi. Avukat Hakan Evcin, “Hem çocuklar hem büyükler toplumsal muhalefetini şiddete başvurmadığı sürece gönül rahatlığıyla çekinmeden, korkmadan ortaya koyabilir. C.Ç. ve S.Ö. 1’er gece gözaltında kaldılar ve şiddete uğradılar. Bu nedenle de haksız gözaltından dolayı devlete karşı tazminat davası açacağız. Eylem yasalsa polis müdahalesi yasalara aykırıdır ve cezalandırılması gerekir” dedi. Gezi Direnişi’nde Antalya’nın Çallı kavşağında düzenlenen eylemlere katılan 13 çocuk, dün hâkim karşısına çıktı Teröristi Anlamalı mıyız? Selefi teröristlerin Charlie Hebdo katliamı üzerinde düşünmeyi sürdürüyoruz. En çok dile getirilen soru, “neden” sorusudur. Çok farklı yanıtlar var. Olaya farklı açılardan yaklaşanlar olmasından daha doğal bir şey de olamaz. Katliamı açıkça destekleyenleri bir yana bırakıyoruz; “anlamaya çalışanların” tezleri, argümanları üzerinde düşünmek, anlamaya çalışanları anlamaya çalışmak gerekli ve zorunludur. Herkes de biliyor ki bu teröristler gökten zembille inmedi. Onları yaratan bir ideolojik temel, sosyolojik bir alan var. Toplum psikolojisini, siyasetin meydanında rant devşirenlerin çabalarını şimdilik ihmal edebiliriz. Ama Batı’nın ya da şimdilerde pek makbul sayılmayan ifadeyle emperyalistlerin payını ihmal edebilir miyiz? HHH Hayır, bu payı ihmal etmeyeceğiz; yine de bu “temel içgüdü”yü “ispatı gayri mümkün” sayan kimi yaklaşımlara takılıp kalmamak için şimdilik kaydedip geçelim. Zaten anlatacaklarımızın ister istemez bu paya ilişkin olduğunu okur nasılsa anlayacaktır diyelim de, filin öteki parçalarına; kulağına, bacağına, hortumuna, kuyruğuna, mümkünse tümüne değinelim. İddialardan birisi şudur ki: Bu teröristler, kimileri “bu çocuklar” demeyi tercih ediyor liberallerin sinik bir hoşgörü ile kendi rahatları bozulmasın, konformizmleri zarar görmesin diye kucak açtığı “anlayışlı” alanda serpilip geliştiler: Bu “çocuklar” aslında onlar gibi yaşamak isterlerdi ve tam da bu nedenle intikamcı olup çıktılar. Bu, olayı kuyruğundan tutan Zizek’in tarzıdır. Haksız mı? Neden haksız olsun; filin kuyruğu yok mu? HHH Ama bizi asıl ilgilendiren yorumlar İslam cephesinden gelen yorumlardır. Çünkü içeriden konuşuyorlar ve o içerisi de bizim pek bilmediğimiz bir alandır. Siyasetçilerin ikiyüzlü sözleri bir yana, bu cepheden gelen eleştirel yorumların kuşkusuz dışarıdan bakanlar için bir anlamı olmalı. Bu içeriden eleştirilerin ortak noktası “terörü meşrulaştırmamak ama teröristleri anlamaya çalışmak”tır. Bu türden eleştirel çıkış yapanların İslam dünyasında özellikle de Selefi cephede pek hoş karşılanmadıklarını, işlerinin ne kadar zor olduğunu bildiğimizi de kaydedelim. Bu cepheden değerli bir ilahiyatçı Prof. Dr. İlhami Güler ile T24 sitesinden Hazal Özvarış, dalında usta işi bir söyleşi yaptı. HHH İlhami Güler şöyle diyor: “Ben meşrulaştırmıyorum, önce anlamaya çalışıyorum. (...) Ben diyorum ki, dürüstlük önce bu işi yapan adamların niçin bu haleti ruhiyeye girdiğini anlamaktan geçer. Siz bunu anlamaya çalışmayıp olayın sonucunu lanetliyorsanız, burada bir ikiyüzlülük var. İsrail’i, Guantanamo’yu, Maliki ile birlikte işbirliği halindeki ABD’yi, Esed’i, insansız uçakları, gemilerden atılan füzeleri düşünün… Bunun karşısındaki masum çocuklar da ellerine ne geçerse onunla karşılık veriyor” HHH Evet, işte karşınızda emperyalizm. Peki, gerekçe buysa İslamcı terörizmi anlayabilir miyiz artık? Ben bu “anlama” sözcüğünü kökten reddetmemiz gerektiği kanısındayım. Terörü, nereden çıktığını, kaynağını, sosyolojik, psikolojik ve en önemlisi ideolojik nedenlerini, bu temelin kimler tarafından nasıl kullanıldığını tahlil edebilir, nesnel bir analize tabi tutabiliriz; ama bu iş için “anlama” kavramını kullanamayız. Kullanamayız çünkü “anlamak” nesnel değil, öznel bir kavramdır. “Anlamaya çalışmak” aynı zamanda kaçınılmaz olarak devamını; “hoş görmeyi”, “toleransı” da içeriyor. Bu çocukları anlayamayız, çünkü konumuz bu “çocuklar” değil. Bu terörist “karşı saldırının”, son tahlilde emperyalistlerin hanesine yazılabileceği de ortada; ama bu yalnızca “emperyalistlerin işi” deyip geçilebilecek bir iş değildir; arkadaki devasa ideolojik temeli görmezden gelemeyiz. HHH İslamcı terör doğrudan doğruya bu ideolojik temelden besleniyor. Hıristiyanlığa ait bir kavram olduğu için “reform” kavramını kullanmayı reddeden İlhami Güler gibi “tecditçi”; yenilenmeci ilahiyatçılar da gıdasını bu bin yıllık uykudan alan ideolojik temelin etkisini kırmanın zor olduğunu biliyorlar. Tehdit altında olduklarını da biliyorlar. Aslında laikliğin değerini bilen ve dile getiren tecditçilerin işi zor. Ayakta kalabilmeleri, terörizmi anlamak yerine analitik bir analize tabi tutma konusunda direnmelerine; ideolojik tuzağın dışına çıkabilmelerine, bin yıl öncesinin cihatçı anlayışını savunan anakronik ilkelliğe açıkça itiraz edebilmelerine bağlıdır. Hiç kuşku yok; yalnız kalmamalıdırlar. ABD BÜYÜKELÇİSİ JOHN BASS: DUYGU GÜVENÇ ANKARA ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass, medyanın “eşit muamele görmesi hükümet yetkililerine, kurumlarına ve toplumda ne olduğuna dair bilgiye aynı erişim mesafesinde olmasını” çok önemsediklerini belirtirken Kürt sorununun da Türk toplumu tarafından tartışılması gerektiğini söyledi. ABD’nin yeni Büyükelçisi Bass’ın bir basın grubuna (SABAH ve Daily Sabah) geçen hafta verdiği ve iki gün yayımlanan röportajın detayları önceki gün ABD Büyükelçiliği’nin internet sayfasında da yayımlandı. Bass’ın yayımlanan röportajın yayımlanmayan bölümlerinde Kürt sorunu ve basın özgürlüğü konusunda hassas mesajlar verdiği ortaya çıktı. Bass’ın değerlendirmeleri şöyle: “Bence bu çok önemli bir tartışma ve bu tartışmayı, taraflardan birinin ya da diğerinin özgürce konuşurlarsa bunun birtakım sonuçları olacağından korkmadan sürdürebiliyor olmaları önemli. Biz ifade ve basın özgürlüğünün her sağlıklı, canlı ve demokratik toplumun yapı taşlarından biri olduğuna güçlü biçimde inanırız. ABD’de bir deyiş vardır, ‘En iyi dezenfektan güneştir’. Hareketlerinin sonuçlarına, vatandaşlarının bakış açıları ve fikirlerine aldırış etmeksizin eylemlerde bulunan bir hükümeti denetlemenin en iyi yöntemi de, medyanın haber, araştırma bulgularını açıklama ve halkı olan biten konusunda bilgilendirme özgürlüğüne bakmaktır. Bizim açımızdan toplumun çok farklı görüşlerdeki medya kaynaklarını içerebilmesi, hepsinin eşit muamele görmesi, hükümet yetkililerine, kurumlarına ve toplumda ne olduğuna dair bilgiye aynı erişim mesafesinde olması ve bu görüşleri okuyucularına aktarabilmesi, özgür fikirler pazarında okurlarını bilgilendirebilmesi çok önemli.” ABD’nin çözüm sürecini desteklediğini vurgulayan Büyükelçi, konunun Türk toplumunun içerisinde tartışılması gerektiğine işaret ediyor: “Sürecin ilerleyişi dahilinde yardımcı olabileceğimiz noktalar olursa yardımımızı sunmaya hazırız, ancak en önemlisi, konunun temelde Türk toplumu tarafından tartışılması ve çözülmesi gereken bir iç mesele olduğu yaklaşımına sahibiz.” Büyükelçi çözüm sürecinde Kürtlerin ABD’den “üçüncü göz” olma talebinde bulunmadığını da şöyle aktarıyor: “Eğer bir noktada, Türkiye’de sürece dahil olan tüm taraflar, bir yarar sağlayacağımızı düşünürlerse, o zaman böyle bir talebi son derece ciddiyetle ele alır ve nasıl katkı sağlayabileceğimize bakarız.” Bu konuda ABD’ye ulaşan bir talebin olup olmadığı sorusuna ise Bass, “Bana ulaşmadı, Washington’a da bu yönde bir talep gittiğine dair bilgim yok. Sanırım böyle bir şey olsaydı bilirdim” yanıtını veriyor. Röportajın en önemli ayağını ise Fethullah Gülen’in iadesi ve “paralel devlet” iddiaları oluşturuyor. Büyükelçi, Gülen’in CIA ile ilişkisi olduğu iddialarını ise “komplo teorisi” olarak tanımlıyor. Büyükelçi, ilk etapta devletler, bireyler ve ailelerin bile “yüzde yüz” aynı düşünmeyeceğini belirttikten sonra Gülen ile ilgili yasal süreci ABD yasalarına göre incelediklerinin altını çiziyor. Büyükelçi Bass, hükümetin darbe olarak tanımladığı süreci “ciddi iddia ve suçlama” olarak tanımladıktan sonra sürecin Türk yargısında olduğunu ve yorum yapmak istemediğini belirterek not düşüyor: “Sadece şunu söyleyebilirim; sürecin adil ve şeffaf şekilde ilerlemesinin önemli olduğuna, bu sayede sürecin sonuçlarının Türk halkında iyi, dürüst ve etkili bir yargı süreci yaşandığına dair güven duygusu yaratacağına ve sonuca güvenmelerinin yanı sıra, insanların yargıya ve adli sisteme güvenlerinin de pekişeceğine inanıyoruz.” Önceki gün yaşamını yitiren hasta tutuklu Mehmet Canpolat son yolculuğuna uğurlandı Canpolat’a son görev İstanbul Haber Servisi Kocaeli Devlet Hastanesi ve Adli Tıp Kurumu’nun “Cezaevinde kalabilir, cezasının ertelenmesine gerek yoktur” yönündeki raporunun ardından 1 aydır yoğun bakımda olan ve önceki gün yaşamını yitiren hasta tutuklu Mehmet Canpolat (48) son yolculuğuna alkışlarla uğurlandı. Mehmet Canpolat’ın cenazesi dün Adli Tıp Kurumu’ndan alınarak Yenibosna Cemevi’ne getirildi. Burada öğlen kılınan cenaze namazına Canpolat’ın kızı Berivan Canpolat ile yakınları, dostları ve arkadaşları katıldı. Cenazeye katılanlar yakasına Canpolat’ın resmini takarken, “En azından huzurlu olsun. İki üç gün yanında kalayım, elini tutayım. Başka bir şey istemiyorum” di ‘Medya eşit muamele görmeli’ İHD: Hasta tutsaklar serbest bırakılsın ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi, Kocaeli’nde devlet hastanesinin “Cezaevinde kalabilir” raporu vermesinden kısa bir süre sonra kanserden hayatını kaybeden Mehmet Canpolat’ın ölümünü Adalet Bakanlığı önünde protesto etti. İnsan hakları savunucusu Mehmet Ali Tosun, 242’si ağır olmak üzere 653 hasta mahpusun bulunduğuna dikkat çekerek, yeni ölümler olmaması için hükümeti uyardı. İnsan Hakları Derneği’nin de desteklediği Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi üyeleri, dün Adalet Bakanlığı önünde toplandı. Polisin yoğun güvenlik önlemi aldığı eylemde slogan atan grup üyeleri, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın”, “İçerde dışarıda hücreleri parçala”, “Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük” dedi. Tosun, Canpolat’ın AKP’nin sorumsuzluğu nedeniyle hayatını kaybettiğini belirterek, “Katletmek bu ülkede devlet politikası olmaya devam ediyor. Son iki haftada dört hasta mahpus hayatını kaybetti. Bu ölümlerin sorumlusu devlet ve AKP hükümetidir” ifadesini kullanan Tosun, “Yarın sıra kimde? Hasta tutsak Hüseyin Yıldız Sincan 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde bulunuyor. Karaciğeri sürekli küçülüyor ve siroz hastası, acilen Yıldız’ın tahliye edilmesi gerekiyor. Adıyaman E Tipi Cezaevi’nde bulunan Ramazan Durmaz, atılan gaz bombasının kafasına çarpması sonucu kafatasının sol üst kısmı parçalanmış olup, 3 yıldır içeride ameliyat edilmeyi bekliyor. Durumu ciddidir” diye konuştu. yen Berivan Canpolat’ın da gözyaşlarını tutamadığı görüldü. Canpolat’ın cenazesi daha sonra yakınlarından helallik alınmasının ardından alkışlar eşliğinde omuzlara alınarak cenaze aracına taşındı. Canpolat’ın cenazesi Bağcılar Yıldıztepe Mezarlığı’nda toprağa verildi. vukatı suç duyurusunda bulunacak Mehmet Canpolat’ın avukatı Gülizar Tuncer de, Adli Tıp Kurumu (ATK) yetkilileri ve ihmali bulunan doktorlar dahil bu süreçte sorumlu davranmayan Adalet Bakanlığı yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunacağını söyledi. Müvekkili ölüm döşeğindeyken ATK’nin “infazına devam edilebilir” yönünde rapor verdiğini anımsatan Tuncer, ATK’nin raporunun onkoloji ve beyin cerrahisi uzmanının olmadığı bir heyet tarafından hazırlandığını belirtti. Canpolat’ın ailesiyle vedalaşmasına izin dahi verilmediğini aktaran Tuncer, şöyle devam etti: “Hastalığı ilerleyene dek teşhis etmeyen, baş ağrısı ilacı verip koğuşa gönderen doktorlardan şikâyetçiyiz. Müvekkilim hastaneye kaldırıldığında, artık yapacak bir şey yoktu. Kocaeli Devlet Hastanesi de aylar önce yapılan muayeneye dayanarak infaza devam raporu vermişti. Üstelik o raporda bel fıtığı tanısı vardı. Müvekkilimin şikâyeti ise şiddetli baş ağrısıydı.” A ‘Türk toplumu tartışmalı’ ‘Üçüncü göz talebi yok’ Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ ‘KURT HEDEF GÖZETİLEREK VURULDU’ MAHMUT ORAL DİYARBAKIR Şırnak Barosu İnsan Hakları Merkezi, 6 Ocak günü yaşanan olaylarda 17 yaşındaki Ümit Kurt’un hedef gözetilerek vurulduğunu belirterek “Tam kalbinden vurulmuş olması, vurulduğu yerin elektrik direği ile duvar arasında kalması sebebiyle korunaklı olması, hedef gözetilerek vurulduğunu göstermektedir” ifadelerini kullandı. Olay günü elektriklerin bilinçli olarak kesildiği kanaatine dikkat çekilirken, Kurt’un üzerinde boya badana yaparken kullandığı giysilerin olduğu vurgulandı. Raporda Hrant Dink cinayetinde adı geçen Cizre Emniyet Müdürü Ercan Demir’in görevden alınması istendi. Şırnak’ın Cizre ilçesinde 27 Aralık’ta 4 kişinin yaralandığı olayların ardından HDP ve DBP’nin Kaymakamlık ve Valilik ile yaptığı görüşmelerin ardından göstericilerin açtığı hendekler kapatılmaya başlamıştı. 6 Ocak’ta elektriklerin kesilmesinin ardından özel harekât polislerinin zırhlı araçlarla mahallelere girmesinin ardından polisin açtığı ateş sonucu işten eve dönmekte olan 17 yaşındaki boyacı çırağı Ümit Kurt kalbinden vurularak öldürülmüş, Cizre Sanayi ve Ticaret Odası’nda memur olarak çalışan 26 yaşındaki Çelebi Sakçak da evinin kapısında sırtından vurularak ağır yaralanmıştı. Ümit Kurt vurulduktan sonra zırhlı araçlardan ateş edildiği için Kurt’un hastaneye kaldırılamadığı, yine aynı sokakta Cizre Ticaret Sanayi Odası’nda memur olarak görev yapan ve üzerinde takım elbisesi olan Çelebi Sakçak’ın evinin önünde vurulduğuna dikkat çekildi. SAVCI GİZLİ TANIĞI ELEŞTİRDİ SELAHATTİN GÖKATALAY MALATYA Ovacık Cumhuriyet Savcısı Murat Uzun’un öldürülmesiyle ilgili davada tutuklu 10 sanıktan 9’u tahliye edildi. Cumhuriyet Savcısı Kurtuluş Tayanç Çalışır, mütalaasında gizli tanık uygulamasını eleştirerek, somut kanıtlar olmadan gizli tanık ifadelerine dayanılarak verilen hükümlerin hukukun güvenilirliğini sarstığını söyledi. Tunceli’nin Ovacık ilçesinde 29 Eylül 2012’de Cumhuriyet Savcısı Murat Uzun’un öldürülmesiyle ilgili davada yargılanan 10 tutuklu sanıktan 9’u Cumhuriyet Savcısı Çalışır’ın mütalaası doğrultusunda tahliye edildi. Mütalasında gizli tanık uygulamasını eleştiren Savcı Çalışır, “ceza yargılaması hukukunda ‘kanıt serbestisi’ ilkesi geçerlidir. Bütün kanıtlara, Descartes felsefesindeki gibi kuşkuyla yaklaşmak zorunludur. ‘Kuşkudan sanık yararlanır’ evrensel ceza hukuku ilkesi kabul edilmiştir. Hukuk, sanığı, vicdanen değil de, yasalar önünde kanıtların dedikodusuyla mahkum eder duruma düşürüldüğü an adalet adına yapılan her şey anlamını kaybetmiş, hukukun içi boşaltılmış demektir. Bu durumda da bir suç karşısında, yurdunda yaşayan bir insana ‘Suçsuzluğu sabit oluncaya kadar herkes suçludur’ ya da ‘Aksi kanıtlanana kadar hiç kimse masum değildir’ mantığıyla yaklaşan bir devletten bahsedilecektir ki, böyle bir devlet de tarih önünde kendini mahkum eden bir devlet olarak algılanacaktır. Zira hüküm, sanılarla ve kanılarla değil, en kesin kanıtlarla verilir” ifadelerini kullandı. ‘Yargıya güveni pekiştirin’ Fotoğraf: ALİ AÇAR Medya eşit muamele görmeli ‘Oğlumun katilini bulun’ n ADANA (DHA) Adana’da 15 Haziran’da düzenlenen gösterilerde başından vurularak öldürülen ve beyni parçalanan İbrahim Aras’ın (15) katil zanlısı hâlâ belirlenemedi. Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesi tarafından hazırlanan raporda Aras’ın “yüksek kinetik enerjili savaş silahı” ile vurularak öldürüldüğü belirtildi. Olayla ilgili Adana Cumhuriyet Savcılığı soruşturmayı sürdürürken, Aras ailesinin hayatı da altüst oldu. Baba Baki Aras, “İnşaatlarda çalışıyordum, olaydan sonra iş bulamaz oldum. Hayatımızı sürdürebilmek için ailemi alıp memleketime gittim, ama 9 çocuğum daha var. Onların geleceklerini düşünmek zorunda olduğum için geri döndüm. Huzur bulamadık, ne İbrahim’in ağabeyleri, ne de ben iş bulabildik; evimizi satıp, parasını harcadık. Yani hayatımız altüst oldu” dedi. Olayın aydınlatılmasını istediklerini vurgulayan Aras, “Katil her kimse, devletin görevlisi de olsa, diğer taraftan da olsa bu saatten sonra önemli değil. Çünkü giden oğlum geri gelmeyecek. Benim tek istediğim 7 aydan beri bulunamayan katilin ortaya çıkarılması ve gereken cezanın verilmesi” dedi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle