25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 OCAK 2015 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 5 Sarayın sadece kabası 5.5 milyar MAHMUT LICALI Develi’nin yaptığı çalışmaya göre Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın hesaplanabilir maliyeti 6 milyarı buluyor bir çalışma yapan Develi, AOÇ arazisi üzerine yargı kararına karşın kurulan ve bu nedenle kamuoyunda Kaçak Saray olarak bilinen sarayın maliyeti konusunda maliyet hesaplaması yaptı. Buna göre sarayın toplam kapalı inşaat alanının 300 bin metrekare olduğu dikkate alınarak metrekare maliyetinin lüks yapılarda yaklaşık 10 bin TL ile 20 bin TL arasında olduğu kabul edildiğinde, sarayın kaba inşaat maliyetinin 3 milyar TL tutarında olduğu, ancak yeni yapılan bina ve özel yapı malzemelerinin tercih edilmesi nedeniyle bu maliyetinin 5.5 milyar TL’ye kadar çıkabileceği öngörülüyor. Çalışmaya göre saraya giden yol, sarayın bahçesindeki peyzaj çalışmaları, kullanılan akıllı sistemler, otopark ve çevre düzenlemeleri ile sarayın içinde kullanılan lüks eşya ve tercih edilen mobilyaların da giderleriyle maliyetin daha da arttığı tahmin ediliyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2015 yılı bütçesinin 5.5 milyar TL tutarında olduğunu anımsatan Develi, Saray’ın AOÇ’ye bilinçli olarak bir hançer gibi saplandığını belirterek, “Sarayın AOÇ’deki varlığı yalnızca Sayın Cumhurbaşkanı’nın lükse ve şatafata düşkünlüğü ile açıklanamaz. Kaçak Saray Cumhuriyetin simgesi Çankaya’nın alternatifi olarak özellikle yapılmıştır” değerlendirmesini yaptı. Develi, “Cumhurbaşkanlığı Sarayı olarak kullanılan Kaçak Saray sistemin bağrına vurulan bir hançerdir. Saray sistem değişikliğinin nişanesi olarak yapılmıştır” dedi. Charlie Hebdo... ANKARA TBMM KİT Komisyonu’nun CHP’li üyesi Turgay Develi, kamuoyunda Kaçak Saray olarak bilinen Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın sadece kaba inşaatının 5.5 milyar lirayı bulduğunu söyledi. Kaba inşaata ek olarak, peyzaj, iç tasarım ve lüks mobilyası da dahil edildiğinde maliyetin çok çok daha yükseldiğine işaret eden Develi, komisyonda AOÇ’nin denetim raporlarının görüşmelerinde konuyu gündeme getireceğini bildirdi. Develi’nin verdiği bilgiye göre Saray’ın sadece “kaba inşaat” maliyeti, bütün bakanlıkların 2015 yılı bütçesini geçiyor. TBMM KİT Komisyonu’nda AKP’li milletvekillerinin toplantıya katılmaması üzerine ertelenen ve daha sonra Genel Kurul çalışmalarının yoğunluğu gerekçe gösterilerek 2015’e bırakılan Eğitimin bütçesi kadar AOÇ’nin 2011 ve 2012 yılı hesaplarının denetleneceği toplantı bugün gerçekleştirilecek. Komisyon üyesi Develi, bugün yapılacak toplantıda, maliyetinin açıklanması durumunda ekonominin zarar göreceği yönünde açıklama yapılan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın tahmini maliyetini açıklayacak. Meslek odaları ve mimarlarla ortak Erdoğan’a dev VIP helikopter MSB için sipariş edilen ağır yük helikopterlerinden birinin Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na ERDOĞAN’IN ABBASI KARŞILAMA TÖRENİ BARKIN ŞIK 12 kişi köktendinci teröristlerce öldürüldü... Charlie Hebdo mizah dergisi 25 ülkede 16 dilde 3 milyon basıldı. Derginin kapağında pek çok kişinin Hz. Muhammet olduğunu iddia ettiği bir çizim var. Bana sorarsanız Hz. Muhammet’le ilgisi yoktur. O çizim insancıl ve vicdani bir anlayışın simgesidir; üzerinde şunlar yazılıdır: “Tout est pardonne” Türkçesi: “Hepsi affedildi!” Bir kez daha yineliyorum... Terör bir insanlık suçudur! Nereden gelirse gelsin!.. Evet! Terör bir insanlık suçudur! Elindeki kâğıtta yazılan: “JE SUIS CHARLIE...” Türkçesi: “Ben Charlie’yim...” tahsis edilmesi bekleniyor. Helikopterler lüks donanımla satın alınacak Dış basında alaycı yorum Dış Haberler Servisi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Filistin Yönetimi Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı tarihte kurulan 16 Türk devletini temsil eden askerler eşliğinde resmi karşılama töreni sosyal medyanın yanı sıra dış basında da kimi kez alaycı yorumlarla yankı buldu. İngiliz Guardian gazetesi “mızraklı muhafızlar, zincirli zırhlarla donatılmış savaşçılar, parıldayan altın miğferler ve hatta birkaç takma bıyık” diyerek başladığı haberini şöyle devam ettirdi: “Abbas bir tarihi film setine veya inanılması zor bir baleye gittiğini düşündüğü için affedilebilirdi. Ancak Ankara’da Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmeye gitmişti.” Tartışmalı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın merdivenlerine dizilmiş askerlerin giydiği kostümlerin bazılarının inandırıcı olmadığı belirtilirken sosyal medyadaki mesajlara da yer verildi. “Türkiye yabancı devlet büyüklerini aslında böyle ağırlıyor” diyen Independent gazetesindeki haberde, bu “mütevazı” karşılama töreninin, geçmişte Erdoğan’a yöneltilen “sultan gibi davranıyor” eleştirilerini bertaraf etmek için iyi bir yol olmayabileceği belirtildi. Alman dergisi Stern, “Erdoğan ve Abbas tarihi muhafızlarla çevrelendi” derken Avusturya gazetesi Der Standard’da “Abbas’ın ziyaretinde kostüm partisi” yorumu vardı. El Arabiya da “Abbas’ı Erdoğan’ın sarayında savaşçılar karşıladı” ifadesine yer verdi. Karşılama törenini tiye alan haberblog sitesi BuzzFeed, “Pazartesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan için Ankara’da şatafatsız bir gündü. Kalk, biraz ülkeyi yönet, Mahmut Abbas’a yeni sarayını göster” ifadelerini kullandı. Öte yandan, 16 Türk devleti askeri üniformalarını giyen askerlerin bulunması önerisinin Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanlığı’ndan geldiği iddia edildi. Muhafız Alayı Komutanlığı’nın, tarihteki Türk devletlerinin saray içinde de sembolize edilebileceği önerisinde bulunduğu, olumlu karşılanması üzerine de kayıtların incelenerek 16 Türk devletinin askeri üniformalarının belirlenip diktirildiği belirtildi. Provaların ardından Muhafız Alayı askerleri Abbas’ı karşılama töreninde yer aldı. ANKARA Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun başkanlık ettiği son Savunma Sanayi İcra Komitesi (SSİK) toplantısında, daha önce 6 adet alınması kararlaştırılan ağır yük helikopterlerine 5 adet daha ilave edilmesi kararlaştırıldı. Yeni sipariş taleplerinden 4’ü Genelkurmay Başkanlığı’ndan geldi.1’ini ise Milli Savunma Bakanlığı (MSB) istedi. MSB’nin helikopteri VIP maksatlı talep ettiği öğrenildi. Boeing firması tarafından üretilen CH47F Chinook tipi VIP helikopterin Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na tahsis edilmesi bekleniyor. Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın (ÖKK) ağır nakliye helikopteri ihtiyacını karşılamak için 2006 yılında başlatılan proje ile ilgili geçen hafta yeni kararlar alındı. Türkiye, Boeing firmasına 5 helikopter daha sipariş ederek, toplam yük helikopteri sayısını 11’e yükseltecek. İlk pakette alınan 6 helikopterden 5’inin Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na 1’inin ise Özel Kuvvetler’e tahsis edilmesi öngörülüyordu. 2016’da hizmete girmesi planlanan bu 6 helikopterin Türkiye’ye maliyetinin 400 milyon dolar olduğu belir tiliyordu. Son sipariş taleplerinden 4’ünün Genelkurmay Başkanlığı’na, 1’inin ise MSB’ye ait olduğu öğrenildi. MSB’nin helikopteri VIP amacıyla sipariş ettiği kaydedildi. VIP helikopterin, Türkiye’ye teslimatının ardından Cumhurbaşkanlığı’na tahsis edilmesi bekleniyor. 5 asker taşıyabiliyor Chinook helikopterlerinin TSK envanterine girmesi ile birlikte, Türkiye’nin tüm coğrafi bölgelerinde ve her türlü hava şartında, mekanize araçların nakli ve top gibi silah sistemlerini taşınmasında kullanılacak. Helikopter gerektiği hallerde mobil ileri mühimmat veya yakıt ikmal noktası olarak da hizmet verecek. Kaza kırıma uğrayan bir uçağı ya da orta sınıf bir 5 helikopteri de kurtarabilecek güçte olan Chinook helikopteri, 55 tam teçhizatlı asker taşıyabiliyor. İlki 1962 yılında ABD ordusuna teslim edilen Chinook helikopterleri, ilk muharebe deneyimini Vietnam Savaşı’nda kazandı. Chinook helikopterlerinin ABD ordusunda 2040’lı yıllara kadar hizmet vermesi öngörülüyor. AKP’nin iktidara geldiği 2003 yılından bu yana devletin zirvesinin kullanımı için 3 adet S92 VIP helikopter alındı. VIP helikopter filosunun yanı sıra uçak filosu da genişletildi. Airbus A 319 CJ tipi TC ANA, Airbus 330 tipi TC TUR, Gulfstream G550 tipi TCDAP ve TCKOP da AKP döneminde hizmete giren VIP uçaklar oldu. Bu hava filosu için 540 milyon doların üzerinde kaynak harcandı. ‘Yolsuzluk dosyası yeniden açılsın’ İstanbul Haber Servisi Kapatılan 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasında müşteki olarak ifadesi alınan eski Fatih Emniyet Müdür Yardımcısı Orhan İnce, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın takipsizlik kararının kaldırılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. İnce, şüpheliler hakkında iddianame hazırlanması için dosyanın savcılığa gönderilmesini istedi. İnce’nin avukatı Özcan Karakoç’un mahkemeye sunduğu 11 sayfalık dilekçede, İnce’nin 4. sınıf Emniyet müdürüyken 2013 yılında, sürekli görev yerlerinin değiştirildiği, 2014’te meslekten çıkarıldığı ifade edildi. Sürgünlere, soruşturmada şüpheli olarak yer alan suç örgütü yöneticileri ve üyelerinin sebep olduğu savunularak şöyle denildi: “İddiaya göre başında Rıza Sarraf, İçişleri Bakanı Muammer Güler ve Barış Güler olan suç örgütünün kendi aralarında gerçekleştirdikleri görüşmelerde, müvekkilimizin öncelikle sürgünlere gönderilmesi ve akabinde ise meslekten atılması sürecinin rüşvet karşılığında planlandığı anlaşılmış, müvekkilimize de bu hususlar hakkında sorular yöneltilmiştir. Müvekkilimizin meslekten çıkarılmasının eski İçişleri Bakanı Muammer Güler tarafından takip edileceği bu görüşmelerde belirtimiş bulunmaktadır.” Türkiye tarihin en büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına 16 Ekim 2014’te hukuki gerekçelerden yoksun bir şekilde takipsizlik kararı verildiği ifade edilerek bu aklama çabasının kamuoyunda üzüntüye neden olduğu kaydedildi. 17 Aralık soruşturmasını yürüten cumhuriyet savcısı Ekrem Aydıner, 17 Ekim’e işadamı Rıza Sarraf, Süleyman Aslan, Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan’ın da aralarında bulunduğu 53 kişi hakkında “Usulüne uygun delil toplanmadığı, suçun unsurlarının oluşmadığı ve herhangi bir örgüte rastlanmadığı” gerekçesiyle takipsizlik kararı vermişti. Ne kadar hoş... Milyonu aşan bir kitle yürüdü. Herkesin elinde bir pankartçık vardı: Je suis Charlie, Charlie benim... Ne kadar hoş!... Milyonlarca ve milyonlarca insan klavyeye yumuldu, adının önüne, Twitter ya da Facebook profiline “Je suis Charlie” ekledi ve on iki mizah sanatçısını bir anda yitiren Fransız dergisi ile dayanışmasını dile getirdi. Dalga geçmiyorum, elbette böyle bir dayanışmada ürkek, korkak kalmayıp, sesini kısıp, pusup, sinmeyip dayanışmasını dile getirmek elbette hoştur. Peki, bütün tepki, bütün dayanışma bedel ödeme riski olmayan bir yürüyüşe katılmakla, sosyal medya denen gayya kuyusunda bir tweet beş on retwitt ile sınırlı kalırsa da hoş mudur? Öyle ya, karşımızda adı bazan Kouachi kardeşler, bazan IŞİD, bazan El Kaide, bazan El Nusra, bazan Boko Haram olan ve sadece şiddetin ve vahşetin dilini konuşan ulusötesi bir güç var. Ellerinde “Je suis bilmem ne” yazan pankartlarla barışçıl bir yürüyüş yapmıyorlar; onların eylem kitaplarında barışçıl bir eylem yöntemi yok. Sahiden Charlie miyiz? Dünyaya bakışımız onlarla taban tabana zıt. Onların düşünce dünyasında biz yokuz; bizim dünyamızda da onlar yok. Ama hepimiz aynı dünyada, hatta aynı ülkelerde yaşıyoruz. Dün Paris’te saldırdılar ve ölüm saçtılar. Birkaç gün önce Nijerya’da saldırdılar. Birkaç hafta önce Pakistan’da saldırdılar. Birkaç ay önce Şengal’da saldırdılar... Birkaç yıl önce... On yıl önce... Birkaç on yıl önce... Bunları biliyoruz. Yarın da saldıracaklar. Bunu da biliyoruz. Sadece ne gün ve nerede saldıracaklarını şimdilik bilmiyoruz. Bilmek için bekleyecek miyiz? Saldırılarının ardından yine alanlarda toplanıp, evlerimizde, işyerlerimizde klavyelerimize yumulup, Twitter’de, Facebook’ta at koşturup “Je suis... I am... Ich bin... Ben... Nous sommes... We are... Wir sind... Hepimiz...” yazan pankartçıklarımızla dayanışmamızı mı dile getireceğiz? “Je suis Charlie” demenin sınırları bundan ibaret olabilir mi? Haydi eşyayı adıyla çağırıp daha yalın soralım: Sahiden Charlie miyiz? HHH İtirazları duyar gibiyim: “... Bütün bunlar Amerikan emperyalizminin Sovyetler’in sıcak denizlere inmesini önlemek için Afganistan’da çoğu uyuşturucu üreticisi aşiret reislerini silahlandırıp mücahit adı verilen çeteler kurmasıyla, eğitmesiyle başladı. Yani bugünkü kör ve kanlı İslami terörün asıl sorumlusu ABD emperyalizmidir...” Eee? Evet öyledir. 11 Eylül 2001’de ikiz kuleler saldırılarında büyücü çırağı gibi kendi yarattığı sellerde boğulan ABD bugün Irak’ta, Suriye’de, Pakistan’da, Afganistan’da, İstanbul’da, Şengal’de Kobani’de, Paris’te hepimizin üstüne çullanan kanlı çetelerin sorumlusu, peki kabul, baş sorumlusu ABD’dir. İyi de bunu söylemek, eskilerin deyimiyle “malumu ilam etmek” neyi çözüyor, neyi önlüyor? Herhalde bu itirazı dillendirenler, “Bu çetelerle uğraşmaya gerek yok, hep birlikte emparyalizme karşı savaşmalıyız” deyip, IŞİD’in tutsak kıldığı, daha önce çocuk doğurmuşsa “Rahmi temizlenmelidir” fetvası verilmiş Ezidi kadınları ya da bir Batı başkentinde hedef tahtasına konmuş gazetecileri, mizahçıları ya da “İslamın şanı için cihat” naralarına katılmayan, itiraz eden seni, beni, bizi kaderleriyle baş başa bırakmayı önermiyorlar... Gelin birkaç gün sonra, 19 Ocak Pazartesi günü, kalleş bir pusuda öldürülüşünün sekizinci yılında yine AGOS’un önünde anacağımız Hrant Dink’in sesine kulak verelim. Türkiye Barış Girişimi’nin kuruluş toplantısında masaya yumruğunu vurup gürlediği sözlere: Terörün gücüne ve gücün terörüne teslim olmayacağız!.. Evet, tam da böyle... Ama bunu kanıtlamakla yükümlüyüz. Klavyede, yürüyüşte, sokakta, alanda, gecede, gündüzde, her yerde ve her an... İşte o zaman ancak o zaman sahiden Charlie oluruz... Bedel ödemeyi göze almadan özgürlüğü kim kazanmış ki? C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle