26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 OCAK 2015 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 11 Milyonlarca kadın işsizliğe u AKP Aile Paketi milyonlarca kadının çalışma hayatına da son verecek. Türkiye’deki işsizlerin yüzde 60’ını kadınlar oluştururken Aile Paketi ile çocuk yapacak kadınlara yarım günlük çalışma getirilmesi patronların işe alımlarda bundan sonra kadınlara şans vermeyeceğini gösteriyor. ŞEHRİBAN KIRAÇ mahkum edilecek sının hem de eve kapanmasının yolunu açacak şeklinde yorumlanıyor. Kadın istihdamının en fazla olduğu sektörlerin başından gelen hazırgiyim ve konfeksiyon sektörü yetkililerine göre Aile Paketi’yle “anneyi koruyalım” derken üreten kadın “işsizliğe mahkum” edilecek. İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Hikmet Tanrıverdi, “Paket, dünün üreten kadınını, yarın işsizliğe mahkum edebilir” dedi. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSKAR) verilerine göre Eylül 2014 döneminde Türkiye’de işsiz sayısı 5 milyon 549 bin oldu. Türkiye’de ki işsiz sayısının 3 milyon 330 bini kadın. Kadınlar için geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 25.9 seviyesinde gerçekleşti. Kadınlar resmi işsizlerin yüzde 38’si iken, işsizlik kapsamı dışında tutulan umutsuz ve diğer işsizlerin yüzde 60’ını kadınlar oluşturdu. Avrupa’da Deflasyon Tehlikesi Küresel kriz 2007’de yoğunlaştı; 2008 Eylülü’nde Lehman Biraderler’in çöküşüyle “kriz” boyutlarına ulaştı; 2009’da dünya ekonomisi 1929 Buhranı’ndan bu yana ilk kez bir bütün olarak, topyekun küçülme içine girdi; 2010 sonrasında beklenen “toparlanmanın” gecikmesiyle birlikte “büyük durgunluk” diye anılır oldu. Küresel işsizler ordusu 200 milyonu aştı; gelirler arasındaki uçurum derinleşti. Bu arada Amerikan “Merkez Bankası” Federal Rezerve sistemi, küresel piyasalara 3 trilyon dolara yakın likidite pompaladı. Yaratılan fon bolluğu faiz oranlarını sıfır düzeyine geriletti. Dolayısıyla reel faizler başta olmak üzere tüm varlıkların reel değeri eksiye dönüştü. Bütün bunların üstüne bir de petrol ve diğer emtia fiyatlarında spekülatif bir çöküş baş gösterdi. Sonuçta ulaştığımız noktada Avrupa’da 2 yıllık tahvillerin getiri oranlarının eksi, 5 yıllık tahvillerin ise ancak sıfır düzeyinde olduğu gözlendi. Bütün bunların anlamı şudur: Avrupa’da yakınorta dönem gelecekte fiyatların gerilemesi, yani deflasyon beklenmektedir. Enflasyonun düşeceği beklentisi çok doğal olarak ücretlerin de gerileyeceği anlamına gelmektedir. Dikkat ediniz; üretim maliyetleri, taşınabilir varlıkların değerleri, fiyatlar, kârlar ve ücretler, hemen her şeyin değeri düşerken (deflasyona uğramış iken), geride sabit kalan tek bir büyüklük vardır: borçlar. HHH Borçların düzeyleri sabit iken, diğer tüm varlıkların değerlerinin gerilemesi deflasyon diye anılmakta ve sonuçta durgunluğun yaygınlaşması anlamını taşımaktadır. Deflasyon tehdidi altında sadece taşınabilir varlıklar ve ücret gelirleri değil, ekonominin tüm değerleri, kârlar dahi gerilemektedir. Deflasyon olgusu bir yandan krizi kalıcı hale dönüştürürken, potansiyel üretim düzeylerini de geriletmektedir. Nitekim bu sürecin sonunda Almanya 2014’ün ikinci yarısında durgunluğa sürüklenmiş; İtalya ve Fransa ise yüzde 0.2 gerilemiştir. Avrupa’nın çevre ekonomilerinde, özellikle İspanya ve Yunanistan’da genç işsizlik oranı yüzde 50’yi aşmıştır. Avrupa, bu tehdit karşısında pragmatik ve gerçekçi bir yaklaşım izleyerek, kriz altında daralan potansiyel üretim düzeyini genişletici maliye politikaları izlemek yerine, “kurallar”ın esiri haline dönüşmüş; Avrupa para piyasalarını “Avro” diye anılan para biriminin çatısı altında birleştirmeye çabalar iken, Avrupa’nın ulusal ekonomilerini birbirinden uzaklaştırmış ve amaçlanan “birliğin”, bilakis parçalanmasına neden olmuştur. Bu süreçte “kurallar” inatlaşması yüzünden Avrupa’daki durgunluğun kemer sıkma politikalarıyla aşılabileceği saplantısı krizin daha da derinleşmesine ve durgunluğun yaygınlaşmasına neden olmuştur. Dahası, Avro’nun “korunmaya” çalışılması ve Avrupa finans sisteminin “güçlü kılma” dürtüsü ile birlikte 2011 sonrasında faizleri yükseltme çabaları küresel sistemin tüm sinyallerine ters mesajlar iletmiş ve Avrupa Merkez Bankası’nın tüm istikrar araçlarını etkinsiz kılmıştır. Bu şartlar altında Avrupa Merkez Bankası, 2015’in bahar aylarında Amerikan tipi miktar kolaylaştırması operasyonlarıyla para basarak Avrupa ekonomisini canlandırmaya hazırlanmaktadır. Ancak para piyasalarında sağlanan zoraki birlik, kamu maliyesi alanlarında süregelen parçalanmış yapılarla birlikte düşünüldüğünde, para basma operasyonunun arzulanan enflasyon ve canlandırma yerine, istikrarsızlık ve güvensizlik yaratacağından hemen kimsenin kuşkusu yoktur. Avrupa’nın deflasyonist baskıyı kırabilmesinin tek koşulu, “kurallar dogmatizmini” terk ederek, mali genişlemeyi göze almaktan geçmektedir. Türkiye’de sadece 8 milyon civarında kadın iş hayatına katılıyor. Tüm işkollarındaki çalışabilir konumdaki kadınların da yine sadece yüzde 29’u istihdam ediliyor. İşverenlerin eleman alımlarında eğitim durumu ne olursa olsun kadın tercih etmezken, özellikle çocuk sahibi kadınların çoğu doğum döneminde işten çıkarılıyor. AKP hükümetinin 77 milyona dayanan Türkiye nüfusunu az bulup daha fazla çocuk yapmayı özendirmek için geçen hafta açıkladığı Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Paketi ile milyonlarca kadının iş hayatını bitirmeye adeta davetiye çıkaracak. Türkiye’de şu anda 3 milyonu aşkın kadın işsiz bulunuyor. Aile Paketi’yle özellikle doğuran kadın çalışanın istemesi halinde çocuk 5.5 yaşına gelene kadar yarım gün çalışma hakkı sunulacak olması iş dünyasının tepkisini çekerken bu düzenleme kadının hem işsiz kalma 11.5 milyon kadın evde Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Haluk Dinçer, Türkiye’de ev işlerinden dolayı işgücüne katılamayan 11.5 milyon kişi olduğunu kaydederek “Kadınların ekonomiye daha fazla katılması için okulöncesi eğitim zorunlu olmalı, kreş ve bakımevleri yaygınlaştırılmalı” dedi. Dinçer, geçen hafta “KadınErkek Eşitliği Hakkında Her Şey” kısa film yarışmasının ödül töreninde yaptığı konuşmada şu değerlendirmeyi yapmıştı: Alınacak politika kararları kadınların ekonomiye ve karar alma mekanizmalarına daha çok dahil edilmesini sağlayabilir. Kadınların iş ve aile sorumluluklarını dengelemelerine destek olacak kurumsal mekanizHaluk malar kurulabilir, kurulmalıdır. Yeter ki asıl bu konularda sağlam bir irade Dinçer sergilensin. Oysa bu iradenin sergilenmesi gereken siyasette, kadınların temsili maalesef yetersiz. Mevcut tabloyu değiştirmek için etkili olunabilecek bu karar mekanizmalarında kadınların sınırlı temsil edilmesi, görüşlerinin ve ihtiyaçlarının da politikalara sınırlı yansımasına yol açıyor. Yarım günlük işi kime yaptıracağız? İHKİB Başkanı Hikmet Tanrıverdi, “Böylesi bir ortamda tamzamanlı çalışan bulmakta zorlanırken, yarızamanlı personeli nereden temin edeceğiz? Yarım günlük işimizi kime yaptıracağız?.. Şirketlerinde yüzlerce, binlerce kadın çalıştıran hiçbir üretici, böylesine ağır bir riski taşımak istemez. Firmalarımız, ailenin ve sosyal barışın en önemli yapı taşlarından olan kadın istihdamından uzaklaşıp erkek personele yönelebilirler” uyarısı yaptı. Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Emre Kızılgüneşler Aile Paketi’nin, çalışanlarının yüzde 64’ü kadın olan hazırgiyim ve konfeksiyon sektöründe ciddi maliyet artışlarına yol açacak hükümler içerdiğine işaret etti. Emre Kızılgüneşler, “Sektörümüzdeki küçülme, istihdamı ve sosyal barışı çok olumsuz etkiler boyutlara gelecek. Ek izin hakları sonucunda doğacak iş kayıpları maalesef değerlendirmeye alınmamış. Kadın istihdamının yukarılara çıkarılabilmesi için yeni projeler ve ek teşvikler üzerinde çalışmalar yürütürken yeni plan, işverenleri kadın istihdamı konusunda bir kez daha düşünmeye yöneltecek” dedi. Patrona var işçiye yok İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu)301 madencinin katledildiği maden faciasının hesabı sorulmadan Soma Holding’e, Amasya’da termik santral kurması için ön izin verilirken, bu şirkete bağlı ocaklardan geçen haftalarda işten çıkarılanlar hâlâ tazminatlarını alamadı. Madenİş Ege Bölge Şubesi’nden yapılan açıklamada, “2 bin 831 işçinin kıdem tazminatları en kısa sürede ödenmez, Ermenek’te olduğu gibi, yeniden istihdamları sağlanmazsa, bölgede ekonomik ve sosyal bir facia yaşanması, huzur ve barışın yeniden tesis edilemez biçimde bozulması riski kapıdadır” denildi. Geçen yılın son aylarında cep telefonlarına gelen kısa mesajlarla işten çıkarıldıklarını öğrenen işçilerden bir bölümü, Madenİş Sendikası Ege Bölge Şubesi’nde buluşarak, sıkıntılarını gündeme getirdiler. Tazminatlarını alamadıkları için banka borçlarını ödeyemediklerini anımsattılar. İşçilerden Sefa Köken, “Aylardır bekliyoruz. Kimsenin cebinde para yok. Bizi yarı yolda bıraktılar. Ne yeni bir işyeri açıldı ne de sorunlarımız çözüldü” dedi. İşten çıkarılanların istemi üzerine sendika yönetimi de şu açıklamayı yaptı: “Soma’da 301 maden işçisinin şehit olduğu facianın ardından, işçiler ve Soma bölgesi, ekonomik sosyal ve psikolojik facia yaşamaya başladı. Soma Kömürleri AŞ, facianın yaşandığı Eynez ile Atabacası ocaklarına üretim izni verilmemesini gerekçe göstererek 2 bin 831 işçiyi işten çıkardı. Soma’da kıdem tazminatlarının ödenmemesi ve işsizlik nedeniyle, 2 bin 831 işçi ve ailesi mağdurdur. Bu işçilere bağımlı olan esnaf, tüccar zor durumdadır. Yetkilileri bu soruna el atmaya, bu facianın daha fazla büyümeden önüne geçmeye çağırıyoruz.” Tüm emeklilere ikramiye MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Anayasa Mahkemesi’nin memurların 30 yıldan sonraki çalışmalarının karşılığının da ikramiyeye eklenmesine olanak sağlayan kararının ardından, daha önce emekli olan binlerce kamu çalışanının da bu haktan yararlanmasına olanak sağlayacak emsal karar ortaya çıktı. KESK, emsal kararı mektupla Başbakan Ahmet Davutoğlu ’na gönderdi. Mektupta, kamu çalışanlarının dava açmalarına gerek kalmadan Yeni karar emeklilere hükümetin gerekşans doğurdu. li idari ve yasal “Peygamberi karikatürize etmeye hakları yoktu. İfade özgürlüğünü suiistimal etmeye hakları yoktu” diyor. Öğretmen baştan ele alıyor özgür düşünceyi, herkesin kendi görüşlerini ifade edebileceklerini... Ve “sizce bu Kalaşnikof’u hak ediyor muydu” diye soruyor. Üçüncü sırada oturan kırmızı kazaklı bir oğlan söz alıyor: “Onlar uyarılmıştı. Okulda da yapmamanız gereken bir şeyi yaptığınızda önce uyarılırsınız bir kere, iki kere, üç kere ve sonunda ceza alırsınız.” Zina oğlanın sözünü kesiyor “Onlar peygamberi çizmekle yanlış yaptılar. Bunu gülmek için yaptılar ama bizler yaralanmış hissettik...” Öğretmenin, “Din bir görüştür. Bir görüşe katılmak ya da katılmamak hakkınız vardır” sözlerine karşın öğrencileri ikna etmesi mümkün olmuyor. Sonunda öğretmen “Ben Charlie Hebdo’nun avukatı değilim. Ama öldürme eylemi mutlak yasaktır” diye konuşmayı sonlandırıyor... Bu konuşmayı Fransa’nın aktüalite dergisi Le Nouvel Observateur’ün internet sitesindeki bir haberden aldım. Avrupa’da en fazla Müslüman nüfusun yaşadığı u Anayasa Mahkemesi’nin memur ikramiyesinde 30 yıl sınırını kaldıran kararının ardından daha önce emekli olan binlerce kamu çalışanının da ek ikramiye alabilmesine kapı açıldı. düzenlemeleri gerçekleştirmesi, 30 yıldan fazla çalıştığı halde daha önce emekli olduğu için ek ikramiye alamayan memurlara ödeme yapılması istendi. KESK’e bağlı Enerji, Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası’nın (ESM) başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi, memur emekli ikramiyesini 30 yılla sınırlandıran yasa maddesini iptal etti. Anayasa Mahkemesi’nin kararı 7 Ocak’ta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. 7 Ocak’tan sonra emekliye ayrılacak olan memurlar 30 yıldan sonraki hizmetlerinin karşılığını da ikrami ye olarak alacak. Anayasa Mahkemesi kararları geriye doğru yürümediği için ise 30 yıldan fazla hizmeti olduğu halde sadece 7 Ocak’tan önce emekli olduğu için binlerce memur bu haktan yararlanamayacak. Ancak ortaya çıkan yeni bir karar 7 Ocak’tan önce emekli olanlar için de umut doğurdu. Anayasa Mahkemesi 5 Şubat 2009 tarihinde, Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Yasa’daki hükmü iptal etti. Mahkeme, bu süreler için de emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiğine dikkat çekti. KISA... KISA... * Sabancı Holding, Sasa Polyester’deki yüzde 51 payın Indorama’ya satışından vazgeçti. Sabancı, Sasa Polyester’in yüzde 51 hissesini Erdemoğlu Holding’e 102 milyon dolara sattı. * Yapı Kredi, dünyanın önde gelen yayın kuruluşlarından International Finance Magazine (IFM) tarafından Türkiye’nin En Yenilikçi Bankası seçildi. * Rekabet Kurulu fındık sektöründe faaliyet gösteren ve 2014 ihracat lideri olan Oltan Gıda’nın çikolata devi İtalyan Ferrero’ya satışını onayladı. * ING Bank, yeni nesil mobil finans çözümü ParaMara ile Türkiye Basketbol Ligi’nin resmi sponsoru oldu. ING Global Fonu’ndan 1 milyon Avro fon alan ING Bank Türkiye, ParaMara’yı yurt dışına ihraç etmeye de hazırlanıyor. ‘Je Suis Charlie’ ve Düşündürdükleri... Paris’in kuzeyinde bir okul. Yaşam Bilimleri öğretmeni genç bir kadın, Charlie Hebdo saldırısının ertesi günü derste, yaşları 1213 arasında değişen 20 kadar öğrencinin sorularını yanıtlamaya çalışıyor. Biri “Neden bu öğleden sonra 1 dakika saygı duruşu yapıldı” diye soruyor. Arka sıralardan bir diğeri “Öldürülen insanlara saygı için yapıldı ama bize göre bu karikatürler mizah değil” diye ortaya atılıyor. Öğretmen daha yanıt vermeye vakit bulamadan sıra arkadaşı “Her yerde ‘Charlie’ öldü, deniyor ama bu yanlış, Charlie bir insan değil” diyor. Öğretmen, “Bu sıradan bir saldırı değil. Bu cinayetler ile hangi değerlere saldırıldı” diye sınıfa soruyor. İkinci sırada oturan kıvırcık saçlı Zina “İfade özgürlüğüne” diye yanıt veriyor. Öğretmen öğrencilerine ders verir bir söyleme girmemeye özen göstererek ifade özgürlüğünü bir iki cümle ile anlatıyor. Ama Zina, ülke olan Fransa’da bu korkunç katliamın ertesi günü tüm okullarda bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Dolayısıyla Charlie Hebdo olayı ve kafalardaki sorular, okulların ve miniklerin de gündemindeydi.. Haberi yazan Caroline Brizard, okuldaki öğretmenin öğrencileri ikna edemediğini yazıyor. Aynı sitede benzer konuyu işleyen bir başka yazı ise JeanPierre Gross adlı bir öğretmene ait. Paris’in batısında bir okulda öğretmenlik yapan Gross da öğrencilerin benzer tepkilerini aktarıyor ve dehşetle bir gerçeği fark ettiğini, “okul sistemi, misyonunda başarısız olmuştu ve tabii ben de..” diyerek şöyle anlatıyor: “Okul, onların yaşadıkları ülkeye entegre olmalarını sağlayamadı, evrensel değerleri veremedi, onlara yaşadıkları dünyayı daha iyi anlayabilecekleri bilgilerle donatamadı. Onlar kafalarındaki sorulara samimi ve doğru yanıtlar verecek gerçek bir yetişkin arıyorlar. Büyük söylemler, dersler ötesinde doğru argümanlarla yol gösterilebilirdi. Bu yapılmadıkça başka Kouachi’ler başka Merah’lar yetişecek. Bunu görmeliyiz. Okullar ise yıllar boyu ‘aman tartışma yaratmayalım’ olgusu peşinden gitti. Sonuç: Charlie Hebdo olayını ve düşünce özgürlüğünün önemini anlamayan bireyler yetiştiriyoruz...” Eğitimci Gross, öğrencilerin diğer olaylara tepkilerinden de örnekler veriyor. Örneğin 2012 yılında Toulouse’da Cezayir asıllı Merah’ın bir Yahudi okuluna yaptığı baskın sonunda 3’ü çocuk 7 sivili öldürmesinin ardından Paris’te ırkçılığa karşı yapılan büyük yürüyüş hakkında kimi öğrencilerin “Bu yürüyüşler Yahudiler ve diğerleri için yapılıyor ama Araplar öldürülünce hiçbir şey yapılmıyor” diye tepkilerini ifade etmeleri... Charlie Hebdo katliamı, peşine hiçbir “ama...” takılmadan kınanması gereken bir olay, özellikle kutuplaşmanın tehlikeli biçimde arttığı bu dönemde.. Paris Yürüyüşü, “Dayanışma, evrensel değerler çerçevesinde buluşma” anlamında dünya liderlerinin kısa süreliğine de olsa Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan kimliklerini bir kenara bıraktıkları önemli bir mesajdı. Ancak orada kalmamalı; çünkü Charlie Hebdo olayının anlattığı başka şeyler de var... Paris’in banliyölerindeki okullarda okuyan miniklerin duyguları örneğin... Ezilmenin, kendini aşağıda hissetmenin, dışlanmışlığın buradaki payı... Tüm dünyada eşitsizliklerin artması, kapitalist sistemin sömürü üzerine kurguladığı yapı, insanların evlerinden, yurtlarından göç etmek zorunda kalmaları, işsizlik, gettolaşma, din ve etnik kimlikler üzerinden yapılan siyasetler... Eğer hâlâ “başka bir dünya mümkün” diyebiliyorsak, en azından acı bir olaydan Charlie Hebdo’dan bir ders çıkarıp, konuyu sadece ve sadece “ifade özgürlüğüne darbe” olarak tanımlamakla yetinmeden üzerinde düşünmeliyiz... Soma’ya en yüksek teklif Konya Şeker’den Ekonomi Servisi Soma Termik B santralı ihalesinde en yüksek teklifi 685 milyon dolarla Konya Şeker verdi. Özelleştirme İdaresi’nde Ahmet Aksu başkanlığında gerçekleştirilen ihaleye, Alsim Alarko Sanayi Tesisleri ve Ticaret AŞ, Kalyon İnşaat Sanayi ve Ticaret AŞ, Konya Şeker Sanayi ve Ticaret AŞ, Bereket Enerji ve Üretim AŞ katıldı. İhale kapsamında, Soma Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ’ye ait Soma B Termik Santralı ve bu santral tarafından kullanılan taşınmazlar da ‘varlık satışı’ yöntemiyle satışa sunuldu. Soma B Termik Santralı her biri 165 megavat kurulu gücündeki 6 üniteden oluşuyor. Santralın toplam kurulu gücü 990 megavatı buluyor. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle