19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 EYLÜL 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 17 Mersin Üniversitesi Akademik Orkestrası’nın kayıtlarından ‘Cumhuriyet Dönemi Türk Bestecileri’... Aksoy: Anıtı tekrar dikeceğim Aksoy MEHMET EMİN BERBER DATÇA Heykeltıraş Mehmet Aksoy, Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde “ucube” nitelemesinden sonra yıkılan “insanlık anıtı” heykelini, müdahale edilmiş biçimiyle yeniden yerine koymak için çalışacağını söyledi. Aksoy, Sivas katliamına ilişkin heykelin çalışmalarını da tamamladığını, heykeli Madımak’ın önündeki meydana koymak istediğini kaydetti. Can Yücel’in saldırıya uğrayan anıtmezarını yeniden yerine koymak için geldiği Datça’da konuşan Aksoy, yıkılan insanlık anıtına ilişkin de “İnsanlık Anıtı’nı yeniden oraya koymak istiyorum ve hem de o müİstanbul Haber Serdahale edilvisi Heykeltıraş Mehmiş haliyle. met Aksoy’un Tayyip Er Bu bir inatdoğan hakkında açtılaşma falan ğı 100 bin TL’lik tazmideğil, bu bir nat davasında tanık olaonur, insanlık rak dinlenen gazetemiz onuru, sanayazarı ressam Bedri Bay tın ve heykekam, Erdoğan’ın kamuolin onuru. Ben yuna açık bir yerde bir sa sanatıma sanat eseri hakkında ağır bir hip çıkacağım sözü dile getirmesinin ve tabii ki. Kensanatçının aşağılanmış ol dime de sahip masının kendisini üzdüğü çıkacağım. nü belirtti. Baykam, “Meh Kendi ve samet Aksoy denince akla natımın onu‘ucube’ kelimesi geliyor. runa sahip Süreci izleyen çocukçıkacağım. lar heykeli sanki put giKahraman olbi yıkılması gereken bir mak için falan şeymiş gibi görmüşlerdeğil. Bu nordir” diye konuştu. Mahke mal bir şey. me heyeti sanatçı Mehmet Bundan daha Güleryüz’ün tanık olarak normali yok. dinlenmesine karar verdi. Adam senin heykeline hakaret ediyor, heykelini başbakan koltuğunda oturuyor diye yıktırabiliyor ve bir emriyle böyle müstehzi bir şekilde, iğrenç bir tavırla bunu yapabiliyor ve ben susuyorum. Böyle bir şey yok. Ben tekrar heykel yapabilmek için kendime güvenimi, içsel dengemi bozamam. Direneceğim sonuna kadar” diye konuştu. Mersin’den yükselen sesler Çağdaş bestecilerimize ait ne kadar çok CD yapılırsa onların sesleri o kadar ölümsüzleşecek. Geçen hafta Kalan Müzik’ten piyasaya çıkan 3 CD’li bir albümün başlığı: Cumhuriyet Dönemi Türk Bestecileri. Mersin Üniversitesi Akademik Orkestrası’nın kayıtlarından derlenmiş. Bu orkestranın kuruluşu 1999’a dayanıyor. 2002’de Mersin Üniversitesi rektörü Prof. Uğur Oral’ın gayretleriyle Mersin Üniversitesi’ne bağlandı ve Mersin Üniversitesi Akademik Oda Orkestrası adıyla etkinliklerine devam ediyor. O yıllardan bu yana Türkiye’nin önemli sahnelerinde konserler verdi, Mersin’deki aylık konserlerini kesintisiz sürdürdü. Her birisini yakından tanıdığım üyeler büyük bir disiplin ve özveriyle bir yandan akademik görevlerini yerine getirdiler, bir yandan turneler düzenlediler ve giderek düzeylerini yükselttiler. Çocuk solistleri, gençleri ortaya çıkartdılar. Gülden Turalı Keman Yarışması’nı desteklediler. Önemli bir şansları da her gelen rektörün onları desteklemesiydi. Okul yerleşkesindeki konserlere katılan rektörler, onlara sahip çıktılar. Ayrıca Hakan Şensoy, Burak Tüzün, Naci Özgüç gibi şeflerimizin de onları hiç yalnız bırakmadığını biliyorum. CD’deki yapıtları yöneten şefler arasında onlardan başka, orkestranın kurucularından, değerli viyolonselcimiz Münif Akalın’ın ismini de görüyorum. Kalan müziğe bir sitemim var: Neden yapıtların track sırası yazılmamış! Kitapçıkta sadece bestecilere numara verilmiş. Kimin yapıtı nerede bitiyor, kiminki nerede başlıyor belli de ‘Devlet Edebiyatı Teşvik Etmesin!’ mi? Otuz yıl kadar önceydi. Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Kurulu’nda Kültür Bakanlığı’ndan TYS için destek alması eleştirildiğinde Aziz Nesin şöyle demişti; “Tabii ki destek alacağım. O para devletin ya da iktidarın değil, bizim vergilerimizden geliyor. Bu konuda tek kıstasım devletin bu destek karşılığında müdahale edip etmediğidir. Müdahale etmediği sürece destek alırız. Müdahale etmeye kalktığında da ‘Al başına çal’ deriz.” 14 Mart 2012’de Kültür Turizm Bakanlığı’nın Edebiyat Eserlerini Destek Projesi (EEDP) ilk yönetmeliği yayımlandığında ve 25 Aralık 2013’te yönetmelik değişikliği yapıldığında da birkaç köşe yazarı dışında gelişmeler kimsenin dikkatini çekmedi. Onların uyarıları da edebiyat kamuoyunda karşılığını bulmadı. Teşviklerle ilgili ilk açıklama yapıldığı günden itibaren ise söylenti gazeteciliği ile başlayan, sosyal medyada küfür, hakaret ve iftiralarla gelişen bir kampanya yürütüldü. Sonuçta konu soru önergeleri ile Meclis’e de geldi. Sinema ve tiyatro yıllardır destekleniyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in yaptığı açıklamalara göre 2014’te sinemaya 26.979.750 lira, tiyatroya 4.312.000 lira destek verilmiş. Çok eleştirilen edebiyata destek ise sadece 463 bin lira. En çok seçici kurul üyelerinin, destek alanların adlarının açıklanmaması eleştiriliyor. Hayatım boyunca şeffaflıktan yana oldum, her şeyin göz önünde yapılmasını savundum. Bu projeye kadar da aynı düşüncedeydim. Ama küfür, hakaretlerle dolu bu yoğun saldırıyı gördükten sonra düşüncem değişti. En naziği “ulufe”, “saray bahşişi” gibi nitelemeler içeren katillerle suç ortaklığı yapmakla suçlamaya dek varan bu saldırı sürerken kurul üyelerinin ve destek alan yazarların isimlerinin açıklanmaması doğrudur. İsimleri açıklansa başlarına gelmedik kalmayacaktı. Söylentiye dayanarak yazılan haberlerdeki isim verme ısrarını da tehlikeli buluyorum. Bakanlığın hatası geç kalmasıdır. Daha ilk haber yayımlandığı gün açıklama yapılmalı, sosyal medyada linç ortamının oluşmasına izin verilmemeliydi. Teşvik aldığını açıklayan beş şair ve yazara yöneltilen eleştirinin tamamen siyasi temelde olduğunu görünce bu kanım daha da pekişti. Sorgulanması gereken kaç muhafazakâra, kaç solcuya destek verildiği değil projelerin yönetmeliğe uygunluğu, “edebi nitelik” taşıyıp taşımadığı olmalıdır. Bu sorgulama da teşvik alarak yazılan eserler yayımlanmadan yapılamaz. Seçici kurulun ağırlıklı olarak bürokratlardan oluştuğu iddia ediliyor. EEDP yönetmeliğinde kurul “Müsteşar veya ilgili müsteşar yardımcısı başkanlığında, genel müdür ve edebiyat alanında temayüz etmiş kişiler arasından Bakanlık onayı ile belirlenecek 5 kişi olmak üzere toplam 7 üyeden oluşur” deniyor. 7 kişilik kurulda 2 bürokrat var. Tiyatro desteğinde ise kurul dört bürokrat, bir akademisyen ve iki tiyatro yazarından oluşuyor. Yani EEDP kurulu tiyatroya göre çok daha sivil. Bence ilk yönetmelikteki yazar örgütü temsilcilerinden oluşan yapı korunmalıydı. “Edebiyat alanında temayüz etmek” kıstası doğal olarak kuşku yaratır. Diğer eleştiri de ölçütlere. “Aday, teşvik için başvurduğu projenin konu ve içeriğinde herhangi bir değişiklik yapamaz” maddesi sınırlayıcılık getirdiği gerekçesiyle eleştiriliyor. “Tarihi romanı yazacağım” diye başvuranın aldığı destekle şiir kitabı yazmasının mantıklı olmadığını düşünüyorum. Önemli olan metnin içeriğine müdahale edilmemesidir. Yönetmelikte içeriğe müdahale yok “özgünlük” arınıyor. Ölçütlerde benim eleştirdiğim “Proje dilinin Türkçe olması”dır. Çokkültürlü, çokdilli bir ülkeden, açılımdan söz ettiğimiz bir dönemde böyle bir sınırlama doğru değil. “Devlet edebiyatı desteklememeli” deniyor. Bu cümleyi kuranların TÜSAK tartışmasında devletin sanatı desteklemesinin anayasal bir görev olduğunu söylediklerini hatırlıyorum. Duruma göre mi tavır alınıyor? Aksine edebiyatı teşvikte devlet desteğinin neden bu kadar az olduğunu sorgulamalıydılar. Sinemaya 26.9 milyon veren devletin edebiyata 463 bin lira vermesi adil midir? Güleryüz dinlenecek u Kalan Müzik’ten piyasaya çıkan 3 CD’li albümün kayıtlarında öncü bestecilerimizin en popüler olmuş yapıtları var: Saygun’dan Oda Konçertosu, Erkin’in Sinfoniettası, Cihat Aşkın solistliğinde Rey’in Andante Allegro’su, Münif Akalın solistliğinde Alnar’ın Viyolonsel Konçertosu... ğil. Bir de orkestraya sitemim var: Başlık olarak Cumhuriyet Dönemi Türk Bestecileri’nden Seçkiler denseymiş daha az iddialı olurmuş. Ne de olsa Cumhuriyet dönemi bestecilerimiz sadece bu 14 besteciden oluşmuyor! Kayıtlarda öncü bestecilerimizin hemen en popüler olmuş yapıtları var: Saygun’dan Oda Konçertosu, Erkin’in Sinfoniettas’ı, Cihat Aşkın solistliğinde Rey’in Andante Allegro’su, Münif Akalın solistliğinde Alnar’ın Viyolonsel Konçertosu, Usmanbaş’ın öğrencilik çalışması olan Küçük Gece Müziği, Kodallı’nın Güzelleme’si, Sun’un Demet’i... Daha genç kuşaklardan Ertuğ Korkmaz’ın Uzak Toprak Düşleri, Turgay Erdener’in Mi’den Dört Bölüm’ü, Münir Nurettin Beken’in Fantasie Ayşe’si, Hasan Uçarsu’nun Lamento’su, Server Acim’in Metamorfozları, Semih Korucu’nun Haikular’ı, Deniz Sever’in Sibel Pensel ve Ayşegül Kirmanoğlu solistliğindeki konçertosu. Son CD dışındaki yapıtlarda eskilerle yeniler harmanlanmış. Pelin Coşkun Akalın: Müzik dünyamızın acısı Tam bu yazıyı hazırlarken, onun bu CD’lerdeki sesini dinliyordum. Turgay Erdener’in yapıtındaki “Adagio lamentoso” başlıklı bölümdeki derinden gelen acıklı solosuna kulak vermiştim. Ve onun, Pelin’in ölüm haberi geldi. Münif’in eşi, orkestrasına gönül vermiş değerli sanatçılarımızdan. Sanki bu 3 dakikalık bölümdeki içten deyişiyle bize veda etmişti. Oysa biz onu hep kahkahalar atan yüzüyle anacağız. Başta Münif olmak üzere bütün orkestra ailesine sabırlar dilerim. Evet, Mersin, bugün ülkemizin bir müzik merkezi haline geldiyse bunda Mersin Üniversitesi Akademik Oda Orkestrası’nın payı büyüktür. Filmleriyle Yılmaz Güney Kültür Servisi Yılmaz Güney, ölümünün ‘Umut’ 30. yılında, başkanlığını Mehmet Güleryüz’ün üstlendiği Sinema ve Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SETEM) tarafından anılacak. SETEM Akademi, Yılmaz Güney için bir film haftası düzenliyor Etkinlikte, Yılmaz Güney filmleri gösterilip, Yılmaz Güney sineması hakkında konuşulacak. 14 Eylül’e dek sürecek film programı ise şöyle: 11 Eylül Perşembe günü saat 18.00’de senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı, Zeki Ökten’in yönetmenliğini yaptığı, “Düşman” filmi gösterilecek. Saat 20.00’de de senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı “Sürü” filmi gösterilecek. 12 Eylül Cuma günü saat 18.00’de yönetmenliğini ve senaryosunu Yılmaz Güney’in üstlendiği, başrollerini Yılmaz Güney, Tuncel Kurtiz, Osman Alyanak ve Gülsen Alnıaçık’ın paylaştığı “Umut” fildırcı ve Serdal Doğan ile Yılmaz Güney sineması üzerine bir söyleşi yapılacak. Söyleşinin ardından saat 18.00’de yönetmenliğini ve senaryosunu Yılmaz Güney’in üstlendiği, Yılmaz Güney, Melike Demirağ ve Kerim Avşar’ın başrollerini paylaştığı “Arkadaş” filmi gösterilecek. Saat 20.00’de de yönetmenliğini ve senaryosunu Yılmaz Güney’in üstlendiği, Tuncel Kurtiz, Ayşe Emel Mesci, Nicollas Hossein ve İsabella Tisandier’in başrollerini paylaştığı “Duvar” filmi gösterilecek. 14 Eylül Pazar günü de saat 18.00’de yönetmenliğini ve senaryosunu Yılmaz Güney’in üstlendiği, Yılmaz Güney, Sermin Hürmeriç ve Hayati Hamzaoğlu’nun başrollerini paylaştığı “Ağıt” filmi gösterilecek. Film haftasındaki tüm gösterimler ücretsiz. ÖLÜMÜNÜN 30. YILINDA Orhan Kemal Çukurova’da anıldı ADANA (Cumhuriyet) Orhan Kemal, doğumunun 100. yılında Adana’da Çukurova Belediyesi’nin düzenlediği etkinlikle anıldı. Orhan Kemal Kültür Merkezi’nde gerçekleşen etkinliğe yazarın oğulları Nazım Öğütçü ile Işık Öğütçü de katıldı. Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin, Orhan Kemal’in 15 Eylül 1914’te Ceyhan’da doğduğunu anımsatarak, ünlü romancının 100. doğum gününü, kültür merkezine adını vererek kutlamayı uygun gördüklerini belirtti. Çetin “Orhan Kemal’i yaşatmak bizim boynumuzun borcuydu. Adana’nın suyunu içmiş, kendi yazdığı romanına verdiği adla, ‘Bereketli Topraklar’da yetişmiş bir usta edebiyatçıya sahip çıkmak bize düşen bir görevdi” dedi. Nazım Öğütçü ise “Orhan Kemal Kültür Merkezi’nden yeni Orhan Kemal’ler, yeni Yılmaz Güney’ler mutlaka çıkacaktır” dedi. mi gösterilecek. Saat 20.00’de de senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı, Yılmaz Güney ve Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı, Yılmaz Güney, Yıldırım Önal, Güven Şengil ve Seden Kızıltunç’un başrollerini üstlendiği “Zavallılar” filmi gösterilecek. 13 Eylül Cumartesi günü saat 16.00’da Ahmet Soner (Yılmaz Güney’in asistanı ve Yılmaz Güney Belgeselinin yönetmeni), Ahmet Ça WISEMAN’IN NATIONAL GALLERY BELGESELİ TORONTO FESTİVALİ’NDE Müzede görsel şölen Kültür Servisi 5 Eylül’de başlayan 39. Toronto Uluslararası Film Festivali’nde en çok ilgi gören filmlerden biri de, ABD’li efsane belgeselci, sinema ve tiyatro yönetmeni Frederick Wiseman’ın Londra’daki National Gallery (Ulusal Galeri) üstüne yaptığı film. Hastaneler, okullar, polis merkezleri gibi toplumsal kurumlar üstüne yaptığı belgeselleriyle tanınan Wiseman, bu kez Londra’nın ünlü müzesinin görünmeyen yüzünü ve gündelik yaşamını gün yüzüne çıkarıyor. 84 yaşındaki Wiseman, “Filmlerimde ele aldığım kurumlar yalnızca bir bahane. Ben aslında belirli bir bağlamda insan davranışlarına bakıyorum” diyor. ABD’li yönetmenin, “National Gallery” belgeselini, Leonardo da Vinci ve JMW Turner sergileri sırasında 12 haftada çektiği belirtiliyor. Wiseman’ın pek çok filminde olduğu gibi bu filminde de açıklayıcı anlatımlar ve söyleşiler yer almıyor. Tümüyle gözleme dayalı olarak çekilen filmde, kamera, Batı Avrupa sanatının 700 yılını kapsayan bir görsel şölen sunuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle