05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 AĞUSTOS 2014 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Seçimin Sonucu Değil Süreci... DENİZ GÖKÇE Öğrenci Özel Amerikan Robert Lisesi Sevr’den Günümüze... “Sevr” antlaşması kadar bir alçalmaya imza atan devlet örneği tarihte enderdir. Anadolu ihtilali, Sevr’i, “İmzalayan ve destekleyenler vatan hainleridir” tepkisiyle değerlendirir. İşte bu bilinç, sömürgeci ve işbirlikçilere karşı “milli mücadele” destanını yaratır. Cumhuriyet ve devrim gerçekleştirilir. Ama 1950’ler sonrası; “tam bağımsızlık” düşüncesinden yoksun, emperyalizme biat etmiş, ayrımcı, feodal ve teokratik bir zihniyet öne çıkar. Sevr tıpkı eskisi gibi ulusal onurdan yoksun alçalışların sığınma şemsiyesi olur. ERTUĞRUL KAZANCI / Eğitimci, Hukukçu ma hakkı, egemenlik hukuku, devlet maliyesi, İstanbul ve Boğazlar, ordu, kolluk gücü denetimi, Ege adaları, İzmir’in ulaşım ve iletişim seyri elden gider. Kapitülasyonlar perçinleşir. Trakya, “Helen” emeline peşkeş çekilir. Azınlıklar, ayrıcalıklı sınıf olurlar. Antlaşmayı imzalayan ülkeler, kendi parlamentolarının onaylarını beklemeden uygulamaya girişirler. Anadolu’da üçbeş ilden oluşan Osmanlı “çiftlikdevlet” sınırı hükümdar ve maiyetince yeterli görülür. Bir devir bitip tükenmiştir. S eçimler demokrasiyi kurumsallaştırır, kökleştirir. Pazar günkü seçimin bu amaca hizmet etmesi için hak ve hukuka uygun gerçekleşmesi gerekiyor. Bunu denetleme belirleme yetkisini anayasamız ve Cumhurbaşkanlığı Seçimi Yasası, Yüksek Seçim Kurulu’na vermiştir. Ancak bir de uluslararası kurumlar ve standartlar vardır. Seçimlerin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın bu konudaki ölçü ve ölçütlerine uygunluğu da önemlidir. AGİT’in Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili değerlendirmesi ülkemiz açısından önem kazanmaktadır. Üye ülkelerde insan hakları gibi seçimlerde adayların eşit koşullarda özgür ve hakça bir ortamda yapılıp yapılmadığını da denetleyip rapora bağlar. AGİT sadece oy verme ve sayım sürecinde değil, propaganda döneminde de adayları ve ortamı gözlemlemek üzere ülkelere “elçiler” gönderir. 1990’da ülkemizin de onayladığı Kopenhag Kriterleri’ne göre adayların eşit olanaklarla yarışması çok önem taşır. AGİT 2011 genel seçimlerini de izledi ve tuttuğu raporda, “Türkiye’nin seçim sisteminde ilerleme olduğu görülmekle birlikte, başta ve özellikle medya özgürlüğü dahil ifade özgürlüğü alanında endişe verici bazı gelişmeler gözlenmektedir” deniliyor. Rapor ayrıca, hükümetin medya grupları üzerindeki kontrolünün, yanlı haberciliğe ve sansüre yol açtığını belirtmektedir. Bugün de 2011’den farklı bir durumun olduğunu söylemek çok zordur: TRT’nin 456 Temmuz günlerindeki üç kanalın da adaylardan R. Tayyip Erdoğan’a 533 dakika ayrılırken, öteki adaylardan Ekmeleddin İhsanoğlu’na 3 dakika 25 saniye, Selahattin Demirtaş’a ise 45 saniye uygun görülmüştür. AGİT’in 2011 seçimleriyle ilgili raporunda belirtilen haksızlık, eşitsizlik ve keyfiliğin bu seçimlerde de artarak devam ettiğini okursak şaşırmayacağız. IMF ekonomilerin, AGİT gibi kuruluşlar da demokrasilerin sicilini tutuyor. Seçimin sonucuna değil, seçim sürecinin nasıl işlediğine bakılıyor. Bu süreç ne yazık ki adaylardan birinin başbakan olması ve başbakanlığın tüm olanaklarını kullanması nedeniyle uluslararası standartların çok uzağındadır. Dileğimiz bu uzaklığın ülkemizi de AB üye adaylığından çok uzaklaştırmamış olmasıdır... Yolsuzluğun Finansmanı Yozlaşmış siyasal iktidarlar, ceplerini doldurmak için çeşitli yöntemler kullanır: 1) Haraç ve komisyon: Erdoğan TOBB’da yaptığı konuşmada “Paralel Yapı” diye nitelediği Gülen Cemaati için “İşadamlarından haraç alıyorlar” dedi... Bu haberin çıktığı gün, Cumhuriyet, Sabahatv operasyonu için, AKP iktidarının işadamlarından topladığı haracı, şu satırlarla aktarıyordu: “Havuz Nasıl Doldu: AKP’nin Sabahatv’yi ihale karşılığı işadamlarına aldırarak yandaş medya oluşturma operasyonu saat saat telefon dinlemelerine takıldı ve 25 Aralık fezlekesine girdi. Fezlekeye göre havuz işinde ‘örgüt lideri’ olan Binali Yıldırım aldığı talimat üzerine işadamlarından yüksek miktarlarda para toplamak, ihaleye fesat karıştırmakla suçlanıyor. Kim Ne Kadar Ödedi: Teknik takip sonucu işadamlarının havuz için ödedikleri miktar fezlekeye şöyle yansıdı: ‘Mehmet Cengiz 100.000.000 ABD Doları, Celal Koloğlu 100.000.000 ABD Doları, Nihat Özdemir 100.000.000 ABD Doları, İbrahim Çeçen 100.000.000 ABD Doları, Adnan Çebi 30.000.000 ABD Doları, Hayrettin Özaltın 20.000.000 ABD Doları.” Fezlekeden, tek bir operasyonda yarım milyar dolara yakın haraç toplandığı anlaşılıyor... 3. köprü, yeni havaalanı gibi büyük inşaat ihalelerinde ve yeni sahiplerine büyük kârlar sağlayan özelleştirme satışlarında neler döndüğü tahmin edilebilir! 2) Özelleştirme: Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan bütün devlet yatırımları fabrikalar, işletmeler, arsalar satılır ve buradan (haraç ve komisyon dışında) büyük bir finansman sağlanır. Bugüne kadar yapılan satışlardan 60 milyar dolar dolayında gelir sağlanmıştır. 3) Borçlanma: Kamu ve özel sektörün 2002 sonunda 129.6 milyar dolar olan toplam dış borcu, 386.8 milyar dolarla üçe katlanmıştır. 4) Vergi: Halkın vergi yükü, gayri safi yurtiçi hasılada üçte bir oranında arttırılmış, yüzde 17’den yüzde 23.5’e yükselmiştir. Bu arada varlıklılardan alınan doğrudan vergilerin payı düşürülmüş, sabit ve dar gelirli geniş kitlelerden alınan dolaylı vergilerin oranı arttırılmıştır. HHH Yarın sandığa gidip gitmemeye ve giderseniz kime oy atacağınıza karar verirken bunları aklınızda tutunuz lütfen. S evr nedir? 399 yıl Osmanlılarla yaşayan ama 1915’te demiryolu sabotajıyla işe başlayıp İngiliz güdümünde devlet olan Hicaz’ın da karşı taraf olarak imzaladığı antlaşmadır. Osmanlı’nın “soylu kavim” olarak nitelediği ve el üstünde tuttuğu Hicazlılar, artık “haçlılarla” birliktedir. Osmanlı, böylesine yapay bir devletin varlığına bile itiraz edemeden Sevr masasına oturur. Paylaşımcılar, hep oradadırlar. Sınırları ABD Başkanı Wilson tarafından belirlenecek gelecekteki Ermenistan temsilciliği, “himaye” altında toplantıdadır. Kürdistan projesi sunucuları da hazırdır. Sevr’e giden yol ilginçtir. İlkin Fransa’da antlaşma maddelerini duyurmak üzere ön görüşmeler yapılır. Osmanlı heyet başkanı eski Sadrazam Tevfik Paşa: “Barış şartları bağımsız bir devlet kavramıyla bağdaşamaz” deyip dönünce “Damat Ferit” hükümet başına geçirilir. Sultan Vahdettin, işgal edilen ve sonra da kendisince kapatılan meşrutiyet meclisi yerine 22 Temmuz 1920 günü Saltanat Şurası’nı top Onur ve tükeniş lar. Devletin, veliaht dahil tüm mülki ve askeri üst görevlileri şuradadır. Sevr için gelen antlaşma taslak metni bilgiye sunulur. Padişah onaylatmak ister. Bir tek ferik (korgeneral) Batumlu Ali Rıza Paşa, imzalanacak maddeleri; “Bu bir ihanettir. Millet kabul etmedikçe siz kabul etseniz ne olur?” diyerek ve bağırarak protesto eder, onaylamaz. Ali Rıza Paşa, kısa süre sonra vefat edince Atatürk, oğluna telgraf çekerek “Vatanımız, babanızın umduğu gibi kurtulur da hepimiz halâs oluruz” der. 1918’deki “Mondros mütarekesine” tavır alarak “Toptüfek varken neden teslim oluyoruz?” sözüyle Padişah’ı şiddetle yeren, Damat Ferit’in makamını hiddetle basan yine Ali Rıza Paşa’dır. Son Osmanlı parlamentosunda, Ermeni sahte soykırım savlarını kabul eden yönelime karşı da “Asıl mağdur biziz” diyerek kıyasıya muhalefet eden kişidir. Onurlu davranışların adamı olarak tarihsel değer olmaya hak kazanmıştır. 10 Ağustos 1920’de Paris yakınındaki Sevr porselen fabrikasında atılan imzalarla Osmanlı parça parça edilir. Topraklar İtalyan, İngiliz ve Fransız buyruğuna Ortadoğu’yu kapsayacak şekilde girerken yasa Sonrası... Sevr’in ağır hükümleri Anadolu’daki antiemperyalist kalkışmayı hızlandırır. Ama istilacılara boyun eğerek ayakta kalacaklarını sananları da azdırır. “Hilafet orduları” harekete geçer. Bildirimlerini Yunan uçakları atar. Bozgunculuklara ve iç isyanlara karşı zafer kazanılır. Atatürk, İnönü ve Çakmak, İzmir’e sultanın ağır ceza fermanlarıyla girerlerken halk coşkular içindedir. Kurtuluş Savaşı’nın bir hedefi emperyalizmi ters yüz etmek, bir diğeri de saltanat ve hilafeti kaldırmaktır. “Mudanya Mütarekesi” ve nihayet “Lozan”, Cumhuriyet ve devrimi beraberinde getirir. Bazıları sanmışlardır ki, hanedanlık daima kalacaktır. Bu sakat kurum yıkılınca çekişmeler de olağanüstü artar. Bir ailenin saltanat yoluyla ulusal egemenliğe el koymasını olağan karşılayanlar söz konusudur. Onlar, Rauf Orbay’ın diliyle “Damarlarında Padişah nimetinin dolaştığını” ifade edenlerdir. “Hilafete de terbiyeleri gereği bağlılıklarını” söyleyenlerdir. 1925’teki “Terakkiperver” ve 1930’daki “Serbest” fırkalarını, devrim karşıtlarının çekim merkezleri yapanlardır. 1950’lerden sonra bekledikleri fırsat doğar. Bu ortamın sadece siyasal iktidarlarca sağlanan ödünler silsilesi olduğu söylenemez. Şimdilere doğru süregelen kimi yönetimler, Cumhuriyet felsefesine zıt ve hanedanlık özlemine eğilimli davranışlar sergilemişlerdir. Lozan’ı tarih kitaplarından çıkaranlar veya anmayanlar Sevr’den yakınırlar mı? Lozan’ı dıştan eleştirenlere de bakınız. Kapitalist ülkelerden oluşan AB raporlarını ve sözcülerinin beyanlarını inceleyiniz. “AB’nin yolunu Atatürk tıkıyor” şeklinde bir yaklaşım söz konusudur. (*) Türkiye’de etnik karakterli kümeleşmeleri yıllarca düşünsel ve lojistik olarak hazırlayan AB’dir. Kıbrıs, Patrikhane ve sahte Ermeni soykırım savlarında taraflıdır. Türkiye’yi; özelleştirme, gümrük birliği ve tahkim yoluyla çökertici ve topraklarını satışa getirici kaynaktır. Gündemin AB ilerleme raporunda; “Atatürk’ü Koruma Yasası’nın ifade özgürlüğünü kısıtladığı” belirtilmektedir. AB ile bayrağı ve ilkeleri aynı olan Avrupa Konseyi de; “Lozan’ı aşın” mesajıyla Sevr’i esas tutmaktadır. (**) Sonuç... İnönü, “Bu memleket kadar haini bol olanına güç rastlanır” der. “Sevr, Lozan’dan yeğdir” kanısındakiler, birer Damat Ferit, Dürrizade Abdullah veya Anzavur Ahmet’tirler. Onlar, 2023 tarihini “federalizm” için saptayan ulusdevlet düşmanı politikacılarla beraberdirler. Siyasal tercihlerini; bilgi, akıl ve bilinç yoksunluğu içinde Cumhuriyet ve devrim karşıtlarından yana koyanlar da vardır. Tamamının verdiği destek, “milli mücadele” kaçkını Sevr’cilerin günümüz uzantılarına sunulan bir hıyanet armağanıdır. *AB Raporu Oostlander / 2003 **A. Kons. Parl. Raporu / 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle