02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 AĞUSTOS 2014 PAZAR CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 17 Karşıyaka Belediye Başkanı Akpınar, yeni bir yapılanmaya gittikleri için Aykal’la yollarını ayırdıklarını söyledi ‘Tartışmalar benim işim değil’ YUSUF ÖZKAN İZMİR Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar, Karşıyaka Belediyesi Filarmoni Orkestrası Kurucusu ve Şefi Gürel Aykal’la yollarını ayırmalarının, yeni bir yapılanmaya gitmelerinden kaynaklandığını söyledi. Akpınar, kamouyuna yansıyanın aksine, Fazıl Say’ın Aykal’a yönelik eleştirilerinin sözleşme feshiyle ilgisinin bulunmadığını belirterek, “Bu kamuoyuna yansıyan şekliyle bir Fazıl Say, Antalya Büyükşehir Belediyesi tartışması kesinlikle değildir. Onlar zaten benim işim değil. Beni ilgilendiren konu hem bütçeyi doğru kullanmak, hem de yönetim anlayışımız içinde bir farklılığı ortaya koymaktır. Belediye bünyesinde, İzmir’de yetişmiş ve bu kentte yaşayan arkadaşlarımızla bir senfoni orkestrası oluşturmayı hedefliyoruz” dedi. u Akpınar, ‘İzmir’de yetişmiş ve İzmir’de yaşayan arkadaşlarımızla bir senfoni orkestrası oluşturmayı hedefliyoruz’ dedi. Karşıyaka Belediye Başkanı, Gürer Aykal’a kapılarının her zaman açık olduğunu da vurguladı. AKP’li Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin gelecek kasımda yapılacak Uluslararası Antalya Piyano Festivali için, etkinliğin eski sanat yönetmeni Fazıl Say yerine Gürel’le anlaşması ve Say’ın da bunu sosyal medyada eleştirmesi üzerine, CHP’li İzmir Karşıyaka Belediyesi’nin Aykal’ın sözleşmesini feshettiği öne sürülmüştü. Konuyla ilgili bugüne kadar konuşmak istemeyen Karşıyaka Belediye Başkanı Akpınar ise Cumhuriyet’e yaptığı değerlendirmede, iddiaları reddetti. Akpınar, Aykal’ın, Türkiye’nin ye tiştirmiş olduğu en iyi sanat adamlarından biri olduğunu, ancak yeni yapılanma nedeniyle yollarını ayırdıklarını belirterek “Bizim Aykal’a kapımız her zaman açıktır. Son 3 yılda Karşıyaka Belediyesi’nin Opera Sahnesi’nde toplam 7 konser organizasyonuyla hizmet alımı yapılmış. Ancak yeni yapılanma kapsamında hizmet alımı değil, kendi orkestramızı oluşturmayı hedefliyoruz” dedi. Bunun için İzmir’de yetişmiş ve burada yaşayanlardan kurulu bir senfoni orkestrası kuracaklarını belirten Akpınar “Bunun yanı sıra yeni süreçte konserler serisinden çıkarak, oda orkestrası, çocuk korosu ve çocuk opera ve balesi oluşturmak, sanatı sokağa yaymak için yeni bir çalışma başlattık. Bir ilçe belediyesinin yaşama geçireceği bu farkı da ekim ayıyla birlikte tüm Türkiye görcek” diye konuştu. Özür Dilemek Ayıp Değildir Geçen pazar gününden yani Cumhurbaşkanı seçiminden önceydi. Başbakan, gazeteci Amberin Zaman’a küfür ediyor, seslendiği kalabalıklara onu yuhalatıyordu. Aynı gün ya da ertesi gün tek tük tepkiler dışında toplu bir tepki olmayınca yanılmıyorsam önce Necmiye Alpay, birçok kadın yazar ve gazeteciye eposta yollayarak hepimizi dürtükledi. Bu arada zaten Eşitlik İzleme Kadın Grubu (Eşitiz) ortak bir metin hazırlamaktaydı. Çok kısa zamanda güçbirliği yapıldı ve ortaya çıkan metin imzaya açıldı. Özetle “Erdoğan’dan, Amberin Zaman ve ayrıca tüm kadınlardan özür dilemesini talep ediyoruz” deniyordu. Siz Cumhuriyet okurlarının bu talepten haberi var. 12 Ağustos tarihli gazetede okudunuz. (Ayrıca 10 Ağustos’ta Nilgün Cerrahoğlu’nun “Aşağılık Kadın” başlıklı muhteşem analizini de okumuş olmalısınız.) Ne yazık ki, bu talebin haberi görebildiğim kadarıyla sadece Cumhuriyet, BirGün ve Evrensel gazetelerinde çıktı. Diğerlerinde yoktu. Malum nedenler... Bu talebe katılmak isteyen öyle çok insan oldu ki, sonunda bir imza sitesi bile açıldı. İsteyenler için adresi veriyorum: http://imza.la/erdogangazeteciamberinzamandanderhalozurdilemeli 67. Locarno Film Festivali’nde Altın Leopar Filipinli yönetmen Lav Diaz’ın oldu Sıkıyönetimin karanlık günleri u ‘Geçmişten Gelen’ filmiyle büyük ödülü alan Diaz, Filipinler tarihinin en karanlık, dehşet verici dönemini anlattığını söyledi. Kültür Servisi 67. Locarno Film Festivali’nde uluslararası yarışmanın büyük ödülü Altın Leopar, “Mula sa kung ano ang noon” (Geçmişten Gelen) adlı filmiyle Filipinli yönetmen Lav Diaz’ın oldu. Diaz, ödülünü aldıktan sonra, filmin çocukluk anılarına dayandığını, Filipinler’de ilan edilen sıkıyönetimin iki yıl öncesinde geçtiğini vurgulayarak şöyle dedi: “Tarihimizin en karanlık, dehşet verici döneminin başlangıcıydı. Filmde anlatılan her şey anılarımdan kaynaklanıyor. Karakterlerin hepsi gerçek, yalnızca adlarını değiştirdim.” 1946’dan bu yana düzenlenen Locarno Festivali’nde bu yıl Jüri Özel Ödülü, Yönetmen Lav Diaz’ın filmi çocukluk anılarına dayanıyor. etmez Ama Evet’çilerden beklentim: Bu hakaret, bu yuhalatma eylemi Erdoğan için ilk değildi. Amberin Zaman’a yönelik saldırıyı duyduğumda benim ilk tepkim şöyle oldu: “Erdoğan’a, Erdoğan’ın zihniyetine, hükümete karşı olanların değil, asıl bugüne dek Başbakan’ı hep savunanların, yanında yer alanların tepki göstermesi çok daha önemli... Bir kadın gazeteciye bu hakaret, bu şiddet karşısında susacaklar mı? Bu da mı doğal? Bu da mı sıradan? Bu da mı olağan? Bu da mı yetmez?” Doğrusu ben bu soruların cevabını hâlâ bekliyorum. Ve beklemeye devam edeceğim. En iyi niyetimle söylüyorum: Erdoğan’a yakın olanların, ona inananların, özellikle “Yetmez Ama Evet”çilerin, yarın öbür gün Cumhurbaşkanı olacak insana anlatması gerek: Tek tek, tekrar tekrar anlatmalılar: Düşüncesini beğenmediğiniz kimseye hakaret edemezsiniz! Hakaret edip, mitinglerde halka yuhalattıramazsınız! Hedef gösteremezsiniz! Bunlar suçtur! “Dokunulmazlık” zırhına bürünüp, bu suçtan kurtulamazsınız! Özür dilemek ayıp değildir. Tam aksine, özür dilemek erdemdir, büyüklüktür. (Büyüklük sözü hoşuna gidebilir, “erdem” yerine “büyüklük” deyin en iyisi...) Neden mi, bunu “Yetmez Ama Evet”çilerden bekliyorum? Çünkü kim ne derse desin, Erdoğan’ı geldiği yere taşıyanlar, onlardır da ondan! Bu tür yazılar değil, sadece sanata ilişkin yazmaya kararlıydım ama kendimi tutamadım! Derhal konuyu değiştiriyorum: Önümüzdeki hafta (21 Ağustos Perşembe) çok önemli bir konser var. Bu sayfaların okurları bilecekler: Edirnekapı’daki “Barış İçin Müzik” olayından sık sık söz ediyorum. Hani El Sistema modelini izleyerek hayatı dönüştüren, geleceği dönüştüren çocuklar... İşte o bizim çocuklarımız, bir hafta boyunca 9 ülkeden gelen 200 kadar çocuk ve gençle birlikte, İKSV desteği ve Boğaziçi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde “Sistema Avrupa Orkestra Kampı”nda olacak. İlki Salzburg’da yapılan kampların ikincisi bu... Üç günden beri eğitmenlerle çalışıyorlar, prova yapıyorlar, daha da yapacaklar... Veee 21 Ağustos Perşembe Bakırköy Belediyesi Leyla Gencer Opera ve Kültür Merkezi’nde konser verecekler. Sakın kaçırmayın. Ben bu sistemle yetişmiş çocukların, gençlerin konserlerinde mutluluktan ağlamamak için gözyaşlarımı hep zor tuttum. En karanlık günü aydınlatacak nitelikteydi. Hele bizim çocukları son dinlediğimde “Hayat güzel, Türkiye muhteşem!” demekten kendimi alamamıştım!.. ‘Y ABD’li yönetmen Alex Ross Perry’nin “Listen Up Philip” adlı filmine verildi. Cannes, Venedik ve Karlovy Vary festivalleriyle birlikte dünyanın en eski film festivallerinden biri olan Locarno’da En İyi Yönetmen Ödülü’ne ise “Cavalo Dinheiro” adlı yapıtıyla Portekiz yönetmen Pedro Costa değer görüldü. Seyircilerin oylarıyla verilen Halk Ödülü’nü “Schweizer Helden” adlı fil miyle İsviçreli yönetmen Peter Luisi aldı. Fransız oyuncu Ariane Labed “Fidelio, L’Odysee D’Alice” adlı filmdeki başarısıyla En İyi Kadın Oyuncu, Rus oyuncu Artem Bistrov da “Durak” (Budala) adlı filmdeki yorumuyla En İyi Erkek Oyuncu seçildiler. Daha önce Bernaro Bertolucci, Ken Loach, JeanLuc Godard, Abbas Kiarostami, Alain Tanner, Werner Her zog gibi ustalara verilmiş olan Onur Leopar’ı ise bu yıl Fransız sinemasının Yeni Dalga akımından gelen ünlü yönetmeni Agnes Varda’nın oldu. Yönetmen Kaya, ‘yeniden yapım’ Türk filmleri üstüne belgeseliyle Locarno’da övgü aldı Bu fırsatı sakın kaçırmayın Kopyacılığın yaratıcılığı ‘Ateş Böceği Yalçın’ uğurlandı MEHMET EMİN BERBER DATÇA – Tedavi gördüğü Marmaris’teki özel bir hastanede önceki gün yaşamını yitiren “Ateş Böceği Yalçın” olarak tanınan Yalçın Otağı dün Datça’da toprağa verildi. Usta komedyeni son yolculuğunda, hayat arkadaşı Lale Belkıs, Ateş Böceği ikilisinin ayrılmaz parçası Ercan Bostancıoğlu, komedyen Yalçın Özden, müzisyen Yakup Karameşe, Cengiz Coşkuner, Datça Kaymakamı Hamdi Üncü ve Belediye Başkanı Şener Tokcan ile Datçalılar yalnız bırakmadı. Müjdat Gezen, Türker İnanoğlu, Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu ise gönderdikleri çelenklerle taziyetlerini iletti. Cenaze töreni sırasında taziyeleri kabul eden Lale Belkıs, gözyaşlarını tutamadı. Belkıs ve Ercan Bostancıoğlu güçlükle ayakta durabildi. Lale Belkıs “İlk önce sevgi ve saygı, sonra sanat var. Biz onunla iki arkadaştık. Her şeyi paylaşıyorduk. Sevgi ve saygıyla bu 41.5 yılı devam ettirdik. Benim için çok zor” derken, Ercan Bostancıoğlu “Biz Yalçın’la 30 sene Türk milletini güldürdük. Hem de iyi bir şekilde güldürdüğümüzü zannediyorum. Ama Yalçın bugün beni ağlatıyor. 1956 yılında başlayan bir beraberlik 1982 yılına kadar sürdü” diye konuştu. u Kaya’nın belgeseli Locarno Film Festivali’ndeki iki gösteriminde de büyük övgüyle karşılandı. Genç yönetmen belgeselinde, ‘Dünyayı Kurtaran Adam’, ‘Süpermen Dönüyor’ gibi Türk filmlerindeki kopyacılığın ‘yaratıcılığına’ odaklanıyor. ASLI ULUŞAHİN Yönetmen Cem Kaya’nın Locarno Film Festivali’nde gösterilen “Remake Remix RipOff” adlı filminin ana konusu yeniden yapımlar. Yeniden yapımlar derken kastettiğim şu: Uzay filmlerinden etkilenerek çekilen “Dünyayı Kurtaran Adam” (1982), kovboyları memlekete getiren, Çetin İnanç imzalı “Çeko” (1971), Clark Kent’in Tayfun adını aldığı “Süpermen Dönüyor” (1979) ya da benzer şekilde üretilmiş niceleri... Zaten filmin adı da bu anlama geliyor: “Remake” yeniden yapım, “remix” harmanlamak demek; “ripoff”un sinema jargonundaki karşılığı ise çalmak, araklamak. Bu filmlerde ortaya çıkan “yeniliklere” ve “yaratıcılığa” bakan Cem Kaya, kopyalamanın kültürel çalışmalar için önemli olduğu kanısında: “Çünkü yaratıcılığın temelinde de kopyalamak ve taklit etmek var.” Daha önce Gökhan Bulut ile çektikleri “Arabeks” ile Antalya’da en iyi belgesel ödülünü alan Kaya, Almanya’da Türk filmleri izleyerek büyümüş yeni nesil bir belgeselci. Beynine kazınan Türk filmleriyle ilgili projesine 2003’te başlamış. Bu konuda yüksek lisans tezi de yazmış yönetmenin nalinde yönetmen Şerif Gören bir koro müziği istiyor. Cahit Berkay ve müzisyen arkadaşı tabii ki yönetmenin istediği müziği yapamıyorlar. Ses teknisyeni, Amerikalıların yapmış olduğu bir Hz. İsa filminin müziğini çalarak, bakın yönetmenimiz böyle bir şey istiyor diyor. Cahit Berkay da o müzik üzerine bağlama çalarak yeni bir müzik yaratıyor. Yani yabancı bir müziği kullanırken, yine kendinden bir şey katıyor, onu dönüştürüyor. Filmin final sahnesindeki deprem görüntüleri de yabancı filmlerden alınmadır. Ama sonuç olarak ‘Deprem’ harika bir filmdir.” Filmin iki gösteriminde de Locarno’da büyük övgü alan Cem Kaya’ya, Türk sinemasının dünyadaki yerini sorduğumuzda ise sinemamızın geçmişiyle ilgili tartışmaları anımsatarak yanıt veriyor. “Türk sineması 100. yılında mı değil mi, araştırmacılar arasında tartışma konusu. Bazıları Fuat Uzkınay ile başlatıyor Türk sinemasını, bazıları Manaki Kardeşler ile. Her iki film de kayıp olduğundan bir yere varılamıyor. İlk konulu film 1917’de çekilmiştir, demek ki şu anda 97. yılındayız. Bunları vurgulamamın sebebi, Türkiye’de birçok konuda olduğu gibi bu konuda da araştırmaların yüzeysel kalması. Arşivlerin yetersizliği, gerçek bir film enstitüsünün olmaması, birçok filmin ve özellikle belgelerin yok olması sinema üzerine yapacağımız araştırmaları engelliyor. Türk sinemasını dünya sinemasında bir yere oturtmak çok zor, çünkü bilgiler eksik.” Arşivler yetersiz ‘Arabeks’i çekmişti birikiminin meyvesi “Remake Remix RipOff”. Türkiye’de “Motör” adıyla gösterime girmesini planladıkları belgeselde, Çetin İnanç, Yılmaz Atadeniz gibi avantür film yönetmenlerinin yanı sıra Metin Erksan, Halit Refiğ ve Duygu Sağıroğlu gibi başka ekollerin temsilcileri de var. Günümüzün dizi sektörü, Emek Sineması’nın yıkılışı, sansür ise filmin değinmeden geçemediği konulardan. Elbette bu film, sinemamızın geçmişine ışık tutan pek çok hikâye de aktarıyor. Cem Kaya, Cahit Berkay’dan dinlediği, kendisine en ilginç gelen anekdotu şöyle anlatıyor: “1976 yapımı ‘Deprem’ filminin fi İlginç bir anekdot
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle