01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS 2014 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI ‘Tehlike Y çok büyük’ arım milyonluk nüfusunun üçte biri yabancı olan Stuttgart’ta 3 bin sert uyuşturucu bağımlısı var. Bunların yüzde otuzundan fazlası da yabancı kökenli. “Release” uyuşturucu kullananlarla ilgilenen, onlara yardım elini uzatan özel bir kuruluş. Uzun yıllardır tanıdığım Faruk Özkan Release’in bir elemanı. Görev alanına “bizimkiler” giriyor. Faruk onlarla doğrudan ilişki kuruyor. Türk bağımlının güvenini kazandıktan sonra onu uyuşturucunun zararları üzerine bilgilendiriyor, psikososyal alanda eşlik ediyor, terapi ve tedavisinde destek veriyor. Ailesi ile tanışıp bağlantı kurabilmesi tedaviyi kolaylaştırıyor. Türk derneklerinde, çağırırlarsa camilerde uyuşturucu seminerleri de veriyor. Almanya’nın 1990’lı yıllardan bu yana geçirdiği toplumsal değişim ülkede sorunları arttırdı, insanların yaşamını giderek zorlaştırdı. Eğitim geriledi, işsizlik hızla arttı, bireyin geliri azaldı, fakirlik doruğa fırladı. Böyle bir ortamda depresyona giren çoğu insan kendini içkiye veya uyuşturucuya verdi. Son yıllarda da adına kısaca Crystal Meth (Kristal Methamphetamin) denen uyuşturucu türü hızla “piyasaya girdi.” Geçenlerde Federal Emniyet Teşkilatı ve Alman hükümetinin uyuşturucu ile mücadele sorumlusu Marlene Mortler tarafından açıklanan bir rapora göre düşük fiyatlara satılan madde, vücutta ciddi hasara yol açabiliyor. 2013 yılı içinde toplam 77 kilo Crystal Meth ele geçirilmiş. Çek Cumhuriyeti, Crystal Meth’in üretilip pazarlandığı komşu ülke. Orada “Asya pazarı” denen açık pazarlarda söz konusu uyuşturucu madde gramı 20 Avro’nun altında temin edilebiliyor. AB üyesi ülkeler arasında sınırların kaldırılmış olması bu uyuşturucuyla savaşı zorlaştırıyor. Release’in iki ay önce kent merkezinde taşındığı yeni binada Faruk Özkan ve tanışı Aysel Gönül’le yaptığımız sohbette ağırlık tabii “insanlarımız.” Erkek kardeşi uzun süre önce uyuşturucu bağımlısı olan Aysel yanına annesini almış, Release’in de desteği ile Stuttgart’ta “Kendi kendine yardım grubu”nu kurmuşlar. Fikir alışverişi yaptıkları, STUTTGART herkesin sorunlarından söz ettiği toplantılarda sadece çocukları esrar ve kokain bağımlısı olan Türk aileler bir araya geliyor. Şu ilkelerden yola AHMED ARPAD çıkmışlar: “Sorunlu çocuğa karşı ilgimizi esirgememeliyiz, uzmanlardan yardım istemeliyiz, utanç duygusunu öne sürerek çözüm aramaktan çekinmeyelim, iş işten geçti demeyelim...” Release’in de desteği ile Aysel’in kardeşi şu sıralar iyileşme yolunda. Almanya’da toplumsal sorunların son yirmi yılda artması insanların geleceğe olan güvenini azalttı. Yabancıların da uyumu giderek zorlaştı. İki kültür arasında kalan bura doğumlu gençlerimiz sürekli geleceklerinden ümitsiz. Özellikle ergenlik çağında ailesinin tutucu baskısından kurtulamayan, 18’ine gelmeden kötü yola düşüyor. Burada doğmuş üçüncü nesil gençlerimiz giderek daha çok uyuşturucu bağımlısı oluyor. Faruk Özkan’a danışmaya gelenler arasında orta yaşlı ve yaşlı Türkler de var. Bu yaş gruplarının sorunu içki, ilaç ve kumar bağımlılığı. Uzun süre işsiz kalan, yaşlılığında yalnızlaşan insanlarımız kolay bağımlı olabiliyor. Sosyal pedagog Özkan’ın söylediğine göre, “ithal damat” olarak Türkiye’den Almanya’ya gelip de bir süre sonra bu ülkede doğmuş büyümüş, başı açık, özgür eşinin aile yaşamına ayak uyduramayan “Anadolu çocukları” da az değil. Faruk’la Aysel’e Cumhuriyet’in bir süre önce sentetik uyuşturucu bonzai konusunu ele aldığını söylüyorum. “Bonzai burada da biliniyor” diyorlar. “Ancak değişik otların sentetik maddelerle karışımından oluşan bonzai sorununun altından yetkililer kalkamıyor.” Ayık Yaşamda Buluşalım Derneği Başkanı Yavuz Tufan Koçak Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, “Bizim kayıtlarımıza göre 300 kişi bir ay içinde bonzaiden öldü” demişti. “Gerçek kayıtlar ortaya çıkmıyor. Tehlike çok büyük!” Psikiyatrist Arif Verimli de şunu öneriyor: “Başbakan’a bağlı Uyuşturucu Müsteşarlığı kurulması gerekmektedir.” Release’in uzmanlarından Bernd Klenk’in açıklamasına göre danışmaya gelen gençlerin sayısı son on yılda üçe katlanmış. Almanya’da esrarın yanı sıra hızla yayılan Crystal Meth’in ana maddesi Metamfetamin ilk olarak 1919’da Japon kimyacı Akira Ogata tarafından sentez edilmiş. Naziler II. Dünya Savaşı’nda askerlerin uyanık kalması için yoğun olarak kullanmış. Kokain ve eroinden üç kat daha güçlü, insanı kısa sürede yaşayan bir ölüye dönüştürüyor. Bütün uyuşturucular Crystal Meth’in yanında masum kalıyor! www.ahmetarpad.de Y Detroit’in kuru çeşmesi yardımlar aldığını biliyoruz ama şehre arasına şimdi musluk derdi karışmıştır. akıtılan para yetmemiştir. Bu kez, Detroit parlak günlerini geride bıraktı. abonelerin faturaları sorun oluverdi. Amerikan otomotiv sektörüne, iki kere Eh, pek haksız da sayılmazlar: su çekilmiş sert Detroit çeliğinden Yayımlanan borçlu müşteri listesine mamul diye sağlamlığıyla meşhur baktığınızda, mesela, Yahya Zekeriya arabalar üreten bu ünlü kentin bir Alashri adında Arap asıllı vakitler şaşaasından geriye bir Detroitli, 37 bin dolarlık şey kalmamıştır. DETROIT faturayı ödemeyip borç Meşhur Plymouth’ların, takmıştır. Bir evde 37 bin Buick, Chavy gibi arabaların dolarlık su akıtması da akıl üretildiği Detroit, kapitalist alacak gibi değildir. Vargo kârı başka yerde bulunca Golf Kulübü bir başka duygusunu bir yana bırakıp MAHMUT müşteridir, belediyenin nasıl giderse, işte öylece ŞENOL ifşa listesinde yer alır: terk edilmiş şehirdir. Şehir 585 bin dolar su borcunu canlılığını yitirdiğinden kulak arkası yapmıştır. savaş görmüş gibidir. Ipıssız Liste uzayıp gidiyor. Ne ki, iflah yolları, köhnemiş ve farelerle beraber olmaz su müsrifleri yüzünden, kurunun yatıp kalkan evsiz barksızların, suça yanında yaş da yanar misali, uygulama meyilli insanların doldurduğu korkunç yoksul hane sahiplerini hedeflemiştir. binaları, ürperti veren koyu karanlık Faturası 100 doları geçmediği halde, köşeleriyle bir şehir... Belediyenin sırf gücü yetmediğinden borcunu geçen yıl iflasını ilan edip federal ödeyememişlerin musluğu tısss hükümetten, ayrıca bağlı olduğu pısss’tır. Böyle olunca, belediyeye Michigan eyalet idaresinden ciddi azgınızda olan kentler vardır, gitmeseniz hiç olmaz; uzak duramazsınız! Benim yazgımda Detroit var. Birçok kez ziyaret etmişimdir; ya elçilik işleri için, ya federal mecburiyetten. Zira Detroit hem Kanada’ya hudut şehri olmasıyla hem de ABD’nin federal işini gören daireleri bulunduğundan, gurbetçiye önem kesbediyor. Amerikan memurlarına yıllık ziyaretimi yapmak üzere geçenlerde gidince, Detroit’te musluklardan tısss sesine tanık oldum. İşsizlik oranı yüzde 40 civarında görünen 700 bin nüfuslu Detroit’in 300 bin çeşmesinden tısss sesi çıkıyor. Belediyeye fatura ödemeyen 90 bin abonenin suyu kesiktir. Şişe suyuna berdevam! Belediye Sular İdaresine bakan Darrly Latimer’in TV’de izlenen konuşmasına göre, borçlunun su musluğu kapatılmıştır. Ne kadar para, o kadar su! Sular idaresinin alacağı 180 milyon doları aşmış bulunuyor. Kentin birçok sorunu G karşı sivil direniş hareketi başlatılıp birçok dernek destek vermiştir. Detroit Halkı Su Dayanışması adını alan sivil hareket, “Su, insan hakkıdır! Belediyenin bu hakkı ihlal etmeye hakkı yoktur!” sloganıyla sürdürdüğü mücadele en sonunda Birleşmiş Milletler’den (BM) yardım istemeye kadar dayanmış bulunuyor. Direniş liderlerinden Ann Rall, “Doğrudan doğruya uluslararası yardım için BM’ye sesleniyoruz!” demektedir. Borçlu halkın iddiası yabana atılamaz: Dünyanın en büyük içilebilir su kaynağı olan Büyük GölGreat Lake, KanadaABD arasındadır, içinde devasa şilepler dolaşır. Tek başına dünyayı ferahlatacak kadar suya sahiptir. Detroit bu gölün kıyısındadır ve halk, “Suyun kenarındayız, çeşmesinden damlası akmaz!” diye şikâyetçidir. Detroit’te yemeğe davet edildiğim o akşam, sofraya kâğıt tabak, plastik çatal, bıçak, bardak konulduğunu görünce önce garipsedim. Fakat bir yıldır su faturası ödemediğini itiraf eden ev sahibem Bayan Louis Sanderson ve eşi Richard, su kesik olduğundan bu yöntemle misafir ağırlamayı göze almıştı. Peki, Detroit’te niye su faturasını ödenmez diye sorgulanınca, yanıtların hiçbiri tam olarak inandırıcı gelmedi... Elektrik, gaz faturasını ödeyen ahali, su faturasına sıra gelince niye ödemiyordu? Yaygın işsizlik, geçim sıkıntısı belki bir cevap sayılabilirdi, fakat tek başına durumu açıklamıyordu. Mesela, Dewilda Herslay öçün ellinci yıldönümünde adındaki kentli, uzun zaman yurtdışında yaşayan fatura gelmediğini, en Türkler tatillere giderken sonunda karşısına 750 dolarlık tesadüfen kullanmış oldukları hesap pusulası çıktığını oyları saymazsak oy verme söylemekteydi; o halde hakkı dışında bırakılmışlardı. Sular İdaresi düzenli fatura Cumhurbaşkanlığı göndermediği için olanlardan seçimlerinde yurtdışında sorumluydu. Ancak, Michigan yaşayan Türkler ilk defa Üniversitesi’nin yaptığı 2014 yılı Cumhurbaşkanlığı değerlendirmeye bakılırsa, seçiminde sandık başına faturaların ödenmemesi bir çağrıldılar. Sandık başına anlamda sivil itaatsizlik çağıranlardan Tayyip içeriyor, “Komşum ödememiş, Erdoğan yurtdışı Türklerinin oylarını alabilmek için de bütün içmesi için harcanan para miktarının ne olduğunu bilmediğini ben de ödemem!” biçiminde protestolara devletler arası krizlere rağmen salon toplantısı belirtti. Bilmediği bir şey daha vardı. O da Türkiye’den gönderilen gizli direnişi, karşı çıkışı ortaya düzenlettirdi. Bu salon toplantılarında ciddi tepkilere sebep olan on binlerce oy pusulasının transport ücretinin ne olduğuydu. koyuyordu. Bilet vermeden konuşmalar yaptı. Ciddi protesto ve krizlere mal olan yurtdışı Seçimin son gününde kullanılmış oylar, oy kullanılan kentlerden otobüse binen olunca, ötekilerin ziyaretleri, konuşma ve etkinliklerine rağmen Recep Tayyip Avrupa’nın merkezi kentlerine götürülüp teslim edilmiş. Mesela aynısını yapmaya kalkışmasına Erdoğan beklediği oyu seçime katılım oranının düşüklüğünden Avusturya’nın Bregenz ve Viyana kentlerinden ve İsviçre’de benzer bir sosyal davranış dolayı alamadı. Erdoğan’ın yurtdışı seçim çalışmalarından geriye kullanılmış oylar Frankfurt’ta kendilerini bekleyen uçağa teslim biçimiydi; yorumlanan budur! protestolar, tartışmalı konuşmaları ve devletler arası edilmiş. Türkiye’den Frankfurt’a gelen uçağın bir Olan bitenler bana, yıllar evvel krizler hatırlanacak. Bir de seçime Avrupa ülkelerinde VİYANA sonraki durağı Köln olmuş. Avrupa’da kullanılan Boğaz’ın Çengelköyü’nde, Türklerin katılma oranı hatırlanacak. Seçime katılma oylar bir grup seçim görevlisinin eşliğinde kent kent asırlık ama mütevazı bir köşkte oranının azlığı şimdiden Avrupa politikacılarına toplanıp uçaklarla Türkiye’ye götürülmüş. Kullanılan yaşayan, hali vakti yerinde memnuniyet verdi. Zira Avrupalı siyasetçiler katılımın oyları bulunduğu kentten uçağın inmiş olduğu kente eski İstanbul ailesinin elektrik düşük olmasından Türk politikacıların ülkelerindeki götüren seçim görevlisi günlük harcırahının 400 Avro sayacına çivi sokup numaratörü seçim ortamını Avrupa’ya taşımayacaklarını olacağını ifade etti. Sandıktan Recep Tayyip Erdoğan durdurduğu, böylece her düşünmeye başladılar. Avrupa’da 2 milyon seçmenin KADİM ÜLKER çıktı. 2.5 milyon oy hakkına sahip olan Türklerin tarafından Poyraz ve Karayel oylarına talip olunan cumhurbaşkanlığı seçimlerine seçime ilgi göstermeyip oy vermediği seçimin rüzgârı alıp gıcırdaması meşhur yurtdışında sadece yaklaşık 235 bin Türk’ün oy verdiği masrafı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına kaç milyon ahşap binayı elektrik sobalarıyla biliniyor. Bazı ülkelerde seçime katılan Türklerin Avro’ya mal olduğunu bir bilen bulunur belki. Seçim için birkaç ısıtmaya kalkıştığını hatırlattı. sayısı ise ciddi oranda komik rakamlarda kaldı. Avrupa’da milyon bütçe ayrıldığı belirtilmekte. Ancak 2 milyonun üstünde Borcu oldu mu kuruşuna kadar seçimlerde görev alan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir Türk seçmeni bulunan Avrupa’da sadece 230 bin civarındaki sadık olan köşkün sahibi, memurun verdiği rakamlar bu düşük katılımı onaylamaktadır. Türk Erdoğan’a benim cumhurbaşkanım, ben oy verdim veya “Baştakiler deveyi hamuduyla Rusya’da seçime sadece 325 kişi katılmış. 13 ile 14 bin arasında benim cumhurbaşkanım değil, ben oy vermedim diyebilir. Oy götürüyor efendim, ayrıca seçmen Türk’ün bulunduğu ABD’de 302 kişi oy kullanmış. Rusya kullanmayanlar siz bizim cumhurbaşkanımız değilsiniz, siz Doğu’daki vatandaşlara ve ABD ile karşılaştırılamayacak sayıda çok Türk’ün yaşadığı gereksiz yere vatandaşa milyonlarca Avro masrafa sebep oldunuz, bedava, biz yapmışız çok Avusturya’da 65 bin kişinin seçime katılması beklenirken bu bu paralar evlerden çıkan ve sıfırlanması istenen paralarla mı mu?” diye durumu kendince sayı 10 bini bile bulmamış ve yaklaşık 9500 Türk oy kullanmış. haklı gösteriyordu. Bir kere karşılanacak diye sorabilir. Oy veren Avrupa Türkleri benim 9500 oy kullanılan Avusturya’da sadece Viyana’da 235 kişi, insan kendini haklı gördü mü, oyum Türkiye’de kullanılmış bir oyla eşit tutulamaz, benim oyum yaklaşık elli kadar sandıkta görev almışlar. Bu görevlilerin iki yapmayacağı yoktur. Detroit daha değerlidir tespitinde de bulunabilir. Birileri 230 bin oy için günlük harcırahları karşılanmış. Sandıkların kurulduğu salon ahalisinin “Yanı başımızda kaç para harcandığını açıklasa da Avrupa’da kullanılan oyların kirası 50 bin Avro olarak belirtilirken seçimin Avusturya’da göl var, bir de suyuna para Türkiye’de kullanılan oylardan ne kadar daha değerli olduğunu tatil dönemine rast gelmesinin salon kirasının oldukça “düşük” mı ödeyeceğiz?” dediğini bu bilsek diye bir arzu içinde olanlar da bulunur. olmasına sebep olduğunu belirtiyor seçim görevlisi. 500 metrekare yüzden anlar gibiyiz... salonun güvenliği, temizliği, masalar, her seçim sandığı için yeni alınmış bilgisayarlar, internet bağlantısı, çalışanların yeme [email protected] [email protected] Avro kazananın oyu daha değerlidir P azartesi günü seçim sonuçlarıyla ilgili haberleri ve yorumları okuduktan sonra mutlaka telefon eder diye bekliyordum. Boykot meselesini soracağından da emindim. Ve aynen öyle oldu. İsveçli arkadaşım Sven’den söz ediyorum. Adam Türkçeyi iyice söktü. Türkçesini ilerletmek için kaç yıldır her gün internete girip gazeteleri okumaya başladı. Önce haberleri tarıyor sonra yorumları. Favori köşe yazarları da var. Anlayacağınız Türkiye’de olup bitenleri en az sizin kadar yakmak ne demektir biliyor musun” diye sordum. izliyor. Seçimden önce boykotçularla ilgili haberleri “Biliyorum, Türkler yakar” dedi. “Ama yorgansız okudukça şaşırırdı. Batılı, rasyonel çalışan kafa işte, ne kalıp üşüyünce de pişman olunur” diye de ekledi. diyeceksiniz. Telefon ettiğinde gene boykot meselesiKonuyu değiştirmenin zamanı gelmişti. O ni soracağı kesindi. Ve sordu da... “Keşke gün gazetelerde Hıristiyan Demokratlar’ın STOCKHOLM Türkçe öğrenmeseydi de böyle ahiret liderinin sağlık sektörünün kamuya ait olsorularını yanıtlamak zorunda kalmasaymasını savunan bir açıklaması vardı. Satılan dım” diye aklımdan geçirdim ama bunun kurumların devlet tarafından geri alınmasını çaresiz bir düşünce olduğunu fark ettim. Geristiyordu. Haberi okuyunca sinirlerim tepeme çekten hafta boyunca karşılaştığım Türkçe fırlamıştı. Çünkü kamu işletmelerini, sağcı bilmeyen başka İsveçli dostlarım da aynı koalisyonun ortağı olan bu partinin özelleşsoruyu yönelttiler. Neyse, Sven’e bildiğiniz OSMAN İKİZ tirmelerden sorumlu olan bakanı satmıştı. hikâyeyi anlattım. O zaten olan biteni biliyor “Devlet hasta mı bakacak”, “Devlet votka bilmesine de mantığı anlamıyor. “Tayyip mı üretecek” diyerek sosyal devleti kuşa çeErdoğan’a bu kadar karşı olup da seçilmesini önlevirmişti. Gazetedeki haberi okuduktan sonra, sol kanatyebilme olasılığı varken neden oy kullanmıyorlar, taki partilerden, sağcıların sekiz yıl boyunca yedikleri onu anlayamıyorum” diyor. Sven’in rasyonal mannaneleri hatırlatan bir açıklama gelir diye bekledim ama tığına göre insan bazen birini seçmek için değil, karşı nafile. Üstelik 14 Eylül’de seçim var. Sosyal demokrat olduğu birinin seçilmemesi için de oy kullanabilirmiş. ya da Sol Partili birinin “700 bin krona sattığınız, ala“Kerhen” sözcüğünü bile biliyor. “Kerhen, kerhen” nında bir yıl sonra 20 milyon krona sattığı hastaneyi diye tekrarlayarak söylüyor. Esas bombasını da sona şimdi geri almak için ne kadar ödemeyi düşünüyorsaklamış. Ona göre boykotçular hayatlarından şikâyetçi sunuz” diye haykırmasını isterdim doğrusu. İsveç’in değillermiş. Bunun üzerine “Sen pire için yorgan bürokrata dönmüş politikacıları da böyle işte. Sven’e bu Buna demokrasi diyorlar olayı hatırlattım. Adamın haberi yok. “Boşver şunları” dedi. Daha heyecanlı olduğundan Türkiye politikasını izliyormuş. Sven’le İsveç politikası konuşulmuyor. Bari size anlatayım. Adı “Ilımlı” olan ama yeni liberalizmin en vahşi temsilcisi olan sağcı koalisyonun büyük ortağı partinin lideri ve başbakan Fredrik Reinfeldt, gençliğinde bir kitap yazmış. Kitap ortalıkta yok. Kütüphanelerden falan toplatılmış. Ama bir tiyatro kitabı ele geçirip sahneye uyarlamış. Başbakan önce “Onu ben yazmadım” falan dediyse de sonunda itiraf etti. “Gençlik düşünceleri” falan diye geçiştirmeye çalıştı. Aslında saklamasına hiç gerek yoktu. Çünkü gençliğinde ne yazdıysa sekiz yıl içinde onu yaptı. Ama politika tiyatroya döndüğünden yaptığını başka türlü göstermek kolay oluyor. Zaten bütün yeni liberaller de böyle yapıyor. Örneğin bu azgın yeni liberaller 2006 seçimlerini “Biz İsveç’in Yeni İşçi Partisiyiz” diyerek kazandılar. Hatırlarsanız İngiliz muhafazakârları da aynı numarayı çekmişti. Bu partinin liderliğinde kurulan sağcı dörtlü koalisyon sekiz yılda sosyal refah devletini dinamitledi. 14 Eylül’de kaybedecekler. Sosyal Demokrat Parti muhtemelen Çevre Partisi ile koalisyon kuracak. Sandalye hesabına göre belki Sol Parti de koalisyona alınır. Tabii ki enkazı kaldırmak onlara düşecek. Ama nasıl? Savaşta karşı tarafın hareketini sabote etmek için köprüler falan yıkılır ya, sağcılar da vergileri düşürüp devlet bütçesini kuşa çevirdiler. Oysa yeni hükümetin enkazı kaldırması için paraya gereksinimi olacak. Yani memleket yazboz tahtası gibi. Buna “demokrasi” diyorlar. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle