29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Seçimin Galibi Selocan! Kız kardeşim aradı, “Abla Tayyip yüzde altmışlarda, yandık” dedi. Ben de bir sakinlik, içime doğmuş gibi “Tayyip Erdoğan’ın asla yüzde altmışlarda olamayacağını” söyledim. “Bekleyelim” dedim. Sonuçta Tayyip Erdoğan kendisi için önemli bir sınır olan yüzde elli dört sınırının altında bir oranla cumhurbaşkanı oldu. Bu sınır ona istediklerini vermeyecek. Bu sınır tehlikeli. Bunca propagandaya, devletin imkânlarını bunca kullanmasına rağmen Tayyip Erdoğan beklediğini bulamadı. İstediği gibi at koşturamayacak! Gelelim bu seçimin asıl galibi Selahattin Demirtaş’a. Meğer Selahattin Demirtaş’a bir ad takılmış, Selocan! Ben nereden duydum? Evimin önünde bir inşaat var, oranın bekçisiyle ahbabım, konuşurken o söyledi. “Abla benim oy Selocan’a.” “Sen nerelisin” diye sordum, Sivaslı. “Neden Selocan?” “Çünkü adam benim gibi pek bir yoksul.” Doğrusu ben, Selahattin Demirtaş’ın partisinin seçimlerde aldığı oyu çok yukarılara taşıyacağını düşünüyordum. Çünkü büyük çoğunluğu açlık sınırında yaşayan, uzun zamandır et yemeyen, işsizlikten intihar edenlerin çoğaldığı, sesini çıkaranın başının aynı anda ezildiği bir ülkede emekten, demokrasiden ve halkların kardeşliğinden söz eden, mütevazı, genç bir siyasetçinin oy almaması mümkün değildir. Öte yandan Demirtaş bu seçim sürecinde, Kürtlerden ve parçalanmaktan öcü gibi korkanlara, korkularının abartılmış olduğunu gösterdi. Kürt kelimesini duyduklarında tüyleri diken diken olanlar, ilk kez “Bana ne oluyor? Bu nefretim neden” diye düşündüler. Belki Demirtaş’a oy vermediler ama Kürtlerin eli palalı IŞİD teröristleriyle farklı olduğunu düşündüler. Sonuçta şu günlerde IŞİD’le çarpışan, yüzlerce ölü veren Irak Kürtleri. Demirtaş’ın ulaştığı oy oranı, devrim adına seçimleri boykot eden kimi sosyalist gruplara da ciddi bir uyarıcı olmalı. Özellikle Kürtlere de! “Halkların kardeşliği” Türk Kürt hepimizin sloganı! Ve bu ülkeye en çok yakışan bir slogan! Yarışın kaybedenleri hiç kuşkusuz MHP ve CHP. Beş milyon gibi ciddi bir Halkların kardeşliği oy kaybı var. Belli ki, adayı içine sindirememiş birileri olmuş. Hemen tatilciler demeyin! Bu işin kolayına kaçmak olur. Açıkça görülen o ki, müthiş bir kan uyuşmazlığı var. Ve her iki partinin yönetici kadroları tabana söz geçiremiyorlar. Üstelik çatı aday, AKP seçmeninden zırnık oy alamamış. Başından söylemiştik. İnsanlar neden aslı varken kopyasına oy versinler? Bu partilerde kimseler neden şöyle bir ülkedeki yaş ortalamasına bir göz atmaz. Ben söyleyeyim, 29, yani dünyanın en genç ülkelerinden biriyiz. Ekmeleddin Bey, bu genç nüfusa hitap edemedi. Edemez de! Hele bir de CHP Başkanı “Tıpış tıpış gidip oy vereceksiniz” demez mi! Genç nüfus Selocan’a kaydı. Evet, bir seçimi daha atlattık. Gene başımızda Tayyip Erdoğan! Neyse ki, önümüzde genel seçim var. O günlere şimdiden hazırlanmak gerek. Ancak bu seçimlerin muhalefet partilerinde önemli değişikliklere neden olacağını şimdiden söyleyebiliriz. Peki, AKP’de neler olacak? Yeni başbakan kim? Davutoğlu’nun adı geçiyor, işte beni en korkutan olasılık bu. IŞİD’e bir türlü terörist örgüt diyemeyen, onların ezilenlerden oluşan bir grup olduğunu sürekli ima eden bir başbakan Türkiye’yi nereye götürür? Dehşet sahneler aklıma geliyor. IŞİD elini kolunu sallayarak sınırlarımızdan geçmiş ve barajlarımıza doğru ilerliyor. Bahanesi hazır: “Türkiye Atatürk Barajı’nda su tutuyor, bu su bize lazım!” Olur mu olur. Şimdi işte tam bu zamanda “halkların kardeşliği” sloganı imdadımıza yetişebilir! Türkiye Kürt’üyle, Türk’üyle, Lazıyla, Ermenisiyle IŞİD’e karşı koymalıdır. Zaman o zaman! Çankaya’nın AYÇA ATİKOĞLU kadınları Çankaya Kadınları içinde Recep Tayyip Erdoğan ile siyasi bir platformda tanışarak evlenen Emine Hanım için ilk aktivist Fırst Lady diyebiliriz. Bu anlamda geçirdiğimiz dönemlere bakarsak almamız gereken dönemeci bir miktar olsun anlayabiliriz: Latife Hanım ile yüzünü Batı’ya dönmüş genç bir Cumhuriyet’in kültürel şekilciliği yaşanıyor örneğin. Kapitülasyonlarla iyice belirgin hale gelen Batı’yı merkezi uygarlık kabul etme hali, Latife Hanım’ın şarabı rakıya tercih etmesi, Comparsita’yı Türk Sanat Musikisi’nden üstün tutan, bununla yetinmeyip dayatmacılığa yönelen yapısıyla ilk “uyumsuzluk” sinyallerini veriyor. Alelacele alaturkalıktan alafrangalığa soyunmanın doğal sonucu olarak başlayan ve biten bir evlilik… Latife Hanım’ın levanten kültürünün tersine Süleymaniye’deki dede evinde Osmanlı geleneği ile çelişkisiz büyüyen Mevhibe Hanım, son derece huzurlu bir yapıya sahiptir. Mevhibe Hanım uzun yaşamı boyunca hem gölgede kalmayı, hem görünür olmayı başarır. Osmanlı adabından dolayı öyle şuh kahkahalar atıp içki içmez ama Cumhuriyet kültüründen dolayı hep eşinin yanındadır, toplumun önündedir, arabasını kendi kullanır, klasik müzik konserlerini kaçırmaz, İstanbul’da gördüğü toplumsal yenilikleri Ankara’da uygulamasıyla kendi stilini yaratmayı başarır. Yeni Türkiye Cumhuriyeti gibi Mevhibe Hanım da umutlu ve gayretlidir. Reşide Bayar’lı yıllara gelindiğinde, Demokrat Parti iktidardadır ama sinirler bozulmaya, saflar sıklaşmaya başlamıştır. Bu durum Reşide Hanım’ın daha da bir içe dönmesine sebep olur. Yeni evlendiği yıllarda kocasını kolluk kuvvetlerine karşı gölge oyunu oynayarak, onun yerine geçerek koruyacak kadar cesur olan Reşide Hanım, Çankaya yıllarında köşkün bahçesini halka açmak ve bir dizi yardım çalışmaları ile yetinir ve 1960 darbesi ile Çankaya’dan son derece üzgün ayrılır. 27 Mayıs 1960 28 Mark 1966 yılları arasında Çankaya’ya ev sahibeliği yapan Melahat Gürsel’in sade ve ciddi yapısı, demokrasi savaşından çıkamayan l Köşk’e çıkan kadınların ortak noktası hemen hepsinin görev yaptıkları dönemin tarihsel bir özeti olmaları Modernliğin görüntüsünün kendisinden daha önemli olduğu ülkemizde şimdilerde yaşananlar kuşkusuz yüzümüze vurulan kendi gerçeğimiz, bu anlamda Çankaya’nın “ev gerçeği”, Türkiye Cumhuriyeti’ni anlayabilmek için son derece önemli. Meşrutiyet’in dar sokaklarından çıkıp Cumhuriyet’in ana caddelerinde yaşamak durumunda kalan “Çankaya Kadınları”nın ortak paydaları dirençli, vıdı vıdısız ve yorgun olmaları. Bir başka çok önemli nokta da Çankaya Kadınları’nın yapılarının ve yaşamlarının Cumhuriyet’in dönem ve dönemeçleriyle gösterdiği başatlık. Hemen her Cumhurbaşkanı ve eşi, görev yaptıkları sürecin tarihsel özeti gibi, yani hayatta hiçbir şey tesadüfi değil… Çoğu görücü usulü ya da tanıştırma vesilesi ile evlenen Türkiye’nin yapısına son derece uygundur. Ne devletin savurulacak beş kuruşu vardır, ne de Melahat Hanım’ın… Köşk’te hemen hemen hiçbir şey değişmez. Melahat Hanım oturma takımlarını Sümerbank’tan aldığı lale desenli kumaşlarla kaplatır, eşi Cumhurbaşkanlığı maaşını almayı kabul etmediği gibi Köşk’ün mutfak masraflarını da emekli general maaşından karşılarlar. Melahat Hanım yorgundur, memleket de 60 darbesi yorgunudur, nitekim Cemal Ağa’nın kalbi bu yorgunluğa daha fazla dayanamaz ve görev başında durur. 19661973 yılları arasında Çankaya’ya Atıfet Sunay ev sahibeliği yapar. Avrupa 2. Dünya Savaşı yaralarını sarmış, kendine gelmiştir, Türkiye’nin de neşesi epey yerindedir, 12 Mart birkaç genç sallandırılarak atlatılmış, asılan gençlerin ailelerinin dışında millet neşesini bulmuştur. Nitekim Atıfet Hanım da Karadeniz fıkraları anlatmayı seven, konken oynayan, rahat, konuşkan bir kişiliktir. Kadının toplumdaki yeri yükselmeye başlamış, meslek sahibi kadınların sayısı artmıştı. Toplum ayrıca yerleşik düzene de geçmeye başlamış, salon salomanje’ler, koltuk takımları alınmış, büfelerde Farah Diba’lı porselenler yerlerini bulmuştu. Nitekim Atıfet Hanım, Latife Hanım’dan sonra Köşk’ü değiştirmeye yeltenen ilk hanımefendi oldu, altın yaldızlı koltuklar falan o dönemlerde devreye girdi. Ülke 1970’li yıllarda sol örgütlerle tanışmaya, sendikal örgütlenmeye, grevlere, artan sanat etkinliklerine de sahne olmaya başlamıştı. Nitekim 1973 yılında Çankaya’nın yeni hanımefendisi olan Emel Korutürk, sola ve sanata yakınlığı ile bilinen Türkiye’nin üniversite mezunu ilk hanımefendisi olacaktı. Fahri Korütürk’ün ilk icraatından biri de Sunay döneminde hapse atılan ve neredeyse orada unutulan Çetin Altan’ı hapisten çıkarmaktı…. Ne var ki Türkiye makus kaderini bir kez daha yenemeyecekti ve 12 Eylül askeri darbesi ile sol ve sanat yine “askıya” alınacaktı. Bu makus kadere eşlik eden 1980’li yıllarda Sekine Evren’in durumu da sol gibi pek parlak değildi. Felç geçirmişti ve toparlanamıyordu. Son derece çilekeş bir yaşam geçirmiş olan Sekine Hanım’ın aşırı tutumlu bu yapısı Nescafe’yi rüyamızda gördüğümüz o yıllara pek uyuyordu. Çankaya Kadınları’nda görülen kararlılık Sekine Hanım’da da fazlasıyla vardı, yaşamı boyunca CHP’yi desteklemiş olan Sekine Hanım, eşi seçilmeden Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğu için Çankaya’ya yerleşmeyi reddetmiş ve Genelkurmay Başkanlığı konutunda ölmüştü. Ve geliyoruz Özal’lı yıllara. Askeri darbenin acıları hafiflemeye yüz tutmuş, piyasa açılmış, ortalık bollanmış, halk neşesine kavuşmuş, Türkiye tüketimle ve Semra Özal ile tanışmıştır. Semra Özal’ın rahatlığı, sadece Turgut Bey’e değil, halka da yansıyordu, kuru fasulyeye iadei itibar edilmiş, göbek atmak köy düğünlerinden Etiler barlarına ve giderek tüm ülkeye yayılmıştı. 1993’te Turgut Özal’ın ölümü ile boşalan Çankaya’ya bu kez Süleyman Demirel yerleşecekti, Nazmiye Hanım da Güniz Sokak’tan çıkmak zorunda kalacaktı. Nazmiye Demirel, 50 yıla yaklaşan politikacı eşi figürünü Çankaya’da da bozmamış, kişilikli ve dobra söylemini devam ettirmişti. Onu izleyen Semra Sezer ise Cumhurbaşkanları eşleri içinde ilk meslek sahibi kadın olma sıfatı ile eğitim sistemi ile doğrudan ilgilenmişti. Semra Sezer’den sonra yine bir ilk yaşanmış, Türkiye Cumhuriyeti ilk türbanlı First Lady ile yoluna devam etmişti. Hayrünnissa Gül’ün ileride daha iyi değerlendirilebilecek Çankaya yıllarında en dikkat çekici özelliği “nasıl burjuva olunur” tarzındaki yaklaşımı idi. Resim sanatına merakı, Köşk’ü revize etmek için hiçbir masraftan kaçınmayan tutumu, en pahalı markalara yönelmesi ile sanırım Türkiye’nin bol harcamalı döneminin son derece iyi bir örneği oldu Hayrünnissa Hanım. ..Ve geldik Emine Erdoğan’a. Kocası ile siyasetin mayınlı yollarında dikkatlice ilerleyerek Çankaya’ya yerleşme hazırlığı içinde olan Siirtli Emine Hanım bence şık sofraların, pahalı takımların trendy olmaktan çıktığının çoktan farkında olarak kocasının yanında aktif siyaset yapan yeni bir Fırst Lady figürü çizecek. 1 Latife Hanım 2 Nazmiye Demirel 3 Sekine Evren 4 Melahat Gürsel 5 Atıfet Sunay 6 Reşide Bayar 7 Semra Özal 8 Emel Korutürk 9 Mevhibe İnönü 10 Hayrünnisa Gül 11 Semra Sezer 12 Emine Erdoğan Ağaçtan branda Kadınlar Plajı’nın çevresine ağaç dikildi Otobüste bulduğu 14 bin 500 doları sahibine teslim etti Gönlü zengin AMASYA (AA) Amasya’da halk otobüsünde 14 bin 500 dolar bulan 64 yaşındaki emekli Reşat Yaylacı parayı polise verdi. Polis ekipleri de Irak uyruklu sığınmacı bir aileye ait olduğunu belirledikleri parayı sahibine teslim etti. Paranın sahibinin bulunmasıyla çok mutlu olduğunu anlatan Yaylacı, “Sığınmacı bir aileyi mutlu görmek beni daha da mutlu etti. Bu insani bir görev. Çok büyütülecek bir durum yok. Iraklı mülteci çok mutlu oldu. Bundan daha iyisi olamazdı. İnsanlık öldü derler ama ölmemiştir. Daha büyük meblağları bulup mutlaka teslim edenler olacaktır” dedi. İsminin açıklanmasını istemeyen Iraklı kadın sığınmacı ise parayı kaybettiğinde çok üzüldüğünü ancak Türkiye’de gördüğü dürüstlükten dolayı parasını bulmak için umudunu kaybetmediğini dile getirdi. Kaybettiği parayı Türkiye’de yaşayacağı süreçte kullanmak için biriktirdiğini anlatan sığınmacı kadın, şunları kaydetti: “Parayı kaybedince bunalıma girdim. Bütün param, çocuklarımın rızkı buydu. Param bulundu. Dürüst Türk insanının bunu teslim etmesi beni çok sevindirdi. Türkiye’nin kıymeti gözümde bir kat daha arttı. Biz iltica talebinde bulunurken dilini ve insanını bildiğimiz Arap ülkelerine gitmeyi düşünürdük ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bize güven vermişti. Bu kararımızın çok doğru olduğunu gördük. Türkiye’de kendi ülkemden daha güvenli yaşıyorum.” Bir pil, 11 kişinin yıllık suyunu kirletiyor GÜMÜŞHANE (AA) Kullanıldıktan sonra doğaya atılan bir pilin 600 bin litre suyu kirletme kapasitesine sahip olduğu, bunun da 11 kişinin yıllık su ihtiyacına denk geldiği bildirildi. Gümüşhane Çevre ve Şehircilik Müdürü Cemil Bayram, Türkiye’de yılda 10 tona yakın pil kullanıldığını belirterek “Pillerin çöpe, toprağa, denize, akarsu ve kanalizasyona atılması ya da yakılması durumunda içerdikleri ağır metaller çevreyi kirletiyor” diye konuştu. Kullanım ömrünü tamamlamış pillerin geri dönüşüm amacıyla toplanması gerektiğini vurgulayan Bayram, “Pil kesinlikle atılmamalı, toplama kutularına bırakılmalıdır” dedi. Tanrı’nın eli değil tokadı Spor Servisi Dünya Kupası boyunca FIFA ve Arjantin Futbol Federasyonu ile yaşadığı tartışmalarla gündeme gelen Arjantinli futbol efsanesi Diego Maradona bu kez ülkesinde yaşadığı bir olayla ön plana çıktı. Oğlu ve eski eşiyle tiyatroya giden Maradona, oyun sonrası gazetecilerle bir tartışma yaşadı. Bir gazetecinin kendisine “Diego dede” demesiyle sinirlenen Maradona; “Ben 53 yaşındayım, benim adım Diego dede değil Diego Armando Maradona” diye bağırdı. Zorlukla sakinleştirilen ve arabasına binen Maradona, kısa bir süre sonra arabadan indi ve yine gazetecilere doğru yöneldi. Bir gazetecinin eski eşine göz kırptığını iddia eden Maradona gazeteciyle yaşadığı tartışma sonucu tokat atarak arabasına döndü. ANTALYA (Cumhuriyet) Geçen 30 Mart’ta Antalya’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturan AKP’li Menderes Türel’in projeleri tartışma yaratmayı sürdürüyor. Türel’in Sarısu alanında kadınlar için düzenlediği plajla ilgili tartışmalar devam ederken, plaj, yüksekten ve sahilden görülmeyecek şekilde ağaçlarla kapatıldı. Yaklaşık 1.5 metre uzunluğunda ve sık aralıklarla dikilen çam ağaçları, Sarısu’yla birlikte yolun Antalya manzarasının bir bölümünü de kapattı. Kadınlar plajı çam ağaçları kamuflajıyla yüksekten ve ortak kullanılan bölgeden görülmeyecek hale getirildi. Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu üyesi Serpil Yalçın Elban, Türel’in, kadınlar plajı projesiyle pozitif ayrımcılık uygulamadığını aksine muhafazakâr anlayışı dayattığını ifade etti. Elban, “Sayın Türel, eğer kadınlara pozitif ayrımcılık sağlamak niyetindeyse iş yaşamında, kent yaşamında, sağlıkta, ulaşımda, eğitimde, kültürel alanda kısaca hayatın her alanında yapması gereken çok iş var” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle