04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 TEMMUZ 2014 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Eski cumhurbaşkanlarını hedef alan Erdoğan, İnönü’nün kendisini zorbalıkla seçtirdiğini söyledi ‘Tarafsız olmayacağım’ ‘Faşist Başbakan’ davası ANKARA / DENİZLİ (Cumhuriyet) Başbakan Tayyip Erdoğan, seçilmesi durumunda tarafsız bir cumhurbaşkanı olmayacağını belirterek “Bir cumhurbaşkanı tarafsız olabilir mi, bugüne kadar hangi cumhurbaşkanı tarafsız oldu? Meclis’i askerlerle kuşattırıp kendisini zorbalıkla cumhurbaşkanı seçtiren İsmet İnönü, tarafsız bir cumhurbaşkanı mıydı?” dedi. Erdoğan, partisinin grup toplantısında ana hatlarıyla şöyle konuştu: Siyaset üstü değiller: Bir cumhurbaşkanı tarafsız olabilir mi, bugüne kadar hangi cumhurbaşkanı tarafsız oldu? Meclis’i askerlerle kuşattırıp, kendisini zorbalıkla cumhurbaşkanı seçtiren İsmet İnönü, tarafsız bir cumhurbaşkanı mıydı, 1960 darbesinin gölgesinde adayları tehdit ederek kendisini cumhurbaşkanı seçtiren, üniformalarıyla Meclis’te yemin eden Cemal Gürsel mi tarafsızdı, Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay, Deniz Kuvvetleri Komutanı Fahri Korutürk, darbe yapmaktan mahkum olan Kenan Evren mi tarafsızdı? Şöyle bir düşünelim; Sayın Demirel, Sayın Sezer, tarafsız mıydı, tarafları yok muydu? Bizzat yaşadım, hepsini biliyorum. Bunların hiçbirisi siyaset üstü değildi, hepsinin bir siyaseti vardı ama ‘İki Mesele Var’ Bölgedeki sınırları tanımadığını açıklayan bir İslam Devleti ve halifelik iddiasıyla karşı karşıyayız. Bu İslam Devleti’ni kuran, liderini halife olarak ilan eden IŞİD adlı hareket, kanlı eylemlerini sosyal medyada sergileyerek şok etkisi yaratıyor, bu yolla taraftar topluyor. Amerika’dan Avrupa’ya, Rusya’dan Uzakdoğu’ya, birçok ülkeden ihmal edilemeyecek sayıda genç bu örgüte katıldı, katılmaya devam ediyor. Bu örgüt, kendi İslam anlayışına uymayanlara karşı acımasız bir şiddet uyguluyor. Halife dünyanın her yerindeki Müslümanlara İD’yi tanımaya, halifenin iradesini kabul etmeye, uğrunda ölümüne savaşmaya çağırıyor. Şimdi, malum fıkradaki gibi karşımızda iki “mesele” var. Ancak fıkrada meselelerden biri en kötü sonuca açılırken öbürü, “şimdi iki mesele var” diyerek devam ediyordu. Bizim durumumuzda, ne yazık ki meselelerin ikisinin de sonucu, aynı kapıya çıkıyor. Birincisi: Ya kurulan “İslam Devleti”, elindeki maddi olanaklara, kadrolara, yerel Sünni iktidar ilişkilerine dayanarak yönetmeye, kalıcılık kazanmaya başlarsa... Bu durumda, dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş, bu devletin oluşmasına katkıda bulunmuş, deneyimli ama öznellikleri, savaşın aşırı şiddeti, vahşeti normalleştiren ortamında yeniden şekillenmiş savaşçılar, benzer bir yapıyı kurmak ve İD’ye katmak için çalışmak üzere geldikleri ülkelere döner, o ülkenin yerleşik meşruiyet kurallarını, toplumsal mutabakatlarını, sınırlarını hiçe sayarak bildikleri yöntemlerle örgütlenmeye, çalışmaya, savaşmaya başlarlar. Bu savaşçılar, hem bu yeni devletten destek alırlar hem de bu yeni devlet dünyanın çeşitli yerlerinden gelen militanlar için, cihat savaşını kendi ülkelerine taşımalarına olanak sağlayacak eğitimi alacakları, kaynaklara ulaşacakları bir çekim merkezi olur. İkincisi: Ya IŞİD ve halifeliği, İslam Devleti’ni konsolide etmeye çabalarken yerel sınıf yapılarının iktidar ilişkilerini, bölge jeopolitiğinin gerçeklerine çarparak dağılmaya başlarsa. Ya bu sınıf ve iktidar yapıları uluslararası güçlerden de destek alarak halkın, katı şeriat rejimine tepkisine de dayanarak bu yeni devleti kuran kadroları tasfiye etmeye, uyum sağlamaya hazır olanları de asimile etmeye başlayarak İD’yi teslim alırsa. Bu ikinci durumda, İD ilk kurulurken militanlarda oluşan beklentiler boşa çıkmaya başlar. Hayal kırıklığı, ihanete uğramışlık duygusu hâkim olur. Bu sırada halife de bir suikasta kurban gitmişse ya da asimilasyon sürecine katıldıysa, yeterince güçlü ve “meşru” bir intikam duygusu da bu denkleme katılır. Militanlar hem bu duyguyla, hem hayatta kalabilmek hem de savaşa yeniden başlayabilmek için etrafa saçılmaya, ülkelerine geri dönmeye başlarlar. Türkiye açısından her iki “mesele”nin sonucu da aynı kapıya çıkıyor. Türkiye, “stratejik derinlik” (ironiye bakar mısınız) olarak sunulan özelliklerinden (coğrafi yakınlık, tarihsel, kültürel miras, son halifenin ülkesi vb...), daha şimdiden bu militanlara verdiği destekle, çalışma altyapısı sunmuş olmaktan dolayı, her iki durumda da geri dönen militanların ilk hedeflerinden biri olacaktır. Bu olasılık eğer gerçekleşirse Türkiye’nin siyasi ortamında bugüne kadar yaşanmamış dinamiklere yol açar. AKP döneminde başlayan rejim değişikliği, kadrolaşma ve muhalefet partilerinin de katılımıyla şekillenmekte olan “siyaset rejimi”, daha şimdiden bu dinamiklerin tepki verme olanaklarını son derecede zayıflattı; muhalefetin cumhurbaşkanı adayının özellikleri, Kürt hareketinin ikinci turda büyük olasılıkla AKP’yi destekleyecek olması da zayıflatmaya devam edeceğini gösteriyor. Son yıllarda, özellikle Suriye iç savaşı ile güçlenen bu olasılık, sol, “sosyal demokrat”, cumhuriyetçi ve sosyalist kesimde önemsenmiyor. Sınıfların, kitlelerin nasılsa salt ekonomik (“maddi”) çıkarlar temelinde birleşebileceği varsayılıyor, “ideolojinin maddiliği”, ekonomik çıkarların “ideoloji”/ dil içinde temsil edilerek algılandığı gerçeği unutuluyor, dolayısıyla hiçbir hazırlık yapılamıyor. Erdoğan devlet başkanı olursa başlayacak süreçte sol, bu haliyle varlığını sürdüremeyeceğini göremiyor. Uykuda gezer gibi bir felakete doğru yürümeye devam ediyoruz. Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ ‘Saksı seçmenin gayretindeler’ “Bir şey tutturdular; siyaset üstü, siyasetin dışından bir cumhurbaşkanı seçmek için adeta cumhurbaşkanı değil Türkiye Cumhuriyeti’nin vitrinine bir vazo, saksı seçmenin gayreti içindeler.” da anayasaya uygundur, hiç kimsenin şüphesi olmasın, kimse de komik arayışların içerisine girmesin. Not ediyoruz: Eğer seçilirsek paralel devlet yapılanmasıyla mücadelemiz kesintisiz olarak devam edecek. Ulusal güvenliğimizi tehdit eden paralel yapıyla mücadelede küçük dirençlerin yaşandığını görüyoruz. Özellikle yargı içinde meselenin ciddiyetinin tam olarak anlaşılmadığını, yargı içindeki paralellerin hâlâ hukuksuzluk peşinde koşmaya çalıştıklarını görüyoruz. CHP ve MHP zaten bu ihanet şebekesini koruyor, kolluyor ve işbirliği yapıyorlar. Ne yazık ki içimizde de hâlâ bu tepkiyi koymayanlar var. Kimi belediye ve kurumlarda, bakanlıklarda cesaretle bu işin üstüne gidilmediğini görüyoruz. Arkadaşlar devekuşu kafasını kuma gömer, o kimseyi görmediği için onu da kimsenin görmediğini düşünür. Milletim, kimin ne yaptığını görüyor, kimin tepkisiz kaldığını, kimin kafasını kuma gömerek ihanete göz yumduğunu, ortak olduğunu görüyor. Bu ihanet şebekesine göz yumanlar, sessiz kalanlar ve müsamaha gösterenler bilsinler ki biz de milletimiz de bunu not ettik. DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Eski Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Osman Baydemir, 18 Haziran 2012’de Van Belediye Başkanı Bekir Kaya’nın da tutuklandığı KCK operasyonunun ardından Van M Tipi Kapalı Cezaevi önünde yaptığı basın açıklamasında, “Ey faşist Başbakan; sonuç alamayacaksın. Sana biat eden senin gibi faşist olsun, alçak olsun” dedi. Van Cumhuriyet Başsavcılığı, “Kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret” iddiasıyla Osman Baydemir hakkında 2 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırladı. İddianame mahkemece kabul edildi. Davanın ilk duruşması yarın görülecek. siyasetleri milletle değil devletle örtüşüyordu. 27 Mayıs’la, 12 Eylül’le, 28 Şubat’la örtüşüyordu. Hepsi de milletin siyasetinin karşısında kendi siyasetlerini koyuyor, milletin değerlerinin karşısına kendi değerlerini koyuyorlardı... Bu kardeşiniz seçilirse, tarafsız cumhurbaşkanı olmayacak. İki taraf var; bir millet, iki devlet. Milletin tarafında olan bir cumhurbaşkanı olacak, fark bu. İstifa çağrıları komik: Anayasa başbakanın aday olduğu zaman değil, cumhurbaşkanı seçildiği zaman parti ve Meclis’le ilişiğinin kesileceğini söylüyor. Bizim adaylığımız Başbakan Erdoğan dün Denizli’de yurttaşlara seslendi. Konuşmasında Ekmeleddin İhsanoğlu’nu eleştiren Erdoğan, “Bir cumhurbaşkanı adayına soruyorlar ‘Siz bu karayollarını ne yapacaksınız’ diye. Verdiği cevap ‘O benim işim değil’. Niye? Çünkü siyasetin insan yönetme sanatı olduğunu, insana hizmetkâr olma sanatı olduğunu bilmeyenden cumhurbaşkanı olmaz. Anayasamızda cumhurbaşkanı tanımlanırken, yürütmenin başı deniyor. Bu ülkede kuş uçsa cumhurbaşkanının bundan haberi olacak” diye konuştu. uçsa haberin olacak’ ‘Kuş HDP’li Figen Yüksekdağ ‘Onlar Hazine, Demirtaş halk adayı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, cumhurbaşkanı seçim sürecinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hükümet ve devlet imkânlarını kullanmasının eşitsizlik yarattığını belirterek “Devletin Hazine yardımından da yararlanıyorlar ancak HDP bu haktan yararlanamıyor. Dayandıkları olanaklar bakımından karşımızdaki adaylar Hazine adaylarıdır. Halka dayanan bir aday arıyorsanız, bir tane var; o da Selahattin Demirtaş” diye konuştu. Yüksekdağ, grup toplantısında yaptığı konuşmasında, cumhurbaşkanı seçiminde yalnızca adaylar arasında bir tercih yapılmayacağını, demokratik tercih ve statükonun devamının oylanacağını söyledi. Seçimlerde iki çizginin kendini gösterdiğini dile getiren Yüksekdağ, bunlardan birincisinin statükoyu savunduğunu, ikincisinin ise gücünü halktan alan değişim çizgisi olduğunu kaydetti. Erdoğan’ın statükoyu kaldırmaya yönelik hiçbir tanım yapmamasına karşın statükoya karşı olduğu yönünde bir söylem kullandığını ifade eden Yüksekdağ, “Hiçbir projesi yok. Karşımıza yalnızca yarım yamalak programlar çıkarılıyor. Kendi liderlik sultasını kurarak, buna dayanarak siyasi ikbalini düşünüyor” dedi. Cumhurbaşkanı seçim yarışının eşitsiz olduğuna değinen Yüksekdağ, Erdoğan’ın bu süreçte devlet ve hükümet olanaklarını kullanma konusunda inanılmaz bir rahatlığa sahip olduğunu kaydetti.Yüksekdağ, “TRT bu zamana kadar hükümet kanalı gibi çalışıyordu. Bugün Recep Bey kanalı gibi çalışıyor. TRT, Tayyip Bey’in Radyo Televizyon Kurulu mu? Böyle devam edeceklerse isimlerini değiştirsinler” dedi. IŞİD militanlarının Hatay’daki Mustafa Kemal Üniversitesi’nde tedavi edildikleri bilgisini aldığını söyleyen Yüksekdağ, IŞİD’in elinde rehin tutulan yurttaşlar henüz kurtarılmamışken IŞİD üyelerinin tedavi edilmesinin AKP’nin bakışını gösterdiğini belirterek “Daha rehineler ellerindeyken IŞİD üyeleri tedavi edilerek tekrar savaşa gönderiliyor” dedi. ‘Şehitler affetmez’ Eşi şehit olan ve kamuoyunda “Yıldız hemşire” olarak bilinen Yıldız Namdar ve bazı şehit yakınları, TBMM’de dün görüşülen çözüm paketini Meclis önünde protesto etti. Şehit aileleri olarak çözüm sürecine destek vermediklerini dile getiren Namdar, “PKK’yi güçlendirecek bu süreci kınıyorum” dedi. Şehit yakınları olarak ne için bedel ödediklerini ve gözyaşı döktüklerini soran Namdar, “Sizler kimin adına karar veriyorsunuz, sizler kimin adına, kimi affediyorsunuz? Buna hiçbirinizin hakkı yok. Destek verenleri, şehitler, bedel ödeyenler ve tarih asla affetmeyecek” diye konuştu. Açıklamaya, CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, MHP Iğdır Milletvekili Sinan Oğan da destek verdi. İstanbul Haber Servisi Gazeteci yazar Erbil Tuşalp, SoL gazetesinin 16 Aralık 2013 tarihli sayısındaki “İki İmam” başlıklı yazısı nedeniyle Fethullah Gülen’in hakaret suçlamasıyla hakkında açtığı davadan beraat etti. İstanbul Anadolu 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmada savcı, köşe yazısının bir bütün halinde değerlendirildiğinde eleştiri sınırları içerisinde, hakaret kastı bulunmayan bir nitelikte olduğunu, kullanılan ifadelerin “üslup kapsamındaki metaforlar” niteliğinde bulunduğunu belirterek beraat istedi. Mahkeme, beraat kararı verdi. Erbil Tuşalp’e beraat ‘Somut bir yol haritası hazırlanacak’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, TBMM’de görüşülen çözüm paketinin ardından atılacak ilk adımla ilgili bilgi verdi. Atalay, çözüm süreci kapsamında ilk olarak “somut bir yol haritasının hazırlanacağını” belirterek “Buna göre eylem planı ortaya çıkacak ve belki orada yeni yasalar gerekecek” diye konuştu. TBMM Genel Kurulu’nda hükümetin İmralı ve Kandil’le yaklaşık 1.5 yıldır devam eden görüşmelerine yasal statü kazandıracak ve çözüm sürecinin çerçevesini belirleyen çözüm paketi ele alındı. Görüşmelerde söz alan Başbakan Yardımcısı Atalay, parlamentoda bütün sorunların tabu olmadan konuşuluyor olmasının büyük bir kazanım olduğunu ifade etti. Atalay, şunları kaydetti: “Çözüm süreci olgunlaşmaktadır. Biz sürecin bir sona doğru gittiğine inanıyoruz. Örgüt mensuplarının silahlarını bırakması ve normal hayatlarına dönmesi için devletin çalışma yapması; çözüm sürecinin ana amacı budur.” Atalay, paketten sonra ilk olarak somut bir yol haritası üzerine çalıştıklarını belirterek, “Buna göre eylem planı ortaya çıkacak ve belki orada yeni yasalar gerekecek o yasalar da meclis huzuruna gelecek. Süreç olgunlaşıyor, bizim umudumuz fazla” dedi. Vekillerin sorusu üzerine “IŞİD bizim açımızdan terör örgütüdür” diyen Atalay, Türkiye’nin bu örgütle en küçük yardımlaşmasının söz konusu olmadığını vurguladı. Tasarı görüşmelerinde MHP’nin karar yeter sayısı istediği sırada AKP sıralarından bir vekilin kulisteki vekilleri çağırmak için ıslık çalması gerginliğe neden oldu. TBMM Başkanvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, ıslık çalanı tespit edemediği için işlem yapamadığını belirtti. CHP grubunun, tasarının “Yasa kapsamındaki işleri yapanların, hukuki ve idari cezai sorumluluğu olmayacağı” yönündeki 4. maddesi dışında destekleme kararı aldığı tasarıya CHP’nin ulusalcı milletvekilleri karşı çıktı. TBMM İçişleri Komisyonu üyesi de olan Birgül Ayman Güler, tasarıya muhalefet şerhi koydu. l Çözüm paketi TBMM’de görüşüldü İkisi de aynı kapıya çıkıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TÜBİTAK, Başbakan Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen “paraları sıfırlama” konulu telefon konuşmasına ilişkin “hece hece montaj” raporunun kamuoyuna açıklanması talebini reddetti. Bilgi edinme yasası kapsamında raporu isteyen CHP’li Atilla Kart, TÜBİTAK’ın ret kararı üzerine Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu Başkanlığı’na itiraz etti. Kart, “Raporun kamuoyuyla paylaşılması, Başbakan’ın da yararınadır. Böylece, Başbakan’a yönelik olarak dile getirilen haksız eleştiri ve yorumlar da son bulacaktır” dedi. Sıfırlama raporu verilmedi ‘IŞİD üyeleri tedavi ettiriliyor’ CHP’de çatlak Hükümet, AYM’nin iptal kararına karşın su yapılarının denetimini tekrar şirketlere bıraktı 4C’liye yine kadro yok MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Hükümet, Anayasa Mahkemesi daha önce iptal etmiş olmasına karşın, Meclis’te “torba tasarıya” eklediği maddeyle “su yapılarının” denetimini yeniden şirketlere bıraktı. Devlet Su İşleri (DSİ) hizmet alımı yöntemiyle su yapılarını şirketlere denetletebilecek. On binlerce 4C’linin kadro talebi ise bir kez daha AKP tarafından reddedildi. 61 madde olarak TBMM’ye sunulan, önergelerle 150 maddeye çıkan “torba tasarının” TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeleri sürüyor. Yeni eklenen önergeye göre, hidroelektrik santralların baraj, tünel, kanal gibi su yapısıyla ilgili bölümleri ile gerçek ve tüzelkişiler tarafından yapılacak baraj, gölet ve regülatör gibi su yapılarının denetimi DSİ tarafından hizmet alım yoluyla şirketlere yaptırılabilecek. Üretim lisansı sahibi tüzelkişilerden denetim yaptırmayanlara megavat başına 5 bin lira ceza uygulanacak. Hükümetin, 13 Şubat 2011’de TBMM’de kabul edilen “torba yasayla” yaptığı benzer değişiklik Anayasa Mahkemesi tarafından anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmişti. Torba tasarıya eklenen başka bir maddeyle, kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamında kalan mera, yaylak ve kışlak gibi yerler yapılaşmaya açıldı. Ayrıca kamulaştırma veya kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisi işlemi yapılmaksızın kamu yararı kararına dayalı olarak taşınmazların üzerinde veya altında teleferik ve benzeri ulaşım hatları ile her türlü köprü, metro ve benzeri raylı taşıma sistemleri yapılabilmesine olanak sağlandı. CHP İzmir Milletvekili Musa Çam, önergelerle mera, yaylak ve kışlakların kentsel dönüşüm adı altında imara açıldıklarını vurguladı. Türkiye’de hiç kimsenin “tapu güvencesi” olmadığına dikkat çeken Çam, özellikle büyük kentlerdeki değerli arazi ve alanların değişiklikle her türlü imar uygulamasına açık hale getirildiğini belirtti. Musa Çam, kamulaştırma ile ilgili düzenlemenin de “adrese teslim” düzenleme olduğuna dikkat çekerek, “Tamamen Melih Gökçek’in, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin siparişidir. Yurttaşın mülkiyet hakkı değer kaybettirilerek kamulaştırılmak istenmektedir” dedi. Yıllardır kadro bekleyen 4C’li personel ise bir kez daha hayal kırıklığına uğradı. Muhalefetin 4C’lilerin kadroya geçirilmesi için verdikleri önerge AKP tarafından reddedildi. CHP ve HDP Çiçek’e başvurdu CHP ve HDP, ayrı ayrı yaptıkları başvurularla, torba tasarıya anayasaya aykırı düzenlemeler konulduğunu belirterek TBMM Başkanı Cemil Çiçek’ten komisyonu denetlemesini, uyarmasını ve TBMM Genel Kurulu’na bilgi vermesini istedi. Komisyonun CHP’li üyelerinin başvurusunda, tasarının anayasal bir kurum olan Ekonomik ve Sosyal Konsey’e sunulmadığı, ilgili sivil toplum örgütleri ve sendikalarla paylaşılmadığı, komisyon toplantılarına konuyla ilgili meslek odası ve sivil toplum örgütlerinin çoğunun çağrılmadığı, çağrılanların görüşlerinin de şeklen dinlendiği ve dikkate alınmadığı ifade edildi. Tasarının madde sayısının önergelerle 150’ye ulaştığına işaret edilen başvuruda, anayasa ve içtüzüğe aykırı önergelerin de torba tasarıya eklendiğine dikkat çekildi. Yatağan işçileriyle ilgili önergeye de iade ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanlığı, CHP Ankara Milletvekili Levent Gök’ün Yatağan işçileriyle ilgili önergesini iade etti. CHP’li Gök, İçişleri Bakanı Efkan Ala tarafından yanıtlanması istemiyle verdiği önergede, Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallarının özelleştirilmesine karşı işçilerin Enerji Bakanlığı önünde eylem yaptıklarını anımsattı. Emekçilerin polis tarafından yerde sürüklendiğini, tartaklandığını dile getiren Gök, “Polis, ‘Polis müdahale ederse karşı koymayın’ diye bağıran eylemcinin burnunu sıkarak konuşmasını engellemiştir. Polis müdahale ederse karşı koymayın, diye bağıran eylemcinin burnu provokasyona engel olduğu için mi sıkılmış, eylemci susturulmak istenmiştir? Konuşarak eylem yapmak nasıl bir suçtur?” sorularını yöneltti. Ancak Gök’ün önergesi iade edildi. TBMM Başkanı Cemil Çiçek imzasıyla gönderilen yazıda, içtüzüğe göre soruların kısa, gerekçesiz ve kişisel görüş ileri sürülmeksizin yöneltilebileceğine dikkat çekildi. Gazetemizde 7 Temmuz’da yer alan bir haberde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Üsküdar’da Cuma namazına giderken korumaları tarafından darp edilen avukatın ismi yanlışlıkla Ufuk Özkap olarak yazılmıştır. Doğrusu, avukat Fatih Abdullah Öztürk olacaktır. Düzeltir, özür dileriz. DÜZELTME AKP reddetti
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle