03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 TEMMUZ 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 11 İç piyasadaki talep gerilemesi ve ihracattaki yavaşlamanın etkisiyle sanayi üretimi iyice yavaşladı Sanayide tempo düşük Nisan ayında yüzde 4.5 artış göstererek büyüme ümitlerini canlandıran sanayi üretimi hız kesti. Yüzde 3.6 artış bekleyen piyasa yüzde 1.53’le yetinmek zorunda kaldı. Irak’taki koşulların da etkisiyle ihracat temposu düştükçe sanayi üretiminin daha da yavaşlayacağı tahmin ediliyor. Ekonomi Servisi İç talepteki yavaşlama ve ihracatın hız kesmesi sanayi üretiminin temposunu düşürdü. Söz konusu düşüş beklentilerin de altında gerçekleşti. Mayıs ayında sanayi üretimi yüzde 1.53 olarak gerçekleşti. Mayısta sanayi üretiminin yüzde 3.6 artış göstermesi bekleniyordu. Oysa Nisan’da sanayi üretimi beklentilerin üzerinde, yüzde 4.5 artmış, yükselen ihracatın da etkisiyle ilk çeyrekteki artış temposu yüzde 5.3’ü bulmuştu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi ise Mayıs’ta bir önceki aya göre yüzde 1 azalırken, takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi Mayıs’ta bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 3.3 arttı. Verilerin takvim etkisinden arındırılması, karşılaştırılan dönemler arasındaki fiili çalışma süreleri farkını dikkate alarak hesaplanıyor. Sanayi üretimini mevsim etkisinden arındırmak için de hava koşulları ve döneme ilişkin özel faktörler elemine edilerek hesap yapılıyor. Piyasa gözlemcilerine göre her iki arındırma işlemi de, arındırılmamış verideki yavaşlamayı doğrular sonuçlar veriyor. Sanayi üretimindeki artışın beklentilerin gerisinde kalmasında, Irak’taki olaylar ve bunun sonucunda ihracattaki değer kayıplarına dikkat çekiliyor. Dahası, iç talepteki daralmanın da buna katılmasıyla, düşüş eğiliminin önümüzdeki aylarda da devam etmesi, yavaşlamanın Haziran ayı ve sonrasına ilişkin verilerde daha da belirginleşmesi bekleniyor. Veriler, özellikle dayanıklı tüketim malı ve sermaye malı imalatında yavaşlama gösteriyor. Arındırılmamış endekse göre nisanda yüzde 4 artan aramalı imalatı mayısta yüzde 3.2, yüzde 5.6 artan sermaye malı imalatı yüzde 0.3, yüzde 6.4 artan enerji yüzde 2.4 artış kaydetmiş görünüyor. Ayrıca, nisanda yüzde 1.1 artan dayanıklı tüketim malı imalatında yüzde 2.2 azalma var. Yüzde 4.1 artan dayanıksız tüketim malı ima Gerileyen sektörler Düşüş sürecek latında ise değişiklik yok. Nisanda yüzde 7.3 azalan kok kömürü ve rafine petrol ürünleri imalatında Mayıstaki gerileme yüzde 24.5’e kadar çıkmış durumda. Reuters’a değerlendirme yapan Odeabank Ekonomik Araştırmalar Müdürü İnanç Sözer, arındırılmamış veride çalışma gün sayısının geçene seneye göre bir gün daha az olmasının etkili olduğunu söyleyerek, “Bununla birlikte takvim etkisinden arındırıldığında da bir önceki aya göre yavaşlayan bir üretim görüyoruz. İç talepte yavaşlamanın belirginleşmesi ve ihracatın da önceki aya göre hız kesmesiyle üretim hız kesti; Haziran’da muhtemelen yüzde 3.3’ten yüzde 1.5 civarına ilave yavaşlama göreceğiz” dedi. Faiz Politikası Karmaşası İktisat siyasası gündemimizde faizlerin düşürülüp düşürülmemesi gereği etrafındaki tartışmalar giderek siyasallaştırılarak ve iktisadi mantığın sınırlarını zorlayarak devam ediyor. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz üzere aslında 2003’ten bu yana AKP hükümetlerinin ana politika tercihi olan yüksek faiz politikası, şimdi günlük siyasi çatışma ortamının en önemli propaganda malzemesi haline dönüştürülmüş durumda. “Para” ve “paranın fiyatı olarak faiz oranı” iktisat biliminin en önemli sırlarından. Paranın değeri artık altın ya da benzeri değerli metaller cinsinden değil, ulusal ekonomide para otoritesine (merkez bankalarına) duyulan güven, şeffaflık ve kararlılık gibi öznel unsurlara dayandırılmakta. Spekülatif nitelikli büyük hacimli para akımlarının başat rol oynadığı günümüz küresel ekonomisinde ise faiz aletinin söz konusu değeri kazandırma işlevinin sınırlı olacağı açık. Geriye “büyümenin ivmelendirilmesi” işlevi kalıyor. Bu konuda ise iktisatçılar derin görüş ayrılığı içindeler. HHH Konumuz açısından çok çarpıcı bir gelişme ise Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB’nin) son faiz kararı ile yaşandı. AMB, faizlerini düşürerek bankalara uyguladığı nominal faizi negatif düzeye çekti. Yani, AMB’de mevduatı bulunan bir banka, mevduatlarına artık “ceza ödeyecek”. AMB, aynı bizim merkez bankamız gibi fiyat istikrarı ve enflasyon hedeflemesi ilkesi doğrultusunda çalışıyor. AMB enflasyon hedefinde yüzde 2’den yüksek bir enflasyonun fiyat istikrarını bozacağı görüşünü savunuyor. Bu doğrultuda üç adet faiz düzeyine müdahale ediyor: (1) Bankaların AMB’den gecelik borçlanmalarına yönelik marjinal borçlandırma faizi; (2) temel yeniden finansman işlemlerine yönelik faiz; ve (3) bankaların AMB’deki mevduatlarına uygulanan mevduat faizi. Bunlardan ikincisi bankaların AMB ile düzenli finansman işlemlerinde kullanılan faiz olarak önem taşıyor. AMB’nin Avrupa para piyasasına müdahalelerinin gerçekçi ve anlamlı olması için kuşkusuz, söz konusu faizlerin farklılaştırılması gerekli. Yakın zamana değin AMB’nin mevduat faizi yüzde sıfır; yeniden finansman işlemlerinde uygulanan faiz ise yüzde 0.25 idi. AMB’nin son kararıyla birlikte yeniden finansman işlemlerine yönelik faizi yüzde 0.15’e düşürüldü. Böylece mevduat faizi de eksi 0.10’a düşürülmüş oldu. Yani Avrupa bankaları artık mevduatlarına yüzde 10 fazladan faiz ödemekte, ellerindeki fonları krediye dönüştürmek yerine AMB’de pasif mevduat olarak tutacakları için bir anlamda cezalandırılmaktadır. AMB, Avrupa ekonomisindeki en önemli sorunu bankaların ellerinde tuttukları fonları krediye dönüştürmedeki isteksizlik olarak belirliyor. Milyarlarca Avro’luk kredi fonlarının atıl olarak reel ekonomik sistemin dışında kalması Avrupa’da süregelen durgunluğun ve işsizliğin ana nedeni. Ancak burada sorulması gereken soru şu: negatif faiz politikası aracılığıyla AMB, Avrupa’da canlandırmayı başlatabilecek mi? Soruyu bir de kuramsal düzeyde yineleyelim: faiz oranı nereyi, nasıl, hangi mekanizmalarla etkiler? Sorunun yanıtını “fon piyasası” diye geçiştirmeyelim. Çünkü o zaman hangi fonlar diye sormamız gerekir. Parasal fonlar mı? Daha geniş olarak tasarruf ve yatırım fonları mı? Konu küçük bir detay değildir. Faizlerin nerede belirlendiği ve ürün piyasalarını nasıl etkileyeceği iktisat biliminin neredeyse 200 yıllık geçmişindeki ayrımlara damgasını vurmuştur. Buradaki kuramsal belirsizlik, faiz politikasının kısa ve uzun dönemli sonuçlarının neler olacağı ve hangi mekanizmaların işletilerek ulusal ekonomide geçici ya da kalıcı etkiler yaratacağı konularında belirsizlikler doğurmaktadır. HHH Konuya bir de Türkiye’nin mevcut makro dengeleri açısından bakalım. Faiz oranının sadece para piyasasında belirlenen dengeleri etkilediği varsayılıyor ise konjonktürel olarak kısa dönemde ekonomiyi canlandırmak için faizlerin düşürülmesi gerektiği kuramsal düzeyde anlam ifade edebilir. Ancak mevcut konjonktürde Türkiye ekonomisinin büyümesinin zaten iç talebin canlılığına dayanmakta olduğu göz önünde tutulursa, faizi daha da düşürerek iç talepte ek bir canlandırmanın büyümeyi reel olarak etkilemeyeceği görülecektir. Diğer yandan, daha uzun bir erimle faizlerin tasarrufyatırım dengesini etkilediği düşünüldüğünde öneri farklı olacaktır: Türkiye’de yurtiçi tasarrufların son derece düşük (ve dolayısıyla dış açığın yüksek) olduğu gerçeğinden hareketle, faizlerin tasarrufları özendirmek üzere yükseltilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Sonuç: Kuramsal düzeyde daha “paranın fiyatı olarak faizin” kısa ve uzun dönem etkilerinin neler olacağı konusunda mutabakata varmamış olan iktisat öğretisinin, büyüme ve fiyat istikrarı sorunlarını sadece faiz politikasına dayandıran iktisat politikaları ile aşma çabaları başarısızlığa mahkumdur. Suriye’den gelen kaçak akaryakıt Türkiye’yi vuracak Ekonomi Servisi Türkiye Akaryakıt Genel Müdürü Martin Thomsen, Suriye’deki iç karışıklığın sınır güvenliğini azaltmasının etkisiyle Türkiye’ye kaçak akaryakıt girişinin arttığını ve bu yıl yüzde 44.5 arasında tahmin edilen pazar büyümesini 1.53.0 puan arasında aşağı çekebileceğini söyledi. Enerji Gazetecileri Derneği’nin toplantısında konuşan Thomsen, kaçak akaryakıt satışının sadece sınır illerle sınırlı kalmadığını Konya’ya kadar uzandığını kaydederek “Suriye’den gelen kaçak akaryakıt nisan ayından başlayarak bizi negatif etkilemeye başladı” dedi. Sektör kaynakları, Suriye’den gelen kaçak yakıtın toplam büyüklüğünün 500 bin ton civarına ulaştığını belirtiyor. Türkiye motorin piyasasının büyüklüğünün ise bu yıl 17.518 milyon ton olacağı tahmin ediliyor. Sektör yetkilileri, Suriye sınırındaki denetimsizliğin yanı sıra Türkiye’deki vergilerin yüksek oluşunun da kaçak akaryakıt girişini artırdığını vurguluyorlar. Suriye’den gelen yakıt nedeniyle bazı bölgelerde önemli satış düşüşleri yaşandığını da belirten Thomsen, “Özellikle güney bölgelerinde çok büyük satış kayıpları var. Adana ve Hatay civarından başlıyor ve Konya’ya kadar piyasayı etkiliyor. İç Anadolu’ya kadar bir üçgen şeklindeki bölgede piyasa etkileniyor” diye konuştu. Sendikalı olmak için 2007 yılından itibaren mücadele eden Sütaş işçisi önce işten atılmış, sonra direniş yaptığı fabrika önüne tezek dökülmüştü. Petrol İş Sendikası işçiye karşı tavrı nedeniyle Sütaş ürünlerini boykot kararı aldı. Sütaş’ta işçiye jandarma müdahalesi Sendikalı olmak için mücadele veren Sütaş işçisi her gün yeni bir muameleye maruz kalıyor. Bursa’nın Karacabey ilçesindeki Sütaş fabrikası önünde, Tek Gıdaİş Sendikası Bursa Şubesi üyelerinin, yaklaşık 3 aydır sürdürdükleri eyleme jandarma müdahale etti. Jandarma, sendikanın şube başkanı Suat Karlıkaya’yı gözaltına aldı. Sütaş’ın Karacabey fabrikası önünde oturma eylemini sürdüren Tek Gıdaİş Sendikası üyesi işçilerin bölgeden uzaklaştırılması için fabrika yetkilileri jandarmadan destek istedi. Geçen hafta işçileri eylemlerini sonlandırması için uyaran ekipler, bu sabah saatlerinde fabrika önünde geniş güvenlik önlemi alarak oturma eylemi yapan işçilerden asılan pankartı kaldırmasını istedi. Olumsuz yanıt alan jandarmanın pankartı kaldırması sırasında arbede yaşanırken Tek Gıdaİş Sendikası Bursa Şubesi Teşkilatlanma Başkanı Suat Karlıkaya gözaltına alındı. Sütaş’ta 18 işçinin performans bahanesiyle işten atılmasının ardından Tek Gıdaİş’te örgütlü işçilerin başlattığı eylemde şirket önce işçilerin eylem yaptığı yere hayvan gübresi dökerek işçileri oradan uzaklaştırmak istemiş ve bu durumun basına yansımasıyla Sütaş’ın sahibi ve Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği Başkanı Muharrem Yılmaz TÜSİAD başkanlığından istifa etmek zorunda kalmıştı. Fabrika önünden uzaklaştırılan sendikaya üye yaklaşık 15 işçi, şikâyet etmek üzere Karacabey Kaymakamlığı’na gitti. Güney Kore ile STA derinleşiyor İki ülke ‘hizmet’ ve ‘yatırım’ alanında iki anlaşma daha imzalayacak. Japonya ile ‘ortaklık anlaşması’ yapılıyor. Ekonomi Servisi Türkiye ile Güney Kore arasındaki serbest ticaret anlaşmasının (STA) derinleştirilmesi amacıyla 2013’te başlatılan hizmet ticareti ve yatırım müzakereleri Seul’de düzenlenen görüşmelerle tamamlandı. Ekonomi Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, iki ülke arasındaki “hizmet ticareti anlaşması” ve “yatırım anlaşması”nın bu yılın sonunda imzalanması, iç onayların tamamlanmasının ardından 2015’te yürürlüğe girmesi öngörülüyor. Bu anlaşmaların yürürlüğe girmesiyle, Türkiye aleyhine seyreden dış ticaret açığının dengelenmesi, Türkiye’nin Güney Koreli firmalar için önemli bir üretim üssü haline getirilmesi ve sonuçta Kore yatırımlarının artırılması amaçlanıyor. Bakanlık, bir yandan da halen müzakere/ girişim aşamasında bulunulan Kanada, Japonya, Singapur, Meksika ve ABD gibi ülkelere ciddi bir mesaj vermeyi hesaplıyor. Türkiye ile Güney Kore arasındaki STA 1 Mayıs 2013’te yürürlüğe girmişti. Bu kapsamda en geç 1 Ocak 2023 itibarıyla iki ülke arasındaki ticarete konu eşyanın neredeyse tamamındaki gümrük vergileri kaldırılacak. Öte yandan Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Japonya ile Ekonomik Ortaklık Anlaşması’na ilişkin teknik görüşmelerin tamamlandığını bildirdi. Türk Japon İş Forumu’nun ardından Japonya SanayiTicaret ve Ekonomi Bakanı Toshimitsu Motegi ile birlikte açıklamalarda bulunan Zeybekci, müzakere sürecine eylül ayında başlamak üzere anlaştıklarını açıkladı. madı, büyük çekişmelerle ciddi kazanımlar elde ederek sonunda GE’ye onay vereceğini açıkladı. Çünkü GE son teklifinde bin kişilik ilave istihdam sağlayacağı sözünü almıştı. Anlaşmaya göre Fransa devleti Alstom’un büyük hisse sahibi Bouygues SA’dan bir pay satın alıyor. Bu arada Bouygues’un Turkcell gibi bir telekomünikasyon şirketi olduğunu hatırlatalım. Pazarlıklar arasında Alstom ve GE’nin yenilenebilir enerji alanında ortak yatırımlar yapması başta olmak üzere Fransa’ya avantajlar yaratacak pek çok maddeyi de kabul ettirdi. Zaten kararın ardından bir hükümet sözcüsü konuya ilişkin “Fransa’nın uluslararası imajı söz konusuydu. Ülkenin uluslararası şirketlerle akıllıca pazarlık ettiğini gösterdik. Diğer ülkeler gibi kalıcı çıkarlarımızın arkasında durduğumuzu gösterdik” diye konuştu. Başlıkta da vurguladığımız gibi Türkiye’de uzun süredir ekonomi siyasetin çok gerisinde. Lokomotif epeydir tekliyor, su kaynatıyor; ancak küçük iyileştirmelerle, göz boyamalarla geçiştiriliyor. Tabii bunda ülkeye sıcak para girişinin de büyük payı var. Nereye kadar süreceğini ise bekleyip göreceğiz... Martin Thomsen Turkcell’de yeni atama Ekonomi Servisi Turkcell dört genel müdür yardımcılığı pozisyonuna birden atama yaptı. Turkcell’den yapılan açıklamada, Seyfettin Sağlam’ın Grup İnsan KaynaklarındanSorumlu Genel Müdür Yardımcısı, Banu İşçi Sezen’in Seyfet tin Sağlam’a bağlı olarak görev yapmak üzere Grup İnsan Kaynaklarından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı, Doğa Ünay’ın Grup Strateji ve Stratejik Planlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı, Burak Ersoy’un da Bireysel Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak atanmasına karar verildiği belirtildi. Siyaset o kadar hâkim ki ülke gündeminde uzun bir süreden beri ekonominin esamisi bile okunmuyor. Gelir eşitsizliğinin artması, ülke ekonomisinin sıcak paraya bağımlı hale gelmesi, kamu ve özel sektör borçlarının sürekli artması, diz boyu yoksulluk, işsizlik... Hadi bırakın bunları bir kenara peş peşe yağan zamlar bile konuşulmuyor, kimse bunun fiyatı neden bu kadar arttı, diye sormuyor bile... Ciddi teşvikler veriyor hükümet, ama kimse yatırım için kılını bile kıpırdatmıyor. Belli ki yatırım ortamı, riskler, belirsizlik yatırımcıya cazip değil. İstanbul Sanayi Odası’nın geçenlerde açıkladığı Türkiye’nin ilk 500 şirketine ilişkin veriler de keza... Türkiye’nin dev şirketlerinin borç/özkaynak oranı son 10 yılın zirvesine çıkmış. İlk 500 içinde bilançosunu zararla kapatan şirket sayısı 63’ten 129’a yükselmiş. 2013’te kâr eden şirket sayısı ise 437’den 371’e gerilemiş. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, “2008 global krizinde yaşanan olağanüstü koşulları saymazsak son 10 yıldır bu kadar yüksek zarar eden şirket sayısına ilk kez rastlıyoruz” sözleri sadece duvara çarpıyor. Ekonomi Siyasetin Gerisinde Kaldığında... CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran gerçekten takdir ettiğim bir siyasetçi. İlkelerinden ödün vermeden, yılgınlığa kapılmadan gerçekleri dile getirip duruyor. İnternet sitesine göz attım. Ekonomideki çarpıklıkların hemen hepsini raporlamış, basınla paylaşmış; Meclis’te soru önergeleri hazırlamış... Bunların hiçbirinin kamuoyunda yankıları görülmüyor. Oysa üretmek çok önemli. Hele teknoloji üretmek, yüksek katma değer getiren ürünler ortaya çıkarabilmek... Marka yaratabilmek... Güngör Uras, İSO 500 verilerinden yola çıkarak şunları söylüyor: En büyük 500 sanayi kuruluşu listesinde yer alan imalat sanayii kuruluşlarında yaratılan katma değerin sadece yüzde 2.6’sı yüksek teknoloji üretimine dayalı. Ne acı değil mi? Dünyanın en büyük 17 ekonomisi olmakla övünüyor ama yüksek teknoloji üretiminde nal topluyoruz. Üstelik sayısı yok denecek kadar az olan markalarımıza bile sahip çıkamıyoruz. Turkcell de bunlardan biri. 1994 yılında kuruluyor. Fikir babası Murat Vargı. Büyük ortak Çukurova Grubu’nun patronu Mehmet Emin Karamehmet. Kısa sürede Türkiye’nin büyük markalarından biri haline geliyor. Ardından Ruslarla ortaklık... Şimdi Karamehmet bu dev markayı Rus ortağı Altimo’ya kaptırmamak için çabalayıp duruyor. Son haberler Ülker Grubu’nun da devreye girdiği ve stratejik ortaklık için harekete geçtiği yönünde. Turkcell’i anlattım çünkü benzer bir vaka da Fransa’da yaşandı. Fransa’nın teknoloji devi Alstom zora düşünce şirketin satışı gündeme geldi. ABD’li General Electrics ile Alman Siemens ve Japon Mitsubishi ortaklığının ilgilendiği şirket Fransa’da kamuoyunun gündeminden düşmedi. Alstom’da yüzde 20 hissesi olan Fransa devleti çok ciddi pazarlıklar yaptı. Fransızların milliyetçiliği meşhurdur. En fazla para verene satıp da çekilebilirdi; bunu yap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle