01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 TEMMUZ 2014 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER E Lozan ve İnönü... Atatürk Lozan için “Tarihte misli görülmemiş bir hesaplaşma” der. Cepheden konferansa giden İnönü “ulusun ters dönmüş alınyazısını yenen” onurla masaya oturur. Cumhuriyet ve devrim sürecinde büyük sorumluluklar taşır. Ama “hurafe ve safsatalar” eşliğinde siyaset alanlarında yer tutanlar, antlaşmayı da demokratik rejimin kurucusunu da hedef alırlar. Ulusdevleti reddeden, ilerici ve toplumcu her gelişmeye karşıt, “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi eşbaşkanı”, karalamada herkesi geçer. Öyleyse yeren ve yerilen zihniyetleri, tarih önünde bir karşılaştırmak gerekir… ERTUĞRUL KAZANCI Eğitimci/Hukukçu mperyalizme kul olmuş yönetim elinde sömürgeciliğe biat etmiş bir ülke düşününüz. Bandolu askeri işgal güçlerini, hoş tutulmuş azınlıkların bozgunculuklarını, arkadan vuran iç isyanları hatırlayınız. Halifenin idam fermanlarını sallayan işbirlikçi güçler ortalarda dolaşsın. Çaresizlik, başıboşluk ve yoksulluk dolu ortamda yurtseverler ülke ve ulus için “fedâyı can” etsinler. İşte Lozan’a ulaşan onurlu yolun başlangıcında bunlar vardır. Yaptıkları hizmetlerle göze çarpan saygın kişilerin eserleriyle beraber korunması, devlet geleneği olmalıdır. Geride kalanlara düşen yüceltici görev budur. Ama bu ülkenin yakın tarihini doğrudürüst bilmeyenler çoktur. Sanırlar ki yaşadıkları günün koşullarında bir Türkiye armağan edilmiştir. Gam etmeden toprağa düşenler, gaziler, kâğnı arabaları ve “tekâlifi milliye” özverisi belleklerden uçmuştur. Uçar olunca da miting meydanlarından halka ve yakın tarihe “musallat” olanlar, fırsat bulmuşlardır. Şanlı Anadolu İhtilali, üç askeri ve iki de siyasal zafer üzerinde kuruludur. Birinci İnönü savaşı ilk başarı olurken ikincisi emperyalist dünyada bile “yeni bir devlet doğuyor” yorumuyla karşılaşmıştır. “Sakarya” ve “Dumlupınar” zaferleri de onurlu bir bağımsızlığın müjdelerini vermiştir. “Mudanya mütarekesi”, 19191922 arasındaki Anadolu savaşını bitiren olaydır. Lozan antlaşması, 1914 yılında başlayan ama resmen 1923 yılına kadar uzanan süreci yani Birinci Dünya Savaşı’nı noktalamıştır. Her iki metindeki imzalar arasında İnönü de yer almaktadır. Mısırlılarla Hititler arasında yapılan “Kadeş” sözleşmesinden sonra en uzun ömürlüsü Lozan’dır. 13 ülkenin toplandığı konferansta dost Sovyetler dışındakilerle Türkiye karşı karşıyadır. Lozan’da yeni bir devletin varlığı hukuken onaylanmış, kapitülasyonlar kaldırılmış, saldırı antlaşmayla durdurulmuştur. Bu arada kaydedilmesi gereken odur ki, “12 adalar”, Balkan Savaşı’ndan sonraki “Berlin” ve “Quichy” antlaşmalarıyla 1912 ve 1914 yıllarında Osmanlılarca terk edilmiştir. Lozan’da stratejik “Gökçeada” ve “Bozcaada” elde edilirken EgeAkdeniz bölgesindeki 5 adanın yeniden ele alınması, Musul’la birlikte 1925 ve 30’lu yıllara bırakılmıştır. Ne yazıktır ki, İngiliz tahrikli “Şark isyanlarının” 1938’le Büyükada’da ‘Tanrının Evleri’ Sergisi PROF. DR. METE TAPAN Hak ve insaf re kadar sürmesinin getirdiği sorunlar Türkiye’ye bu uğraşlardan alıkoymuştur. Günümüzdeki ayrımcı, teokratik, feodal ve dönek liberallere göre, “Sevr, Lozan’a yeğdir.” Bu cenah hem bu ülkede yaşamakta ve hem de bu ülkeye hıyanetin yolunu kıyasıya aramaktadır. İyiyi kötüden ayırma konusunda akıl almaz yanılgılara düşürülen bir halk da Lozan, Cumhuriyet ve devrim karşıtlarını sezememektedir. İşte felaket, haksızlık ve insafsızlık buradadır. İsmet İnönü’ye karalamalar durmaksızın sürer. O da yakınır: “Ben ki zaferler kazanmış ve birçok başarılara imza atmıştım. Ne oldu? İnkârlarla dolu bir propaganda her şeyi yıkıp geçti. İleri yaşımda sinirlerim ve aklımla mücadele vermek zorunda kaldım.” “İnkârların” başlatıcısı Demokrat Parti’dir. Tarih sayfasıyla oynanır. İnönü savaşları yok edilir ve Lozan küçültülür. Ulusal kahramanın ba Saptırıcılık şına taşlar attırmaya, linç ettirmeye kadar uzanan tertiplere girişilir. Günümüze aktarılan İnönü düşmanlığı da artan bir hınçla yürütülür. Saklı hedef Atatürk’ün sırası ayrıca ve sabırsızlıkla beklenir. “Kem” bir ağız şimdilerde İnönü’ye tüm icraatlarıyla birlikte çatmaktadır. “Ulusalcılığı ayaklar altına aldığını” söyleyen, özgürlüklere sırt çevirmiş, kapitalizmin piyasa uygulayıcısı olan kişi, bıyığı dahil İnönü’yü eleştirmektedir. “İnönü” adı taşıyan İstanbul ve Kocaeli statları bile alışveriş merkezi olmak üzere bu “zât” döneminde satılmıştır. Ekonomik bağımsızlığın kaleleri bulunan Kamu İktisadi Teşekkülleri kalmamıştır. Atatürkİnönü ikilisinin toplumcu üretim kurumları, yerle bir edilmiştir. Ucuz tüketim malları çıkaran Sümerbank’tan yararlanmayı durduran, SEKA’nın ürettiği kâğıtlarda yazıp çizmeyi önleyen, iletişimi LübnanFransız ortaklığına veren, nasıl bir zihniyettir? Bankaları can düşmanı ülkelere, işçi haklarını taşeronlara, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sermayeye sunan tutum nedir? Liman ve tersanelerle, kamu endüstrilerini çokuluslu şirketlere ihale ederek “babalar gibi satan” talimatların kaynağı neresidir? Terekesinde üçbeş tas, kilim, hırka ve misvak çıkan, “Ben miras bırakmam” diyen bir devlet başkanı Peygamber’in “yolunda gittiklerini” söyledikten sonra malvarlıklarına paha biçilemeyen “karun” gibiler mi güvene layıktırlar? 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan antlaşması, bu ülke ve ulusun hukuksal, nitelikli evrensel yaşam belgesidir. Antlaşmaya imza atan el, siyasal bilimci Rostow’un deyişiyle “Diktatörlük yetkisinden demokratik rejime geçişin tek ve eşsiz örneğidir.” Düşmanlıklarını gerçek dışı savlara bağlayanlar, ulusal tarihimizde asla değer taşımayacaklardır. Ama Lozan ve İsmet İnönü, bu devletin onur sayfalarında hep canlı ve anlamlı kalacaklardır. Sonuç: İstanbul’da faaliyet gösteren Adalar Vakfı’nın bir etkinliği olarak geçenlerde Büyükada’da “Tanrının Evleri” adında, küratörlüğünü Mimar Hasan Kuruyazıcı’nın üstlendiği bir sergi açıldı. Serginin amacı, dört adadaki farklı dinlere ait yapıları mekânlarında gerçekleşen farklı etkinliklerinden örnekleriyle beraber tanıtmak. Ayrıca sergi, salt bu tanıtma amacının yanında farklı dinlere mensup adalıların büyük bir hoşgörü içinde, aralarında en ufak bir sürtüşme olmadan asırlarca beraberce yaşayabildiklerini bugünkü acımasız dünyamıza göstermeyi amaçlıyor. Dünyanın birçok yerinden mezhep kavgaları veya etnisiteye bağlı savaşlar sürerken belki dünyanın en güzel doğasını oluşturan Prens Adaları’nda hoşgörü ve insanlık kazanabiliyorsa, “İstanbullu olarak kendimizi ne kadar mutlu hissetsek azdır” kanısındayım. Bu çeşitliliği, bu zenginliği ve hoşgörüyü tanıtma, salt Büyükada’daki bugünkü mütevazı sergi mekânının sınırları içinde kalmamalıdır diye düşünüyorum. Sergi, Büyükada’dan sonra İstanbul’un en görkemli yapılarından birinde, örneğin Ayasofya Müzesi’nde veya Türk İslam Eserleri Müzesi’nde tekrar düzenlenmeli ve bu insanlık serüveni bütün dünyaya anlatılmalıdır. Musevisi, Hıristiyanı, Müslümanı, Alevisi, Ermenisi kardeşçe, barış içinde mensup oldukları dinin, inancın, mezhebin tanrısal evinde ayrı ayrı ama aynı Tanrı’ya dua ederken bir birlikteliğin en güzel örneğini asırlarca vermişler. İnançlarını farklı dillerde, farklı örf ve âdetlerle göstermişler bu adalılar dünyaya... Zaman zaman fitneciler bu kardeşliği, bu barışı bozmak isteseler de başarılı olamamışlar ve bugün tüm bu Tanrı evleri ayakta ve her biri insanlığın barış içinde yaşamaları için çaba gösteriyor... Serginin mütevazı bir bütçe ile ama büyük özveriyle gerçekleştiğini yakından bilen bir kişi olarak tüm emeği geçenleri kutluyorum. Sergi düzeni, fotoğraflar ve açıklayıcı metinler çağdaş bir yaklaşımın somut imgeleri. Özellikle yapıların, mekânlarında gerçekleşen işlev örnekleriyle sunulması serginin değerine değer katıyor. Tanrı evinde, dini ayinin yanında, bir düğün sahnesinin sergilenmesi metafizikle, gerçekçiliği birbirine bağlıyor. Sergi bir anlamda, insana insan olduğunu anımsatmasına yardımcı oluyor diye düşünüyorum, bu acımasız dünyada... Ayrıca, sergi mimarlık ve sanat tarihimizin zenginliğine de katkıda bulunan bilimsel bir çalışmanın ürünü. Serginin, kuşkusuz genç kuşağa da çalışmalarında ilham vereceğine inanıyorum. Başta vakıf başkanı ve küratör olmak üzere, emeklerini serginin ortaya konmasında cömertçe harcayanları kutluyor ve serginin Büyükada’dan sonra İstanbul’un önemli merkezlerinde tekrar düzenlenmesini dilerim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle