05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 8 HAZİRAN 2014 PAZAR 16 KÜLTÜR Mehmet Aksoy’un ‘Hezarfen’ heykeli, İstanbul Teknik Üniversitesi’ne yerleştirildi Bilim yuvasında kanat açtı u Aksoy, ‘Hezarfen’in başka bir versiyonunu da ODTÜ’ye armağan edecek. Soma için de bir heykel yapmayı tasarlayan Aksoy, Can Yücel’in Datça’da kırılan mezar taşını da onarıp yeniden yapacak. CEREN ÇIPLAK ‘Bin Fenli Adam’ için Sizin Sınıfınız Kaç Kişi? İçinde yaşadığımız politik ve toplumsal olaylar... Hiç dinmeyen gerilim... Her an yeniden yeniden üretilen nefret dili... Sürekli kışkırtılan şiddet... Anne imdat diye haykırmamak için zor tutuyor insan kendini! Ama ben üç gündür bütün bunlardan çok uzağım. Çünkü sınıf toplantısındayım. “Sınıf” dediğim, bizim sınıf. Yani İzmir Amerikan Kız Koleji’nden sınıfım. 1964 yılında liseyi bitiren sınıf… 19642014… Tam elli yıl geçmiş aradan. Kimimiz 50 yıldır görmemişiz birbirimizi. Türkiye’nin çeşitli illerinden ve yurtdışından gelenler… Buluştuk, sarıldık, kucaklaştık. En çok birbirimize dokunduk. Yaralarımızı sarıp sevinçlerimizi çoğalttık… Okulumuzu, kız ve erkek çocukların “teyzeler gelmiş, nineler gelmiş” bakışları arasında yeniden gezerken, okulda değişen ve değişmeyenleri gördük… En çok “Öğrenmek için gir; hizmet etmek için çık…” tabelasının altında ağlaştık. Sonra Çeşme’de bir otele kapanıp birbirimizi dinlemeye başladık. Şelaleler gibi akıyordu sözcükler… Çoğumuz meslek sahibiydi… Akademisyenler, “Prof.”lar, birkaç kuşak yetiştirmişti… Kimi düşüncelerinden dolayı sürgün yaşamış, hapis yatmış, Türkiye’nin faşist yönetimlerinden pay almıştı… Çalışanı çalışmayanı daha demokratik bir ülke, daha barışçı bir dünya umudunu yitirmemişti… Yıllar hızla geçerken aramızdan çok erken ayrılanları anarken mesafeleri ve geçen zamanı kapamaya çalışırken gördük ki, okulda edindiğimiz ilkeler bir daha bizi asla terk etmeyecek bir biçimde içimize yerleşmiş! Neydi bunlar? Dinmeyen bir öğrenme tutkusu… Yararlı olma çabası… Geliştirilmiş empati duygusu… Dayanışma, paylaşma… Hakkaniyet… Vicdan… Ve en çok en çok: Hizmet etme güdüsü… Durulmayan deli rüzgâr… Yaşsızdık… Akıl ve duygu zenginiydik. Sahi sizin sınıf kaç kişi? Bizim sınıftan 36’mız buluştuk, kucaklaştık. 36 mı dedim. Hayır. Türkiyemin aydınlık yüzü kadardık… Diyeceğim, siz siz olun sakın sınıf buluşmalarını kaçırmayın. Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un “Hezarfen” adlı heykeli İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mustafa İnan Kütüphanesi önüne yerleştirildi. Sessiz sedasız açılışı yapılan heykelin başka bir versiyonu da ODTÜ’ye yerleştirilecek. Aksoy, şu sıralar Cumhuriyet Köyü’ndeki atölyesinde, baskılara karşı gösterdiği direniş nedeniyle ODTÜ’ye armağan edeceği “Hezarfen” üzerinde çalışıyor. Yaptığı heykellere iktidar tarafından tükürülen, “ucube” denilen Aksoy, röportaj için buluştuğumuzda da küçük bir hakarete uğruyor aslında. Çünkü İTÜ’deki “Hezarfen” adlı heykelde, heykeltıraşı Aksoy’un adının bulunmaması, fakat sponsora teşekkür eden küçük bir plaketin yer alması dikkatimizi çekiyor. Neden gecikti?  İlk adımı 2006’da atılan heykelin açılışı neden bu kadar gecikti? O dönem “İnsanlık Anıtı” için Kars’tan teklif geldi, yazları Kars’ta çalıştım, arada da bu Hezarfen’i yapıyordum. Hezarfen açıkçası biraz İnsanlık Anıtı’nın gölgesinde kaldı. 2008’de İnsanlık Anıtı’na karşı duruşlar başladı, sonra Başbakan “ucube” gibi yakışıksız benzetmelerde bulundu. Ardından da heykelin yıkım süreci başladı ve 2011’de heykel yıkıldı. Moralim bozuldu, epey bir süre çalışamadım, o yüzden yeni bitirebildim Hezarfen’i. Heykelin yapım sürecinden söz eder misiniz? Uçma fikri, insan, Galata Kulesi gibi fikirleri birleştiren bir kompozisyon oluştu kafamda. Bunu da 10x10 metrelik bir heykele dönüştürdüm. Heykelde, Hezarfen kendisini Boğaz’a doğru bırakıyor. Heykeldeki Galata Kulesi de yatık olarak 3 metre uzunluğunda. Heykeldeki Hezarfen’in kanatları da yansımalarla hareket ediyormuş gibi gözüküyor.  Hezarfen Ahmet Çelebi benim kahramanımdır. O, gerici kafaların kurban ettiği bir isim. Neden kahramanınız? Soma’da maden ocağının kapısı duvarla örülerek kapandı. İçeride kalan pek çok insanın üzerine duvar örüldü. Onlar, mezara kapatıldı. Somut deliller bulunmasın diye yaptılar bunu.  Soma’da ölenlerin kasklarından bir duvar örmek istiyorum, hatta Soma’daki o duvarın önüne örmek istiyorum. Eskiden derebeyleri, zalim adamlar insanların kafatasından duvar örerdi. Bu yapılan da aslında aynısı, o duvar ölenlerin kafataslarından yapılmıştır benim için.  “İnsanlık Anıtı” heykelinize “Ucube” diyen Başbakan, en son da bazı sanatçılara “artist müsveddeleri” dedi...  Kabadayı gibi davranıyor. Bu da milletin hoşuna gidiyor. Zaten başka türlü konuşamaz, adamın fıtratında yok. Adamın nasibine kabalık, şeytani fikirler, fitne fesat düşmüş. İyilikten, sanatsal bir duygudan, güzelden hoşlanmak diye bir şey düşmeBaretlerden bir duvar miş kısmetine. Zavallılık durumu.  Başbakan Tayyip Erdo Sizin Hezarfen’iniz kimler? Karanlığa ışık tutan Hezarfen gibi insan ğan, bir kabileyi yönetebilir lar, benim kahramanlarımdır. Bugün, onun ama Türkiye Cumhuriyeti’ni gibi insanlar var. Doğru bildikleri uğruna yönetecek fıtratta değil. Pakendilerini feda edenler var. Sanatçılar Gi ra, rant kıblesi olmuş, artık rişimi var mesela. 300’e yakın sanatçı imza vazgeçip insan olma yolunattı bu girişime. Buradaki sanatçılar, baskı da adım atmalı. Başbakan olmasa çıya vücutlarıyla karşı koyuyorlar. Fazıl Say taviz vermiyor. İnandığı mü kar ceketini gel diyeziği yapmaya devam ediyor, ben de heyke ceğim. Onlarca kolimi yapmaya devam ediyorum. Kimse de rumayla bir vatanbunu engelleyemez. Acımasız düşüncele daşa saldırıyor, öyre karşı çıkmak gerekiyor, yapılanlara kar le kabadayılık olmaz. şı bir söz söylemek, sanatsal bir şey yap Başbakan’la bir yerde teke tek kavga etmak gerekiyor. Peki buna yönelik bir projeniz var mı?  mek istiyorum.  Hayatlar riske edilerek insani değerler, toplumsal, bilimsel, kültürel değerler yüceltiliyor. “İnsan” olma yolunda küçük adımlar atabilmek için çalışıyorlar merakla, heyecanla, tutkuyla, inatla... Varlıklarını adayarak varlıklarının sonuna kadar işlerini yapıyorlar. İşte bence tam da burada kahraman olunuyor. Kahramanlık, kahraman olmak için yapılmaz. Öyle olduğun için, öyle olması gerektiğine tüm benliğinde, özünle inandığın için yapılır. Her ülkede, her coğrafyada farklı zaman ve mekânlarda bu nedenler farklı olabilir. Ama nerede, ne zaman olursa olsun bu insanlar aynıdır. Yaptıkları iş, onların olmazsa olmazıdır. İşte Galileo, işte Hallacı Mansur, işte Madam Curie, işte Florence Nightingale, işte Piri Reis, işte Evliya Çelebi ve işte benim kahramanım Hezarfen Ahmet Çelebi... “Tekerleğin bulunuşundan kemerlerdeki kilit taşına, oradan palangaya, dişliye, vidaya, buharın gücüne; piston, elektrik, motor derken füzeler, cep telefonları, bilgisayar... Geldik bugüne. İnsanoğlu birbirine el vererek, birbirinin onurunu taşıyarak sabır ve özveri ile yeni şeyler buldu. Dünya düz iken yuvarlak oldu, mesafeler kısaldı. Gözümüz, kulağımız dünyayı görür, duyar oldu. Kolumuz kanatlandı, uçar olduk. Kimlerin sayesinde? Kimdi bunlar? Bir buluş uğruna hayatını riske atan insanlar. Leonardo da Vinci uçma aletinin ilk çizimlerini yaptı ama ondan yüz yıl sonra İstanbul’da Hezarfen Çelebi, yaptığı uçma aletiyle Galata Kulesi’nden atladı. Süzülerek Boğaz’ı geçti ve Kız Kulesi’nin üstünden Üsküdar Doğancılar’a indi. İşte bilimin ışığında yükselen Hezarfen, Bin Fenli Adam için yapıldı bu heykel. İTÜ’ye, bu ilim irfan yuvasına, layık olduğu yere onun onurunu diktik.” Can Baba’nın mezar taşı “İnsanlık Anıtı” yıkıldıktan sonra memleketin dört bir yanındaki yöneticiler, Başbakan’a ne kadar koyun olduklarını göstermek için bazı heykelleri kaldırdılar, yıktılar... Can Yücel’in mezarı, normal mezar taşı değildi. Anlatımlı bir mezar taşı yapmıştım. Bunu da kırdılar. Mezar, Can Baba’nın içindeki ışıktan çocuğu, hayatın döngüsünü gösteriyordu. Belki de bu anlatım, mezara saldıranların canını sıktı. Doğrucu Davut, sözünü esirgemeyen Can Yücel’i mezarında bile rahat bırakmıyorlar. Can Yücel’in mezarı yıkılsa bile şiirleri dolaşıyor. O gün de demiştim, tekrar yapacağım diye. 15 Haziran’da Datça’ya gideceğim ve 1 ayda tamamlayacağım. ‘Sesime Gel’ filmi Sevgili Okurlar, geçen pazar, Rotterdam’daki Kırmızı Lale Film Yarışması sonuçlandı. Belki haberlerde gözünüzden kaçmıştır. Yarışmanın galibi Hüseyin Karabey oldu. En iyi yönetmen ve en iyi film ödüllerini “Sesime Gel” adlı Kürtçe çektiği filmle kazandı. İzleme mutluluğuna eriştiğim film çok etkileyiciydi... Konusuyla çarpıcıydı: İhbar gelmiştir, köye baskın yapılır. Silah araması... Köyün erkekleri gözaltına alınır. Komutan ailelere, “Silah getirin, erkeğinizi alın” der. Sonrası Berfe Nine’yle torun Jiyan’ın, silah arayışıdır. Oğlu ve babayı karakoldan kurtarmak için muhteşem bir doğada hem çok naif, hem de çok yürekli bir arayış yolculuğu... Anlatım biçimi çarpıcıydı: Kürt anlatıcı geleneğinin ayrılmaz parçası dengbejlerin eşlik ettiği bir yolculuk. Onların anlatımıyla, ninenin masallarıyla, masal içinde masal gibi... Doğallığıyla ve kurduğu masalsı havasıyla çarpıcıydı. Bu kadar ipucu yeter. Geçmişi ve geleceği, belleği, unutmayı ve anımsamayı, düşleri ve umutları, kuşaklar arası sırları, gizleri içeren, gülümseterek izleten, hüznü içeren bu çok etkileyici film nerede karşınıza çıkarsa sakın kaçırmayın... Vomank, geleneksel Ermeni halk şarkılarını klasik ve modern çalgılarla yorumluyor Geçmişe bakarak gelecek MURAT BEŞER Bulutlar meteorolojinin uyarılarına itaat etmiyor, hava halen güzel, hem de insana yaşama sevinci şırınga edecek kadar… Bunda birazdan başlayacak Vomank konserinin de payı var kuşkusuz. Vomank (Kimileri), İstanbul’da yaşayan genç müzisyenlerden oluşan kalabalık bir topluluk. Henüz albümleri yok, ama geleneksel Ermeni halk şarkılarını, klasik ve modern çalgılarla yorumluyor; bir “azınlık” kültürünü yeniden üreterek yaşatıyorlar. Ayrıca Alt Caz’ın sıcak ve samimi sahnesine de çok yakışıyorlar. Kendi isimlerini taşıyan kısa parçayla, düdük çalan sevimli abinin ilk notalarıyla açıyorlar perdeyi. Solist Lara Narin sahnede ürkek görünmesine rağmen, izleyici ile samimi, hatta tanıdıkları var aralarında ve arada laflıyorlar. “Fahradn”ın ardından çaldıkları “Khio” Tanyel Varujan şiirinden uyarlanmış. Ulusal ve evrensel ruhu aynı çatı altında özgürleştirmeye çalışıyor Vomank. Bir kültürün dayanışma örneği olarak görülse de, kendilerine ayrılan yaşam alanında mutlu komşuluklar ağır basıyor. Vomank (Kimileri), İstanbul’da yaşayan genç müzisyenlerden oluşan bir topluluk. Henüz albümleri yok, ama bir ‘azınlık’ kültürünü yeniden üreterek yaşatıyorlar. Fotoğraf: Meyfilm Topluluktan herhangi biri, şarkı arasında içinden gelen sesleri paylaşabiliyor burada. Eşbaşkanlardan oluşan demokrat bir topluluk Vomank. Belki de bu anlamda bir kolektif demek daha doğru. Klavyeci Saro Usta sıklıkla anlık duygularını paylaşıyor; devletin personel alım sınavlarında Ermeniler hakkındaki ırkçı sorularından, gündelik hayatta ki sivil baskılara… “Muş” ile devam eden yolculuk, Van’a, oradan daha doğuya uzanıyor; Arto Tunçboyacıyan bestesi “I’m Still Awaiting” eşliğinde. Klarnetçi Rupen Melkisetoğlu, gitarcı İbrahim Odak, basçı Şervan Ferhat Karabut titiz bir performans içindeyken, yüzünden hiç eksilmeyen bir tebessümle çalıyor davulcu İlkem Balseçen. “Karlar Düşer”, “Sevdan Olmasa” gibi bir zamanlar Türkçe Pop olarak dinlediğimiz şarkıları, şimdi gerçek sahiplerinin son kuşaklarından dinliyoruz, iki dilde. Gecenin ruh halini en fazla açıklayan sözcük hüzün, ancak aralarda “Ghapama” gibi hareketli dans şarkıları ve bazı oyun havaları da yok değil. Ne de olsa dostluk ve köklere sadakat hâkim bu akşam bu salona. Hal böyle olunca “Sarı Gelin”siz olmuyor tabi… Geniş bir repertuvarla geçmişe bakarak geleceği adımlıyor Vomank. Dışarıda hava biraz soğudu. Üzerimizdeki bulutlar kendini geceye saklamış olmalı, tehditkâr bakışlarla süzülüyorlar, insana eve sığınma ihtiyacı duyuruyorlar. Bunda az önce biten Vomank konserinin de payı var kuşkusuz… [email protected] İzinsiz kullanıma ‘gazlı’ tazminat Kültür Servisi Beastie Boys grubunun iki üyesi Adam Horovitz ve Michael Diamond, müziklerinin internetteki bir gazlı içecek reklam videosunda izinsiz olarak kullanılmasına karşı açtıkları davada 1.7 milyon dolar tazminat almaya hak kazandılar. Merkezi Kaliforniya’da bulunan Monster Energy Co. şirketi, Beastie Boys parçalarını reklam videolarında 5 hafta süreyle izinsiz olarak kullandığını kabul etmekle birlikte belirlenen tazminat miktarının fazla olduğunu ileri sürdü. AdRock adıyla tanınan Adam Horovitz ve Mike D olarak tanınan Michael Diamond, duruşmadan sonra yaptıkları açıklamada karardan çok mutlu olduklarını söylediler. Topluluğun üçüncü üyesi Adam MCA Yauch, 2012 yılında 47 yaşında yaşama veda etmişti. Hiphop grubu Beastie Boys’un plakları bugüne kadar 40 milyondan fazla sattı. SOMA’YA DESTEK! Yiten canların yakınlarına, kara kömür kazmaya devam edenlere, acılı Soma halkına destek olalım. HESAP NUMARALARI TR16 0006 7010 0000 0094 8823 97 TL TR28 0006 7010 0000 0094 8822 78 USD TR65 0006 7010 0000 0094 8822 91 EURO YAPI KREDİ BANKASI ETİLER ÖBM ŞUBESİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle